Kürsü
BALKANLAR: Coğrafyanın ve Tarihin Getirdiği Kader Arkadaşlığı
MUHAMMED SALİH DEMİRTAŞ tarafından yazılan bu makale Türkiye'nin sahip olmuş olduğu tarihsel ve toplumsal hafızasıyla, bölge üzerinde izleyebileceği politikanın nasıl olabileceğine dair araştırma niteliğinde sunulmuş bir çalışmadır.
Türkiye gerek tarihsel arka planıyla, gerek coğrafi konumu itibarıyla, gerekse çevre ülkelerle kurmuş olduğu kadim kültürel bağlarla, tarihin sahnesine çıkmak için hazırlanan veya zorlanan bir oyuncu misali potansiyel bir aktör konumundadır. Bu aktör, coğrafi şartlar ve jeopolitik konumu itibariyle bir ateş çemberinin içinde bulunmaktadır.Ülkemiz bir yandan siyasal literatürde de kullanılan etnik iç içeliği ve karmaşıklığı anlatan Balkanlar, bir yandan siyasal istikrarsızlığın,vesayet savaşlarının ve bölgesel gerilimin had safhada olduğu Ortadoğu ve bir taraftan da gerilimli ilişkilerin olduğu Kafkaslar çemberinin içindedir. Buralarda yaşanan her türlü sorun Türkiye'yi de doğrudan etkilemektedir ve bunları görmemezlikten gelme ve kendini soyutlama imkanı bulunmamaktadır.
Bu çalışmada Balkanların coğrafi konumu ve bölgenin isimlendirmesinde hangi tanımlamaların kullanıldığı incelenmeye çalışıldı.Balkanların sınırlarını belirlemede bir çok sıkıntı oluşmuştur. Özellikle bu sınırların kültürel veya coğrafi olarak farklılık arz etmesi, üzerinde ortak bir tanımlamanın oluşmasında sıkıntı yaratmaktadır. Bölgenin isimlendirilmesinde farklı tanımlama girişimleri de olmuştur ve bu tanımlamaların arka planında zihinsel olarak eski tarihsel bağlarından ve aidiyetinden farklı bir algının içinde şekillenen yeni bir jeopolitik alan içerisinde değerlendirilmeye çalışılmıştır.Bu durum çalışma içerisinde kısa bir şekilde ele alınmıştır.
Bölgenin dinamiklerini etkileyen en önemli arka planlardan biri de tarihtir. Balkanların tarihi bugünkü balkanları anlamak için bize bazı ipuçları verebilir.Özellikle Türkiye özelinde, Osmanlı Devletinin Anadolu'da bir uç beyliği olarak başladığı serüvende ilk 50-60 yılda kaderini "rum-ili"ne bağlayarak aynı zamanda bir balkan devleti olarak büyümesi ve kısa sürede balkan dinamiklerinin önemli bir parçası ve öznesi olması Türkiye'nin bugünkü balkanlar siyasetindeki kendi tarihsel hafızasına dayanarak kendi öz dinamiklerini yaratmada önemli ip uçları verebilir.
Balkanlar, tarih boyunca bulunmuş olduğu konum ve coğrafi özellikler itibariyle kültürlerin kavşak noktası, Avrasya'yı Akdeniz dünyasına, Avrupa'yı Asya'ya bağlayan bir köprü olmuştur. Jeokültürel olarak güçlü bir mozaik , jeopolitik olarak istilalara açık ve farklı etnik unsurları homojenlikten uzak bir şekilde birbirinden bağımsız kılan bir coğrafya ve jeostratejik olarak devletlerin hakimiyet kurmaya veya etkin olmaya çalışarak kilit noktalara sahip olmak istediği bir bölgedir.Bu bölge üzerinde tarih boyunca zaman zaman çeşitli devletlerin yine kendi devlet akılları çerçevesinde geliştirmiş oldukları politikaları bulunmaktadır. Ahmet Davutoğlu'nun tabiriyle "tarihi süreç içerisinde oluşan kimlik bilinciyle geçici siyasi dalgalanmaların ötesinde bir süreklilik arz eden ülkelerin stratejik zihniyeti" , bu politikaları şekillendiren ana unsurdur.
