Sosyal Medya

Güncel

Beraberliğin kurucu, tefrikanın ise yıkıcı gücünü görebilmek

Müslümanların gerçek bir din kardeşliği duygusuyla birlik ve beraberlik içinde hareket etmesi gerektiğine sürekli vurgu yapan Mehmet Âkif; ayrılıkçı duygulara ve tefrika hastalığına kapılıp küçük fırkalara bölünmenin ne kadar büyük tehlikelere yol açtığını şiirlerinde, yazılarında, vaaz ve hitabelerinde büyük bir fesahatle ortaya koymuştur.



Müslümanların gerçek bir din kardeşliği duygusuyla birlik ve beraberlik içinde hareket etmesi gerektiğine sürekli vurgu yapan Mehmet Âkif; ayrılıkçı duygulara ve tefrika hastalığına kapılıp küçük fırkalara bölünmenin ne kadar büyük tehlikelere yol açtığını şiirlerinde, yazılarında, vaaz ve hitabelerinde büyük bir fesahatle ortaya koymuştur.

DİN KARDEŞLİĞİNİN BÜYÜK GÜCÜNÜ KEŞFEDEBİLMEK

“Âyât-ı kerîme var, nâmütenâhî ehâdîs-i ÅŸerîfe var ki, efrâd-ı müslimînden biri, diÄŸer dindaÅŸlarını kendi öz kardeÅŸi bilmedikçe, onların meserretiyle mesrûr, musîbetiyle-mâtemiyle mahzûn olmadıkça tam Müslüman olamaz. Ä°manın kemâli, cemâat-i müslimîne sımsıkı sarılmakla kâimdir. ‘Bütün Müslümanlar bir araya gelerek tek bir vücudu meydana getiren muhtelif uzuvlara benzerler. Ä°nsanın bir uzvuna bir hastalık, bir acı isabet etse, diÄŸer uzuvların kâffesi o hasta uzvun elemine ortak oldukları gibi, bir Müslüman da diÄŸer dindaÅŸlarının acısına, musibetine, mâtemine kâbil deÄŸil bîgâne kalamaz. Kalabiliyorsa, demek ki Müslüman deÄŸil.’ ‘Bir müminin diÄŸer mümine karşı vaziyeti, yekpâre bir duvarı vücuda getiren perçinlenmiÅŸ kayaların birbirine karşı aldığı vaziyet gibidir. Öyle olacaktır, öyle olmalıdır’(1) hadis-i ÅŸerifini elbette iÅŸitmiÅŸsinizdir.” (AbdülkadiroÄŸlu, 1992:144).

BERABERLİĞİN ÖNEMİNİ VE TEFRİKANIN ZARARINI İDRAK EDEBİLMEK

Hz. Peygamber’in Müslüman toplumun çeÅŸitli fırkalara bölünmesini yasaklayarak, fertlerin birlik içinde hareket etmesini ve tefrikadan uzak durmasını tavsiye etmesi sebebiyle, Müslüman toplumun geneli ile birlikte hareket etmenin önemini dile getiren ve Allah’ın yardımının cemaatin (birlik içinde olanların) yanında olduÄŸunu ifade eden rivayetlere ÅŸiirlerinde, yazılarında ve hitabelerinde yer veren Âkif, Müslümanların birlik ve beraberliÄŸinin önemini kuvvetli vurgularla dile getirir:

“Åžu vahdet târumâr olsun” deyip saldırma Ä°slâm’a,/ UzaklaÅŸsan da îmândan, cemâatten uzaklaÅŸma./ Ä°ÅŸit, bir hükm-i katî var ki, istînâfa yok meydan:/ “Cemâatten uzaklaÅŸmak, uzaklaÅŸmaktır Allah’tan.” (Ersoy, 2003:433).

Osmanlı Devleti dağılmaya başladığında farklı soydan grupların devletten ayrılmalarının zararına defaatle işaret eden Âkif, birlik ve beraberliğin önemini anlatırken şu hadisi çokça kullanır:

“Herhangi bir ırkçılığa çağıran bizden deÄŸildir. Bir ırkçılık davası üzerine savaÅŸan bizden deÄŸildir. Irkçılık davası üzere ölen bizden deÄŸildir.” (Ebû Dâvûd, Edeb 112).

