Sosyal Medya

Güncel

'Muhafazakâr Kürtler sahipsiz'

Yazar Müfit Yüksel, Güneydoğu’daki çatışmalı sürecin ardından muhafazakâr kesimlerin kendilerini sahipsiz hissettiğini söyledi. Al Jazeera'ye konuşan Yüksel, bazı İslâmcıların “Türkçülük” yapmaya başladığını belirtiyor, AK Parti tabanında da bu eğilimin güçlenmeye başlamasından şikâyet ediyor.



AraÅŸtırmacı yazar, sosyolog Müfit Yüksel, 1987 yılından bu yana siyaset, Kürt sorunu, din ve OrtadoÄŸu konularında makale ve kitaplar yazıyor. 1993 yılında “Kürdistan’da DeÄŸiÅŸim Süreci” kitabını “Simavna KadısıoÄŸlu Åžeyh Bedreddin”, “Bektâşîlik: Ve Mehmed Ali Hilmî Dedebaba” baÅŸlıklı kitapları takip etti. Yüksel, özellikle Kürt sorunu ve Ä°slâmcılık konularında çok sayıda makale yazdı. Müfit Yüksel halen düzenli olarak Yeni Åžafak Gazetesi’nde yazıyor. Müfit Yüksel, CumhurbaÅŸkanı Recep Tayyip ErdoÄŸan’ın Ä°stanbul BüyükÅŸehir Belediye BaÅŸkanı olduÄŸu döneminde danışmanlığını yaptı. Yüksel ile sık sık gittiÄŸi GüneydoÄŸu’da son süreçte yaÅŸananlarla ilgili konuÅŸtuk. Özellikle muhafazakâr ve Ä°slâmcı Kürtleri yakından tanıyan Yüksel, AK Parti’nin Kürt sorunu için yeniden giriÅŸimde bulunması gerektiÄŸi görüşünde. Yüksel’e göre, bölgede PKK’ya yöneliÅŸ durdu ve çözülmeler baÅŸladı. Uzun süredir Arnavutluk ve Balkanlar üzerine araÅŸtırmalar yapan Yüksel’in Arnavutlar ve Kürtler arasında tarihsel benzerlikler kurarak söyledikleri dikkat çekici.

"PKK uzun vadeli düşündü"

Siz 1980’lerden bu yana Kürt Meselesini Ä°slâmcı/Muhafazakâr kimliÄŸinizle yakından takip ediyorsunuz. Ä°slâmcı ve Muhafazakâr kesimlerle yakın iliÅŸkileriniz var. Türkiye’de ÅŸu anda GüneydoÄŸu’da çatışmalar yaÅŸanıyor. Çatışmaların yaÅŸandığı yerlerde yaÅŸayanlar evlerini terk ediyor. Size bölgedeki PKK’ya mesafeli muhafazakâr ve dindar insanların hâlet-i ruhiyesini sorsam ne dersiniz?

Åžu anda ikilem içerisindeler, kendilerini sahipsiz hissediyorlar. Çatışmalar öncesinde PKK’ya doÄŸru sistematik ve kurumsal bir yönelme vardı. Bazı Ä°slâmi gruplar neredeyse PKK’ya angaje olmuÅŸlardı. Bu durdu. Åžu anda PKK’dan bir çözülme yaÅŸanıyor.

Åžu an yaÅŸananları konuÅŸacağız ancak Ä°slâmi/Muhafazakar kesimlerin PKK’ya angaje olmasını saÄŸlayan neydi?