Türkiye, milliyetçilik akımının etkisiyle bağımsızlaşma ve kopuşların başladığı Balkanlarda yaşanan etnik ve dini bir çok sorunlarla beraber, bölge de etkinliğini kaybederek adeta tutkal görevi gören devlet yapısının gücünün bitmesiyle balkan stratejisinde özne olmayı yitirmişti. Buna rağmen balkan Türklerinin sığınağı olarak oradaki Müslüman ve Türk halkının umudu olmaya devam etmiştir.
Soğuk Savaşın bitimiyle Sovyetlerden ayrılan ve birbirleriyle birçok problemi olan balkan devletleri, bölge de "barut fıçısı" gibi durarak genel bir tahammülsüzlükten kaynaklanan siyasal gerginliğin ve katliamların meydana geldiği talihsiz bir yer olmuştur. Bununla beraber kendi tarihsel ve kültürel arka planından kaynaklanan gücünün farkına varan Türkiye, bölgede kültürel kodlarında bulunan "hoşgörü" ve "birlikte yaşama" üslubunu güncellenmiş bir şekilde yeniden hayata geçirebilecek bir stratejik akıl üretmeye başlamış ve bölge de nüfus gücünün ve aslında tarihsel birliktelik tecrübesinin de bölgenin ve kendi menfaatine kullanabileceğinin farkına varmıştır.
Son olarak ülkemiz balkanlarda uygulayabileceği stratejiler üzerinde , hem bölgenin istikrarı hem de o farklılıklara rağmen bölgesel barış mozaiğinin oluşmasını sağlamaya yönelik politikalar ne olabilir,bunları inceleyeceğiz.
COÄžRAFÄ° YAPISI
Balkanlar Avrupa'nın güneyinde bulunan 3 yarımadanın en doÄŸusundaki yarımadadır. Bölge adını Bulgaristan 'da bulunan Balkan daÄŸlarından alır.Gerçi bu isim 19. yy'ın baÅŸlarından beri kullanılmaktadır.Ä°lk balkan yarımadası tanımını ortaya atan Auguste Zeune'du .Kelime anlamı itibariyle "sık ormanlarla kaplı sıradaÄŸ ya da çalılıklarla kaplı engebeli arazi" anlamına gelmektedir. Bölgenin isimlendirilmesinden önce coÄŸrafi konumunu ifade etmeye dönersek ,fiziki coÄŸrafya açısından Balkanların sınırları kuzeyde Tuna Nehri ve Sava Irmağı, doÄŸuda Karadeniz, güneydoÄŸuda Ege Denizi, güneyde Akdeniz, güneybatıda Ä°on Denizi ve Adriyatik ile çevrilidir. Siyasi coÄŸrafya açısından ise Balkanlar; Arnavutluk, Bulgaristan, Yunanistan, Türkiye’nin Avrupa’daki toprakları ve eski Yugoslavya ile Romanya’nın tümünü içine alır.Ä°lk tanımlamaya göre bölgenin yüzölçümü 505.000 km karelik bir alanı kaplarken ikinci tanımlamaya göre ise aÅŸağı yukarı 780.000 km karelik bir alanı kaplamaktadır.DiÄŸer bir sınırlandırma ise Osmanlı Devleti'nin Avrupa'daki Hıristiyan dünyası ile çizdiÄŸi sınır olarak biliniyor.Bu durumda Moldava ve Ukrayna'nın bir kısmı da bu haritanın içine giriyor.Bu sınırlandırmaya göre ise toplam yüzölçümü 1.000.000 km kareyi buluyor.
Britannica Ansiklopedesinde Balkanların Balkan Yarımadası olarak adlandırıldığı Slovenya,Hırvatistan,BosnaHersek,Sırbistan,Kosova,Karadağ,Makedonya,Arnavutluk,Bulgaristan ve Romanya'yı kapsadığı belirtilmektedir.Diğer sınırlamalardan farklı olarak coğrafi sınırlandırmalardan ziyade ülkeler ile sınırlandırılmış bir balkanlar tarif edilmektedir.
