Coğrafyamız
El Tamimi: Arap Baharı'nı arkasından vuran kim varsa teröristtir
Filistin asıllı İngiliz akademisyen Dr. Azzam Tamimi, bölgedeki gelişmelere hem içeriden, hem de dışarıdan bakan bir göz olarak Haber10'un sorularını yanıtladı.
Tunus'ta 'Arap Baharı'nın ilk ateşi yandığında, bunun aynı coğrafyadaki diğer ülkelere de sıçrayıp sıçramayacağını kestirmek zordu. Ruhsatsız sebze sattığı için, bir kadın polisin kendisine attığı tokatın ardından kendini ateşe veren 26 yaşındaki Tunuslu Muhammed Buazizi'nin yaktığı ateş, Devlet Başkanı Zeynel Abidin Bin Ali'yi koltuğundan da, ülkesinden de etti. Bireysel bir eylem olarak başlayan halk hareketi kısa sürede ülkeye yayıldı. Ülke, "Yasemin Devrimi" adı verilen bu hareketi, demokrasi potasına evirmeyi başardı. Ancak diğer Mağrip ülkeleri Tunus kadar şanslı değildi.
NÄ°L KIYISINDA DEMOKRASÄ° KATLÄ°AMI
Tunus'ta yanan o ateÅŸ, Yemen, Libya, Mısır ve Suriye gibi ülkelere de sıçradı. Daha fazla özgürlük ve demokrasi için halklar meydanları doldurdu. Mısır’da Hüsnü Mübarek kendi halkı tarafından koltuÄŸundan indirildi. Seçimler yapıldı; Müslüman KardeÅŸler’in adayı Muhammed Mursi, cumhurbaÅŸkanı seçildi.
Çok geçmeden uluslararası güçler ve asker devreye girdi; seçimle gelen Mursi darbeyle devrildi. Cunta, Müslüman Kardeşler Teşkilatı'nı, "terör örgütü" ilan etti. O ve arkadaşları tutuklandı, yargılandı, idama mahkum edildi.
ATEŞİN KAVURDUĞU RÜZGARIN SAVURDUĞU İNSANLAR
İslam coğrafyasının diğer ülkelerinde yaşanan benzer demokrasi talepleri de gerek ülkeyi demir yumrukla yöneten diktatörler ve gerekse uluslararası güçlerin bazen açık, bazen de örtülü destekleriyle bastırıldı. Batı'nın kendisine reva, bu coğrafyanın insanlarına ise fazla gördüğü özgürlük ve demokrasi bir başka bahara kaldı. 18 Aralık 2010 günü Tunus'ta yanan ateşin başlattığı özgürlük mücadelesini, bu coğrafyadaki dramı ve gelecek günleri, İslami Politik Düşünce Enstitüsü başkanlığı yapan, Alhiwar TV Genel Yayın Yönetmeni ve Filistin asıllı İngiliz Akademisyen Azzam Tamimi ile konuştuk.
Dr. Azzam Tamimi, bölgedeki geliÅŸmelere hem içeriden, hem de dışarıdan bakan bir göz olarak Haber10'un sorularını yanıtladı. Arap Baharı’nda Türkiye'nin izlediÄŸi politika, Mısır'daki darbe ve Ä°slam CoÄŸrafyası’nın geleceÄŸine dair görüşlerini paylaÅŸtı.
Arap Baharı kavramı nasıl ortaya çıktı?
“Arap Baharı” aslında Batı Medyasının kullandığı bir kavram. Kavramı eleÅŸtirmek istemiyorum fakat kavramın temel amacı, “Arap dünyasında yaÅŸanan kötü durumun iyi bir duruma, bir bahara taşındığını vurgulamak.”
Arap Baharı’nın baÅŸladığı nokta ile geldiÄŸi noktayı deÄŸerlendirmeniz gerekirse?
Arap Baharı başlangıçta kendiliğinden halkın ayaklanması şeklinde gerçekleşmiş, plansız bir hareketti. Tabi sonrasında farklı gruplarca farklı çerçeveler çizildi. Özellikle siyasiler, bu hareketi farklı bir boyuta taşıdılar.
Ä°lk baÅŸlarda zulme karşı bir çığlık olarak yükselen Arap Baharı, kendisine Fas’tan Arap Dünyası’nın en doÄŸusuna kadar karşılık buldu. Åžu an süreç diktatörlükten demokrasiye geçiÅŸ mücadelesine dönüştü. Fakat hükümetler boyutunda da halkın bu isteklerine karşı bir direniÅŸ süreci baÅŸladı. Halkın haklı isteklerine ne yazık ki zulüm ve kan ile karşılık verdiler.
