Sosyal Medya

Güncel

Bir misyonerin itirafları

Robert Koleji'nin kurucusu Amerikalı papaz Cyrus Hamlin'in yazdığı ve yaklaşık 35 yılını geçirdiği İstanbul'da verdiği okul mücadelesini anlattığı hatırat; aslında tarihî bir vesika hükmündedir.



İstanbul'dayız...

Ä°stanbul'a vardıktan birkaç gün sonra Sultan Abdülmecid vefat etti. Bize karşı dostça yaklaÅŸan bu padiÅŸahın yerine Sultan Abdülaziz hükümdar oldu.

Ä°stanbul'da satın almış olduÄŸumuz arsaya, Amerika'ya gitmek için yola çıkmadan evvel bina yapımı yasaklanınca ve bizim danışma kurulu da herhangi bir iddiayı sürdürmenin akıllıca bir iÅŸ olmayacağı düşüncesinde fikir birliÄŸine varınca, büyük bir tereddüt ve kafa karışıklığına duçar oldum. Fakat kısa sürede ilk seçmiÅŸ olduÄŸum asıl arazi -ki kolej ÅŸimdi onun üzerinde bulunmaktadır- makul bir fiyata bana teklif edildi. Kalbim sevinçten yerinden fırlayacak gibi olmuÅŸtu. Sevincim, yalnızca söz konusu yerin her bakımdan tercih edilebilir olmasından kaynaklanıyor deÄŸildi; aynı zamanda tam da binanın dikileceÄŸi noktada mükemmel inÅŸaat taÅŸlarını barındırmasından ileri geliyordu. Ä°lk seçtiÄŸimiz yerde bina malzemelerinin oraya nakliye masrafı çok fazla olacaktı. Buradaysa malzemeler arazinin üstündeydi. TaÅŸlar da en kaliteli cinstendi. BitiÅŸiÄŸimizde bulunan ve 1452-1453 yıllarında dikilmiÅŸ olan surlar bunlardan inÅŸa edilmiÅŸlerdi ve geçen 4 asır onlara gözle görünür bir tahribatta bulunmamıştı. Ä°lk arsada bina inÅŸaatının yasaklanması paha biçilmez bir hayra vesile olmuÅŸtu. Demek ki bizim üzüntülerimiz çoÄŸu defa kılık deÄŸiÅŸtirmiÅŸ lütuflardır.

Araziyi meÅŸhur Ahmed Vefik Efendi'den (ileride paÅŸa olacaktır) satın aldım. Paranın, hükûmet o arazide bir kolej inÅŸasına yasal izin verince ödenmesi ÅŸartını koÅŸtum. Birkaç aylık gecikmeden sonra izin verildi; sonuç itibarıyla parayı Ahmed Vefik Efendi'ye ödedik ve tapular devredildi. Sınırların dikkatlice teftiÅŸ edilmesi esnasında, bizim yerin tam merkezinden tehlikeli bir üçgen parçasının kesilerek baÅŸka biri tarafından sahiplenildiÄŸini fark ettim. Donup kalmıştım. Burasını, bize ne muazzam bir zarar verebileceÄŸinin farkına varmadan alan kiÅŸi seksen pounda satın almıştı. Araziye gidip bina için hazırlık yapmaya baÅŸladığımda Bâb-ı Âli'den bir görevli geldi ve şöyle dedi:

"Bazı formaliteler hâlâ tamamlanmadı. Bunlar tamamlanıncaya kadar beklemek zorundasınız."

"Ne kadar sürer?"

"Birkaç hafta...”

"Ne formalitesiymiÅŸ bunlar"

Bilmiyordu. Cizvit misyonlarının reisi olan Abbe Bore'un bu giriÅŸime karşı bir muhalefet baÅŸlattığını anlamakta gecikmedim. Onun böyle davranması mazur görülebilir. Zira uzun zamandır bir kolej inÅŸası için izin almaya gayret ediyordu, lakin muvaffak olamamıştı. Türkler dörtyüz yıldır BoÄŸaziçi'ni herhangi bir Hıristiyan kirlenmesinden muhafaza ediyorlardı. Åžimdi bir Kuzey Amerikalı'nın çıkıp da onun yapmak istediÄŸi ÅŸeyi baÅŸaracak olması, doÄŸal olarak, affedilebilir ÅŸey deÄŸildi. Halbuki bunu yapmak için kendi arkasında, bu iÅŸi becermeye muktedir olan Fransa'nın gücü bulunuyordu. Ãœstelik bu yasağı güven altına almada kendisine katılacak kudretli pek çok muhalif bulabilirdi. Katolik büyükelçilerin hepsi bizim bütün çabalarımıza düşmandılar. Fakat Rusya'nın, Türklerle beraber yürüttüğü etkin ve arsız muhalefet diÄŸerlerinden çok daha tesirliydi.

