Sosyal Medya

Güncel

Mülkü Koruma Sebepleri

Yeryüzünde dolaşıp, insanlık tarihi araştıranlar, biraz görüş, sahibi iseler, görürler ki bir mülkün felakete uğraması, güçlü bir saltanatın devrilmesi ancak uyuşmazlık ve ihtilaftan sonra ortaya çıkan bir olaydır.



“Yeryüzünde dolaÅŸmıyorlar mı ki, onların, ora­da, akledecek kalbleri ve iÅŸitecek kulakları olsun. Ama yalnız gözler kör olmaz, asıl göğüslerde olan kalpler körleÅŸir.” (Hacc; 46)

Allah birçok kavimleri yok etti, birçok kabileyi yeryüzünden kaldırdı, memleketleri, yıktı ve Allah’ın adaleti hâlâ devam ederek, bir milleti baÅŸ­ka milletle deÄŸiÅŸtiriyor, her zaman için baÅŸka in­sanlar yaratıyor. O, hikmet sahibidir. Rahmeti, gazabını geçmiÅŸtir. Her iÅŸin cezasını oluÅŸturmuÅŸ ve hikmeti ile her hadisenin sebebini tayımı; etmiÅŸtir. “Rabbin, kimseye haksızlık etmez.” (Kehf; 49)

O’nun iÅŸleri hiç bir zaman plansız, ölçüsüz de­ÄŸildir. Kendisinden hiç bir zaman lüzumsuz ÅŸey ortaya çıkmamıştır.

“De ki: yeryüzünde gezip dolaşın, sonra da, ya­lanlayanların sonlarının nasıl olduÄŸunu görün.” (En’am; 11) Allah'ın kullarına yeryüzünde gezmelerini emretmesi; fraklı kazasını ve adil hükmünü, on­lardan halef-selef olan kimselere göstermesi, böylece emirlerine itaat edip tespit ettiÄŸi sınırları geç­memeleri ÅŸartıyla dünya hayrına ye ahiret saadeti­ne kavuÅŸmaları idi. Anlayışlı kalbi, gören gözü ye kavrayan akli olan kimse, dünya hadiselerini takip ederse, milletlerin, bir halden öbür hale geçmelerini düşünür, geçmiÅŸ nesillerin tarihlerine dalar; Allah’ın kitabında bize anlattıklarından ders alırsa, her türlü şüpheden uzak olarak ÅŸu gerçeklere ulaşır: Hiç bir millete, o millet Allah’ın ÇizdiÄŸi sınırları çiÄŸnemeden, herhangi bir bela vb. zarar dokunmadı. Adil emirleri bırakarak, ÅŸeriatın gösterdiÄŸi yoldan saparak, hükümlerini deÄŸiÅŸtirerek, Allah’ını kelamını kendi heveslerine göre tevil ederek kendi kendilerine zulmettiler.

SavaÅŸların, mevsim ve hava deÄŸiÅŸikliklerinin insan mizaçlarında meydana getirdiÄŸi tesir yaratılıp gereÄŸidir. Aynen bunun gibi ihsanın yaptıklarının, iÅŸlediÄŸi iÅŸlerin de toplumda tesiri bulunması yaratılış gereÄŸidir. Ä°ÅŸte bunun içindir ki, Allah’ın rahmeti insanlara, hudut tayin etmeyi, hayır ile ÅŸerrin, fayda ile zararın, ayrılması; için hüküm bildirmeyi gerektirmiÅŸ, bunun için peygamberler göndermiÅŸ, ki­taplar indirmiÅŸtir. O halde Allah’ın emirlerine karşı çıkan kendi nefsine zulmederek dünyada zillet ve rezillik, ahirette, ise azap çekmeye hak kazanmıştır.

Doğal etkilerin hayata; olan müdahalesi açıkça görülür. Beşer tavrının, işlerinin sosyal bütünlük içindeki etkisi öyle kolay kolay görülemez. Fakat gene de gözleri açık, zihni cevval, idraki geniş olan insanlar için bu tesiri görmek pek o kadar zor iş değildir.

Allah toplumda genel çıkarlar etrafında görüş birliği ve sevgi bağı ile ilişkilerde bulunmayı dünya hayatını rahat geçirme, ahirette de ebedî mutluluğa erişme sebebi kılmıştır. Dünya ve ahiret nimetleri bu yolla elde edilmektedir. Hasımlıkları, düşmanlıkları, parçalanmayı da her iki dünyada da kötü şartlar içinde yaşamak için sebep kılmıştır.

BirleÅŸmeyen, güçlerini bir araya toplamayan insan­lar Allah’ın kanunları gereÄŸi düşmanlarının, ayak­lan altında ezilmeye mahkûmdur.