Yarımada Tuna nehrinden başlayarak Karpat Dağları,Bulgaristan'da Balkan ve Rudop Dağları ile Karadenize;Transilvanya Alpleri,Pindus ,Dinarik Alp silsilesi, Arnavutluk ile Adriyatik denizi, Ege ve Akdeniz'e açılır. Bölgenin jeolejik yapısı itibariyle Avrupa'nın güneyindeki diğer bölgelerden farkı olarak kendisini kuzeyden koruyan doğal sıradağlardan oluşan bir set bulunmayışı, bölgeyi istilalara açık kılmakla beraber dağların ve coğrafi şekillerin etkisiyle bölge içerisinde yaşayan farklı etnik halkların kaynaşmasını engelleyen bir yapıya sahip adeta.
Bölgenin tanımlanmasıyla ilgili kısma gelecek olursak 19yy'a kadar Osmanlı'nın Avrupa toprakları için Avrupalılar Avrupa Türkiye'si, Avrupa'daki Türkiye tabirlerini kullanırken Osmanlı Devleti Avrupa-i Osmanî ve Rumelî-i Şâhâne gibi isimleri tercih ediyordu.Yukarıda bahsettiğimiz gibi 19. yy da Balkanlar ismi bu coğrafya için kullanılmaya başlandı. Daha sonra Avrupa tarafından Güney Doğu Avrupa olarak da tanımlansa da Balkanlar tanımı bölgeyle özdeşleşti. Bölgelere verilen isimler özellikle balkanlar gibi Karadeniz ,Adriyatik,Ege ve Akdeniz'e sınırı olan, doğuya açılan kapı olan ve enerji yollarının üstünde olan bu bölgeye verilen isimlerin arka planında bir kimlik oluşturma ya da bir kimlikten koparma açısından önemli bir yeri vardır.
TARÄ°HÄ° ARKAPLAN
F.Braudel tarih üzerinde yaptığı okumalarda coğrafyanın belirleyiciliği üzerine vurgular yapmaktadır. Coğrafi şartların bir çok şeye kaçınılmaz olarak zemin hazırlamasından bahsetmektedir.Özellikle Akdeniz üzerine yapmış olduğu çalışmalarında Akdeniz'in Kuzeyi ile Güneyi'nin Doğusu ile Batı'sının her zaman farklı güç odakları arasında bir mücadelenin alanı olduğunu ifade eder.Kimlikler değişse de coğrafi konumlanmalar genel hatlarıyla bazı durumları kaçınılmaz kılmaktadır. Tarihi ve güncel siyasi okumalar bu bakış açısıyla ele alındığında jeopolitik konumun yani coğrafyanın bütün unsurları ile aktifleşmesi ve bu unsurların değerlendirilerek sonuçlar çıkarılmasının stratejik önemi ortaya çıkmaktadır.Jeopolitik; bugünkü ve gelecekteki güç ve amaç ilişkisini politik düzeyde fiziki ve siyasi coğrafyayı esas alarak inceler.Bütün güç unsurlarının , coğrafi platform ve verilerle politikaya çizdiği yönü belirler.
Balkanlar, tarih boyunca birçok kavimlerin ve orduların istilasına hedef olmuÅŸtur. Ä°stilacılar, genellikle BoÄŸazlar ve Trakya’dan; Güney Rusya ve AÅŸağı Tuna vadisinden ve Avusturya ve Macaristan’dan Balkanlara girmiÅŸlerdir Bu bakımdan gerek Balkanlar siyasi coÄŸrafyasının bugünkü karmaşık durumunu yansıtan jeopolitik bölünmeler, gerekse bunlara paralel ulusal nitelikler ve demografik özelliklerin çeÅŸitliliÄŸi Balkanların tarih boyunca ve topoÄŸrafyasının belirtilen ayırıcı ve bölücü karakterinin doÄŸal sonucu olarak, balkan toplumları arasındaki iliÅŸkiler, daima rekabet ve mücadele karakteri taşımış; yerel gerginlik ve sürtüşmeler, Balkanlar’daki iç kararsızlık ve Balkan devletlerinin kendi güvenlik ve bekalarını saÄŸlamak için bölge dışından müttefik edinmeleri dış müdahaleleri davet etmiÅŸtir.
