Sosyal Medya

Kültür Sanat

Bekir Topaloğlu yahut Türkiye'de İslami tedrisatın tarihi

Merhum Bekir Topaloğlu hoca ile yapılan ve Tanıkların Dilinden Cumhuriyet Döneminde Din Eğitimi ve Dini Hayat kitabının ikinci cildinde yer alan uzun söyleşi hem kendisini tanımak hem de Türkiye’de yaşanan gelişmeleri kavramak bakımından son derece önemlidir. Bu metin “çıt var bellekte” diyerek, savaşlardan dolayı sosyal ve eğitim-öğretim düzeni bozulan memleketin zor şartlarındaki mücadeleleri ve arayışları atlatılan badireleri muhtasar bir biçimde gözler önüne serer.



Merhum Bekir TopaloÄŸlu hoca ve kuÅŸağı medreseden Ä°mam Hatip Okullarına oradan da Yüksek Ä°slâm Enstitülerine uzanan büyük kurumsal dönüşümün odağında yer alır. 1930’larda dünyaya gelen bu kuÅŸak, ilk dini tahsillerine tek parti devrinin Kur’an ve Arapça öğretimini yasakladığı, ezanı Türkçe okuttuÄŸu zor yıllarda baÅŸlar. Ardından 1940’ların sonundaki görece serbestleÅŸme, iki partili siyasi sisteme geçiÅŸ sürecindeki birtakım düzenlemelerle bu yasaklardan bir kısmı kaldırılacaktır. Elbette bununla birlikte yeni kurumlar oluÅŸturulacaktır. Ä°ÅŸte bu esnada Ä°mam Hatip Okulları, Ä°lim Yayma Cemiyeti ve Yüksek Ä°slâm Enstitüleri diÄŸer kurumlara nazaran her daim bir adım öne çıkar. Çünkü bu kurumlar etrafında oluÅŸan hareketlilik sadece belli görevlerin ifasına dönük insan yetiÅŸtirmenin ötesine uzanır. Bunun için Bekir TopaloÄŸlu hocanın bir arkadaşıyla birlikte 1975 yılında Cumhuriyet Devrinde Yayımlanan Dini Eserler Bibliyografyası adıyla hazırladığı kitapta yer alan eserlerin epeyce bir kısmının Ä°mam Hatip Okulları mezunlarına ait olduÄŸunu hatırlanması yeterli olur. Ondan sonra bu okullardan mezun olanların hazırladığı telif ve tercüme eserlerin etkileri düşünüldüğünde yaÅŸanan dönüşüm daha sarih bir ÅŸekilde ortaya konulabilir.

Ä°ÅŸte bu noktada Bekir TopaloÄŸlu hoca ile yapılan ve Tanıkların Dilinden Cumhuriyet Döneminde Din EÄŸitimi ve Dini Hayat[ Editör: Mustafa Öcal, Ensar NeÅŸriyat, Ä°stanbul, 2008] kitabının ikinci cildinde yer alan uzun söyleÅŸi hem kendisini tanımak hem de Türkiye’de yaÅŸanan geliÅŸmeleri kavramak bakımından dopdoludur. Planlı, hazırlıklı, soluklu ve derinlemesine yol alan bu metin adeta “çıt var bellekte” diyerek, savaÅŸlar sebebiyle sosyal ve eÄŸitim-öğretim düzeni bozulan memleketin zor ÅŸartlarındaki mücadeleleri ve arayışları atlatılan badireleri muhtasar bir biçimde gözler önüne serer. Ä°slâmî tedrisatın modern Türkiye’deki serencamıyla haşır neÅŸir olanlar muhakkak bu oylumlu söyleÅŸiyi sektirmeden okumalıdırlar. [Keza çoÄŸu yüksek düzeyli söyleÅŸilerden oluÅŸan bu üç ciltlik çalışma da öyle.]