Bölgede 1980’li yıllardaki radikal Ä°slâmcı potansiyel 1990’lardan sonra çöktü, ideolojik radikal Ä°slâmcılığın 90’lardan sonra bir geleceÄŸi yoktu. Seyyid Kutup, Mevdudi, Hasan El-Benna literatürünü okuyarak gelen, ideolojik bilinci fazla olan siyasal Ä°slâmcılık SoÄŸuk SavaÅŸ döneminde zirve yaptı fakat iki kutuplu dünyanın çökmesinden sonra ideolojiler çöktü. Ä°deolojik ütopyalar çöktü. Bu çöküş daha çok Marksist cephede oldu, ancak genel olarak kökenleri Aydınlanma/Enlightenment düşüncesine giden ideolojik ütopyalar çöktü. Bu çökünce SoÄŸuk SavaÅŸ dönemi ideolojik düzlemi üzerinden kendini ifade eden radikal siyasal Ä°slâmcılık da cazibesini kaybetti. Sonra da bölgedeki radikal siyasal Ä°slâmcılar birbirlerine karşıt hale gelip adeta birbirlerini tasfiye ettiler. Geleneksel dini yapılar, zaten zaman içinde büyük oranda darbelere/çöküşe mâruz kalmıştı. Geleneksel dini yapıları temsil eden Åžeyh/molla aileleri de önemli oranda erozyona uÄŸradılar.

Bunun farklı sebepleri var. 19. yüzyılda bölgede ÅŸekillenen NakÅŸibendiliÄŸin Hâlidiyye kolu, zaman içerisinde belli ailelerin elinde kaldı. Ancak, modernleÅŸme sürecinde bu ailelerin büyük bir bölümü hiç de iyi sınav veremedi. Bir de radikal/siyasal Ä°slâmcı gruplar bunlarla çeliÅŸki/çatışma içine girdi, bunları önemli oranda zayıflattılar. Kürt siyasal hareketleri de 1940’lı yıllardan itibaren sekülerleÅŸme eÄŸilimi gösterdi. Daha sonra 1960’lı yıllardan itibaren Kürt siyasal hareketleri bazında Marksist, sosyalist bir çizgi geliÅŸti. 1970’li yıllara gelindiÄŸinde Marksist/sosyalist akımlar Kürt siyasal hareketleri üzerinde bir hâkimiyet kurdu. 1950’li yıllardan itibaren ise bölgedeki geleneksel Ä°slâmi/dini ailelerin genç kuÅŸakları, Demokrat Parti’den, Adalet Partisi’nden milletvekili oldular bu durumun da yol açtığı problemler oldu. Radikal siyasal Ä°slâmcı gruplar HariciliÄŸi çaÄŸrıştıran, tekfirci, çatışmacı, toparlayıcı olmayan, ötekileÅŸtirici tonlar taşıdığı için kendini bölgede inÅŸa edemedi. Beslendikleri literatür yerel deÄŸildi, yerel dini dinamikleri dışladılar/ötekileÅŸtirdiler. O literatürün Kürdistan’da yol alması mümkün deÄŸildi. 1990’lı yıllara gelindiÄŸinde bölgede bir PKK bir de devlet kaldı.

