Sosyal Medya

Güncel

Terör son kozları

‘Devrimsiz isyan ruhunu’ savunanların İslamsız Türkiye için ‘önleyici şiddeti’, ‘düşük yoğunluklu savaş’la karşılamaktan çekinmeyeceği anlaşılıyor. Sosyalistleri, Kemalistleri, örgütçüleri ortak noktada birleştiren yegâne anlayış Türkiye’nin toprak bütünlüğünün dağılması üzerine gelişmiş görünüyor.



Ercan Yıldırım / Yazar

Karl Marks Ä°ngilizlerin Hindistan’ı sömürgeleÅŸtirmesine karşı çıkmamıştı. Türk, MoÄŸol, Arap gibi “barbar”ların elinde olmasındansa Hindistan’ı Batı’nın yönetmesini tercih etmiÅŸ hatta Ä°ngilizlere ev ödevi bile vermiÅŸti. Marks öncelikle Hindistan’ın Asyatik toplum karakterinin ortadan kaldırılması ikinci olarak da bölgenin BatılılaÅŸtırılmasını istiyordu. Marks düpedüz “medenileÅŸtirme”ci Batılı tarih felsefesini aynen muhafaza ediyor, halkların kardeÅŸliÄŸi, antiemperyalizm, burjuva karşısında ezilen halklara destek gibi kavramları batı sözkonusu olduÄŸunda hemen kulak arkası edilebiliyordu. Ä°ster Marksist olsun isterse kapitalist, batı zihninin merkezinde “barbar” yani medeniyet /Batı karşıtı olan tüm unsurlar aynı potada eritilmeliydi; Marks da Hitler de “gerici halkların silinmesi” hususunda birleÅŸiyordu.  Türkiye’de BatılılaÅŸma hareketlerinin karakteri Kemalizm ile birlikte emperyalist batılı zihin ile aynı minvalde ilerledi. BatılılaÅŸmacı deÄŸilseniz, ezilmeyi hak eden gerici taifedensiniz demektir. Kemalistlerin, yeri geldiÄŸinde sosyalist, yeri geldiÄŸinde Ä°slamcı, milliyetçi, muhafazakâr, tarikat yapılarına karşı geliÅŸtirdiÄŸi ÅŸedit BatılılaÅŸmacı ve imhacı tavrı ideolojilerin kendiliklerinin günden güne Ortodoks Batılı paradigmayla örtüşmesine kadar vardı. 27 Mayıs sonrasında güçlenen sosyalizm Türkiye’nin sosyalist bir dönüşüm geçirmesi gerektiÄŸini içeren Anadolu insanını etkilemiÅŸti. Ä°ki darbe arasında Stalinizmden MaoculuÄŸa, MDD’ye kadar çok farklı fraksiyonlar yöntem tartışmasına girdi.

Bu yıllarda Kürtçülük kendini sosyalizm içinde ifade edebiliyordu. Romantik sosyalizm, daÄŸlarda, banka soygunlarında kendini gösterirken cuntacılık ve Baasçılık ana ark olarak kaldı. Sosyalizmden geriye, Kemalizmle birleÅŸen gericilik karşıtlığı baÅŸlığı altındaki batıcılık, Kürtçülük, cuntacılık ve mezhepçi örgütçülük kaldı. Dünyada ulus devletler dönemindeki etnik ve dini çoÄŸulculuÄŸa sahip komünist uygulamaların hiçbirinde halklar ne demokrasi ne özgürlükler ne temel dini ve folklorik uygulamaları hakkıyla yerine getirebildi. SSCB halkların kardeÅŸliÄŸini, self determinasyonu gözardı ederek Rus Çarlığı’nın sınırlarını geniÅŸletmek için kullandı.

Çin’den Vietnam’a kadar pek çok devlet kendi kaderini tayin etmekten söz açanlara bu imkanı vermedi. İçlerinde en mülayimi ve kırılganı olduÄŸu rivayet edilen Yugoslavya bile kendi milletinden söz açanları Troçkist, küçük burjuva özlemcisi olarak nitelendirdi.

Son aylarda gerçekleÅŸen patlamalar, bilhassa Ankara metrosu yakınındaki patlamayla birlikte Türkiye’de etnik ve mezhep temelli örgütlere, bu mücadelelerinde destek veren geniÅŸ bir siyasetçi ve okur yazar kesimi ortaya çıktı. Ä°zmir’de bir Suriyeli çocuÄŸun yere atılması olayında Ä°zmirlilerin gösterdiÄŸi tepki açıkça bu yeni koalisyonun tabanının geniÅŸ olmadığını iÅŸaret etti. Fakat Ankara Kızılay patlamasından sonra “terörsevicilik”teki yüksek yoÄŸunluklu ilgi, sempatizanlıktan taraftarlığa geçiÅŸi tetikledi. Öyle ki iktidar ve devlet karşısında “ÅŸiddet”i eleÅŸtiren hatta sıradan gündelik olaylardaki ÅŸiddet göstergelerini bile tarihsel varlığa baÄŸlayan sol - liberal kesimler, Kızılay’daki gibi, emekli, öğrenci, esnaf gibi sıradan halkı hedef alan patlamayı alkışlayacak noktaya geldi. Hatta hedefin “halk” deÄŸil, “çevik kuvvet noktası” olduÄŸunu tashih etmeye çalışan yayınların arka planında devleti, iktidarı yani gerici unsurları sıkıştırma bulunuyordu.