Trabzon’da 1932’de dünyaya gelen (nüfusa kaydı ise 1936) TopaloÄŸlu, ilk dini tahsiline mahalle mescidinde baÅŸlar fakat o yıllarda okuyabilecekleri Elif-bâ cüzü bulmak mümkün deÄŸildir. Bu yüzden hocaları Elif-bâ’yı sabit kalemle hafifçe ıslatılmış gürgen bir tahta parçasının üzerine yazarak talebelerine verir. Bu tahtaya yazı yazmak için kullanılan kaleme aynı zamanda kopya kalemi de denildiÄŸini öğreniyoruz söyleÅŸiye düşülen dipnottan. Zira dışı aÄŸaç olan bu kalemle yazılan yazı, silgiyle kolayca silinmediÄŸi gibi ucu ıslatılarak yazılırsa yahut ucu kuru olmakla birlikte ıslak bir zemine yazılırsa mürekkepli kalemle yazılmış gibi koyulaşıp silinmeyecek bir hale dönüşürmüş.  Bekir hoca epey dallı budaklı olan söyleÅŸide pek çok hususa temas ediyor fakat ÅŸimdilik sadece onun tahsil hayatının belli uÄŸraklarını Türkiye’deki dönüşümü merkeze alacak ÅŸekilde sunmak en iyisi. Zira Türkiye’de yaÅŸanan geliÅŸmeleri süreklilikler ekseninde anlamlandırmak için bu tarz deÄŸerlendirmelerin detaylıca yapılması gerekmektedir.

Medrese Dönemi

Topaloğlu hafızlığını dedesinin imam hatiplik yaptığı ve o dönemde hepsi Of ilçesine bağlı bulunan üç ayrı köyde dokuz on yaşlarında ikmal eder. Kendisinin doğduğu köyün bir özelliği de ezanın hiçbir zaman aslî dilinin dışında okunmaması. Bunun sebebi farklı siyasi eğilimlerine karşın köyde yaşayanlardan hiç kimsenin, kaçak din öğretimi yapıldığı için ya da ezanın Türkçe değil aslına uygun okunduğu konusunda köy muhtarını veya başka birini jandarmaya ihbar etmek gibi irkiltici bir eylemi aklının ucundan dahi geçirmemesidir.

Hafızlığının ardından Karadeniz medreseleri geleneÄŸi çerçevesinde dini öğretime baÅŸlayan Bekir TopaloÄŸlu, bunu söyleÅŸisinde ayrıntılı bir ÅŸekilde anlatır. O yıllarda medrese tahsili yapabilmenin ön ÅŸartı mahalle mescitlerine devam ederek Kur’an okumasını öğrenmektir. Bu manada modern eÄŸitim kurumlarındaki gibi yaÅŸ ÅŸartı yoktur. Öyle ki TopaloÄŸlu askerlik, gurbet ve türlü sebeplerle medrese tahsiline ara vermek zorunda kalan babası yaşındakilerle birlikte tahsil görür Karadeniz medreselerinde. Onun aktarımlarını takip edersek ÅŸunlarla karşılaşırız: Medresede hoca gelen talebeyi basit bir imtihana tabi tutarak seviyesine uygun bir yerden tahsile baÅŸlatır. Bir süre sonra iradesiz ve yetersiz olduÄŸu düşünülen talebeler olursa bunlara tatlı dille baÅŸka bir mesleÄŸe geçmeleri tavsiye edilir.   Cuma günlerinin tatil olduÄŸu medresede eÄŸitime sabah erken saatlerde baÅŸlanır, öğlene iki saat kala ara verilir, ardından akÅŸama kadar tedris faaliyeti sürdürülür.

Bekir TopaloÄŸlu, medresede ilk hangi kitapların hangi sıraya göre okutulduÄŸu konusunda da açıklamalarda bulunur. Medreselerde Emsile, Binâ, Maksûd, Merah ile baÅŸlayan bu öğrenim,Avâmil, Ä°zhar, Kâfiye, Molla Câmi, Maâni ile devam eder.  Arap dilinin gramerini belleten bu eserlerin ardından fıkıhtan Halebî-i Sağîr, Merak’ıl-felâh, Mülteka ve ÅŸerhi, fıkıh usulünden Mir’at Åžerhu’l Mirkât, tefsirden Celâleyn, Kâdi Beydâvî, hadisten Râmûzu’l ahâdîs, kelamdan Emâlî veÅžerh’ul-Akaid, mantıktan ÃŽsâgûcî, ferâizden Metnü’s Sirâciyye okutulur.  Elbette bu medreselerin çoÄŸunda devrin ÅŸartları gereÄŸi örgün eÄŸitim niteliÄŸine sahip olmayıp elde edilebilen imkânlarla yürütülür. Genellikle yaz mevsimi ile Ramazan ayı tatil edilen medreselerde özellikle tek parti devrinin sindirme politikalarının devam ettiÄŸi yıllarda jandarma korkusundan dolayı icazetname için herhangi bir tören düzenlenmez.

