Sosyal Medya

Güncel

Makedonya'dan Kürdistan hayaline

PKK’nın söylemi ve pratiği, Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde Balkanlar’da yaşanan bazı hadiselerle benzeşiyor mu? Bugünü anlamak için o dönemdeki tecrübeye dayanabilir miyiz? İsmail Küçükkılınç cevaplıyor:



İsmail Küçükkılıç - Karar

 

PKK etnik terörü; niyet olarak doÄŸru ve gerekli olan açılım politikasının tatbik safhasındaki ağır ve tamiri hayli zor hatalar ve Suriye’de çıkan, az-çok bizim de hesap hatamızın mevcut olduÄŸu iç çatışma neticesi ülkemizin güneyinde oluÅŸan yeni durum ve oluÅŸumun da tesiriyle artık ayrılıkçılıkla yetinmeyen, bütünleÅŸmeyi ve Büyük Kürdistan’ı hedefleyen bir merhaleye ulaÅŸtı. Evvela Suriye, sonra da Irak Kürtleriyle birleÅŸmeyi-bütünleÅŸmeyi hedef alan bu yeni aÅŸamada artık terör de farklı bir mahiyet ve görünüm arz eder olmuÅŸtur.

Yakın tarihimize vakıf olanların için yabancı olmayan bu sürecin bir benzeri Rumeli’de Tuna ve Makedonya diye bilinen topraklarımızda yaÅŸanmıştı. Tuna ve Makedonya’da yoÄŸun olarak bulunan Bulgarlar, 93 Harbi olarak bilinen 1877-78 Osmanlı-Rus Harbi’nin neticesinde imzalanan Ayastefanos AnlaÅŸması ile Trakya hariç, etnik-demografik-coÄŸrafî bütünlüğe sahip olarak Büyük Bulgaristan ÅŸeklinde bir özerklik kazanmışlardı. Ancak Berlin AnlaÅŸması, bu hayalin hakikat olmasına izin vermedi. Bulgarlara bırakılan topraklar malum olduÄŸu veçhiyle 3 parçaya bölündü. Birincisi Tuna vilayetimizin büyük bir bölümü üzerinde tesis edilen Bulgaristan PrensliÄŸi. Ä°kincisi Hıristiyan olan valisini Osmanlı Devleti’nin atadığı DoÄŸu Rumeli Vilayeti. Üçüncüsü ise Makedonya diye bilinen ve eskisi gibi Osmanlı idaresinde kalan ve Balkan Harbi ile elimizden çıkan bölge. Yine Balkan Harbi’nde kaybettiÄŸimiz[Batı] Trakya da Bulgarların hedefindeki bir baÅŸka bölgeydi.

Bulgarlar, çok kısa süreli de olsa Büyük Bulgaristan hayalinin gerçekleÅŸmiÅŸ olmasını temel düstur ittihaz ederek faaliyete baÅŸladılar ve çok geçmeden, Osmanlı Devleti’nin affedilmez ihmal ve sükûtundan da istifade ederek DoÄŸu Rumeli Vilayeti’ni Bulgar PrensliÄŸi’ne baÄŸladılar. Her ne kadar Kırcaali gibi yerlerin Osmanlı Devleti’ne bırakılması temin edilmiÅŸse de “oldu-bitti” ÅŸeklindeki bu ilhak kararı devlet haysiyetiyle telif edilir gibi deÄŸildi. O dönem Bulgar PrensliÄŸi’ne Rusya’nın menfi, Sırbistan’ın da hasmane tutumu birlikte ele alındığında Osmanlı Devleti’nin aciz bir görüntü sergilemesinin anlaşılır ve affedilir bir cihet ve mazeretini bulmak mümkün deÄŸil gibidir.