Tarihin derinliklerinde kalmış toplumlaşın ya da zamanımızdaki milletlerin' haline ibret nazarla­rıyla bakacak olan bir kimse, “Hepiniz Allah’ın ipi­ne sımsıkı sarılın.” “Birbirinizle çekiÅŸmeyin, yok­sa zaafa düşersiniz ve kuvvetiniz gider.” (Âl-i Ä°mran; 103, Enfal; 46) emrindeki sırrı, yasaklarındaki hikmeti idrak eder.

Kendisine güvenmenin doğru olmayacağı kimselere güven duymayı Allah, emniyetin bozulmasına, durumun kötüleşmesine sebep yapmıştır. Kim, kendisiyle hiç bir ilişkisi bulunmayan aralarında gerçek bir bağ, sağlam bir beraberlik olmayan, aynı zamanda hayra ve yardımlaşmaya düşman olan birisine tutmuş olduğu bir işte güvenirse; böyle bir adamdan medet uman insanın yöneldiği amaca ulaşması elbette ki imkânsızdır.

Gözleri kör olmayanlar “Ey iman edenler, be­nim düşmanım ve sizin de düşmanınız olanları dost; edinmeyin. Onlar size gelen gerçeÄŸi inkâr etmiÅŸken, onlara sevgi göstermeyin.” (Mümtahine; 1) aytindeki yasaklamanın sırrını kolayca anlar. “Ey iman edenler! Sizden olmayanı sırdaÅŸ edinmeyin, onlar sizi ÅŸaşırtmaktan geri durmazlar, sıkıntıya düşme­nizi isterler. Onların öfkesi ağızlarından taÅŸmakta­dır, kalplerinizin gizlediÄŸi ise daha büyük. (Âl-i ÃŽmran; 118) ayetleriyle yasakların, ne büyük faydalar ve hizmetleredayalı olduÄŸunu, idrak eder.

Her kiÅŸinin, kendi milletinin fertleri arasında­ki durumuna göre yapması üzerine gerekli olan birtakım görevleri vardır ki, onunla dünya hayatında mutlu bir hayat, ahirette de iyi bir gelecek edinsin.

Halbuki o insanın tek bir kalbi vardır. EÄŸer bütün dikkatini tek ÅŸey üzerinde toplarsa, diÄŸer ÅŸeyler de gevÅŸek olur. EÄŸer ÅŸehvetine düşkün olursa, harcamada israfta bulunursa ve Allah’ın kendisine vermiÅŸ olduÄŸu nimetlere karşı nankörlük ederse üzerine düşen farzları ihmal etmiÅŸ; kendini zarara sokmuÅŸ ve faydalı olanlardan da kendini mahrum etmiÅŸ olur. Hem dünyada, hem de ahirette nasibi an­cak ziyan olur. Hatta zararı sadece kendine ait olarak kalmaz, davranışlarının etkisinden çevresindekiler de kötü nasibini alır. Onun ahlaktan ve doÄŸru yoldan uzaklaÅŸması, kendi yakınlarının ve vatandaÅŸlarının da doÄŸru yoldan sapmasına sebep olur, kendi ailesinin vatandaÅŸlarının başını da ateÅŸe sokmuÅŸ olur.

İşte tatlı bir hayata dalarak görevlerini unutan insanların hali meydanda duruyor. Bunu görmemek için kör, duymamak için sağır olmak gerekir. Allah bize bunların durumları hakkında bilgi vermiştir. Öncelerini ve sonralarını bize haber vermiştir. Bunlara bakmakta büyük ibretler vardır.

“Bize karşı nankörlük eden nice kasabaları yok etmiÅŸizdir. Ä°ÅŸte yerleri! Kendilerinden sonra pek az kimseler oturabilmiÅŸtir ve oralara biz varis olmu­ÅŸuzdur.” (Kasas; 58) “Sonunda şımarık varlıklarını azapla yakaladığımız zaman, feryat ederler. Onla­ra şöyle deriz: Bugün feryat etmeyin, doÄŸrusu kartımızdan bir yardım göremezsiniz.” (Mü’minun; 64-65) “Onlara iÅŸte bu, yeryüzünde haksız yere şımar­manız ve böbürlenmenizden ötürüdür, denir.” (Mü’min; 75) “Benim kitabımdan yüz çeviren kimsenin dar bir geçimi olur ve kıyamet günü de onu kör ola­rak haÅŸrederiz.” (Taha; 124)

Ä°nsana ilimden çok az bir ÅŸey verilmiÅŸtir. Öyle ki insan kendi taÅŸma özel çıkarlarını kile kavrayamaz. Kendi faydalarının kaynaklarını, elde etmek için; zararlarını da korunabilmek için keÅŸfetmesi mümkün deÄŸildir. Ä°nsan zayıf olarak yaratılmıştır: Allah kendi cinsinden kimselerden yardım, istemesi için ona yol göstermiÅŸtir: “Sizi sırf birbirinizle ta­nışmanız için büyük cemiyetlere, küçük küçük ka­bilelere ayırdık.” (Hucurat; 13) YardımlaÅŸmaya muhtaç olarak yaratıldık, sabretmeye zorunluyuz ve Rabbimiz yardımlaÅŸmaya davet ediyor.