Bekir TopaloÄŸlu, medreselerin ders programları hakkında bilgi aktarmakla yetinmez aynı zamanda medreselerde uygulanan öğretim yöntemleri, hocaların ders anlatış tarzı, ders geçme usulü, cerre çıkması yani görevlisi olmayan camilerde özellikle Ramazanda vaaz vermesi, namaz kıldırması gibi konularda da bilgiler verir.  Akabinde Arapça ve dini ilimler eÄŸitimi devam ederken köyünün tek öğretmenli ilkokuluna kaydoluÅŸunu, okulu bitiriÅŸini Ä°slâmî ilimlerden icazet alışını da anlatıyor. Medreselerde uygulan müeyyideler konusunda alışılmış olanın dışında son derece önemli aktarımlarda bulunur. Kısacası her ÅŸey falakadan yahut asık surattan ibaret deÄŸil.

Buna göre, önce hoca Sarf’ta Arapça metni okuyarak ona mana verir ve gerekli izahları yapar. Öğrencilerin hepsi bu esnada hazır bulunur ve büyük bir dikkatle hocalarını dinlemekle yükümlüdürler. Ardından anlayamadıkları yerler hakkında açıklama isterler. Ertesi gün aynı ders öğrenciden tekrar istenir, öğrenciler belirlenen sıraya göre dersi verirler ve bu devridaim ÅŸeklinde sürer. Sonra aynı sistem dâhilinde Nahiv cümlesine baÅŸlanır.  Fakat bu dönemden itibaren gramer ilmine fıkıh, hadis, tefsir gibi temel Ä°slâmî ilimlerden biri eklenir. Alet yahut gramer ilminin bitirilmesiyle özel alanlı ilimlere devam edilerek tedrisat tamamlanır. Sarf ve Nahiv kitaplarının hem Arapça metni hem de manası talebeler tarafından ezberlenir. Bu usulde müzakere çok önemli olduÄŸundan geç gelen yahut geri kalan öğrenciler için yetiÅŸkin talebelerden kalfalar belirlenerek eksiklerin giderilmesi saÄŸlanır. Hocalar talebelerinin mürÅŸidi sayıldıkları için talebelerine her türlü maddi ve manevi desteÄŸi de sunarlar.

Beki TopaloÄŸlu, 1945’te üçüncü sınıftan baÅŸladığı ilkokul tahsilini 1948 sonunda bitirir. 1949’da ise köylerinin merkez camiinde düzenlenen ve perÅŸembeden cumaya kadar iki gün süren merasimle her biri babasının yaşındaki dört arkadaşıyla birlikte dinî ilimlerden icazetname alır.  Törende dedesinden hıfzını tamamlayanlar da bulunur, onlar hafız, TopaloÄŸlu ile arkadaÅŸları hoca olacaktır artık. Tabiî buradaki hocalık baÅŸkalarına ders verebilecek yetiÅŸkinliÄŸe ve olgunluÄŸa eriÅŸmeyi ifade eden müderrislik manasındadır. TopaloÄŸlu’nun bu konuda aktardıkları çok deÄŸerli:

“Takdirle andığım seçkin bir özelliktir ki bu anlamdaki hocalar her halükarda birilerini bulup okutma ihtiyacını ve mecburiyetini duyuyordu. Ä°cazetli bir hoca ders okutmadığı takdirde dinen deÄŸil ama ilmen irtidat hissetmiÅŸ ederdi kendini. Bu haslet sonraki dönemlerde çok zayıflamıştır, her etkinliÄŸin maddi karşılığının hesap edildiÄŸi dönemlerde.”

TopaloÄŸlu, hafızlık ve müderrislik olmak üzere iki ayrı ÅŸekilde düzenlenmen icazetname törenini baÅŸlangıcından sonuna kadar bütün boyutlarıyla anlatır. Talebeler tören öncesinde yeni kıyafetler giyerek camiye gelir. Hafız adayı bir kiÅŸi ise tek başına, birden fazlaysa bölüştürülerek Kur’an okurlar. Hatalı veya yanlış okunan kısımlarda hocanın farklı bir bakışı veya başını hafif hareket ettirmesi talebenin kendine çekidüzen vermesini saÄŸlar. Åžayet talebe buna raÄŸmen hatasını ve yanlışını ortadan kaldıramazsa hoca doÄŸrudan müdahale ederek düzeltme yapar. Hafızlık icazet töreni, sadece merasimin yapıldığı köy ve çevre köyleri belki en fazla o beldenin ilçesini ilgilendirir. Buna mukabil hocalık merasimi, Trabzon’un tümünü hatta Rize’yi yahut memleketin çok farklı yerlerinde mukim olan aynı müderristen ilim tahsil eden herkesin katıldığı daha büyük bir etkinliktir.

