Güncel
Sykes-Picot anlaşmasından çıkarılacak dersler
Osmanlı’nın Arap Yarımadası’ndaki topraklarını bölüp parçalamak için gizlice imzalanan Sykes-Picot anlaşmasının üzerinden bir asır geçti. Ortadoğu’da yıllardır dinmeyen gözyaşlarının müsebbibi olan anlaşmanın ruhunu, daha da önemlisi çıkarılması gereken dersleri Dr. Adnan Tekşen kaleme aldı.
GÖRÜŞLER: DR. ADNAN TEKŞEN
Balkan SavaÅŸları sonrası iyice zayıflayan Osmanlının topraklarının nasıl bölüşüleceÄŸi konusu Fransa, Ä°ngiltere, Ä°talya ve Rusya arasında 1912’den itibaren pek çok anlaÅŸmaya konu oldu. Sykes-Picot, Ä°ngiltere’nin Hindistan yolunu güvene alma baÅŸta olmak üzere yaptığı manevralardan tedirgin olan Fransa’nın yaptığı bir hamle sonucunda imzalandı. Rusya’ya Trabzon, Erzurum, Van ve Bitlis ile GüneydoÄŸu Anadolu’nun bir kısmı; Fransa’ya DoÄŸu Akdeniz bölgesi, Adana, Antep, Urfa, Mardin, Diyarbakır, Musul ile Suriye kıyıları; Ä°ngiltere’ye Hayfa ve Akka limanları bırakılıyordu. Ancak BaÄŸdat ile Basra ve Güney Mezopotamya Fransa ile Ä°ngiltere’nin elde ettiÄŸi topraklarda Arap devletleri konfederasyonu veya Fransız ve Ä°ngiliz denetiminde tek bir Arap devleti; Filistin’de ise kutsal yerleÅŸim yeri olması nedeniyle bir uluslararası yönetim kurulacaktı. Ä°skenderun serbest liman olacaktı. Irak, Ãœrdün, Filistin Büyük Britanya’ya; Suriye, Lübnan devletleri Fransa’ya baÄŸlı manda devletler olarak belirlenmiÅŸti.
Ancak bu anlaÅŸmanın üzerinden daha bir buçuk yıl geçmemiÅŸti ki Rusya’da BolÅŸevik Devrimi oldu ve yeni yönetim bu anlaÅŸmayı ifÅŸa ederek geçersiz saydı. Rusya’daki yeni yönetim savaÅŸtan da çekildi. Bölgenin paylaşımı bundan sonra da pek çok müzakere ve anlaÅŸmaya konu oldu. 1918 Mondros Mütarekesi, yeni ÅŸartlarda yeni bir paylaşım planı içeriyordu. Mondros’dan sonra Ä°ngiltere’nin Musul’a yönelik yeni hamlesiyle Sykes-Picot, Fransa ve Ä°ngiltere açısından da geçerliÄŸini yitirmiÅŸ oldu. Ancak Anadolu’daki bağımsızlık çabalarının belirli baÅŸarılar elde etmesi, hepimizin bildiÄŸi gibi sınırlarımızın (Hatay hariç) Lozan’da ÅŸekillenmesi ile sonuçlandı.
Sir Sykes’ın önemli bir tespitide Kürtlerin, Araplara nazaran Türklerle bir arada yasama konusunda tereddütlerinin olmadıgıdır.
Sykes-Picot, Balkanlar’dan çekilen Osmanlı’yı OrtadoÄŸu’da sınırlama için atılmış ilk adımdı. Yoksa elbette bütün kötülükleri ona yüklemek doÄŸru olmaz. Ama sonraki müzakere ve anlaÅŸmalara Sykes-Picot ruhunun damgasını vurduÄŸunu da göz ardı etmeyelim.
Sykes-Picot anlaÅŸmasına adını veren Sir Mark Sykes 1879’da Londra’da doÄŸdu. 1899-1902 yılları arasında Boer denilen Güney Afrika’daki savaÅŸa katıldı. Anadolu’da yıllarca dolaÅŸtı ve izlenimlerini birkaç kitaba dönüştürdü (5 Türk Vilayetinde, Darül Ä°slam, Halifenin Son Mirası). 1911’de parlamentoya seçildi. 1910’lu yıllarda Türkiye’de ve Balkanlar’da diplomatik görevlerde bulundu. Ama onun ismini tarihe mal edecek faaliyeti 1916’da Osmanlı’nın topraklarının kalan kısmının bir bölümünü yeniden dizayn etmeye çalışan anlaÅŸmayla mümkün oldu.Fransa, Ä°ngiltere ve Rusya arasında görüşmeler sonucunda 9 Mayıs 1916’da gizlice imzalanan anlaÅŸmanın görüşmelerini yürütmüştü. Bu anlaÅŸma Fransız General Georges Picot ile onun ismiyle anıldı.