Åžimdi kiÅŸisel çıkarlar için aklın vereceÄŸi hüküm bu ÅŸekilde olunca, artık Allah tarafından bütün, bir milletin iÅŸleri iradesine bırakılan, milyonlarca in­sanın kaderine hâkim olan, bir kiÅŸi hakkında ne hü­küm verilir bir düşünülsün. Şüphesiz böyle bir ÅŸah­sın danışmaya ve düşünürlerin görüşlerinden yararlanmaya daha çok ihtiyacı vardır. Onun istiÅŸareye ihtiyacı özel iÅŸleriyle ilgili olanlardan daha fazladır. Bu ihtiyaç hüküm sürdüğü alan ne kadar geniÅŸse, o kadar büyük olur.

Allah hatadan korunmuÅŸ olan nebilerine bile, ümmetiyle istiÅŸare etmeyi, öğretim ve terbiye etmesi konusunda, danışma ve fikir almayı emretmiÅŸtir. “Ä°ÅŸleri konusunda onlarla müşavere et.” (Al-i Ä°mran 159) Bu doÄŸru yoldan hangi göz kayar, hangi basiret gerçekten bu güçlü yola girmez.

“Söyleneni hiç düşünmezler mi? Yoksa onlara, önceki atalarına gelmeyen mi geldi” (Mü’minun; 68)

Bir milletin, bir memleketin iÅŸlerini yürütmeye sahip çıkan bir kiÅŸi iman gözlüğünden bakacak olursa, görür ki, iÅŸlerini yapmayı üzerine aldığı beldeler, ihtiraslı insanların hücum hedefleridir. BeÅŸe­riyetin tabiatında bulunan hırs, komÅŸuları tahrik eder. Çevresinde kendi ülkesini esir edilmek, zenginlikleri yaÄŸmalanmak istenecektir. O halde gerek yönetim makamında olanlar, gerekse yönetimde kendilerine yardımcı olanlar için, gerek askeri komutanlar için, kısaca bütün görüş sahihi kiÅŸiler için dışardan gelmesi mümkün olan tehlikeleri savmak üzere hazırlıklı bulunmak bir zorunluluk, bir farzdır.

EÄŸer bu saydığımız kiÅŸiler savunma gereçlerini hazırlamakta kusur ederler ise yahut çevredeki komÅŸularının ihtiraslı bakışlarına engel olacak kuv­vete sahip olmakta gevÅŸek davranırlarsa, veya ne surette olursa ölsün kuvvetlerini, güçlerini birleÅŸ­tirecek sebeplere sarılmaktan geri dururlarsa, hem memleketlerini, hem de kendilerini yok etmiÅŸ olurlar.

Bu o kadar açık bir gerçektir' ki, hem bilgili olanlar, hem de cahil olanlar rahatlıkla görürler: “Ey iman edenler, kâfirlere karşı, gücünüzün yetti­ÄŸi kadar kuvvet hazırlayın.” (Enfal; 60) Ayetin ifa­de ettiÄŸi açık anlam iÅŸte budur. Allah bir taraftan kuvvet hazırlamayı emrediyor diÄŸer taraftan ise hazırlanacak kuvvetin derecesini gücünün izin ver­diÄŸi oranda, zamanın gereklerine, ÅŸartlarına uyma­mızı, hücumundan korkulan düşmanın gücünün hesaba katılmasını istiyor. Bu Allah’ın emridir. Gaf­lette olanı uyarır, dalgın olana hatırlatır: “Bu top­luluÄŸa ne oluyor ki, hiç bir sözü anlamaya yanaÅŸ­mıyorlar.” (Nisa; 78)

Her hak sahibine hakkını vermek, her ÅŸeyi doÄŸ­ru yolda sarf etmek, ülke yönetimini ehil olanlara vermek şüphesiz mülkü koruyacak, idareyi güçlen­direcek, hükümetin Otoritesini kabul ettirecek, asa­yiÅŸ ve emniyeti temin edecek, memleketi yıkıntılar­dan, insanları hastalıktan, toplumu sosyal sarsıntılardan uzak tutacak tedbirlerdir ki, akıl bunu açık seçik bir ÅŸekilde kabul eder. Zaten hayatın davamı için bu tarz hareket ÅŸarttır, Bütün yaratılmışın dü­zenine esas olan temiz ÅŸeriatın dilinden:“Allah şüp­hesiz adaleti, iyilik yapmayı emreder.” (Nahl 90) biçiminde emrolunan adaletin gereÄŸidir. BeÅŸeri top­luluklarda zulüm onun yıkılışına neden olur. Bun­dan dolayı ilahi emirler adalet üzerinde ısrarla durur. Özellikle bu emir ve yasaklar devlet adamla­rına hitap eder.