Ahali ise hafızlık ve hocalık icazeti merasimlerinden önce hazırlıkla baÅŸlar, evlerini ve avlularını temizleyerek dışarıdan gelen misafirler için heyecanlı bir koÅŸuÅŸturmacanın içerisindedir. Cami medresesinde kazanlar kurularak yemekler piÅŸirilir, pilav ve tatlılar yapılır. Bütün bunlar ahalinin bu törenleri ne kadar deÄŸerli bulduÄŸuna iÅŸaret eder. Ayrıca ahali perÅŸembe akÅŸamından itibaren yapılan sohbetlere büyük bir ilgi gösterir, dini vecd içinde camiyi ve avlularını doldurur. Müderris, matbu bir form olmadığı için hepsi teker teker kaleme alınan icazetnameyi okuyarak karşısında diz üstü oturmak suretiyle dizilmiÅŸ bulunan hoca adaylarına tek tek verir.  Talebelere verilen hocalık icazetnamesi üç bölümden oluÅŸur ve her biri besmele ile baÅŸlar.  Ä°lk bölümde aklî ve naklî Ä°slâmî ilimler ile NakÅŸilik tarikatının icazetnamesi yer alır. Ä°kinci bölümde icazetname alan kiÅŸiye yönelik öğüt ve tavsiyeler bulunur, üçüncü bölüm ise ferâiz ilmiyle alakalıdır. Müderris icazetname verdiÄŸi sırada her talebenin kulağına gizlice hayati bir tembihte bulunur. Dedesinin TopaloÄŸlu’na Arapça olarak söylediÄŸi cümlenin anlamı ÅŸudur: “Nerede olursan ol Allah’tan kork ve O’na karşı saygılı davran.”  Merasimin ardından dini mahiyetli konuÅŸmalar yapılır, vaazlar verilir ve Cuma namazıyla hazırlığı günlerce süren bu tören biter.

İmam Hatip Okulu Dönemi

TopaloÄŸlu hafızlığını ve yörenin medrese geleneÄŸine göre Ä°slâmî ilimler tahsilini tamamladıktan sonra 1950’de Trabzon’un merkez köylerinden YeÅŸilova’da yaz mevsiminde imamlığa baÅŸlar. Bundan bir müddet sonra küçük dayısı M. Yahya KutluoÄŸlu’nun dedesinin emriyle Ä°stanbul Ä°mam Hatip Okulu’na kayıt yaptırdığını haber alır.  O zaman aldığı Ä°slâmî ilimler eÄŸitiminden dolayı böylesi bir okulda okumayı gereksiz bulan TopaloÄŸlu, 1952 yazında kendi köyüne gider. Büyük dayısı ona, Ä°mam Hatip Okuluna girdiÄŸi takdirde gelecekte profesör olabileceÄŸini söyleyerek çeÅŸitli telkinlerde bulunur. Ardından emirlerine itirazı mümkün olmayan dedesinin bu husustaki kesin emri gelir. Bunun üzerine TopaloÄŸlu, 1952 yılının sonunda görev yaptığı köydeki cemaatle helalleÅŸerek Ä°stanbul’un yolunu tutar.  Zaten o yıllarda Ä°mam Hatip Okullarına kayıt yaptıran öğrencilerin epey bir kısmı daha evvel ya hafızlık yapmış ya da din eÄŸitimi görmüştür.  Sonraki yıllarda bu öğrencilerin çoÄŸu Yüksek Ä°slâm Enstitüsü’nü bitirerek Türkiye’nin dönüşümünde önemli görevler üstlenecektir.