Amerikan büyükelçiliği, koleji koruma hususunda aktif bir rol oynama eğiliminde değildi. Bu bir ticarî mesele değildi. Nitekim ikamet elçimiz Hon. E. Joy Morris, Amerika'nın Osmanlı ile yaptığı antlaşmanın bir ticaret antlaşması olması hasebiyle kendisinin bu durumda hiçbir zorunlu görevi olmadığını açıkladı. Ona, "eğer bir tüccara ait bir gemi dolusu Rom içkisi bu meseleye dâhil olsaydı ne yapacaktınız" diye sordum. "Böyle bir durumda kesinlikle müdahale ederdim" diye cevap verdi.

Bunun üzerine ben de Ä°ngiliz büyükelçiliÄŸine müracaat ettim. O dönemde büyükelçi yoktu; iÅŸleri maslahatgüzar yürütüyordu. Makamdaki kiÅŸi son derece nazik biriydi ve nüfuzunu iÅŸgüzarlık yaparak el altından kullanacağını, ancak bunu resmî olarak yapamayacağını söyledi.* Åžayet Ä°ngiltere bizim tarafımızda meseleye kesin olarak müdahale etmezse, engellerin, üstesinden gelinemeyecek kadar diÅŸli olduklarına kani olmam için aylar geçmesi gerekmedi. Bizim talebimiz dilden dile dolaşıyordu; Türk hükûmeti de ebediyen bunda ısrar edemezdi.

Güney ve Kuzey Amerika arasındaki korkunç savaÅŸ bütün ÅŸiddetiyle devam ediyordu. Mr. Robert'in bu teÅŸebbüsten vazgeçmesinden korkuyordum. Fakat tam aksine onun kararlılığı artıyordu. Ä°ki haftada bir kendisine mektup gönderiyordum. Mektuplarımda, yapmış olduÄŸum her ÅŸeyi son derece açık bir dille anlatıyordum. Genelde benim gidiÅŸatımı onaylıyor ve şöyle diyordu: "Ä°kimiz sonuna kadar bunun kavgasını vererek bu meseleyi çözüme kavuÅŸturacağız. Siz ve ben Mr. Hamlin, bu iÅŸi bütün zorluklara raÄŸmen tamamlayacağız." O, tam da bu zamanın ve bu iÅŸin adamıydı.

Ä°zin konusundaki gecikmenin çok uzun süreceÄŸi gittikçe aÅŸikâr hâle gelirken aklıma bir çıkar yol geldi. Bu sayede düşman kanadını çevirebilir ve herhangi bir kimsenin iznini almaksızın koleji açabilirdim. Bebek Ä°lahiyat Okulu Merzifon'a taşındıktan bu yana onun binası ve müştemilatı boÅŸ duruyordu. Türk hükûmetinin, o tarihlerde güncel olan ve kutsal sayılan bir kaidesi vardı. Ã‚det(yerleÅŸik kural) adı verilen bu kaideye göre, "belli bir süreliÄŸine tesis edilmiÅŸ, insanlarca ve hükûmetçe malum olan ve müdahale edilmemiÅŸ herhangi bir ÅŸey" bulunduÄŸu hâl üzere mevcudiyetini sürdürme hakkı kazanırdı. "Sultan'ın fermanı bile âdeti yürürlükten kaldıramaz" diye genel geçer bir söylem vardır.

* "Ä°ÅŸgüzarlık yaparak el altından (officious)" ve "resmî olarak (officially) tâbirleri, Ä°stanbul diplomasisinde yaygın bir kullanıma sahiptir. Muhtemelen bu, o sahayla sınırlanmıştır. Basit anlamıyla gayriresmî demektir.

Robert Kolej Uğrunda Bir Ömür, Cyrus Hamlin, Dergâh Yayınları, İstanbul, 2012

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.