Åžu anda da durum bu minval üzere. Bölgede PKK karşısında ciddi bir sivil toplum kuruluÅŸu bile bulunmuyor artık, zamanla durum bu hale geldi. 1993 ÅŸartlarında PKK toplumsal taban yoÄŸunluÄŸu anlamında bugünden çok uzaktaydı. Bugünkü kadar potansiyeli özellikle gençliÄŸi asla bu yoÄŸunlukta deÄŸildi. Ãœlke dışında, Bekaa’da vs. Kırsalda silahlı güce dayanıyordu, sürekli çatışarak kendini ayakta tutuyordu. EÄŸer 1993’deki Merhum Özal’ın saÄŸladığı ateÅŸkes 8-9 ay devam etseydi. PKK’nın daÄŸ kadrosu büyük oranda çözülürdü/dağılırdı, o dönemde ciddi bir ÅŸehir kadrosu, örgütlenmesi de yoktu zaten. Merhum Turgut Özal’dan sonra tekrar çatışma ortamına girildi. Bu da PKK’nın gücüne güç kattı. PKK askeri yöntemlerle bazı alanlarda geriletilse bile PKK o dönem ÅŸunu dedi: “Ben 20 sene sabrederim/beklerim, 20 sene sonra bölgede gençlik benim kuÅŸaklarım/gençliÄŸim olacak” dedi. Çünkü PKK kurumsallaÅŸmasını sadece askeri/silahlı anlamda oluÅŸturmadı. Sivil alanda da kurumsallaÅŸmalara gitti. Zamanla, PKK’nın emellerine/amaçlarına hizmet eden en az 20 kadar yayınevi en az bir o kadar kurum, kuruluÅŸ oluÅŸtu. PKK kendisine müzaheret eden üst akıllara da dayanarak uzun vadeli politikalar belirleyip, projeler uyguladı. Devlet, PKK kadar uzun vadeli politikalar/projeler üretemedi. PKK, o tarihteki kurumsallaÅŸmalarının meyvelerini topluyor bugün. PKK insanlara etnik Kürt damarından girdi. Halkın dinine/imanına, dini geleneklerine ters yönde olsa da, maalesef o etnik damar kanalından gençleri etkiledi. Gençlere o yönde dinamizm vaat etti, gençlik de dinamizmi orada gördü.

"AK Parti ince ayarlı siyaset yapamadı"

2005 yılında dönemin BaÅŸbakanı Recep Tayyip ErdoÄŸan’ın Diyarbakır’da “Kürt Sorunu”nu telaffuz etmesinin ardından AK Parti’ye ciddi bir yöneliÅŸ olmuÅŸtu. Daha sonra AK Parti ile Kürtler arasında iniÅŸ çıkışlı bir iliÅŸki oldu. Neden oldu bu iniÅŸ çıkışlar?

Bölgede geçmiÅŸ yıllara dair üç örgütlü yapıdan bahsettim bunlar: Geleneksel dindar yapılar, radikal/siyasal Ä°slâmcı gruplar ve PKK. Bunlar dışında ise kitleler var. Bunlar dışındaki kitlede dindarlar çok geniÅŸ yer tutuyor. Bu dindar kitle 70’li yıllardan beri muhafazakâr çevrelere yakın durdular. 70’li yıllarda bazı Kürt gençleri Marksist örgütlerde yer alsa bile bunlar büyük rakamlar deÄŸildi. Dindar kitleler, Adalet Partisi’ne, Milli Selâmet Partisi’ne oy verdiler. PKK’nın bugün 19. yüzyılda, 20. yüzyılda Kürt Hareketi’nin liderleri olarak gördüğü kiÅŸilerin aileleri hep Merhum Necmettin Erbakan’ın yanındaydı. Mesela Åžeyh Said’in oÄŸlu Åžeyh Selahaddin, Necmettin Erbakan’ın yanında miting miting dolaşıyordu. Hatta, Bedirhani ailesinin bazı üyeleri, MeÅŸhur Seyyid Taha ailesinden Ä°kinci Seyid Taha’nın oÄŸulları. PKK’nın idolleÅŸtirdiÄŸi bu isimler hep MSP’nin, daha sonra da Refah Partisi’nin yanında oldu. Söylemek istediÄŸim, “Kürt kartı” Milli Görüş hareketinin elindeydi aslında. Kürt sorununu çözecek irade bunların elindeydi aslında. Ancak bu siyasal yapı belli sebeplerden dolayı Kürt sorununu göremedi, görmezden geldi. 1991 yılındaki seçimlerde Refah Partisi’nin Milliyetçi Çalışma Partisi ile yaptığı ittifak Kürtlerin kitlelerinin son sığınma yeri olan Milli Görüş limanını kapattı. Turgut Özal son yıllarında bunu iyice gördü alan açmaya çalıştı ama ömrü vefa etmedi. Sonra zaten bölge halkı, PKK ile devlet arasında, çekiçle örs arasında kaldı.