TopaloÄŸlu, Ä°stanbul’a ulaÅŸtıktan sonra Ä°mam Hatip Okulu’na giriÅŸ için müracaatta bulunur. Zekai Konrapa’nın da aralarında bulunduÄŸu hocaların nezaretinde giriÅŸ sınavı yerine geçen mülakata katılır. Fakat sınavın parlak geçmediÄŸini hisseder, kurduÄŸu birtakım cümlelerde hata yaptığını fark eder lakin iÅŸ iÅŸten geçmiÅŸtir. Ancak dayısı Yahya KutluoÄŸlu’nun Celaleddin Ökten hoca nezdindeki giriÅŸimi sayesinde okula kaydını yaptırır. TopaloÄŸlu’nun bu esnadaki yaşı gerçekte 20 nüfus cüzdanına göreyse 16’dır. Okulda yaşça kendilerinden küçük olan öğrencilerle abi kardeÅŸ hukuku geliÅŸtirir. O yıllarda Ä°mam Hatip’te okuyan talebelerin ihtiyaçlarını büyük ölçüde Ä°lim Yayma Cemiyeti karşılar. 

Ä°lk açılan Ä°mam Hatip Okullarında kültür ve meslek dersleri öğretmenleri arasında açık bir fark vardır. Yönetimse kültür dersleri öğretmenlerinden oluÅŸtuÄŸu için okulun hâkimiyeti onların elindedir.  Meslek dersleri bakımından okulun kadrosu ele alındığında, bu okuldan mezun olan ilk neslin iyi yetiÅŸmesinin sebebi bir miktar da olsa açığa çıkar. Celaleddin Ökten, Mahir Ä°z, Hasan Basri Çantay, Bekir Hâki Yener, Abdullah Güzelyazıcı, Abdurrahman Åžeref Güzelyazıcı ile Ankara Ä°lahiyat Fakültesinden mezun olan Mehmet SofuoÄŸlu gibi genç hocalar ilk akla gelenlerdir.  Kültür derslerine gelen öğretmenler arasındaysa Nurettin Topçu, Mustafa Sabri Sözeri, Tahir Alangu isimlerini zikretmek yeterli olur. TopaloÄŸlu, daha evvel yaptığı dini tahsil sebebiyle meslek derslerinde hiç sıkıntı çekmez. Fakat medrese usulü tahsil döneminde Ä°slâm Tarihi ve Siyer dersi görmediÄŸi için birtakım eksiklerini hocası Zekai Konrapa’dan tamamlar. Nurettin Topçu ise 6 ve 7. Sınıflarda Felsefe, Mantık, Din Sosyolojisi, Din Psikolojisi derslerine gelir.  Oldukça baÅŸarılı bir eÄŸitim dönemi geçiren TopaloÄŸlu, 1959 yılında Ä°mam Hatip Okulunu birincilikle bitirir ve dönemin valisi ve belediye baÅŸkanı Fahrettin Kerim Gökay’dan saat ödülü alır. Hocası Topçu ile münasebetleri okuldan sonra 1960’ların baÅŸlarında Divanyolu’ndaki  FiruzaÄŸa Camiinde imam hatiplik görevine atandığı  yıllarda da devam eder. Zira hocası Topçu, Cumaları genellikle TopaloÄŸlu’nun üç buçuk yıl kadar görev yaptığı bu camiye gelir. Nurettim Topçu’yla bazı hatıralarını da anlatıyor Bekir TopaloÄŸlu. Onlardan biri şöyle: “Zannediyorum son sınıfta idik, Nurettin Topçu hoca derste: ‘Mezun olduÄŸumuz zaman ne olmak istediÄŸimizi’ sordu. Büyük çoÄŸunluk Ä°mam Hatip Okullarında öğretmen olmak istediÄŸini, diÄŸerleri de Diyanet’e intisap etmeyi arzuladığını ifade etti. Hoca bu talepleri tabii bulmakla birlikte şöyle dedi: ‘Sizin gibi geçmiÅŸiyle iftihar eden, dinini milletini seven insanlar liselerde Tarih, Edebiyat ve Felsefe dersleri öğretmeni olmadan Türkiye kurtulmaz.”