Balkanlarla ilgili tarihte konumuzla ilgili olmadığı için çok geriye gidemeyeceğiz. Bizi ilgilendiren kısım Osmanlı'nın bu "coğrafyadaki" tarihsel arka planının nasıl oluştuğuyla ilgili olduğudur. Bilindiği üzere Süleyman Paşa'nın Gelibolu'da bulunan Çimpe Kalesini almasıyla ilk kalıcı adım "rum-ili"ne atılmıştı. Giriş kısmında da belirttiğimiz üzere Osmanlı bir uç beyliği olması hasebiyle Batı'ya açılması daha kolaydı. Kuruluşundan kısa bir süre sonra bir balkan devleti olarak, o bölgede etkin bir güç olmaya başladı. Osmanlı Devleti'nin ana politikalarından biri o bölgeye yerleşmekti. Bundan dolayı iskan politikaları uygulanarak balkanlar yurt edinilmeye başlanılmıştır. Fetihlerin bu kadar hızlı olmasının arkasında dervişler ve tarikatlar büyük rol oynamıştır. Bu dervişler yanlarında 50-60 bazen de 150-200 kişilik derviş gruplarıyla bizzat toprak fetihlerine katılıyorlardı. Balkanların Türkleştirilmesi ve İslamlaştırılmasında etkin rol oynuyorlardı. Bu da fetihlerin kalıcılığını ve bölgede sağlam zemine oturmasını sağlıyordu. Balkanlarda dervişlerin örneklikleri aynı şekilde Anadolu'nun fethinde de Ahîyân-i Rum,Baciyâni Rum ve Gâziyâni Rum gibi teşkilatların sadece askeri bir örgütlenme değil aynı zamanda ticari, sosyal dayanışma şeklinde kooperatif oluşturması ve bölge insanlarına örneklik teşkil edecek şekilde kendilerinden olmayanlara da yardımseverlik, ticari ahlak ve dürüstlük , sosyal problemlere çözüm üretmeye çalışmak ,kardeşlerinin dertleriyle dertlenmek gibi güzel hasletlere sahip kişilerin tabiri caizse günümüze ait bir kavram olan "yumuşak gücü" farklı bir tarzda, belki de o zamanın ruhuna uygun bir şekilde kullanarak fetihleri bölge halkları üzerinde kalıcı hale getirmişlerdir.
"Yumuşak güç" fiziki güç kullanmadan değerler ve kültürler yoluyla "diğer toplumların" karakteristik algılarını şekillendirmektir.3 ana öğeye dayanıyor: Kültür, Siyasal değerler , ahlak ve adaleti belirlemede etkin bir güç olma. Bu durumun dışında balkanlarda hakim olan Osmanlı devletinin o coğrafyada izlemiş olduğu politika ne tamamen bölgeyi homojenleştirmeye çalışmaktı, ne de bir etnik temizleme yapmaktı. Sadece oradaki farklılıkları gerek etnik köken, gerekse dinsel açıdan bir arada tutan bir tutkal görevi, tabiri caizse hakemlik yapıldı. Burada ön plana çıkarılması gereken unsur aslında bugüne de mesaj vermesi açısından "Osmanlı orada 500 yıl adalette hükmetti.Bizim ecdadımız şöyle hükmetti, böyle yendi." retoriği değil, "Biz 500 yıl, farklı etnik gruplarda olsak, farklı dinden de olsak beraber yaşayabildik" tecrübesidir. Kuvvetle muhtemeldir ki dün bu topraklarda yaşayan bir "Osmanlı" da bugün gelse ikinci söylemi tercih ederdi.*
Zamanı biraz daha hızlandırarak ileriye saracak olursak; bölgedeki ayrılış ve problemlerin oluştuğu zamanlara geldiğimizde Tayfun Nasuhbeyoğlu'nun belirttiği üzere 5 ana adım, kopuşun sürecini oluşturuyor.