GERÇEK BİR İMAN KARDEŞLİĞİ TESİS EDEBİLMEK

Âkif, iman kardeşliğinin söylemde bırakılmayıp uygulamada da gösterilmesinin zaruretine ilişkin şu açıklamaları yapmıştır:

“Cenab-ı Hak sizi sıkı imtihanlara çekmedikçe, siz de sabr u sebat göstermedikçe, cennete gireriz mi zannediyorsunuz?” (bkz. Âl-i Ä°mrân, 3/142). Yanlış. Sonra, Peygamber aleyhisselam buyurdu ki: ‘Ä°man olmadıkça cennete giremezsiniz...’ Malum, fakat alt tarafı var: ‘Birbirinizi sevmedikçe de mümin olmazsınız.’(2) Lâkin ben bütün Müslümanları seviyorum. Kalbimde din kardeÅŸlerime karşı hiç buÄŸz, nefret yok... Ä°yi ama muhabbet, ÅŸefkat gibi ÅŸeyler hep umûr-ı bâtıniyedendir. Vücûduna hükmolunmak için, hariçte âsârı, tecelliyatı görülmek lâzım. Yalnız hissiyât-ı kalbiye kâfî olsaydı, Cenâb-ı Hak bu namazları, bu oruçları, bu ibadetleri emretmezdi. Kalben beni tanıyın. Bu kadar kâfî, derdi. Hâlbuki böyle deÄŸil. Allah bile ahvâl-i kalbiyemizi, ahvâl-i vicdâniyemizi hâricî eÅŸkâl ile görmek istiyor...” (AbdülkadiroÄŸlu, 1992:116).

Âkif’e göre Batı’nın “böl, parçala ve yok et” politikaları karşısında devleti kurtaracak olan çare birlik ve beraberliktir. O, Müslümanların vaktiyle birlik ve beraberlik içerisinde oldukları için tarihte büyük devletler kurduÄŸunu, ayrılığa düştükleri vakit ise vatanlarını kaybettiÄŸini anlatır. Mehmet Âkif Ersoy’da birlik ve beraberlik fikri, geniÅŸ halk kitlelerini yönlendiren bir çaÄŸrıya dönüşür. Nitekim, KurtuluÅŸ Mücadelesinde maneviyatın maddiyata karşı gâlip gelmesi, milletin zorluklara karşı tek yürek olması ve ülkede millî birlik ve beraberliÄŸin saÄŸlanmasıyla gerçekleÅŸmiÅŸtir (Çapan, 2011:99).

ÇÖKÜŞÜN KANUNUNU KAVRAYIP ONA GÖRE TEDBİR ALABİLMEK

Birlik ve beraberliÄŸin korunamadığı toplumların bağımsızlıklarını kaybederek baÅŸka milletlerin esareti altında girmeye mahkum olduÄŸuna dikkat çeken Âkif; fitne, fesat, nifak ve ÅŸikak gibi sosyal hastalıklara karşı toplumu uyarır. Nitekim Kastamonu’da tarihî Nasrullah Cami’nde 19 Kasım 1920 tarihinde verdiÄŸi va’zında bu hususun ehemmiyetine vurgu yapmıştır:

“Milletler topla, tüfekle, zırhlılarla, ordularla, uçaklarla, silahlarla yıkılmıyor, yıkılmaz. Milletler ancak aralarındaki râbıtalar, baÄŸlar çözülerek herkes kendi başının derdine, kendi havasına düştüğü zaman yıkılır... Ä°slâm tarihini şöyle bir gözden geçirecek olursak, güneyde, kuzeyde, doÄŸuda, batıda yıkılmış ne kadar Müslüman devletler varsa hepsinin tefrika yüzünden, aralarına sokulan fitneler, fesatlar, nifaklar, ÅŸikaklar yüzünden bağımsızlıklarına veda ettiklerini, baÅŸka milletlerin esareti altına girdiklerini görürüz. Ecdadımız bize kanları, canları pahasına emanet ettikleri, yadigâr bıraktıkları o koca iklimleri, o dünyanın en zengin, en verimli topraklarını vere vere bugün avuç içi kadar yere tıkıldık kaldık. Haydi diyelim ki evvelce düşman önünden periÅŸan bir halde kaçarken, arkada sığınabilecek barınabilecek bir ocak yahut bir bucak bulabiliyorduk. Fakat gözünüzü açınız, iyice bilmiÅŸ olunuz ki artık dinimizi, imanımızı, ırzımızı, namusumuzu, çoluÄŸumuzu, çocuÄŸumuzu barındırabilmek için arkamızda hiçbir yer kalmamıştır. Åžayet düşmanların hilelerine, tezvirlerine, yalanlarına kapılarak birbirimize girmeye, birbirimizin kanını içmeye bir süre daha devam edecek olursak, Allah korusun bu son Müslüman ülke de ayaklar altında çiÄŸnenip gidecektir!”(3)