Yüksek İslâm Enstitüsü Dönemi

Ä°stanbul Ä°mam Hatip Okuluna açılışının ikinci yılında kayıt yaptıran Bekir TopaloÄŸlu, 1959’da açılan Yüksek Ä°slâm Enstitüsünün de ilk öğrencilerindendir.  O yıllarda Ä°mam Hatip Okulu’nun ilk mezunları yükseköğrenim görmek için birtakım teÅŸebbüslerde bulunmuÅŸ fakat olumlu bir netice hâsıl olmamıştır. Zira Ankara Ãœniversitesi Ä°lahiyat Fakültesi dekanı Ä°mam Hatip Okulu mezunlarını fakülteye öğrenci olarak kabul etmeyeceÄŸini belirtir. Buna mukabil okulun meslek dersi hocalarıyla Ä°lim Yayma Cemiyeti mensupları dayanışma içine girerek yoÄŸun bir faaliyet yürütür. Ankara’da Kemal Edip KürkçüoÄŸlu’nun çabalarıyla Milli EÄŸitim Bakanı Cemal Yardımcı’nın yurt dışında bulunduÄŸu sırada ona vekâlet eden, Tevfik Ä°leri’nin gayretleriyle 1959’da Fatih-ÇarÅŸamba’daki Ä°mam Hatip Okulu binasında Yüksek Ä°slâm Enstitüsü açılır. Bekir TopaloÄŸlu, mülakat ÅŸeklinde bir sınavla bu okula kaydını yaptırır. 

Gelgelelim bunlar böylece yaÅŸanırken 1960 darbesinin ardından Ä°mam Hatip Okulu ve Yüksek Ä°slâm Enstitüsünün kapatılması gündeme gelir. Öyle ki Cemal Gürsel ÇarÅŸamba’da bulunan Ä°mam Hatip Okulu binasına kadar gelir. Çünkü Ä°mam Hatip Okulu, Yüksek Ä°slâm Enstitüsü ve Ä°lim Yayma Cemiyetinin Demokrat Parti namına faaliyet gösterdiÄŸi ÅŸeklinde bir ÅŸayia yayılır. Bunun üzerine cemiyetin idare heyeti Ä°stanbul garnizon komutanını ziyaret ederek derneÄŸin hem kurucularının hem de idare heyetinin içinde CHP mensuplarının bulunduÄŸunu ifade eder. Komutan bu haberin doÄŸru olduÄŸunu anlayınca herhangi bir icraata girmeye lüzum görmemiÅŸtir. Ä°mam Hatip Okulu ile Yüksek Ä°slâm Enstitüsü ise Gürsel’in yaveri Mehmet ÖzgüneÅŸ bu kurumların korunması gerektiÄŸini belirttiÄŸi için kapatılmaz. BildiÄŸim, okuduÄŸum kadarıyla tarihte bireyin rolüne dair yapılacak çalışmalar için henüz bilançosu çıkarılmamış tekillikler var burada.

Bekir TopaloÄŸlu,  enstitüde okurken Yüksek Ä°slâm Enstitüsü Talebe Cemiyetini kurar ve birkaç yıl baÅŸkanlığını üstlenir. Bu cemiyetin baÅŸkanı olarak 1962 yılında Türkiye’de,  ikinci olarak Konya’da açılan Yüksek Ä°slâm Enstitüsünün açılış törenine katılır. Törende Ä°stanbul Yüksek Ä°slâm Enstitüsü talebelerini temsilen bir konuÅŸma yapar.  O yıllarda Konya’da çıkan Ä°slâm’ın Ä°lk Emri Okudergisinin Aralık 1962 tarihli 21. sayısında yayımlanan konuÅŸmanın ÅŸu satırları dikkat çekidir:

“ Konya’da Ä°kinci Yüksek Ä°slâm Enstitüsü’nün açılması memleketimiz ve bütün Ä°slâm âlemi için pek mutlu bir hâdisedir. Bunu Ä°stanbul Yüksek Ä°slâm Enstitüsü öğrencileri olarak Türk milleti ile birlikte kutlar, bu irfan ocağından dinimiz, milletimiz ve bütün insanlık için faydalı elemanların yetiÅŸmesini dileriz.

(…)

Mademki ‘Ä°nsan için sadece çalıştığının karşılığı vardır’  o halde çalışmalıyız Türkiye’nin iman hayatı için bütün ümitlerin bize baÄŸlandığını bir an bile aklımızdan çıkarmayarak çalışmalıyız.”