1. Karlofça Anlaşması-Sonun Başlangıcı (1699)
2. Sırp İsyanı-İlk Ulusal İsyan 1804 Bükreş Anlaşması
3. Yunan İsyanı-İlk Kopuş (1830) Londra Antlaşması
4. 93 Harbi-Büyük Kopuş (1878)
5. Balkan Savaşı-Etin Kemikten ayrılması (1912/13)
Karlofça Antlaşmasından sonraki süreçlerde bilindiği üzere milliyetçi akımların etkisi ve toplumsal bilinçlerin gelişmesi ve bu durumun stratejik olarak diğer devletler tarafından tahrik edilmesiyle kopuşlar başlamıştır. Bu durum bölgenin istikrarının uzun bir süre bozulmasıyla sonuçlanmıştır.Bölgede her grup diğer gruplara üstünlük kurma ve büyük ideallerle(!) agresif bir tutum sergilemiştir. Bölgedeki Müslüman nüfusa karşı bir tahammülsüzlük de dinsel-kültürel arka plan hasebiyle artmıştı.
GÃœNÃœMÃœZDE BALKANLAR
Balkanların tarihi konusunu işlemediğimiz için birinci dünya savaşından soğuk savaş dönemine bir tarihsel bilgi vermekten ziyade bölgenin jeopolitik ve jeostratejik konumu itibariyle büyük devletlerin, bölgede soğuk savaşın bitimi ve sonraki olaylar zincirinde Yugoslavya'nın da bölünmesiyle ortaya çıkan balkan devletleri üzerindeki politikaları ve stratejileri daha fazla önem arz etmektedir.Çünkü Balkanlar, coğrafi konumu gereği Avrupa'nın Ortadoğu'ya açılan kapısı, enerji yollarının üzerinde olan bir yerdir. Beşeri ve demografik özellikler olarak büyük devletlerin politikalarının karşılık bulabileceği etnik ve dinsel çeşitliliğin oldu bir alandır.
Günümüzde büyük güçlerden biri olan Rusya bölgedeki etkinliğini arttırmaya,bölgedeki ekonomik çıkarlarını korumaya,ABD önderliğindeki Nato'nun bölgede etkinliğini arttırmasını engellemeye ve Türkiye'nin bölgedeki etkinliğini sınırlandırmaya çalışmaktadır. Rusya bu tarz amaçlarını gerçekleştirmek için Sırbistan kartını Slavlık ve Ortodoksluk üzerinden oynamaktadır.ABD bölgede varlığını devam ettirmek için Kosava üzerinde etkin olmaktadır.Almanlar ise Bosna Hersek üzerinden etki sahasını Doğu Avrupa ve Balkanlara genişletmeye çalışmaktadırlar.Dolayısıyla bölge de Rus etkisi olmasını pek istememektedirler.Almanya, Balkanlar'da etki alanı yaratmak ,Akdeniz ve Ortadoğu çıkarlarını korumak, Avrupa'da sorunları kendisinin çözebileceği iradesini göstermek istemektedir. İngiltere ise Doğu Avrupa'da varlığını devam ettirmek, Rusya'nın Balkanlar'da etkili olmasına ve bölgeye müdahale etmesine engel olmak gibi politikaları genel olarak Balkanlar'da gütmektedir.Fransa ise bu bölgede Alman nüfuz alanının kendi aleyhine genişlemesini engellemek, Balkanlar da ve daha geniş anlamda Avrupa'da sorunları çözebileceğini göstermek, AB içinde liderliğini sürdürmek gibi politikaları bulunmaktadır. Balkanlar hem kıta Avrupası'nda hem de daha geniş bölgesel çapta kilit noktalardan biri olduğu için güç odaklarının ister istemez mücadele alanı olma durumuna düşmektedir.
NE YAPMALI?