ARAP HALKLARI TÜRKİYE'NİN DESTEĞİNİ UNUTMAYACAK
FAKAT Ä°RANI’DA UNUTMAYACAKLAR!
Halkların bu hak arayışı mücadelesi sürecinde Türkiye’nin tutumunu nasıl deÄŸerlendiriyorsunuz?
Türkiye, demokrasi ile yönetildiÄŸi için Arap ülkelerindeki bu haklı halk hareketlerine demokrasinin gereÄŸi olarak desteÄŸini esirgemedi. Tabi Türkiye bu desteÄŸinden dolayı özellikle ekonomik açıdan bir çok kayıp yaÅŸadı. Arap Baharı’ndan önce Türkiye birçok Arap ülkesiyle ticari anlaÅŸmalar imzalamış ve uygulamaya geçirmiÅŸti. Bu projeler durdurulduÄŸu için Türkiye kısa vadede bir kayıp verdi. Uzun vadede ise bu kayıpları, yatırım olarak görmek mümkün. Çünkü bölgede bugün olmazsa yarın halkların istediÄŸi gerçekleÅŸecek, Arap toplumları Türkiye’nin bu desteÄŸini unutmayacaktır.
Ä°RAN SEMPATÄ°SÄ°NÄ° KAYBETTÄ°
Bu durumun tersini ise Ä°ran’da görebiliriz. Ä°ran, Arap Baharı’nı engelleyen yöneticilerle birlikte hareket etti. Arap halkları tarafından sevilen bir ülke olan Ä°ran, süreç içerisinde takındığı tavır ve aldığı rol ile Arap halklarının gözündeki imajına büyük zarar verdi. Türkiye’nin tutumunu asla unutmayacak olan Arap halkları Ä°ran’ın bu tutumunu da asla unutmayacaktır.
LAÄ°KLÄ°K TÃœRKÄ°YE'DEKÄ° GÄ°BÄ° ANLAÅžILMIYOR
Recep Tayyip ErdoÄŸan Mısır’da yapılan seçimler sonrası yaptığı Mısır ziyaretinde “demokrasi ve laiklik” kavramlarına vurgu yaparak, demokratikleÅŸme ve laiklik çaÄŸrısı yaptı. Bu çaÄŸrı Arap ülkelerinin yöneticileri ve halkında nasıl karşılık buldu?
Öncelikle laiklik vurgusunun yapıldığı konuÅŸmada bir anlam kargaÅŸası yaÅŸandı. Laiklik kavramının Türkiye’de anlaşıldığı ÅŸekliyle Arap dünyasında bir karşılığı yok. Laiklik kavramı, Arap dünyasında “dinsizlik” olarak algılanır; diktatörlükle baÄŸdaÅŸtırılmış, böyle anlaşılmıştır.
Bu yanlış anlaşılmanın halk üzerinde negatif bir etkisi oldu mu?
Hayır. Halk arasında herhangi bir tepki olmadı. Çünkü halk, Türkiye’nin hem Filistin’deki hem de Suriye’deki tutumunu bildiÄŸi için bu vurguya pek fazla önem vermedi. Esas önem verilen nokta; ziyaretin gerçekleÅŸmesi ve ErdoÄŸan’ın Muhammed Mursi’nin yanında durmasıydı. Bu görüntü halkları mutlu ettiÄŸi kadar, diÄŸer ülke yöneticilerini korkuttu.
ASKER, SİSTEMİ DEĞİŞTİRECEKTİ!
Mısır’da seçim sürecinde Müslüman KardeÅŸler önce aday çıkarmayacaklarını açıkladılar. Daha sonra aday çıkarmaya karar verdiler, adaylarını çıkardılar. Müslüman KardeÅŸler’in fikirlerini deÄŸiÅŸtiren ne oldu?