Bulgaristan PrensliÄŸi’nin kurulması ve bu prensliÄŸin kısa süre sonra DoÄŸu Rumeli Vilayeti’ni de ilhak etmesi Büyük Bulgaristan hayaliyle yanıp tutuÅŸanların gözlerini Makedonya’ya çevirtti. Makedonya’nın Bulgaristan’a baÄŸlanmasını isteyen örgütlerin kuruluÅŸ ve geliÅŸim süreci biraz karmaşıktır; ancak netice olarak söylersek Bulgar PrensliÄŸi’nin de desteklediÄŸi bir grup Makedonya’nın Bulgaristan’a baÄŸlanmasını, diÄŸer grup da çeÅŸitli sebeplerle bunun muhal deÄŸilse bile imkânsız olduÄŸundan bölgenin Bulgaristan’a baÄŸlanması yerine özerkliÄŸini saÄŸlamayı, ÅŸartlar müsait olursa da birleÅŸmeyi savunuyordu. Bulgar PrensliÄŸi’ne baÄŸlanmayı temel alanlar Dış Örgüt (Yüksek Makedonya Komitesi), özerkliÄŸi savunanlar da İç Örgüt olarak isimlendiriliyordu. Artık Bulgar PrensliÄŸi gibi Bulgaristan’daki ve Makedonya’daki Bulgarlar da faaliyete geçebilirlerdi. Ä°lk saldırıları yapanlar Bulgar hududundan geçip Osmanlı topraklarına giren Bulgaristanlı ve bilhassa Makedonyalı Bulgarlardı.

Süreç içinde bazı çatışmalar olmuÅŸ, sıra büyük çaplı isyanlara gelmiÅŸti. Ä°lk büyük isyan 1902 ayaklanmasıdır; ancak 23 Eylül’de Cuma-i Balâ’da baÅŸlayan isyana çok az köylü katılmıştır. Sebebi de iç örgütün bu isyanı onaylamamasıydı. 1902 Menlik ve Cuma-i Balâ saldırılarında çete ve köylülerin bastığı ‘Predel Kışlası’na Refet (Bele) Bey komutasındaki birlik Razlık’tan hareket ederek yetiÅŸmiÅŸ ve Menlik isyanı Cuma-i Balâ bölgesinde kalmıştı. Bölgede kaymakam olarak görev yapan Tahsin Uzer, bu esnada komitecilerin Cuma-i Balâ, Menlik ve Petriç’te 600, Türk müfrezelerinin de 50 kayıp verdiÄŸini yazar. Osmanlı müfrezeleri bu isyanı bastırdığı gibi köy aramalarında birçok silâh da ele geçirmiÅŸtir. Bu saldırının baÅŸarısızlığı ile hedefi ters orantılıydı. Çünkü inisiyatif YMK’ya geçmiÅŸ, iç örgüt unutulmaya terkedilmiÅŸ, Makedonya’nın Bulgar ulusal meselesi olduÄŸu ihsas ettirilmiÅŸti. Esas isyan ise bir sene sonra vuku bulacak Ä°linden Ä°syanı idi.

1898-1903 aralığındaki Türk müfrezeleri ile çeteler arasındaki çatışmalar düşük yoÄŸunlukludur. Çeteler, 1898’ten itibaren Bulgar zabitlerin yönetiminde eÄŸitim görmeye baÅŸlamıştır. 1903’teki büyük ayaklanmaya kadar çetelerle Türk müfrezeleri arasında 150’ye yakın müsademe/çatışma olmuÅŸtur. Komitecilerin bu bölgede yaklaşık kırk bin kiÅŸiyi silahlândırdığı tahmin edilmekteydi. 1903 yılında Ä°lya günü (Ä°linden) denilen hareket bir genel ayaklanmaydı ve Makedonya’nın her tarafını yangın yerine çevirecek ÅŸekilde hazırlanmıştı. Böylelikle: “Makedonya’da asayiÅŸ olmadığına ve ecnebi müdahalesi lüzumuna dünyayı ikna etmek için ne kadar vahÅŸet yapmak icap ediyorsa hepsi yapılacak, Makedonyalı Bulgar’ın Osmanlı idaresi altında yaÅŸamak istemediÄŸi silâhla dünyaya anlatılacak ve bu suretle Makedonya’nın muhtariyetini temin için umumî ayaklanma yapılacaktı”.