Ahmet Davutoğlu'nun da sürekli vurguladığı, bir toplumun ortak tarih tecrübesinden doğan tarih bilinci, psikolojik,kültürel, dini ortak tüm değerlerin yansıdığı bir coğrafyada oluşan bir zihniyet ve stratejik akıl bize ilk olarak kim olduğumuzu ve gücümüzü tartabileceğimizi gösterdi.Bize bir şuur kazandırdı. Başlangıç olarak bu şuur bize dinamizm kazandırsa da stratejik akıl kurumsallaşmadığı sürece bölgemizin ve tarihin öznelerinden olma hakkımızı kaybedebiliriz. Balkanlarla ilgili strateji geliştirilmeden önce, oranın bizim bir parçamız olduğu,fakat bir sahip olma dürtüsü ile değil, yıllardır komşularımızla ve kardeşlerimizle(Müslüman unsurlar) adalet ve merhamet ilkesiyle beraber yaşadığımız kendisini Anadolu'dan bağımsız düşünemeyeceğimiz bir yer olduğu bilincini yeni nesillerde diri tutmak adına lise veya ortaokul öğrencilerinin "kardeşlik projeleri" gibi oraları görmeleri ve hissetmelerine vesile olacak projeler yapılarak, oradan da buraya gelerek onların da aynı duyguyu buraları için hissedebiceği projelerin desteklenerek daha çok "yumuşak güce" yönelik programlar yapılabilir ve teşvik edilebilir.
"Yumuşak Güç" üzerinden çeşitli sivil toplum kuruluşların ortak çalışmalar yapılmasına teşvik edici programlar yapılarak, önyargıların kırılabileceği bir ortam yaratılabilir. Bunlar bölgesel stratejik aklın bir parçası olabilir. Devletlerarası yaşanan olaylar ve çekişmeler reel-politik düzlemde daha etkin gözükse bile bu tarz yumuşak güç kullanımı uzun vaade de yarar sağlayabilir. Türkiye olarak biz şu an için bir şeyleri yapabilecek güçte olsak bile bizim aleyhimize gelişen bir durumda bizim aleyhimize olan devletle, hangi devletin menfaatleri bu bölgede çatışıyorsa ona yakın bir kısa vadeli denge politikası geliştirilebilir.
Boşnaklar ve Arnavutluklar özellikle desteklenerek Müslüman unsurların o coğrafyanın dinamiklerinde özne konumunda olmasını sağlamaya yönelik çalışmalar yapılabilir. Bu öznelik, bölgede olası yapılabilecek stratejik hamlelere karşı kendi iç dinamikleri ve kimlikleriyle bir duruş oluşturursa, bölgesel istikrarın sağlanmasında daha etkili olunabilir.Çünkü bizzat bölge devletlerin iradeleri bölge barışını ve istikrarını güvence altına alabilir.Aksi takdirde bölge jeopolitik konumu itibari ile dışarıdan nesneleştirilmeye ve nüfus etkisi altına alınmaya müsait bir yapısı bulunmaktadır.Bu hususta Türkiye'ye düşen görev geçmişten aldığı mirasında tecrübesiyle bölgesel ittifaka,ekonomik işbirliklerine, enerji yolları üzerinde ortak hareket ederek güvenli bir ortam sağlamaya yönelik hamleler yapmasıdır.
Karşılıklı güven tesis etmenin ve özellikle Müslüman ve Türk olmayan bölgelerde 100-150 yıl önce ortaya çıkan anlamsız suni ve tutuşturulmuş öfkeler ve önyargıları yıkmaya yönelik adımlar atılabilir. Bu minvalde özellikle ortak üniversiteler kurulmalı ya da üniversitelerde Balkan ülkeleriyle ilgili karşılıklı projeler çoğaltılıp öğrencilerin git gel yapılması sağlanabilir ve böylece karşılıklı kişisel dostluklar da pekişerek toplumsal anlamda bir yakınlaşma sağlanabilir.