2005 yılında dönemin baÅŸbakanı Sayın Recep Tayyip ErdoÄŸan Diyarbakır’daki konuÅŸmasında “Kürt sorunu” dedi. Ondan sonra bölge halkında tekrar yoÄŸun bir teveccüh baÅŸladı. Bu yoÄŸun teveccüh 2007 seçimlerine açıkça yansıdı. Hatta bizzat BaÅŸbakan ErdoÄŸan o zaman TBMM’ye bağımsız olarak giren Demokratik Toplum Partisi’ne “Sizin 20 Kürt milletvekiliniz, bizim ise 75 Kürt milletvekilimiz var” diyerek nispet de bile bulundu. Bu tutum, Kürt sorununu, Kürt kimliÄŸini sahiplenmek demekti. “Orayı biz temsil ediyoruz” demekti.

2009 yerel seçimlerinde bu kez AK Parti içinde “Ya sev ya terket” benzeri söylemler yükseliÅŸe geçti. Kötü aday profili ile de bölgede belediyeler büyük oranda BDP’ye teslim edilmiÅŸ oldu. Ä°ÅŸte burada büyük bir sıkıntı/yanlışlık var. 2007’de Kürt milletvekili sayısı ile övünülürken 2009’de gelinen bu durum gerçekten açıklanmaya muhtaç. Bu durum sadece “Oylarımız Karadeniz’de, Orta Anadolu’da MHP’ye gider” söylemiyle açıklanamaz. AK Parti burada bir ikilem karşısında kaldı, ince ayarlı siyaset kesinlikle ortaya konulamadı. Türkiye’de uzun vadeli siyaset planlama yapılmadığının bir örneÄŸi olarak deÄŸerlendirilebilir.

"AK Parti masanın Türk tarafında algısı oluştu"

2013’te AK Parti bir adım attı ve çözüm sürecini baÅŸlattı. Sizce bu süreç niye yürümedi?

Çözüm süreci, Kürt sorununa iliÅŸkin tablonun tümünün PKK ile müzâkere edilmesi ÅŸekline dönüşüp o yönde geliÅŸti. Bu stratejik olarak büyük bir hataydı. Çünkü Kürt kimliÄŸi, tablonun bütünü PKK ile müzâkere edilecek bir ÅŸey deÄŸil. PKK ile neyi müzâkere edersiniz ? Onun Kandil'de ve kırsalda silahlı militanları var, silahlanmış ÅŸehir yapılanması var. PKK ve uzantıları ile silahlı güçlerin tasfiyesini, cezaevlerindeki PKK’lıların, militan veya yandaÅŸ, durumunu konuÅŸursunuz, Abdullah Öcalan’ın cezaevi koÅŸulları, ev hapsine alınıp alınmaması durumu gibi konuları müzâkere edersiniz. Bunun dışındaki reformları bütün Kürtler için yapacaksanız, muhatabınız PKK deÄŸil, bütün halk olmalı. Kendinizi masanın sadece bir tarafına koyarsanız çözüm olmaz, siz Kürt tarafında da olmalısınız. AK Parti’nin masanın aynı zamanda Kürt haklarını savunan tarafında da olması lazımdı. 2007’deki "Bizde 75 Kürt milletvekili var” söylemine kesinlikle sahip çıkılmalıydı.