Uzun AK Parti iktidarı, çok farklı kesimlerin birbirleriyle ittifak yapmasına, bu ittifakları bozmasına, çarpraz ya da paralel bağlantılar kurmalarına neden oldu.

Kürtçülüğün 80 sonrasında örgütle birlikte varlığını daha da sıkılaÅŸtırması, sosyalistlerin 60’lardan farklı olarak siyasetlerini bu cenahta yapmalarına neden oldu. Ä°ktidara gelme özlemi sık sık Kemalistleri de Kürt milliyetçiliÄŸinin içine attı. Örgütün Leninist ideoloji ve Stalinist “göz açtırmama doktrini”ni tavizsiz uygulaması, batıcı, mezhepçi, sosyalist çevreleri kendine çekti. Åžu anda içerde ve dışarda Türkiye karşıtı tüm çevreler PKK etrafında toplanmış durumda.

Örgüt sadece Kürdistan deÄŸil aynı zamanda Kandil’deki elebaÅŸlarının sık sık telaffuz ettiÄŸi gibi “AK Parti’siz ve Recep Tayyip ErdoÄŸan’sız bir Türkiye” vaadinde bulunuyor. ErdoÄŸan karşıtlığı “müzmin maÄŸlupları” bir araya getirmeyi baÅŸardı. CHP’nin bile zaman zaman örgüte olan temayülü ulusalcı kanadı sıkıntıya soksa bile “dünya artık eski dünya” olmadığı için, Makyavelizmin tüm imkanları, amaca ulaÅŸtıracak araçların her türlü meÅŸruiyeti sahih kabul edilmektedir.

Mesele sadece ErdoÄŸan ya da AK Parti deÄŸil, Türkiye’de siyaseti domine eden dindar-milliyetçi-muhafazakar-Ä°slamcı köklerin kesilmesi, “gerici unsurların temizlenmesi”dir.

İyicil kötülük, makul şiddet

 Ankara Kızılay’da “sokaktaki insanı” “en kalleÅŸ metot” ile öldüren terörle ilgili tartışmalar gündeme geldiÄŸinde “tarafsız gözle bakma”yı savunan yine okur yazar, siyasetçi kesimden geniÅŸ bir insan topluluÄŸu türedi. Sosyal medyanın verdiÄŸi imkanlara baÄŸlı olarak “perdelenmemiÅŸ fikir”ler, Türkiye karşıtı cephenin sınırlarının nereye kadar uzanabileceÄŸini gösterdi. Ankara Kızılay’daki masumların ölümlerini unutup kanlı fotoÄŸrafları paylaşıp, yayın yasağına devleti hedef alarak bildik özgürlük, demokrasi kavramlarıyla muhalefet edenler batıdaki terör eylemlerine veryansın edip batıdan daha çok üzüldüler.

Ä°stiklal’deki patlamaya yeri nedeniyle üzülen bu kesimlerin, bombacının IŞİD’ci çıkmasıyla sevinci gerçekten görülmeye deÄŸer! Mesele eylemlerin, öldürmelerin kendisinden çok faillere yönelmiÅŸ durumda.

Bize demokrasi diyenler, özgürlük talebinde bulunanlar, “iyicil kötülük”ü, “makul ÅŸiddet”i savunuyor. Evrensel insan hakları, halkların kardeÅŸliÄŸi, hümanizm kokulu cümleler serdedenler, “saf kötülük”, “halisane ÅŸiddet” kavramındaki doÄŸurgan özlemle yanıp tutuÅŸuyor.

Sadece patlamalar üzerinden deÄŸil, bölgede yürütülen terörle mücadeleyi de eleÅŸtirip, örgütün fiillerini yine demokrasi ve özgürlük kavramları içine sıkıştıranlar, onlara bürokrasinin içinden de gelen “sert önlemler örgüte yarar” propagandasını yapanlar, bir an önce sürecin masayla noktalanmasını da talep ediyor. Dolayısıyla “muhatab almak meÅŸrulaÅŸtırmaktır” ÅŸiarından hareket ederek geçmiÅŸteki muhataplıkların nasıl büyük bir hazırlığa dönüştüğünü unutturmak isteyen kesimler, PKK’nın “tavizsiz”liÄŸini de gözlerden uzaklaÅŸtırmak istiyor. Ä°deolojik ve doktriner katılıktan hiçbir zaman sapmayan örgütün karşısında sürekli “çoÄŸulculuk, çokkültürlülük” diyen muhatab kesim, sadece hendeklerin deÄŸil aynı zamanda Kızılay gibi patlamaların sorumluluÄŸundan ilk kaçanlar arasında yer almaktadır.