Anadolu coğrafyasında yaşayan toplumun kültür kodlarında "ilay-ı kelimetullah" diye bir kavram vardır. Daha önce bahsedildiği gibi bir toplumunun stratejik aklını belirleyen şey o toplumu oluşturan tarihsel tecrübe, psikolojik,kültürel,dinsel, ortak idealler gibi unsurların bulunduğu coğrafya üzerinde ete kemiğe bürünüp ortaya çıkmasıydı. "İlayı kelimetullah" tarih içerisinde dejenere olup hafiflese de bu kavram barındırdığı ideal itibariyle anlamlı bir ifadedir.Bu devletin politikasına dini sokmak olarak anlaşılması yanlış olur. Bu kavram bir ruhu ,bir ideali ifade eden bir mefhum aynı şekilde "nizam-ı alem" kavramı da bu mirasın bir parçasıdır. Bu kelimeler günümüz dünyasında zamanın ruhuna uygun bir şekilde tevil edilerek tekrar canlı bir şekilde hayatın içine girebilir. Bu kavramların ve ideallerin toplumsal ve stratejik karşılığı yeryüzünde ve bölgede dengeyi sağlamak, mazlumun ve hakkı yenilenin yanında olmak, toplumları kaynaştırmak gibi bir çok anlamda rahat bir şekilde anlaşılabilir.Özellikle Balkanlar gibi bir coğrafyada böyle bir kültürel kodu güncelleyerek tekrar aktif hale getirmek en azından ülkemizde politika üretenlerde daha fazla bir samimiyet ve enerji sağlayabilir. Bu, kadroları şartlandırarak söylenen hamasi bir milliyetçi retorikten ziyade, kültürel ve zihinsel kodlarımıza ilişkin bir zihinsel ön hazırlık ve toplumsal bir ideal olarak okunmalıdır.
SONUÇ
Balkanlar coğrafi konum olarak tarih boyu istilaların ve göç yollarının üstünde olan dağlık bir bölgedir. Özellikle coğrafi konumu Güney Avrupa'nın diğer iki yarımadasından farklı olarak kuzeyden set çeken kara kıtasına karşı doğal bir koruma alanı bir dağ kuşağı olmadığından, tarih boyunca kuzeyden gelen istilalara ve saldırılara açık bir bölgedir.Bölgenin jeopolitik konumu itibarı ile Avrasya'nın, Akdeniz'e açılan kapısı, Avrupa'nın Asya'ya ve güneyden Afrika'ya açılan kapısı, Doğuda Karadeniz üzerinden Kafkaslarla ve Kırımla bağlantısı olan özel bir yere sahiptir. Jeokültürel olarak birçok kültürün kesişme noktası buluşma havzası olması hasebiyle birçok etnik ve inançsal farklılığı içinde barındıran bir özelliği vardır.Bu durum aynı zamanda bölgenin de kaderini belirleyen bir olgudur.
Geçmişten günümüze doğru geldiğimizde bölgenin hassas konumu ve farklı grupların iç içe geçerek yaşaması , hem jeopolitik, hem jeostratejik hem de jeokültürel açıdan bölgede nüfus sahibi olmak isteyen devletlerin ilgi odağı olmuş ve üzerinde bir çok stratejik hamlelerin savaştığı bir satranç tahtası olmuştur.Aynı zamanda enerji yollarının üzerinde olması da bu bölgenin jeopolitik önemini biraz daha arttırmaktadır.
Tüm bu durumlar göz önüne alındığında, ülkemiz açısından Balkanlarda uygulanması gereken politika ve balkanlara yaklaşımı kendi bulunduğu toplumun değerleri ve coğrafyası üzerinde harmanlaşan bir stratejik aklın, balkanlarda kendine ve balkan topluluklarına ait bir "barış mozaiği" tecrübesini yeniden inşa edilmesi gerekliliği, bölgenin bize sunmuş olduğu "kader arkadaşlığının" bir şartıdır.Bu minvalde coğrafyamızın , ortak tecrübelerimizin ve tarihimizin şemsiyesi altında "Ne Yapılmalı" ve "Nasıl Yapılmalı" sorularına sürekli sorgulayarak güncel cevaplar üretmek durumundayız.