2011’den sonra AK Parti, kamuoyundaki algı baÄŸlamında, masada Türk tarafına geçti. PKK ve uzantıları masanın Kürt tarafı gibi algılandı. Dolayısıyla, çözüm sürecinde, Kürt kimliÄŸi zemini büyük oranda PKK tarafına kaydı. Sonuçta 7 Haziran seçimlerindeki tablo ortaya çıktı. HDP, bölge dışındaki Kürtlerden bile ciddi/büyük oranda oy alabilecek bir ÅŸemsiye haline geldi, dindar ve Ä°slâmcı Kürt gruplarının bazı temsilcilerini de içine aldı. Fakat 7 Haziran sonrasında sonra PKK/Kandil bir harakiri yaptı. PKK’nın Åžehir-Gençlik yapılanması olan YDG-H seçimden iki-üç gün sonra bölgedeki tüm sivil toplum kuruluÅŸlarına bildiriler gönderdi. Bu bildiriler sürecin bitirilmesi ve adeta açık savaÅŸ ilanıydı. Ben bu bildirilerden bazılarını gördüm. Bildirilerde “Bundan sonra burada sadece biz varız, burada hükümet de, tek otorite de biziz, bizimle muhatap olacaksınız” denildi. Yani bağımsızlık ilânı gibi bir ÅŸeydi. Korkunç, ağır ÅŸartlar taşıyan bildirilerdi. Halk bunlara “DaÄŸlarda silahla dolaÅŸacaklarına düz ovada siyaset yapsınlar, atık silahlı mücadele dönemi bitti” diyerek oy vermiÅŸti. PKK seçim sonuçlarını Sol/Stalinist ideolojik temelin alışkanlığıyla “Devrimci halk ayaklanması”nın fitilinin ateÅŸlenmesi olarak deÄŸerlendirdi, böyle bir denemeye giriÅŸti. Kasım seçimlerinde halk buna tepki olarak, PKK’nın siyasal uzantısına desteÄŸini geri çekmeye baÅŸladı.

Orada ÅŸu anda PKK dışında örgütlü bir yapı yok. Bölgede halk/kitleler, buna raÄŸmen, ÅŸu anda PKK ve onun ÅŸehir yapılanmasına karşı ciddi bir direnç gösteriyor. AK Parti’nin bunu iyi okuması/anlaması gerekiyor. Halkın, her ÅŸeye raÄŸmen bu direncini/saÄŸduyusunu AK Parti’nin görmesi lazım. Ben bu itiraza, halkın saÄŸduyusu diyorum. Burada önemli olan nokta bu direniÅŸ ancak AK Parti, sabırsız bir tutumla ÅŸunu bekliyor. “HDP’ye giden oyların yüzde 95’i bir-iki ay zarfında bana dönsün” diyor. Bir-iki ayda nasıl birden dönecek? Burada problem düğümleniyor. Bölgede, devlet dışında PKK’yı dengeleyecek, geriletecek organize baÅŸka bir yapı bırakılmamış. Organize olmayan, tek tek bireylerden oluÅŸan, ve yıllardır örgüt baskısına mâruz kalmış halk kitlelerinden birden bire böyle bir mucize beklemek o halka büyük bir haksızlık.

"AK Parti reformları devam ettirmeli"

Şu anda PKK desteğinde bir çözülme var ama çözülmenin gideceği yer yok diyorsunuz değil mi? Peki ne yapılabilir?

AK Parti yeniden reformları devam ettirmeli. Kimse ile pazarlık yapmadan gerekli reformları bizzat kendisi yapacak. Kürt kimliÄŸini benimseyip “masanın karşı tarafında da biz varız. bu baÄŸlamda sorunu nasıl çözeriz” diye düşünmesi gerekiyor. “Kürt sorunu var” diyerek, bunu da PKK’dan soyutlayarak çözmeye çalışmalı. Bu denilmezse/yapılmazsa PKK marjinalize edilemez. AK Parti’nin çok ciddi olarak reformlar yapması, bu konuda daha fazla adımlar atması lazım. Bu ülke bir imparatorluk bakiyesi ve bir imparatorluk bakiyesinin çekilebileceÄŸi son sınırlar üzerinde. Sınırlar tartışılmamalı. Bu anlamda Federasyon çözüm getirmiyor. Ulus devletten ortak devlete doÄŸru bir gidiÅŸ olması lazım. Ortak devlet derken herkesi kapsayan/kucaklayan, anadil dahil tüm temel kimlik haklarını garanti altına alan az ve öz bir anayasayı yazmak lazım.