1903 ayaklanması öncesinde ayaklanmayı haber veren sarsıcı eylemlere girişildi. Bu eylemler kısaca şunlardır:

1. Komitenin kurucularından Kotse Delçef 1903 Mart’ında Drama yakınındaki Ankista üzerindeki ÅŸimendifer köprüsünü havaya uçurdu.

2. Çernopeyef ve Mitro Delçef ismindeki iki voyvodanın kumandasındaki 180 kişilik iki büyük çete Kokoş taraflarındaki Türk köylerini yakarak hükûmet dairelerini ve karakolları bastı.

3. 15 Nisan’da Selanik-Ãœsküp, Selanik-Ä°stanbul ve Selanik-Manastır ÅŸimendiferlerinin muhtelif yerlerine bombalar attılar.

4. 16 Nisan’da Selanik’teki Osmanlı Bankası dinamitle havaya uçuruldu. Patlamadan önce bankada bulunanlara haber verildi.

5. 15 Nisan’da Selanik limanında Guadelkivir adlı Fransız gemisini batırdılar.

6. Bununla birlikte birçok bombalama ve silâhlı suikast giriÅŸiminde bulundular. Bankanın dinamitle havaya uçurulduÄŸu akÅŸam ÅŸehrin gaz depoları dinamitlenip ÅŸehir karanlıkta kaldıktan sonra Elhamra sineması ve sahildeki ‘Yeni Yunan Kahvehanesi’ ve Grand Otel bombalandı. Geri kalan bombalar 16-17 Nisan tarihinde alenen kullanılıp bu esnada eylemi yapan gençlerin hepsi öldürüldü.

İhtilâle başlangıç sayılacak bu tedhiş eylemlerini gerçekleştirenlerin hepsi tahsilli gençlerden seçilmişti. Hükûmetin çetelere yataklık eden köy halkını cezalandırıp elebaşlarını sürgüne göndermesini engellemek için bunların halk zümrelerine ait olmamasına dikkat edilmişti. Hepsi ölümü göze almış idealist gençlerdi ve hemen hemen hepsi eylemler sırasında veya çok geçmeden öldürüldüler.

Çete, ayaklanma öncesi yayınladığı beyannamede hürriyet ve insaniyet namına hareket ve Türkler dâhil zalim sultanın baskısı altında ezilen tüm unsurların haklarını aramak için mücadele ettiklerini belirtirken, Makedonya’nın özerkliÄŸi ve bağımsızlığı için herhangi bir ifade kullanmamaktaydı. PKK da son zamanlarda gerçekleÅŸtirdiÄŸi bombalı eylemleri ve silahlı direniÅŸi izah etmek ve meÅŸru göstermek için mücadelelerinin Tayyip ErdoÄŸan ve AK Parti ile “sınırlı” olduÄŸu mesajını vermeye ve tabii müttefiki addettiÄŸi sol, sosyalist ve sol liberal çevrenin desteÄŸini almaya çalışmaktadır. Sene başından Ä°lya Günü’ne kadar 86 çete müsademesi olmuÅŸtur.