Sykes’ın DoÄŸu ve GüneydoÄŸu Anadolu ile Suriye ve Irak bölgelerindeki kitabı“Darül Ä°slam” Türkçe’ye de çevrildi yıllar önce. Kitaptan uzun uzadıya söz edecek deÄŸilim. Ancak zayıflayan Osmanlı’yı paylaÅŸmanın bir hak sayıldığı o dönemin psikolojisini yansıtması bakımından Sir Sykes’ın ÅŸu cümlelerinin altını çizmek yeterli olur: “Ä°ngiltere işçi sınıfının sarhoÅŸ ve beceriksiz bir mensubu; Afrikalı zencilerin, Hindistanlı rençberlerin veya Fellahların başına getirilse bu kiÅŸi onları bazı garip usüllerle çalıştırmasını bilecektir; onlara şöyle bağıracaktır: ‘Bana bakın kara yumurcaklar! Buna kazma derler, anladınız mı? Kazma! Kazın bakayım, hadi durmayın, kazın!’Garip gelebilir ama onlar da kazacaktır. Onun yegâne ikna vasıtası elindeki sopa veya yumruÄŸu olacaktır. O, çalıştırdığı kiÅŸilerin lisanlarını öğrenmeye heves etmeyecek; onlarla tartışmayacak; onları kaba bir adaletle yönetecektir ve pek muhtemeldir ki onlar da sadece çalışmayacak, onu seveceklerdir de. DiÄŸer taraftan aynı durumdaki bir Fransız, daha zekice davranacak ve lisan öğrenecek; işçilere çalışmaları için nasihat edecek; onları anlamaya çalışacak, onların kendisini anlamaları için uÄŸraÅŸacak ve netice sadece gürültü, kargaÅŸa, husumet olacak ve hiçbir iÅŸ yapılmayacaktır.”
1916’da Ingiltere-Fransa arasında imzalanan gizli Sykes-Picot Anlasması, Balkanlar’dan çekilen Osmanlı’yı Ortadogu’da sınırlamak için atılan ilk adımdır.
Bu satırlar, klasik oryantalist bakış açısının ötesinde kendilerini üzerinden güneÅŸ batmayan imparatorluÄŸun mensubu olarak gören bir Ä°ngiliz’in DoÄŸu’ya, özellikle de Müslüman DoÄŸu’ya yönelik müstebit ve mütekebbir tavrını da gösterir. KaplumbaÄŸa terbiyecisi tablosunu hatırlayın. DoÄŸu halkları terbiye edilecek kaplumbaÄŸadır artık Batılı’nın gözünde. Ama bu cümleler her ÅŸeyden önemlisi bundan böyle Batı’nın DoÄŸu’ya nasıl bakacağının da bir bakıma iÅŸaretlerini taşır.
Sir Sykes’ın bir önemli tespiti de Kürtlerin, Araplara nazaran Türklerle bir arada yaÅŸama konusunda bir tereddütleri olmadığı tesbitidir. Sykes-Picot AnlaÅŸması’nda, manda devletler olarak Araplara Ãœrdün, Filistin, Suriye ve Lübnan Arap devletleri olarak öngörülmüş olmasına raÄŸmen, Kürtler’in bu resimde yer bulamamış olması manidardır.
Bu hem Türkiye açısından bir anlam ifade ediyor, hem Kürtler açısından. Türkiye açısından manidardır, çünkü 1. Dünya Savaşı sırasında kendisine sırt çevirmemiş Kürtlerin, Misak-ı Milli içerisinde nasıl olup da zamanla sistemle geçimsiz hale geldikleri, yeni düzeni kuranların hatalı stratejilerini gösterir. Bu hatalı strateji zamanla meseleyi bir kan davasına dönüştürmüş ve çözümü zor bir hale sokmuştur.
Kürtler açısından çıkarılacak ders ise, bölgede çıkarları olan büyük devletlerle gözü kapalı ve bölgede iç içe yaÅŸamak zorunda oldukları Türkiye’yi dışlayan oportunist, kısa vadeli pragmatist bir iÅŸbirliÄŸi taktiÄŸi geliÅŸtirmiÅŸ olmalarıdır. Kısa vadeli pragmatist bir yaklaşımdır, çünkü uzun vadede Ä°ran, ABD, Rusya ve Esed rejimi ile bir torbaya girmenin muhtemel sonuçlarının öngörülmediÄŸi apaçıktır. Oportünist bir taktiktir, konjonktürel fırsatlar alelacele bir stratejiye baÄŸlanmadan uygulanmaktadır.
Kısacası Sykes-Picot AnlaÅŸması, tekrar ediyorum, elbette dönemin bütün anlaÅŸmalarından önemli deÄŸildir. Ama Sykes-Picot ruhu, hem Türkiye hem Kürtler açısından doÄŸru okunmadıkça OrtadoÄŸu’da bu akraba halkların bir arada yaÅŸayacağı huzurlu bir ortam oluÅŸmaz.
Henüz yorum yapılmamış.