Güncel
Phillips: Türkiye'nin Batı ile bağları kopma noktasında
ABD'de süregelen ve kimi zaman dozu artan Erdoğan tartışmaları devam ederken, Erdoğan'ın Mart sonunda Washington'a gerçekleştireceği ziyaret öncesi Türkiye-ABD ilişkilerini ve Obama'nın Erdoğan'a bakış açısını David L. Phillips kendi perspektifinden yorumladı.
Birgün'den Ömür Åžahin Keyif'in haberine göre, ABD BaÅŸkanı Barack Obama, 2009'da TBMM'de yaptığı tarihi konuÅŸmada, AK Parti yönetimindeki Türkiye'nin ABD'nin en yakın müttefiklerinden biri olacağı mesajını vermiÅŸ, “GeleceÄŸe birlikte ulaÅŸalım” demiÅŸti. Obama 2012'de ise Time dergisine en yakın hissettiÄŸi beÅŸ lideri sayarken, ErdoÄŸan'ın da adı geçmiÅŸti.
Geçen hafta, Atlantic dergisinde çıkan röportajında ise ErdoÄŸan'ı ‘fiyasko' diye tanımlayacaktı ABD lideri. Bu tanım, aradan geçen yedi yılda, ABD'nin çok ciddi yatırım yaptığı Türkiye ile olan iliÅŸkisi için de söylenebilir.
2003'te BaÅŸbakan ErdoÄŸan'la makamında bir söyleÅŸi yapan New York Times, “Tanrı'ya karşı sorumluluklarım var ama bunu politik hayatıma karıştırmamak için çok uÄŸraşıyorum” diyen ErdoÄŸan'ın “Türkiye'de dindarlarla sekülerler arasındaki gerilimi yatıştırabilecek en mükemmel alternatif olduÄŸunu” yazmıştı. O dönem ErdoÄŸan'la ilgili heyecanını göstermekten çekinmeyen ABD medyası, bugün de aynı cömertliÄŸi sert eleÅŸtirileri için sergiliyor.
Amerikan basınında oldukça sık ve sertçe eleÅŸtirilen ErdoÄŸan ve AK Parti hükümeti, resmi makamların açıklamalarında da bir rahatsızlık ve kınama konusu olarak geçiyor. Geçen haftaya bakalım, ÇarÅŸamba, DışiÅŸleri Bakanlığı Sözcü Yardımcısı Mark Toner, akademisyenlerin tutuklanmalarını eleÅŸtirerek, tutuklanmaların "meÅŸru siyasi tartışmaları yıldırmak amacıyla" yapıldığını söyledi ve durumu "rahatsızlık verici eÄŸilim" ÅŸeklinde tanımladı. PerÅŸembe, Beyaz Saray Sözcüsü Josh Ernest Türkiye'ye, kendi anayasasınca da korunan evrensel demokratik deÄŸerlere saygılı olma çaÄŸrısı yaptı. Cuma, Obama'nın özel temsilcisi Brett McGurk, yanına Irak Kürdistanı BaÅŸkanı Mesud Barzani'yi de alarak, Türkiye'deki son geliÅŸmeleri ‘tehlikeli ve korkutucu' olarak niteledi. ErdoÄŸan eleÅŸtiri bombardımanı altında.
Ya reform ya istifa
ABD eski Büyükelçileri Mort Abramowitz ve Eric Edelman'ın ay başında Washington Post gazetesinde yayınlanan yazılarında ErdoÄŸan'a sundukları iki seçenekli çıkış formülü hayli tartışılmıştı. Büyükelçiler, ErdoÄŸan'a “Ya reform yap, ya istifa et” diye çaÄŸrıda bulunuyor ve “Türkiye, ErdoÄŸan yönetiminde hiç durmadan otoriterleÅŸip istikrarsızlaşıyor” diyordu. ErdoÄŸan'ın, ay sonunda, Obama'nın düzenleyeceÄŸi Nükleer Zirve'ye katılmak için geleceÄŸi Washington'da havanın, bu yazının tonundan çok da farklı olmadığı ifade ediliyor.
