Kültür Sanat
Beşir Ayvazoğlu / Benim Güzel Kütüphanelerim
Kütüphaneli evlere doğan şanslı çocuklardan değilim. Kitaplara ilgi duymaya başladığımda evimizde annemin Kur’an-ı Kerim dışında, Ahmediye, Muhammediye, Kara Davud, Müzekkin’n-nüfus, Battalname gibi taşbaskısı yedi sekiz kitabı ve bir yazma Yusuf ü Züleyha’sı vardı. Birkaç tane de içinde naif resimlerin bulunduğu -yine taşbaskısı- Derdiyok ile Zülfüsiyah gibi halk hikâyesi… Okuyup yazmayı askerde öğrenen babamın kitaplarına gelince: Cami avlularında alınıp satılan cinsten Âşık Ruhsati, Âşık Sümmani gibi birkaç kitapçık, o kadar.
Benim ders kitapları dışında okuduÄŸum ilk kitap, ilkokul ikinci sınıftayken -yanlış hatırlamıyorsam- elli kuruÅŸa seyyar bir kitapçıdan satın aldığım ve okuya okuya adeta ezberlediÄŸim tek formalık Ali Baba ve Kırk Haramiler’di. OkuduÄŸum Gazi ve Dumlupınar ilkokullarında kütüphane var mıydı, hatırlamıyorum. Varsa bile, okullarda kütüphane ve laboratuvarlar genellikle kapalı tutulduÄŸu için farkına varmamış olabilirim.
Havasını teneffüs ettiÄŸim ilk kütüphane, Sivas’ta, Çifteminare’nin arkasındaki ilkokulun çocuk kütüphanesi olarak herkese açık tutulan kütüphanesiydi. Bir Selçuklu darülhadisi olan ve sadece taç kapısıyla iki minaresi ayakta duran bu medresenin arsasına kim bilir hangi tarihte yapılan bu ilkokulun eski ismi -ki çok sonraları öğrenmiÅŸimdir- Ä°smet PaÅŸa Ä°lkmektebi’ymiÅŸ. Benim kütüphanesini keÅŸfettiÄŸim tarihte bu ismi hâlâ taşıyor muydu, hatırlamıyorum. 1970’lerde medresenin temellerini ortaya çıkarıp arkeolojik araÅŸtırma yapmak için yıkılan Ä°smet PaÅŸa Mektebi’nin kütüphanesini kim bilir nereye taşıdılar?
Her neyse, bir hazinenin ortasında düşmüşçesine sevindiÄŸim ve devam ettiÄŸim sürece onlarca masal kitabı okuduÄŸum bu kütüphane benim için baÅŸlı başına bir masal dünyasıydı. Raflardan istediÄŸiniz kitabı seçip okuyabilirdiniz. Ciltli ve renkli resimleri olan kitaplar bile vardı. Andersen’in ve Grimm KardeÅŸlerin masallarını orada okudum. KeloÄŸlan’la orada tanıştım, Nasreddin Hoca’yla, Lafonten’le, Ezop’la orada dost oldum. Masalcı hemÅŸehrimiz Eflatun Cem Güney’in ismiyle de ilk defa orada karşılaÅŸtığımdan eminim.
Okuma maceram böyle baÅŸlamıştı, ama okuyacak kitap bulmak zordu. Dedim ya, genellikle kapalı tutulan okul kütüphaneleri göstermelikti ve hiçbir cazibesi yoktu. Okumayı seven birkaç arkadaşımla sahip olduÄŸumuz kitapları deÄŸiÅŸ tokuÅŸ ederek okurduk. Sonunda bir ödevim için kaynak ararken muhtemelen hocalarımdan birinin tavsiyesi sayesinde ikinci büyük keÅŸfimi yaptım: Ziya Bey Kütüphanesi. O yıllarda (1960’lar) annemin okuduÄŸu türden kitaplara meraklı birkaç ihtiyar dışında kimsenin uÄŸramadığı bu soÄŸuk yüzlü taÅŸ binanın ikinci katında, soldaki odada, özellikle kış günlerinde sobayı yakıp müdavimlerle koyu sohbetlere dalan yaÅŸlı kütüphane memuru kitap sevdamın ciddiyetini nasılsa fark etmiÅŸti; istediÄŸim her kitabı çıkarır, hatta herkese açmadığı büyük salona girerek raflardaki kitapları keyfimce taramama izin verirdi. O salon, benim cennetimdi.
Ziya Bey Kütüphanesi’nin kurucusu Ziya (BaÅŸara) Bey, Sivas’ın köklü ailelerinden birine mensup, ciddi bir eÄŸitim almış ve MeÅŸrutiyet’ten sonra Osmanlı Meclis-i Mebusanı’nda, Cumhuriyet’ten sonra da TBMM’de yedi dönem Sivas’ı temsil etmiÅŸ bir devlet ve kültür adamıdır. Onun Sivas’ın Ali Emirî Efendi’si, Hakkı Tarık Us’u olduÄŸunu söyleyebilirim. Yöneticisi olduÄŸu vakfın gelirleriyle yaptırdığı, inÅŸası 1908 yılında tamamlanan bu kütüphane, yazmaları, eski ve yeni harfli kitapları, süreli yayınlarıyla çok zengindi.