KAYNAKÇA:
Osman KARATAY,Bilgehan A. GÖKDAĞ, Balkanlar El Kitabı Cilt 1: Tarih,Öncü Basımevi,Ankara,2006
Deniz EKİNCİ,George MLADENOVSKİ,Reshat QAHİLİ,Fatih Mehmet SANCAKTAR,Mehmet ÖZDEMİR vd.,Cyril and Methodius University,Skopje,2011
Yrd Doç Dr Caner SANCAKTAR, Balkanlar'da İşbirliğine Engel Bir Engel Olarak Aşırı Milliyetçilik, , 3. Uluslararası Balkan Kongresi, s.177-200
Doç. Dr. Timuçin KODAMAN,Dr Hakan BÄ°REL,21. Yüzyıl Balkan JeopolitiÄŸinin Çok Boyutlu Bir Bakış Açısı Ä°le Ä°ncelenmesi Ve Türkiye’ye Etkilerinin DeÄŸerlendirilmesi,Y. 2014,C.19,S.1, s.49-64
Ahmet DAVUTOĞLU, Stratejik Derinlik,Küre Yayınları,2001
Tayfun NASUHBEYOĞLU, Balkan Tarihine Genel Bir Bakış,makale, Ekim 2008,İstanbul
Muhammet KAÇMAZ, Balkan Coğrafyası, Sakarya Üniversitesi Balkan Araştırmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Yayınları, Cilt 1, Sayfa 11-37
Nadire Filiz Ä°RGE, Balkanlarda Jeopolitik Bölünmeler ve Türkiye, Bu metin 28-29Nisan 2014 tarihlerinde Kocaeli Ãœniversitesinde düzenlenen“Uluslararası Balkan Kongresi” baÅŸlıklı konferansta sunulan tebliÄŸdir .
Dilek KÜTÜK, Balkanlar'da Osmanlı'dan Avrupa Değerlerine, c. ,İstanbul, 2014
Dr. Bülent Şener, Balkanları Türk Dış Politikası Açsından Önemli Kılan Faktörler,c.
Suat İLHAN, Jeopolitik Kavramı ve Unsurları,Avrasya Dosyası,c , s.318-322
Sadat DEMİRCİ, Rusya'nın Balkanlardaki Yeni Jeopolitik Çıkarları, Çankırı Karatekin Üniversitesi Uluslar arası Avrasya Strateji Dergisi 1(1): 45-60
Edip DURMAZ, TaRihsel Süreç İçerisinde CoÄŸrafi, Siyasi Ve Ä°dari Bir Terim Olarak “Rumeli”(12.-19. Yüzyıllarda), Electronic Journal of Vocational Colleges-May/Mayıs 2014
Gülçin SAÄžIR, Türkiye’nin Bosna Hersek Savaşı’ndaki Politikası, http://www.uiportal.net/turkiyenin-bosna-hersek-savasindaki-politikasi.html
Caner SANCAKTAR, 1990 Sonrası Türkiye’nin Balkanlar Politikası, 12.07.2010, http://tasam.org/tr-TR/Icerik/1294/1990_sonrasi_turkiyenin_balkanlar_politikasi
Caner SANCAKTAR, Balkanlar Türkiye İçin Neden Önemli?, 27.05.2010, http://tasam.org/tr-TR/Icerik/71/balkanlar_turkiye_icin_neden_onemli
Caner SANCAKTAR, Türkiye’nin Balkanlar Politikası Ãœzerine Genel Bir DeÄŸerlendirme: Amaçlar ve Yapılması Gerekenler, 04.08.2010,
Caner SANCAKTAR, Türkiye’nin Balkanlar’dan KopuÅŸu ve Geri Dönüşü, 24.06.2010,http://tasam.org/tr-TR/Icerik/66/turkiyenin_balkanlardan_kopusu_ve_geri_donusu
Hasret ÇOMAK, Balkanlar ve Bosna - Hersek'in Jeopolitiği, 24.04.2009, http://tasam.org/tr-TR/Icerik/3790/balkanlar_ve_bosna_-_hersekin_jeopolitigi
İhsan BAL,Çılgın Türkler Balkanlarda, 30-04-2010, http://www.usak.org.tr/analiz_det.php?id=1&cat=365780#.VrNJprKLTIU
Muzaffer VATANSEVER, Türkiye'nin Balkanlar Stratejisi: Türk Dış Politikasında DeğişenDinamikler, 21-09-2010, http://www.usak.org.tr/analiz_det.php?id=10&cat=1537#.VrNJhLKLTIU
Henüz yorum yapılmamış.