Bekir TopaloÄŸlu, Ä°mam Hatip Okulunda olduÄŸu gibi enstitüden de birincilikle mezun olur. Ä°lk mezunlar adına yaptığı konuÅŸması da Ä°slâm’ın Ä°lk Emri Oku dergisinin AÄŸustos 1963 tarihli 28. sayısında yayımlanır. TopaloÄŸlu,  Yüksek Ä°slâm Enstitüsünün ilk mezunlarını verdiÄŸi günün memleket, Ä°slâm âlemi ve insanlık için hayırlı olmasını temennisiyle konuÅŸmasına baÅŸlar. Ayrıca bu neticenin elde ediliÅŸinde Ä°mam Hatip Okullarının birinci sınıfından itibaren baÅŸta hükümetin, Milli EÄŸitim Bakanlığının büyük gayretlerini hatırlatır. Devamındaysa Ä°mam Hatip Okullarının bulunduÄŸu yurdun muhtelif beldelerinde ve bunlar arasında özellikle Ä°stanbul’da kurulan ve bunların inkiÅŸafını gaye edinen ilim ve hayır cemiyetleri mensuplarının da hesapsız emeklerinin varlığı vurgulanır. Fakat en büyük teÅŸekkür enstitüdeki müstesna ÅŸahsiyetler olan hocalara edilir. Ä°slâm âleminin ve dünyanın büyük ve yepyeni bir hamleye muhtaç olduÄŸu bunun da Ä°slâm ruhundan doÄŸacağı ifade edilirken “Bu hamleyi uzun seneler tarihin efendisi, cihan sulh ve saadetinin koruyucusu olan Türkler yapacaktır” denilmesi zihniyet analizi için yabana atılamayacak önemdedir. Farkındayım tehlikeli sular bunlar.  Ne ki, oralardan geçmeden memlekette yaÅŸananları bütünlüklü bir ÅŸekilde kavranabileceÄŸini sanmak safdillik olur.  Daha ilginç olan noktalardan biri Ä°mam Hatip Okullarından mezun olanları kabul etmeyen Ankara Ä°lahiyat Fakültesinin de bu hamle içerisinde mütalaa ediliÅŸidir. Bu konuÅŸmanın ÅŸu satırları sonraki on yılların tartışmaları açısından da dikkate alınabilecek hususlar ihtiva etmektedir:

“Bir din adamı olarak kalbimizde kinin, nefretin, hasedin ve ümitsizliÄŸin yeri yoktur. Din her ÅŸeyin üstündedir. Siyasî kanaati, içtimaî mevkiî, iktisadî durumu ne olursa olsun her ferd muhabbet ve hürmetle bizim muhatabımızdır. Bu mekteplerden mezun olmayıp eskiden yetiÅŸen veya hususi olarak tahsil gören mevcud din adamlarına ve hoca efendilerimize de hürmetlerimiz vardır. Bizim onlardan öğreneceÄŸimiz, onların da bizden istifade edecekleri mevzular ve meseleler mevcuttur.”

Bekir TopaloÄŸlu, 1963 yılında Yüksek Ä°slâm Enstitüsü’nü bitirdikten sonra Ä°stanbul Ä°mam Hatip Okulu’nun talebi üzerine Hayrettin Karaman, Tayyar Altıkulaç ve Ahmet Kahraman ile birlikte bu kuruma öğretmen olarak atanır. 1966 yılında ise Ankara’daki Ä°lahiyat fakültesinden Ä°stanbul’a gelen Faslı Muhammed Tancî’nin görev yaptığı Yüksek Ä°slâm Enstitüsü Kelam dalında asistanlığa baÅŸlar. Ä°ki yıl süren askerliÄŸin ardından 1971’de asistanlık tezini bitirerek öğretim üyeliÄŸine atanır. TopaloÄŸlu, 1982 yılında Yüksek Ä°slâm Enstitülerinin Ä°lahiyat Fakültesi haline dönüştürülmesi üzerine üniversiteler arası kurulun aldığı bir karar üzerine sınavlara girer. 1983 yılında daha önce yaptığı asistanlık çalışması doktora tezine denk kabul edilerek ilk akademik unvanını alır. 1986 yılında kelam doçenti olan TopaloÄŸlu, 1988 yılında kelam dalında boÅŸ kadro bulunmamasından ve hizmet süresinin fazlalığından dolayı Ä°slâm felsefesi dalında profesör olur, 1993 yılındaysa kelam ana bilim dalına geçer ve 2003 yılında yaÅŸ haddinden emekli oluncaya kadar Marmara Ãœniversitesinde çalışır.