2 AÄŸustos 1903’te baÅŸlayan ayaklanma Pirlepe, Debar, Kailâre kazaları hariç olmak üzere bütün Manastır havalisine yayılmış ve çeteler 10.000 kilometre karelik bir alanda karşılarına çıkan tüm resmî dairelere, Bulgar köylüler de silâhsız Müslüman halka saldırmaya baÅŸladı. AsayiÅŸin olmadığını veya bozulduÄŸunu ispat sadedinde ne gerekiyorlarsa yaptılar. Köprüler, demiryolları ve telgraf tellerine varıncaya kadar saldırıdan nasibini almamış hiçbir yer kalmadı. Ancak uzun bir zamana yayılan çete müsademelerinde tecrübe kazanan Türk müfrezeleri üç buçuk ay süren ve otuz bin kiÅŸinin katıldığı bu isyanı bastırdı. Bulgarlardan bin ayaklanmacı hayatını kaybetti -ki bir kısmı yakalanacağını anladığında kurÅŸunu kafasına sıkmakta, ya da kendini uçurumdan aÅŸağı atmaktaydı-, 12.400 ev yakıldı. 70 bin civarında insan yersiz, yurtsuz kaldı. Ä°syana Bulgar köylüleri de destek verdiler. Bulgar çetelerinin en önemli propagandası Büyük Bulgaristan’ın kurularak Türk beylerinin ellerindeki bütün çiftliklerin, verimli arazilerin alınarak bunların hepsinin Bulgar köylülere dağıtılacağıydı. Kanaatimizce Cizre ve Sur’da yaÅŸananlar da benzer mahiyetindeydi.

Osmanlı birliklerinin adedi ve tecrübesi dikkate alındığında komitenin amacının bu ayaklanmanın bastırılamayacağı veya baÅŸarıya ulaÅŸacağı deÄŸil; Makedonya’da asayiÅŸin olmadığını ve ayaklanmanın bastırılması esnasında muhtemel can kayıplarının büyük devletlere Osmanlı Devleti’nin vahÅŸeti ÅŸeklinde gösterilerek bölgenin kendi hâkimiyetlerine bırakılması için tekrar uluslararası müdahalelerin baÅŸlaması düşüncesi olduÄŸu görülmektedir. Çünkü daha önceki birçok ayaklanmanın bastırılması Avrupa’da Hristiyanların katliama uÄŸradıkları ÅŸeklinde lanse edilip Hristiyan kamuoyunun harekete geçirildiÄŸi defalarca tecrübe edilmiÅŸti. Kaldı ki, bu ayaklanmanın bastırılması esnasında yine Avrupa kamuoyu harekete geçirilmiÅŸ, birçok Avrupa kentlerinde mitingler düzenlenmiÅŸ, bazı Avrupa parlamentoları Türklerin vahÅŸetine son verilmesini talep etmiÅŸ, birçok yerde ‘Makedonya mazlumlarına yardım cemiyetleri’ kurulmuÅŸtur.

Ä°linden isyanında Arnavut ve Türk köyleri saldırıya uÄŸramıştı. Sultan ve Babıâli, Türklerin intikam almak için giriÅŸeceÄŸi eylemlerin doÄŸuracağı tehlike ve sonuçları dikkate alarak asker ve sivil yetkililere talimat vererek misillemeyi engellemiÅŸti. Ancak Ohri ve Debre Arnavutları misilleme yapmak için silâhlı birlikler oluÅŸturduÄŸu gibi Türk ve Arnavutlardan oluÅŸan bazı gruplar da birkaç Bulgar köyüne saldırmış oldular. Türk müfrezelerinin isyanı bastırırken dikkat ettiÄŸi ‘sivil halka fazla zarar verilmemesi’ hususu konsolos yazışmalarıyla sabitken iç örgüt isyanın bastırılmasını, Hristiyanların katledilmesi ÅŸeklinde göstermeye çalışmıştır. PKK’nın tahriklerine ve iç çatışma planlarına raÄŸmen Müslüman Türk Milleti böyle bir oyuna gelmemiÅŸtir ve bundan sonra da gelmeyecektir.