AK Parti’nin buna niyeti var mı sizce?

"AK Parti’nin buna niyeti var mı?" sorusunun ötesinde Türkiye’deki baÅŸka aktörlerin, bu konuda devleti etkileyen baÅŸka güçlerin niyeti var mı? Buna bakmak lazım. Niyet okuyamıyoruz ama bir sıkıntı olduÄŸu ortada. Ben CumhurbaÅŸkanı Recep Tayyip ErdoÄŸan’ın buna açık olabileceÄŸini düşünüyorum.

CumhurbaÅŸkanı ErdoÄŸan’dan sık olarak “Kürt sorunu yoktur” cümlesi duyuyoruz. Bu söylediÄŸiniz nasıl olacak?

Ama “Kürtlerin sorunu vardır” da diyor.

Şöyle sorayım o zaman. ErdoÄŸan sorunu “kimlik sorunu” olarak kabulleniyor mu?

Kürt sorunu derken PKK’nın kastettiÄŸi gibi bir Kürt sorunu deÄŸil de “Kürt halkının sorunları” var diyor sanırım. Bir açık kapı bırakıyor. Bu açık kapının üzerinden gidebilir.

Özetle AK Parti Kürt meselesi için bir reform başlatmalı diyorsunuz değil mi?

Elbette, baÅŸlatmalı baÅŸka hiçbir ÅŸansı yok. Åžu anda PKK’dan çözülen halkın AK Parti’ye veya baÅŸka partilere yönelebilmesi için AK Parti’nin Kürtleri, Kürt kimliÄŸini sahiplenecek bir çizgi tutturması icap ediyor. Kimlik taleplerine yanıt verecek ve tarihten gelen beraberliÄŸi de deÄŸerli kılmaya çalışması lazım. PKK asırları aÅŸan bu beraberliÄŸi deÄŸersizleÅŸtirdi. “Bin yıldır beraberiz” diyen bir kısım Türkçü kesimler de bu konuda iyi niyetli/samimi deÄŸil. Onlar bir taraftan bunu iyi niyetli olarak söylemezken PKK’da diÄŸer taraftan bu asırları aÅŸan bin yıllık deÄŸeri algı operasyonlarıyla deÄŸersizleÅŸtirdi.

"AK Parti tabanında Kürt denilince tepki oluşmaya başladı"

Yakın zamanda Yeni Åžafak Gazetesi’nde yazdığınız bir yazıda “Dindar/Ä°slâmi kimliÄŸe sahip Kürtlere dahi şüpheli bölücü, potansiyel suçlu muamelesi yapılıp sürekli samimiyet testine tabi tutma, hizaya/sigaya çekme gibi bazı sözde muhafazakâr çevre ve ÅŸahısların, bir de kendilerini devletin yerine koyan bu tutumu bizi canımızdan bezdirdi” diye yazdınız. Ä°slâmi ve muhafazakâr kesimin Kürtlere bakışından yakınıyordunuz. Neydi sizi canınızdan bezdiren?

Kürt lafı edilince aşırı tepki gösterilmeye baÅŸlandı. Geçen sene bile herÅŸeye hoÅŸ bakan insanların bir kısmı aniden dönmeye baÅŸladı. Bazıları MHP’den de ileri konuma gelmeye baÅŸladı. Maalesef bu tutum AK Parti tabanında ÅŸu an geliÅŸiyor. Rahatsız edici bir durum. Bu tutum reformların önünde engel teÅŸkil eder. Bu tutumu/geliÅŸmeyi tasfiye etmek, kurutmak lazım. Yoksa böyle bir akımın geliÅŸmesi ileriki aÅŸamalarda ülkede iç savaÅŸa davetiye çıkarır.

Bu tepkiler AK Parti tabanından mı geliyor?