YILGINLIÄžA KAPILMAMAK VE GELECEÄžE UMUTLA BAKMAK

Ä°slâmiyet’i toplumsal birlik ve beraberliÄŸin çimentosu olarak gören Âkif, düşmanca saldırıların bu milleti mazisinden koparamayacağı konusunda emindir ve istikbale umutla bakmaktadır:

"Hâdisât etmesin oÄŸul, seni aslâ bedbîn.../ Ä°ki üç balta ayırmaz bizi mâzimizden./ AÄŸacın kökleri mâdem ki derindir cidden,/ O, bakarsın, yine üstündeki edvârı yarar,/ Yükselir, fışkırıp, âfâk-ı perîşânımıza;/ Yine bin vâha serer kavrulan îmânımıza./ Vâkıa ortada yüzlerce mesâvî yüzüyor;/ Sen bu kâbûsu bütün ÅŸerre deÄŸil, hayra da yor./ Çünkü yoktur birinin kalb-i cemâ’atte yeri;/ Arasan: Hep beÅŸ on maskara ferdin hüneri!"(Ersoy, 2003:404).

IRKÇI FİKİRLERE KARŞI TAVIR ALABİLMEK

Mehmet Akif’in Osmanlı Devleti’nin yıkılışı sırasındaki zorlu yıllarda devlet aleyhindeki ırkçı fikirlerle ve bağımsızlık adına yola çıkan Araplara ve Arnavutlara karşı devletin birlik ve bütünlüğünü savunması, günümüz açısından aynı sıkıntıları çeken bizler için çok önemlidir. Ona göre bütün toplumlar ve ırklar, devletin ÅŸemsiyesi altında kardeşçe, aynı dinin mensubu olarak sırt sırta vermeli ve bütünlüğü bozan hareketlerden kaçınmalıdır.

Akif şiirlerinde devletin birliğine kasteden tüm ırkçı fikirlere karşı tavır almaktadır (Azimli, 2008:502):

"Siz ey bu yangını izhâr eden beÅŸ altı sefil/ Ki ettiniz bizi Hırvatla Sırpa rezil/ Neden halifeye Kur’anla baÄŸlı Arnavudu/ Ayırdınız da harap ettiniz bütün yurdu/ Nasılmış anlayınız iddiâ-yı kavmiyet/ Ne yolda mahvoluyormuÅŸ bakın ki bir millet/ Siz ey zehri en evvel kusan beyinsizler/ Kaçıp da kurtuluruz sandınız fakat ne gezer/ Bugün belanızı bulmuÅŸ deÄŸilseniz mutlak/ Yarın ki sâikalar beyninizde patlayacak!" (Ersoy, 2003:273).

"Hani, milliyyetin Ä°slâm idi... Kavmiyyet ne!/ Sarılıp sımsıkı dursaydın a milliyyetine./ 'Arnavutluk' ne demek? Var mı ÅŸerîatte yeri?/ Küfr olur, baÅŸka deÄŸil, kavmini sürmek ileri!/ Arabın Türke; Lâzın Çerkese, yâhud Kürde;/ Acemin Çinliye rüchânı mı varmış? Nerde!/ Müslümanlık'ta ‘anâsır’ mı olurmuÅŸ? Ne gezer!/ Fikr-i kavmiyyeti tel'în ediyor Peygamber./ En büyük düşmanıdır rûh-i Nebî tefrikanın;/ Adı batsın onu Ä°slâm’a sokan kaltabanın!/ Åžu senin âkıbetin bin bu kadar yıl evvel,/ Sana söylenmiÅŸ iken doÄŸru mudur ÅŸimdi cedel?/ Artık ey millet-i merhûme, sabâh oldu uyan!/ Sana az geldi ezanlar, diye ötsün mü bu çan?/ Ne Araplık ne de Türklük kalacak aç gözünü!/ Dinle Peygamber-i Zîşân'ın Ä°lâhî sözünü./ Türk Arapsız yaÅŸamaz, kim ki ‘yaÅŸar’ der delidir,/ Arabın, Türk ise hem saÄŸ gözü, hem saÄŸ elidir./ Veriniz baÅŸ baÅŸa; zîrâ sonu hüsrân-ı mübîn:/ Ne hilafet kalıyor ortada billâhi, ne dîn!/ 'Medeniyyet!' size çoktan beridir diÅŸ biliyor;/ Evvela parçalamak sonra da yutmak diliyor:/ Arnavutlar size ibret olacakken, hâlâ,/ Ne bu şûrîde siyâset, ne bu fâsid da’vâ?/ Görmüyor gittiÄŸi yanlış yolu, zannım, çoÄŸunuz.../ Size rehberlik eden haydudu artık kovunuz!/ Bunu benden duyunuz, ben ki, evet, Arnavudum.../ BaÅŸka bir ÅŸey diyemem... Ä°ÅŸte periÅŸan yurdum!.." (1913)