İçtihadî bir meseledir. Müslüman KardeÅŸler kendi içinde bir fikir alışveriÅŸinin ardından aday çıkarmamak üzerine ortak bir karar verdi. Bu karar o an ki siyasi ÅŸartlar, siyasi ortam çerçevesinde alınmış bir karardı. Ä°lerleyen zamanlarda Asker, yönetim ÅŸeklinin farklı bir siyasi sistem üzerinden devam etmesi planını konuÅŸmaya ve uygulamaya baÅŸlayacağının sinyallerini verdi. Askerin planı, seçilen parlamentoyu yetkisizleÅŸtirerek çözmekti. Müslüman KardeÅŸler eÄŸer aday çıkarmasaydı bir süre sonra çözülecek olan parlamentoda hiç bir siyasi etkinliÄŸi kalmayacaktı. Bunun üzerine, Mısır halkının bildiÄŸi ve tanıdığı Müslüman KardeÅŸlere üye olmayan 5 farklı isme adaylık teklifi götürüldü, fakat bu isimler adaylığı kabul etmediler. Bunun üzerine Hayrat Åžatır aday gösterildi. Åžatır’ın adaylığını seçim kurulunun reddetmesinin ardından Muhammed Mursi aday oldu.
MURSÄ° NE YAPARSA YAPSIN DEVRÄ°LECEKTÄ°!
Sisi'nin darbeden 48 saat önce "istifa edin" muhtırası karşısında Mursi, istifayı düşünseydi, yaşananlar daha farklı olur muydu?
Bu soruya cevap vermek zor... Birincisi artık olan oldu. İkincisi ise yaşananlarla ilgili elimizde doğrulanmış kaynaklar yok. Bu yüzden bu soruya cevap vermek şu an mümkün değil.
Bizlere bilgi ulaşmadı. Sürecin kahramanlarının bir kısmı öldürüldü, diğer kısmı ise hapiste. Ancak yıllar sonra tarihçilerin ellerine kaynak ulaşırsa, bugünlerin karanlıkta kalan kısımları aydınlatılabilir.
Kesin olarak bilinense, demokrasiye karşı yapılan operasyonun Kasım 2012’de baÅŸlatıldığıdır. Bu demek oluyor ki Mısır’daki askeri darbeden 6 ay kadar önce bir operasyon baÅŸlatıldı. Bu tarihten itibaren hem yerel, hem ulusal hem de uluslararası toplantılar yapıldı ve bu toplantılarda Mısır’ın Mursi ile devam etmesinin Mısır için uygun olmayacağı kararı alındı.
MISIR DARBESİ ARAP ÜLKELERİNİN DESTEĞİYLE YAPILDI!
Benim düşüncem, Müslüman KardeÅŸler Mısır’da nasıl bir yol izlerse izlesin, ÅŸimdiki durum deÄŸiÅŸmezdi. GeçmiÅŸe bakıldığında Temmuz 2013’te Mısır’da olanlar, 1973’te Åžili’de yaÅŸananlarla aynıdır.
Demokratik yöntemlerle seçilmiÅŸ bir CumhurbaÅŸkanına; yargı, iÅŸ adamları, ordu, medya ve polisin karşı duruÅŸu ve bu güçlerin dışarıdan maddi destekle bu operasyonları yapması, tabi ki normal ve kabul edilebilir bir durum deÄŸil. O gün Åžili’de CIA destekli yapılanların aynısı, bugün Suudi Arabistan ve BirleÅŸik Arap Emirlikleri'nin desteÄŸiyle Mısır'da yapıldı.
Fakat bu ülkelerin halkları, verilen bu desteÄŸe kesinlikle karşı çıktı. Yönetimdekiler, Arap Baharı’nda sıranın kendilerine geleceÄŸini bildikleri için kendilerince önlem olarak, darbeleri ve darbecileri desteklediler.
MISIR Ä°DAM CEZALARINI Ä°NFAZ EDEBÄ°LÄ°R
Cunta mahkemesinin Muhammed Mursi hakkında verdiÄŸi idam cezası kararı var. Darbeciler, bu kararları uygulama cüretini gösterir mi? ABD, Ä°hvan’ı terörist örgüt olarak ilân etti. Süreç nereye gider?
Ä°dam cezaları infaz edilebilir. Çünkü burada zalim ve gerçek anlamda diktatör bir yönetimden bahsediyoruz. Bu yönetim, iktidarı bırakmamak için her türlü yola baÅŸvurabilir. Diktatör ve zalim olan bu yönetim, ne yazık ki Batı tarafından demokratik olarak nitelendirilip yardım görüyor. Bu tarihi bir insanlık ayıbıdır. Yıllardır demokrasiyi savunan ülkeler, söz konusu Ä°slam ülkeleri olunca diktatörlüğü savunuyorlar. Bu durum Batı’nın alışılagelmiÅŸ politikası. Çünkü Batı, kendi dışındaki herkesi sömürmüş, Afrika'da ırkçılığı yaymış, Filistin'de Siyonist bir yönetim oluÅŸturmuÅŸlardır. Batı, tarihi boyunca kendiler için demokrasiyi, kendileri dışındaki ülkeler için ise zulüm ve diktatörlüğü desteklemiÅŸtir.