Son yıllarda Sivas ValiliÄŸi’nin himmetiyle onarılıp her türlü imkâna sahip, güvenlikli, fotokopi, fotoÄŸraf tarama gibi hizmetlerin de verildiÄŸi konforlu bir kültür yuvası haline getirilen Ziya Bey Kütüphanesi benim hayatımda o kadar önemli bir yere sahiptir ki, hâlâ zaman zaman rüyalarımda kendimi onun büyük salonunda tek başıma görürüm. Bu kütüphanede okuduÄŸum kitaplardan devÅŸirdiÄŸim bilgilerle yazılar yazmaya baÅŸlamıştım ve bu yazılar haftalık Hizmet gazetesinde yayımlanmıştı. Henüz on beÅŸ yaşındaydım.
Ankara’da yaÅŸadığım yıllarda Milli Kütüphane’yi kullanmaya çalıştım. Bursa Yazma ve Eski Eserler Kütüphanesi de 1980’lerin baÅŸlarında uÄŸrak yerlerimdendi. Ä°stanbul’da Ä°stanbul Ãœniversitesi Kütüphanesi ve Millet Kütüphanesi gibi çok sayıda kütüphaneye çeÅŸitli vesilelerle yolum düşmüştür.Tercüman gazetesinde çalıştığım yıllarda bu gazetenin -ne yazık batış yıllarında kapanın elinde kalan- muhteÅŸem kütüphanesinden pek az faydalanmışımdır; rahmetli kütüphanecimiz, herkesi potansiyel kitap hırsızı gibi gören titiz bir adamdı, raflar arasına dolaşıp keyfimce keÅŸifte bulunmama izin vermez, hangi kitabı istiyorsam onu -bu hizmetine bir de lütuf ağırlığı ekleyerek- çıkarırdı.
Benim sevdiğim kütüphaneler, açık raf sisteminin uygulandığı, kendinizi evinizde hissettiğiniz, kitabı gerçekten seven ve okuyuculara yardımcı olmaktan zevk duyan memurların çalıştığı kütüphanelerdir. Böyle kütüphanelerin rafları arasında gezinirken heyecan verici keşiflerde bulunabilirsiniz. Aradığınız kitabı nasıl olsa bulursunuz; önemli olan aramadığınız hâlde bulduklarınızdır. Sahaflara da genellikle keşif için gidiyorum; çünkü aradığımız kitabı artık internette bulup zahmetsizce sahip olabiliyoruz.
Ä°stanbul’da beni en çok besleyen kütüphaneler, Beyazıt Devlet Kütüphanesi ve Taksim Atatürk Kitaplığı oldu. 1985 yılından beri müdavimlerinden olduÄŸum ve baÅŸta deÄŸerli müdürleri olmak üzere çalışanlarından çoÄŸuyla dostluk kurduÄŸum bu iki kütüphane olmasaydı, kitaplarımı nasıl yazardım, bilmiyorum. Ama o yıllarda -hatırlı okuyucu olsanız bile- kütüphanelerde çalışmak zahmetliydi; esasen sizin ayırabileceÄŸiniz zamanlarda -saat 18.00’den sonra- kütüphaneler kapalı olurdu ve taramak istediÄŸiniz bir gazete veya derginin herhangi bir cildine bakabilmek için en az yarım saat beklerdiniz. Bu yüzden -yani kütüphaneye giderek vakit kaybetmemek için- sürekli ihtiyaç duyduÄŸumuz kitaplara sahip olmayı daha doÄŸru bulmuÅŸuz, fakat zamanla evlerimizde, Ionesco’nunYeni Kiracı isimli absürd oyunundaki adama benzemiÅŸizdir. Hani, adam yeni bir eve taşınır, fakat taşımakla bitmeyen eÅŸyası kapılardan, pencerelerden taÅŸarak zavallıyı dışarı iter.
Son yirmi yıldır haftada en az iki defa uÄŸradığım, hayatımın vazgeçilmezlerinden biri haline gelen Ä°SAM Kütüphanesi… BaÄŸlarbaşı’ndaki modern binalarında hizmet veren bu kütüphanenin Anadolu yakasında oturanlar için nasıl büyük bir nimet olduÄŸunu bilenler bilir. Türkiye Diyanet Vakfı bünyesinde yer alan Ä°slâm AraÅŸtırmaları Merkezi’nin (Ä°SAM), 44 ciltlik muhteÅŸem Ä°slam Ansiklopedisi’ni hazırlama sürecinde kurduÄŸu bu zengin kütüphane yüz aÄŸartıcı bir kurumdur. Haftanın yedi günü saat 23.00’e kadar açık tutulan, internet, fotokopi ve fotoÄŸraf tarama hizmetlerinin verildiÄŸi, okuyucuların cüzi fiyatlarla yemek yiyip çay ve kahve içebildikleri, hizmet etmeyi seven güler yüzlü memurların görev yaptığı örnek bir kütüphane…
Kendimi en rahat ve hür hissettiÄŸim kütüphaneye gelince: AÅŸağı yukarı kırk yılda yavaÅŸ yavaÅŸ, elene elene oluÅŸan, ilgilendiÄŸim bütün konularda hemen her bilgiye ulaÅŸabildiÄŸim, bütün zevklerimi, alışkanlıklarımı, hayallerimi ve projelerimi yansıtan özel kütüphanem…
Hâmiş: Sözünü ettiğim kütüphaneler hiç şüphesiz daha ziyade profesyonel okuyuculara, araştırmacılara, akademisyenlere hizmet veren kütüphanelerdir. Kadınların rahatça ulaşabilecekleri, çocuklarını emanet edebilecekleri bölümleri bulunan, kendilerini içinde rahat hissedebilecekleri, sıcak, iç açıcı semt kütüphanelerine ihtiyaç vardır. İlk ve orta dereceli okul öğrencilerine de hitap etmesi gereken bu kütüphaneler, mevcut kütüphanelerin yükünü hafifletecektir.
Henüz yorum yapılmamış.