PKK’nın o zamanki Makedonya Bulgarlarının versiyonu olan ORIM’in(İç Örgüt) bir devlet teÅŸkilâtı gibi çalıştığı, daÄŸlarda gazete dağıttığı, vergi tarh ettiÄŸi, Bulgar köylüleri arasındaki ihtilâfları mahkeme kurarak çözdüğü, cezalar verdiÄŸi en bilinen faaliyetlerindendir. Buna raÄŸmen Makedonya’da gerek merkezî komite ve gerekse de iç örgütün tüm isyanlarında tek tek somut olarak gösterilmiÅŸ idari haksızlıklar yerine genel olarak Osmanlı Devleti’nin zulmü dile getirilmiÅŸ, isyan öncesi ve isyan sonrası yayınlanan bildirilerde Avrupa diplomasi ve kamuoyunun bu duruma dikkati çekilmek istenerek müdahale talebi dile getirilmiÅŸtir. Her isyanın akabinde hazırlanan reform planları, bir sonraki isyan için kazanılmış hak addedilmiÅŸ, çıta siyasi özerklik olarak benimsenmiÅŸtir. PKK’nın ÅŸehir yapılanması olan KCK da paralel bir devlet faaliyetine giriÅŸmiÅŸtir.

Türk vatandaşı olan bazı ayrılıkçı ÅŸahısların kurmuÅŸ olduÄŸu PKK da yurtdışından Irak ve Suriye hududundan içeri girip terör faaliyetlerine baÅŸlamıştır. Nasıl ki Makedonya’da önceleri Bulgaristan’daki Makedonyalı Bulgarlar hududu geçip terör ve halkı ayaklandırma faaliyetlerinde bulunmuÅŸ, sonra da Makedonya’daki Bulgarlar eyleme geçmiÅŸse aynı ÅŸey bugün PKK terörü için de geçerlidir. PKK artık sınır bölgelerindeki karakolların kalekol haline getirilmiÅŸ olması ve güvenlik güçlerinin teknik özelliÄŸi yüksek hava aygıtları kullanıyor olmasından dolayı yurtdışındaki daÄŸ kadrosuyla deÄŸil, ülke içindeki ÅŸehir kadrosuyla eylem yapmaktadır. Görülen bir farklılık da artık Suriye menÅŸeli bazı Kürtlerin de ülkemiz sınırları dâhilinde bombalı eylemlerde bulunmalarıdır. Bir diÄŸer farklılık, ses getirici bombalı eylemlerin Kürtlerin yoÄŸun olduÄŸu bölgelerden ziyade büyük ÅŸehirlerde gerçekleÅŸtirilmesidir.

Makedonya’da Osmanlı askerleri etnik-ayrılıkçı terör örgütleriyle mücadelede hayli baÅŸarılı olmuÅŸtu. Türkiye ise, geçmiÅŸindeki yaÅŸananları dikkate aldığı, Makedonya tecrübesini ıskalamadığı müddetçe tek bir masum sivile dahi zarar vermeden, bölge halkını devletine küstürmeden her türlü terörü alt edecek kuvvet ve kudrettir. Türkiye’nin Osmanlı dönemi Rumeli-Balkan tecrübesi tek bir metrekare toprak kaybına dahi müsamaha ve tahammülünün olmadığını göstermiÅŸtir. Ãœzerinde yaÅŸadığımız topraklar, en küçük parçasında dahi hiçbir etnik topluluÄŸun hâkimiyet iddiasının ve ayrılıkçılık talebinin söz konusu olamayacağı derecede Türk Milleti’ne aittir ve bir bölgede etnik homojenliÄŸin saÄŸlanmış olması bile bu gerçeÄŸe zarar vermemektedir. Zamanında etnik Türklerin de yoÄŸun olduÄŸu bazı bölgelerde bugün Kürt etnik homojenliÄŸinin saÄŸlanmış olması, o bölge Kürtlerinin Türk Milleti’nin parçası, unsuru olduÄŸu gerçeÄŸinden, vakıasından rahatsız olduklarını ve etnik ayrılıkçılığı terviç ettiklerini göstermez. Mühim olan bunu eylemli olarak göstermeleridir. Ancak devlet de bir daha hangi niyet ve maksatla olursa olsun onları bir örgütün kucağına atmamalı, onları sahipsiz bırakmamalıdır.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.