ESAS MESELE FİLİSTİN DEĞİL, ARAP HALKLARININ ONURUDUR
Tüm bu yaşananların Filistin davasına ne gibi etkileri oldu? Türkiye Filistin meselesinin neresinde?
Filistin Davası'na tarihi süreci içerisinde bakacak olursak; Türkiye I. Dünya Savaşı’ndan çekilmeseydi, Filistin’de bir Siyonist yönetim düşüncesi gündeme gelmez, gerçekleÅŸmezdi. Zaten problem bu noktada baÅŸladı. Bugünlerde yaÅŸanan son geliÅŸmeler nedeniyle Türkiye’nin Filistin planlarında bir gerileme olduÄŸunu görüyoruz. Ben, bu durumun geçici olduÄŸunu düşünüyorum.
Tabi bizler yıllardır Filistin meselesini davamızın merkezine oturtuyorduk. Ama gerçek ÅŸu ki; Filistin meselesi ana sorun deÄŸil. Merkeze oturtmamız gereken esas problem; Arap halklarının onurudur. Arap halkı, ezilen, ayaklar altına alınan bir halk olmasaydı Ä°srail, Filistin topraklarında kendisine yer bulmazdı. Bu yüzden Arap Baharı’ndan en çok korkan ülke Ä°srail’dir.
"ARAP BAHARI" Ä°SRAÄ°L'Ä° KORKUTTU
Şayet "Arap Baharı" başarıya ulaşsaydı iki sonuç doğuracaktı:
Birincisi; bu bölgede demokratik, siyasi yönetimler oluÅŸacaktı. Ä°kincisi ise;bölgede bulunan ülkeler ve dolayısıyla halklar arasındaki suni sınırlar kalkacaktı. Bu durum Siyonist projeye büyük bir tehlike oluÅŸturacaktı. Bu yüzden Ä°srail, Sisi’yi tarihlerinin en büyük siyasi ve stratejik ortağı olarak görüyor. Çünkü Sisi, Arap Baharı’nı arkadan vuranların başında geliyor.
ARAP BAHARI’NI ARKADAN VURAN KÄ°M VARSA TERÖRÄ°STTÄ°R!
Körfez ülkelerinin Hizbullah’ı "terörist örgüt" olarak ilan etmesi, Filistin meselesini nasıl etkiler?
Suriye’de yaÅŸananların, Ä°ran’ı ve Hizbullah’ı, Filistin Halkı’nın gözünden düşürdüğü bir gerçek. Zaten Hizbullah’ın Suriye’deki faaliyetleri vicdanlarca kabul edilemez, tamamen canilik sınırında bir politika izliyor.
Ä°srail’e karşı bir müdafaa hattı üyesi olarak bilinen Hizbullah, son zamanlarda Suriye politikası nedeniyle bu vasfını kaybetmiÅŸ durumda. Körfez Ãœlkeleri’nin son hamlesi ise; tamamen siyasi. Bölgedeki son geliÅŸmelerin sonucu olarak alınmış bir karar.
Hizbullah’ı terör örgütü olarak gören bu devletler aynı zamanda Ä°hvan’ı da bir zamanlar terör örgütü olarak görmüştü. Adı geçen bu devletler aynı zamanda Arap Baharı’na karşı operasyonlar yürüten devletlerdi malum.
Suudi Arabistan ve BirleÅŸik Arap Emirlikleri, Arap Baharı’na karşı bir politika izlemesydiler, Ä°ran ve Hizbullah, bölgede bu kadar etkin olamazdı. Arap Ligi’nin bölgenin en güçlü Sünni tarafı olan Ä°hvan’a karşı uyguladığı baskıcı politikalar, Åžii'leri öne çıkardı, baskın karakter olmasını saÄŸladı. Bu yanlış politikalar olmasaydı Åžii’ler bu kadar aktif olamazlardı.
Bu bölgede Arapların hayalini sonlandıran herkes bana göre teröristtir. Bu yüzden, Ä°ran da, Hizbullah da, Suudi Arabistan da, BirleÅŸik Arap Emirlikleri de teröristtir. Arap Baharı’nı arkadan vuran kim varsa teröristtir.
Cüneyt Polat / Furkan Düzenlİ
Henüz yorum yapılmamış.