Seküler güçler hesaplaşıyor

Sosyalist teorinin “önleyici ÅŸiddet” kavramı PKK üzerinden hayata geçtiÄŸi için bu koalisyon aynen devam ediyor. Cumhuriyet Mitingleri’nden beri süregelen özerk alanların hesaplaÅŸma kaygısı, PKK’nın eylemleriyle çok daha somut çok daha sonuç alıcı noktalara vardı. Seküler kesimler, hesaplaÅŸmasını tarz-ı hayat tartışmalarına deÄŸil artık çaresizlik içinde PKK’nın stratejisine baÄŸlamış durumda. Bu nedenle Frankofon ve Anglo-Sakson tüm modeller, önleyici ÅŸiddetin “hırpalayıcı ÅŸiddet”e dönüşmesine ayrıca seviniyor. Mesele kimlik siyasetinin ötesine de geçti.

Sınıfsız bir toplum, sınıf siyaseti tartışmalarında küçük burjuva faaliyetlerini hatta etnik ve kültürel donelerle yoÄŸrulmuÅŸ tavırları küçümseyip revizyonist olarak sunan sosyalizm ile klasik muhafazakarlık imgelerini bile “gericilik” diyerek yaftalayıp yok eden Kemalist usul “Türkiyesiz kimlik” konusunda ittifak yapmaya baÅŸladı. Artık baÅŸka bir dünya, baÅŸka bir hayat deÄŸil, ErdoÄŸan ve AK Parti üzerinden kamudan dışlanmış dindar, vatanperver, muhafazakarların olduÄŸu bir Türkiye özlemi açıkça dile getiriliyor.

Çatışma yalnızca Kürt milliyetçiliÄŸi ve PKK tezlerinde deÄŸil Ä°slamsız bir Türkiye’nin varlığı kavgasında birleÅŸiyor. Sosyalistleri, Kemalistleri, örgütçüleri ortak noktada birleÅŸtiren yegâne anlayış Türkiye’nin toprak bütünlüğünün dağılması üzerine geliÅŸmiÅŸ görünüyor. Sol liberallerin orduyu yeniden göreve çağırması, “bölünme korkusu” karşısında ErdoÄŸansız bir Türkiye’nin imkanları yavaÅŸ yavaÅŸ siyasetin ve zinde güçlerin önüne yerleÅŸtirilmeye baÅŸladı.

Devrimsiz isyan ruhu

Kademeli kıdemli sosyalist abilerin “sen devletsin o örgüt aynı ÅŸiddeti uygulayamazsın” kaideciliÄŸi Ä°slamsız BatılılaÅŸma ve mandacı siyasetçiliÄŸin sonucu olarak “iyicil ÅŸiddet ve makul kötülük” üzerindeki hazzını da gösteriyor. “Düşük yoÄŸunluklu savaÅŸta” saflarını örgüt lehine kullananlar yıllarca sosyalizme racon koyamamanın ızdırabıyla ahir ömürlerini uzun dindar-milliyetçi-muhafazakar-Ä°slamcı iktidarla tamamlama ezikliÄŸini de taşıyor. Marksist ve materyalist eski tüfeklerin metafiziÄŸe sığınarak “endiÅŸe” kavramının yeni sürümlerini, devletle örgütlerin aynı güçte olmadığı gibi harika buluÅŸları dillendirmeleri Türkiye’nin mecrasını göstermesi bakımından önemlidir. Sol liberaller halkların kardeÅŸliÄŸini dünyanın BatılılaÅŸması olarak algılayan Marks gibi Türkiye’nin Ä°slamsızlaÅŸtırılması için her tutamaÄŸa yapışmaktadırlar. PKK onların son kozları “Devrimsiz isyan ruhunu” savunmaktan çekinmeyenler cuntacılıktan örgütçülüğe geçiÅŸ yaptılar. Ä°slamsız Türkiye için önleyici ÅŸiddeti, düşük yoÄŸunluklu savaÅŸla karşılamaktan çekinmeyecekleri anlaşılıyor. Gezi’yi haysiyetle eÅŸitleyenlerin onurlu hiçbir zaferleri olmadı, Türk milleti olarak onlardan beklentimiz haysiyetsiz maÄŸlubiyetlerini maÄŸrur bir keyfe dönüştürmeleridir.

[email protected]

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.