Bağlar kopma noktasında
David L. Phillips, Columbia Üniversitesi, İnsan Hakları Çalışmaları Enstitüsü'nde Program Direktörü. Birleşmiş Milletler ve ABD Dışişleri Bakanlığı'nda danışmanlık görevlerini de yürütmüş olan Phillips, Türkiye'de özellikle Kürt meselesi ve barış süreci konularına yakınlığıyla biliniyor. 15 Ekim 2007'de Amerikan Dış Politika Ulusal Komitesi'ne sunduğu raporun AK Parti'nin barış sürecinde yol haritası olduğu ileri sürülmüştü. Phillips'in AK Parti'ye ilk yıllarında destek verdiği biliniyor. Dolayısıyla ABD ile Türkiye ilişkisinin dönüşümünü en iyi temsil edecek ve yorumlayacak isimlerden biri. 2004'ye Foreign Affairs'e yazdığı yazıda Erdoğan, Türkiye'nin batıyla olan bağlarını sağlamlaştırdı, diyen David L. Phillips'in anlattıklarına bakılırsa o bağlar bugün kopma noktasında.
Milat Gezi Olayları
ABD – Türkiye iliÅŸkilerinin gerilmeye baÅŸlamasını Gezi olaylarına tarihleyen Phillips, Obama'nın bugün ErdoÄŸan'la ilgili bir ‘hayal kırıklığı' yaÅŸadığını belirtiyor.
Peki; Obama siyasal Ä°slamcı bir hükümete destek verirken ne bekliyordu? Phillips'e göre 2012 öncesi ciddi ÅŸekilde desteklediÄŸi ErdoÄŸan'ın aslında bir ‘ılımlılık kaynağı' olmasını… Obama ErdoÄŸan'ın etkisini kullanarak Suriye'deki durumu da yatıştırmayı umut etmiÅŸti. Ancak AK Parti “Bunun yerine radikalliÄŸin ve ÅŸiddetin kaynağı oldu. Suriye'deki çatışmayı da alevlendirdi”.
Phillips'e Obama'nın bu yatırımıyla ilgili beklentisinin gerçekçi olup olmadığını, bunu bir hata olarak yorumlayıp yorumlamadığını sordum, net yanıt vermedi: “Güçlerinde denetimsiz olan ErdoÄŸan, git gide daha çok Ä°slamcı, antidemokratik, insan haklarına ve batıya düşman oldu. Aktif olarak demokratik yönetimin temel unsurlarından güçler ayrılığının temelini, hesap verme zorunluluÄŸunu ve hukukun üstünlüğünü zedeledi. Washington'un endiÅŸeleri ErdoÄŸan'ın benimsediÄŸi politikalara yanıt niteliÄŸindedir.”
İlk günden beri İslamcıydı
Phillips'in bugün geldiÄŸi noktada, ErdoÄŸan'ın en başından beri aynı kiÅŸi olduÄŸunu kabul etmesi önemli: “Başından beri aynı adamdı. 2002'de demokrasi istediÄŸin yere vardığında ineceÄŸin bir tramvay gibidir, demiÅŸ, kendine batı yanlısı ve demokratik süsü vermiÅŸti. En başından beri ABD'ye, demokrasiye ve insan haklarına düşmandı. Ä°lk günden beri Ä°slamcıydı ve hâlâ Ä°slamcı. Git gide daha radikal ve izole oldu.”
Ana eksen IŞİD'le mücadele
Phillips'e göre bundan sonra ABD'nin Türkiye'yle iliÅŸkisi IŞİD ile mücadele ekseninde ÅŸekillenecek. EÄŸer, diyor, Türkiye de bu gemiye binmek isterse; ABD, Türkiye'yle iÅŸbirliÄŸine devam edecek. Ancak engelleyici bir tavır takınırsa, Washington ve Ankara arası daha da açılacak. Büyükelçiler Abramowitz ve Edelman'ın reform ya da istifa çaÄŸrısını hatırlatıyor Phillips, “EÄŸer ilerleme olmazsa, ABD Türkiye'yle stratejik ortaklığını gözden geçirmeye zorlanmış olur”.
ÇaÄŸrıyı hatırlatma sebebini merak ediyorum. KastettiÄŸi ErdoÄŸan'ın istifa etmesi konusunda daha güçlü çaÄŸrılar mı? Bu Washington'ın iÅŸi deÄŸil, diyor özetle “Türkler karar verecek.”