Evet, sosyal medyadan gözlemlediÄŸim kadarıyla, tabandan geliyor, tavandan deÄŸil. Bu kesim, bölgede halkın PKK’ya karşı direniÅŸini göremiyor. Orada halk PKK’nın bütün çaba ve çaÄŸrılarına raÄŸmen, sokaÄŸa çıkmıyor, örgütün hedeflediÄŸi devrimci halk savaşını baÅŸlatmadı. Orada halk PKK’yı bir anda söküp atamaz, çünkü organize deÄŸiller, hepsi tek tek bireylerden oluÅŸuyor. PKK karşısında, sivil örgütlenme anlamında insanların, halk kitlelerinin önlerinin açılması lazım. Devlet bu konuda henüz adım atmış deÄŸil.

Bu konuda kullandığınız bir tanım da “Ä°slâmi ötekileÅŸtirme” bununla neyi kastediyorsunuz?

Bir takım İslâmcılar, Türkçülük yapmaya başladılar.

Bu son dönemlerde mi olmaya başladı?

Evet. Ä°slâmi kökenli, Ä°slâmi hassasiyeti olan Kürtlere bile şüpheyle, potansiyel PKK’lı gözüyle bakıp sürekli onları PKK’lı olmadıkları yönünde teste tabi tutuyorlar, mucizevi kanıt istiyorlar, buna zorluyorlar. Bu tutum çileden çıkartıcı bir hal almaya baÅŸladı.

Sizce bu eğilim AK Parti tabanında güçleniyor mu?

Ben, sosyal medyayı baz alırsak, güçlendiÄŸini görüyorum bu çok rahatsız edici. Bu dil bir ErdoÄŸan da DavutoÄŸlu’nda yok ama tabanda böyle bir dil, sanki gizli bir elle, yaygınlaÅŸtırılıyor. Mesela Kürtlere, Ermeni muamelesi, gayrimüslim muamelesi yapmak. Muhafazakâr kesimde Ermeni meselesine iliÅŸkin bir imaj var. Bu imajın yanlışlığı ayrıca sorgulanır. Bu olumsuz imajı aynen Kürtlere de tatbik etme eÄŸilimi var. Bu problemli/hastalıklı bir bakış açısı. Böyle bir zihniyetin geliÅŸmesi çatışma getirir bu çatışma da maalesef çok kanlı olur. Ãœlkeye, Müslümanlığa yazık olur.

Arnavut-Kürt benzetmesi

Yine aynı yazıda “Müslüman kavimlerin küstürülmesinin, itilmesinin Ä°slâm âlemi için, ümmet için ne kadar pahalıya mal olduÄŸunu tarihten gelen tecrübe ile biliyoruz. Bunun yakın tarihteki en önemli örneÄŸi Müslüman Arnavutlar’dır” diyerek Balkan SavaÅŸları sonrasında Arnavutların Osmanlı’dan ayrılmasına gönderme yapıyorsunuz. Neden bu benzetmeyi yaptınız?

İttihatçı irade onları Osmanlı düzlemi içerisinde tutamadı, o iradeyi göstermedi. İttihatçılar, stratejik akıl koyamadı. Maceracılıkla her tarafı kaosa verip, İmparatorluğun eldeki topraklarını darmadağın ettiler.

Benzer bir durum bugün Kürtler için de mi geçerli?