Ä°slam’da adaletin müstesna bir yeri vardır. Al­lah hakkın temini için onu öne sürmüş, sayısız hayırlara vesile olarak adaleti göstermiÅŸtir. “Kime hikmet verilmiÅŸse, şüphesiz ona çokça hayır veril­miÅŸtir.” (Bakara; 269)

Adl, ilahi sıfatların en büyüklerinden biridir. “Allah adaletle hüküm verir. O latiftir, haberdardır.” (Mülk; 14)

Yeryüzünde dolaşıp, insanlık tarihi araÅŸtıran­lar, biraz görüş, sahibi iseler, görürler ki bir mül­kün felakete uÄŸraması, güçlü bir saltanatın devril­mesi ancak uyuÅŸmazlık ve ihtilaftan sonra ortaya çıkan bir olaydır. Yahut da ülkeyi savunmak için gerekli olan güç ve kuvveti toplamada ihmal veya devlet görevlerini ehil olmayan ellere teslim etmek­ten sonra ortaya çıkan iÅŸlerdir bunlar. Bütün bun­ların hepsi adaletin dışına çıkmaktan meydana ge­len kusurlardır. Bütün bunlar Allah’ın kanunlarına karşı gelmek anlamını taşır. Elbette ki Allah bu is­yanın karşılığını verir, bu en tabii bir sonuçtur.

Kur’an ayetlerini iyice araÅŸtırıp, Ä°slam belde­lerinin başına gelen olayları ibret nazarları ile ele, alacak olursak, görürüz ki, içimizde Allah'ın emir­lerine sırt çevirenler, Allah’ın bize gösterdiÄŸi, bize öğrettiÄŸi yoldan sapanlar, nefislerin heveslerine ve ÅŸeytanın adımlarına uyanlar vardır. “Böylece bir topluluk nefislerinde olan iyi hali deÄŸiÅŸtirmedikçe Allah da ona vermiÅŸ olduÄŸu nimeti deÄŸiÅŸtirmez. Al­lah iÅŸiten, bilendir.” (Enfal; 53)

O halde ümmetin ruhu, Muhammed milletinin önderi olan alimlerin hepsine görev düşüyor. Gaflete düşmüş olanları uyarmalı; kalpleri dinin farzlarından haberdar etmeli, cahillere yılgınlık göstermeden gerçeÄŸi, anlatmalı, kendilerinden önce geçmiÅŸ insanların hayatlarını ve ulaÅŸtıkları nimetleri bir bir sayarak, iknaya çalışmalı, doÄŸru yola geldikleri takdirde Allah’ın kendilerine vereceÄŸi nimetleri bir bir sayıp dökmeli, ÅŸayet Hz. Peygamber’in ve onun arkadaÅŸlarının sünnet ve hayatına dönmeyecek olurlarsa, uÄŸrayacakları felaketleri göstermeli, Kur’an’a aykırı düşen bir bid’attan, her fena adetten uzaklaÅŸmalarını söylemeli, eski kavimlerin hallerini, dinden uzaklaÅŸtıkları için baÅŸlarına gelen felaketleri anlatmalıdır. “Allah onlara, dünya hayatında rezilliÄŸi tattırdı, ahiret azabı daha büyük­tür. KeÅŸke bilselerdi.” (Zümer; 26)

Halkın bugün içine düştüğü umutsuzluÄŸu gidermek âlimlerin ürerine düşen büyük görevdir. Bunun için Allah’ın vaadini hatırlatmalıdır. “Allah içinizden iman edip, Salih amel iÅŸleyenleri, yeryü­züne kesinlikle halef kılacağına, tıpkı onlardan ön­cekileri halef kıldığı gibi, onlar için razı olduÄŸu din­lerini, kendileri için temelli yerleÅŸtireceÄŸine ve kor­kularını kesinlikle güvene dönüştüreceÄŸine söz vermiÅŸtir.” (Nur; 55)

Ä°ÅŸte ulemanın temel görevi budur. Onlar Müslümanlar arasında az deÄŸillerdir. Allah’ın kendilerine yüklemiÅŸ olduÄŸu görevlerde gevÅŸeklik göstermemeleri gereklidir. Onlar dinin emanetçisi ve taşıyıcısıdırlar. Ä°slam’ın bayrağını yüceltirler ve mü’minler üzerinde Allah’ın vasileridirler. Allah onla­ra hayırlı iÅŸlerinde yardımcı olsun ve onların uyarmalarıyla mü’minleri faydalandırsın.

El-Urvetul Vuska 
Cemaleddin AFGANÄ°-Muhammed ABDUH

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.