HAKÄ°KAT BÄ°LGÄ°SÄ°NÄ°N GÃœCÃœYLE MÃœCADELE ETMEK

Akif ömrünün sonuna kadar ayrılıkçı fikirlerle mücadele etti. Onun için vatanın birlik ve bütünlüğü, ümmetin beraber yaÅŸaması hayati öneme sahipti. Bu düşüncelerle Araplara karşı geldi ve onları ikna için Arabistan’a gitti. Aynı yıllarda Turancılığı ön plana alan Ä°ttihatçılara karşı çıktı. Kendi milleti olan ayrılıkçı Arnavutçulara karşı en sert söylemlerde bulundu. Âkif’in bu düşüncelerinde ne kadar haklı olduÄŸu, müttefik Almanya’da bulunan ve Ä°ngilizlerden alınan esirlerle görüşmek üzere gittiÄŸinde dönüşte Viyana’da Kudüs’ün Ä°ngilizlerce iÅŸgal edildiÄŸini duyan Müttefiklerinin sevinç çığlıkları atmaları üzerine daha net anlamıştı. O, çözümü ÅŸu ÅŸekilde sunmuÅŸtu:

"Bugün anâsır-ı Ä°slâm’ı bir denî cereyân/ Sürüklüyor ki bakın nerden eyliyor nebeân/ Felâketin başı hiç şüphe yok cehaletimiz/ Bu derde çare bulunmaz ne de olsa mektepsiz/ Ne Kürt elifbayı sökmüş, ne Türk okur, ne Arab/ Ne Çerkezin ne Lazın var, bakın elinde kitap/ Hulâsa milletin evlâdı bilgiden mahrûm/ Unutmayın ÅŸunu lâkin zaman zaman-ı ulûm." (Ersoy, 2003:257).

 

Doç.Dr. Fethi GÃœNGÖR [email protected] 

 

1) Buhârî, Salât 88, Edeb 36; Müslim, Birr 65; Tirmizî, Birr 18; Nesâî, Zekât 67.

2) Müslim, Ä°man 93; Ebû Dâvûd Edeb 131; Tirmizî, Ä°sti’zân 1. Keza bkz. Tirmizî, Sıfatu’l-Kıyâme 56; Ahmed b. Hanbel, I/165,167.

3) Bu va’zın metni, Sebilü’r-ReÅŸad dergisinin 25 Kasım 1920 tarihli 464. sayısında yayımlanmıştır.

Kaynaklar:

-ABDÃœLKADÄ°ROÄžLU, Abdülkerim ve Nuran AbdülkadiroÄŸlu. (1992). M. Akif’in Kur’ân-ı Kerim’i Tefsiri, Mev’ıza ve Hutbeleri. Ankara: DÄ°B Yayını, 231 s.

-AZÄ°MLÄ°, Mehmet. (2008). “Arnavut Mehmet Akif ve Devletin Bütünlüğü”. I. Uluslararası Mehmet Akif Ersoy Sempozyumu Bildiriler Kitabı içinde, 19-21 Kasım 2008, Burdur: Mehmet Akif Ersoy Ãœniversitesi Yayını, c.II, s.501-505.

-ÇAPAN, Funda. (2011). “Mehmet Âkif Ersoy’da Birlik ve Beraberlik Fikri”. Uluslararası Mehmet Akif Ersoy Milli Birlik ve Bütünlük Sempozyumu, 12-14 Ekim 2011 Bildiriler Kitabı içinde, Ä°stanbul Sabahattin Zaim Ãœniversitesi Yayını, s.99-110.

-ERSOY, Mehmet Âkif. (2003). Safahat. İstanbul: İnkılâp Yayınları.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.