Sanki oraya doÄŸru sürükleniyor. AK Parti tabanında ya da muhafazakâr tabanda ÅŸu son dönemde Kürtlere karşı geliÅŸen/yükselen bu tutum oraya doÄŸru yol açar. Bunun kesin olarak engellenmesi lazım. Kürtler PKK ile, örgütle özdeÅŸleÅŸtirilerek o tarafa doÄŸru zorla itilmeye çalışılıyor. Yüz yıl önce de, Arnavutların silahlarını zorla toplama gibi, son derece yanlış uygulamalarla Arnavutlar, ayrılıkçı siyasal grupların kucağına itildi. Buraya doÄŸru tehlikeli bir gidiÅŸ söz konusu. Bunu mutlaka, her ne pahasına olursa olsun önlememiz lazım. O zamanlarda yine de Arnavutların büyük bir kısmı Osmanlı ile birlikte kalmak için direndi ama o dönemde orada Sırplar, Bulgarlar ve Yunanlılar güçlenmiÅŸti, muvaffak olunamadı. Bir taraftan Balkan savaÅŸları, diÄŸer taraftan Ä°ttihatçıların kötülükleri ve stratejik akıl yoksunluÄŸu felaketlere yol açtı. Bir zamanlar Osmanlı Ä°mparatorluÄŸu’nun, bürokrasi ve askeriye baÅŸta olmak üzere, en kuvvetli topluluÄŸu olan, 33 sadrazam çıkarmış Arnavutların, 19. yüzyılda, 20. yüzyıl başında, her ne sebeple olursa olsun küstürülmesinin, özellikle Ä°ttihatçı idarenin 1911'de Arnavutların silahlarını zorla, onurlarını kırarak toplamasının neticede itmesinin, Osmanlı’nın merkez hinterlandı olan Rumeli'’nin tamamı ile kaybedilmesinde, ikinci bir Endülüs haline gelmesinde en temel rolü oynadığını bilmekteyiz. Ä°ttihatçıların o dönemde yaptıklarını/siyaset-idare tarzlarını tekrarlamamak lazım. Ä°ttihatçı/Jön-Türk aklı, stratejik ve hakkaniyetli bir akıl deÄŸil. Ä°ttihatçıların o dönemde Arnavutlara yaptığını, asla Kürtlere yapmamak, 1912-13 travmalarını yaÅŸatmamak lazım. Ä°slâm aleminin kalbi sayılan geniÅŸ bu coÄŸrafyada meskûn, Ä°slâm tarihinin erken dönemlerinde Müslümanlığı toplu olarak kabul etmiÅŸ bir kavmin; milliyetçilik/ırkçılık saikasıyla, aÅŸağılama/küçümseme psikolojisiyle ötekileÅŸtirilip, ortak paydalardan uzaklaÅŸtırılma, ümmet sınırları dışına atılma çabaları, ümmet içine tahrip kalıbı atmaya eÅŸdeÄŸerdir.

"Sizin bu ümmetin içinde ne iÅŸiniz var. Ä°slâm Dünyasının hiçbir sorunu sizi ilgilendirmez. Sizinle ortak paydamız yok" tarzında söylemler, coÄŸrafyamıza yapılan en büyük kötülüklerden biridir. Bir taraftan, Kürtler içerisinde kök salmaya çalışan din karşıtı, etnik/Stalinist-ulusalcı örgütlenme ve hareketlerden ÅŸikayet edilirken; diÄŸer yandan baÅŸta Ä°slâmi kimliÄŸe ve ümmeti gözeten hassasiyetlere sahip Kürtlere yönelik bu tarz dışlanma/ötekileÅŸtirilme ameliyesi asla kabul edilemez. Bilinçli/bilinçaltı olarak Kürtleri ümmetten/Ä°slâm’dan dışlayıp kovmaya yönelik söylem ve tutumların coÄŸrafyamızda daimi bir kargaÅŸaya sebep olacağı akıldan çıkarılmamalıdır. Oysa ki, Anadolu'’nun, Diyarbakır'ın, Dohuk'un, Erbil, Kerkük ve Süleymaniye'nin güvenlik hattı, en batıda Bosna, PriÅŸtina ve Tiran'dan geçer. Rumeli ile baÄŸlarını koparmış bir Anadolu, Kürdistan''ı da kaybederse, "Müslüman" vatanı olma özelliÄŸini de tamamen kaybetmiÅŸ olur. Bunun bedelini sadece Anadolu ve Kürtler deÄŸil, tüm Ä°slâm coÄŸrafyası ödemek durumunda kalır.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.