“Åžu an Türkiye'de hukukun hiçbir anlamı yok. Otoriterlik, diktatörlüğe dönüşüyor” diyen Phillips ekliyor: “Diktatörler er ya da geç devrilirler…” VerdiÄŸi örnekler manidar: “Libya'da Kaddafi'ye, Mısır'da Mübarek'e ne olduÄŸuna bakın…”
Alternatifsizler
Obama yönetimi üzerinde etkisi olan düşünce kuruluÅŸu Amerikan Ä°lerleme Merkezi (Center for American Progress), yaklaşık bir yıl önce yazdığı raporunda, ABD - Türkiye iliÅŸkilerini “bir adım ileri, üç adım geri” diye nitelendirmiÅŸti. O raporda imzası bulunan uzmanlardan biri de Max Hoffman. Bugünü sorduk. “ABD usulüne uygun olarak seçilmiÅŸ Türk hükümetiyle, kim olursa olsun çalışacaktır” dedi. Ä°liÅŸkilerin geliÅŸmesi için gerekenleri ise şöyle sıraladı: “Fakat ABD-Türkiye iliÅŸkileri, eÄŸer yöneten parti demokratik pratiklere; özellikle basın, ifade özgürlüğüne ve yargının ve polisin bağımsızlığına ve adilliÄŸine daha fazla saygı”.
Washington gerçekten bu geliÅŸimin gösterileceÄŸine inanıyor mu? Bu soruya cevap ise net: “Ä°nanmıyor. Fakat AK Parti hükümetiyle çalışmaları gerektiÄŸini de biliyorlar.” Hoffman'a göre, Washington'da kimse bu ‘otoriter dönüş' karşısında ErdoÄŸan'la baÅŸa çıkmanın etkili yolunu ortaya koymuyor.
Ölüm kalım savaşı
“AK Parti'nin reform gündeminin nasıl kaybolup, daha otoriter, milliyetçi ve düşmanca bir gündeme dönüştüğüyle ilgili kitaplar yazılacak” diyor
Hoffman. Ona göre AK Parti'nin çekirdek kadrosu ölüm kalım savaşı veriyor: “AK Parti, muhalefete göz açtırmamasının nedeninin, kendi idarelerinin -ordu, yargı, uluslararası kaos ya da Gülen hareketi gibi- çok farklı kesimlerden tehditler alması olduÄŸuna iÅŸaret edebilir. Fakat gerçekte olan ÅŸu olabilir: Güç zehirlenmesi yaÅŸadılar ve inÅŸa ettikleri kayırmaya dayalı sisteme çok baÄŸlı hale geldiler. Yolsuzluk AK Parti'nin çekirdek kadrosundaki çoÄŸu kiÅŸi için bunu bir ölüm kalım savaşına dönüştürdü.”
Klik yönetimi
ErdoÄŸan'ın son günlerde çok konuÅŸulan “Ben gidersem devlet çöker” açıklamasına da gönderme yapan Hoffman'ın yorumu gelinen noktanın vahametini vurguluyor; “ErdoÄŸan kiÅŸisel çıkarlarının ülke çıkarlarıyla bir ve aynı olduÄŸunu düşünüyor. Kendini ulus olarak görüyor, dolayısıyla onun için iyi olan ne ise Türkiye için de odur, diye düşünüyor. Ve ÅŸu anda çok küçük bir danışman çevresine güveniyor ve herhangi bir eleÅŸtiri kabul etmiyor.”
ABD, bugün AK Parti'nin git gide otoriterleÅŸmesini ve anti-demokratikleÅŸmesini eleÅŸtirirken bu güçlenmede, ABD'den gelen desteÄŸin etkisi, ana-akım analizlerin dışında bırakılıyor. ABD, 2002 sonrası AK Parti'yi ‘ılımlı Ä°slam' modeli olarak OrtadoÄŸu'da diÄŸer ülkelere örnek gösteriyordu. Philips ve Hoffman'ın aktarımları ise, bu projenin yerle bir olduÄŸunu kanıtlıyor.
Ürdün Kralı Obama'yı Erdoğan'a karşı uyarmış: Sahte demokrat
ABD BaÅŸkanı Barack Obama'nın, CumhurbaÅŸkanı ErdoÄŸan'la ilgili olarak ‘fiyasko' ve ‘otoriter' ifadelerini aktaran Atlantic dergisi, bu kez de Obama'nın dünya liderlerine bakışını derledi.
Jeffrey Goldberg'in dosyasında yer alan liderlerin arasında Erdoğan da var.