1960’lardan itibaren alanıyla alakalı pek çok eser kaleme aldı TopaloÄŸlu, aynı zamanda çeÅŸitli tercümeler yaptı. Sözlük ve gramer çalışmaları,  sohbet ve makale türündeki kitapları, Ä°slâm düşüncesi ve kelam ilmine dair çalışmaları onun bize bıraktığı mirastan sadece birkaçı. Nesillerin El Kitabı’ndan daha iyi anlaşılabileceÄŸi üzere hepsinin kesiÅŸme noktası Türkiye’nin dönüşüm yıllarıdır.  Zaten bir baÅŸka söyleÅŸisinde Türkiye’de Müslümanlara yönelik olarak deÄŸiÅŸik zamanlarda uygulanan baskıların arkasındaki sebeplerin hepsinin dinî olmadığını ortaya koyma sadedinde ÅŸu hususa dikkat çekiyordu: “Ãœlkemizde, memleketin ekonomik, siyasi, idari imkânlarını kendi aralarında paylaÅŸan aristokrat bir grup var. 1950'lerden, 60'lardan sonra demokratik hayat geliÅŸip Anadolu insanı ve köylüsü büyük ÅŸehirlere gelmiÅŸler, iÅŸ yapmaya, ticaretle meÅŸgul olmaya, okumaya, çocuklarını okutmaya, siyasete girmeye baÅŸlamışlardır. Uzun zamandır kavuÅŸamadığı bazı haklarına kavuÅŸmuÅŸlar ve kendisini hissettirmiÅŸlerdir. Bu noktada, bir azınlığın, eskiden beri karşısında görmediÄŸi, ama memleketin esas sahibi olan bir çoÄŸunluÄŸa tepkisi var. Bu, bir mücadeledir.” Ama bütün bunlardan siyasetçi diline yatkınlık çıkarılmamalı. Tam tersine, memlekette olup bitenleri bu minvalde de düşünmedikçe yapılan analizlerin içedönük kalacağını sezdirmek istemiÅŸti o.  Belki bu yüzden kanuni baskıdan ziyade psikolojik baskının meydana getirdiÄŸi kaygıya odaklanır.  Söz konusu bakış farkı ait olduÄŸu toplumun sorunları, özellikle de dini tedrisatın çileli yılları onu ve kuÅŸağını temkinli duyarlılıkla mücehhez kılar denilse abartılmış olmaz. Zira ömrü boyunca sessiz çığlıklarla örülü faaliyetler içinde olmuÅŸ fakat hiçbir zaman yüksek sesten umarlar beklememiÅŸtir. Öyle ki 1970’lerde Ä°mam Hatip Okulu mezunlarının istedikleri fakültelere girmeleri konusunda ki tartışmaların devam ettiÄŸi dar vakitlerde bu okuldan mezun olanların sadece din eÄŸitimi veren kurumlara baÅŸvurmalarını savunur. Bugünden bakıldığında onun bu tutumu yadırganabilir hatta yerilebilir fakat onun gerekçesi pek yabana atılamaz. Zira kendisi aksi olursa din adamının kalitesinin düşeceÄŸi kanaatindedir.  Ã–teden beri biri indeks olmak üzere 18 cilt halinde tamamlamak istediÄŸi Ebû Mansûr el-Mâturidî’nin Te’vilâtü’l-Kur’ân adlı tefsirinin tercümesinin tamamının neÅŸrini görmeye ise ömrü vefa etmedi. Fakat ÅŸu bir hakikat; Mâturidî onun için pek çok ÅŸeyin simgesi konumundadır.

Her dolu söyleÅŸi, bizi baÅŸkalarına çağırır, gönderir. Şüphesiz bu söyleÅŸide aktarılanlardan daha fazlasını okurlar Bekir TopaloÄŸlu’nun hatıraları kisve-i taba büründüğü zaman bulacaktır. GeleceÄŸin nitelikli araÅŸtırmacıları ise onun ve kuÅŸağının Türkiye’deki Ä°slâmlâşma sürecindeki katkılarının farklı boyutlarını göstereceklerdir. Çünkü o, hem yaÅŸayış, düşünüş ve hissediÅŸ açısından hem de yazarlık edimi açısından kuÅŸağının gerçek bir temsilcisidir. Bu kısa deÄŸiniyse benim okuyup anlamaya çalışma notlarımdan ibarettir sadece.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.