Yazıda şöyle deniliyor: “ErdoÄŸan Obama'yı, diÄŸer birkaçı gibi, hayal kırıklığına uÄŸrattı. Obama ofise geldiÄŸinde ‘ılımlı Ä°slamcı' denilen Türk liderin, ABD ve Müslümanlar arasında bir köprü olacağını düşünüyordu. Fakat Ãœrdün Kralı Abdullah, diÄŸerleri gibi, Obama'yı ErdoÄŸan'ın “sahte demokrat” olduÄŸu konusunda uyardı. Abdullah, Obama'ya ErdoÄŸan'ın “Durağıma geldim mi inerim” sözlerini söyledi. Obama'nın bölgede ErdoÄŸan'ı eleÅŸtirenlerin doÄŸru olduÄŸunu fark etmesi uzun zaman aldı.”
Bayaz saray farkına vardı
Max Hoffman: “2009'da göreve geldiÄŸinde Obama, ErdoÄŸan'a ve AK Parti'ye büyük umut baÄŸladı. ABD, AK Parti'nin OrtadoÄŸu'da ılımlı bir ortak olabileceÄŸini ve Bush'lu yıllardan sonra ABD'nin Ä°slam ile savaÅŸ içinde olmadığını göstereceÄŸini umdu. Fakat o günden sonra, ErdoÄŸan, Gezi Parkı'nda protestoculara karşı aşırı önlemler aldı, muhalif gazetelere el koydu, yargıçlar üzerindeki kontrolünü saÄŸlamlaÅŸtırmak için yeni savcı ve polis atamaları yaptı. Gezi Parkı büyük bir dönüm noktasıydı, o günden sonra Beyaz Saray, AK Parti'nin otoriter dönüşünün farkına vardı.”
“Müslüman KardeÅŸler'in kolu”
Washington - Ankara çatlağında, ErdoÄŸan'ın Suriye'deki tavrının da belirleyici olduÄŸunu söylüyor Phillips. Ona göre, Türkiye Suriye'de suç iÅŸledi, “ErdoÄŸan'ın yönetiminde radikalleÅŸen Türkiye, “NATO üyesi olmasına raÄŸmen IŞİD'i destekledi.”
ABD'li senatör John McCain'in Türkiye üzerinden Suriye'ye geçip 19 cihatçı komutanla görüştüğü gezinin üzerinden üç yıl geçti. O gezinin ABD yönetimince önceden bilindiği de ortaya çıkmıştı. Suriye planında Türkiye'yle beraber hareket eden ABD yönetimi, bugün ise ortağı Türkiye'yi yalnız bırakarak, Suriye'de yapılanların sorumluluğunu almıyor.
Phillips'in sözleri de bu durumu hatırlatıyor: “2012-2015 arasında cihatçı grupları destekledi. Åžu an ortada Türkiye'nin güvenilirliÄŸi ve bir NATO üyesi olarak istikrarlı bir müttefik olup olmadığı konusunda ciddi bir tartışma var. (…) ErdoÄŸan yönetimi altındaki AK Parti, basitçe Müslüman KardeÅŸler'in bir koludur. Hatta ÅŸimdi bile, konu Türkiye'nin terörizme karşı savaÅŸta ABD'yle iÅŸbirliÄŸine gelince, Türkiye'nin üzerine çalışması gereken çok yer var.”
“AK Parti'yi deÄŸil YPG'yi seçer”
Phillips'e göre, Türkiye ABD'de şüpheler yaratırken, Kürtler ise güvenlerini perçinlediler: “ABD'nin YPG'ye desteÄŸi, YPG'nin IŞİD'le savaÅŸta en güvenilir müttefiki olduÄŸu gerçeÄŸine dayanıyor. YPG savaşçıları çok uluslu koalisyonun parçası olarak IŞİD'le savaÅŸmak konusunda yetkin ve kararlı oldukları konusunda kendilerini ispatladılar. YPG'ye destek devam etmeli ve geniÅŸletilmeli. Türkiye'nin isteklerine raÄŸmen ABD, YPG'yi terörist örgüt olarak deÄŸerlendirmiyor. ErdoÄŸan'ın YPG'ye saldırıları ABD'yi Türkiye ve YPG arasında karar vermek zorunda olmak gibi zor bir duruma sokuyor. Mesele IŞİD'le savaÅŸa gelince, ABD YPG'yle iÅŸbirliÄŸini sürdürmeyi seçecektir. YPG daha emniyetli ve güvenilir.
(…) PYD yetkilileriyle Brett McGurk'un görüşmesi ABD ile YPG arasındaki ortaklığı onayladı. Bu öngörülebilir ve doÄŸru bir adım. PYD yetkilileri, Salih Müslim de dâhil olmak üzere, Washington'a gelerek daha derinlemesine tartışmalar yürütmeli.”
Henüz yorum yapılmamış.