Sosyal Medya

Güncel

Tan: Halk silahlı mücadele istemiyor

HDP’li Altan Tan bölgede yaşanan süreci değerlendirerek, çözüm sürecinin sona ermesiyle gelinen çatışmalı ortamdan halkın rahatsız olduğunu söyledi.



Al Jazeera'den Gonca Åženay'ın haberine göre:HDP'li Altan Tan'a göre çözüm sürecinin sona ermesiyle gelinen çatışmalı ortamdan halk rahatsız. Al Jazeera'nin sorularını yanıtlayan Tan, “Halk, haklarını elde etmek için savaÅŸ, silahlı mücadele istemiyor. Politikanın devrede olmasını istiyor” dedi.

Çözüm sürecinin sona ermesi, bazı il ve ilçe merkezlerinde yaÅŸanan çatışmalar, Suriye'deki geliÅŸmeler ve Halkların Demokratik Partisi'nin son kongresiyle parti vitrininde yaÅŸanan deÄŸiÅŸimi. Al Jazeera HDP Diyarbakır milletvekili Altan Tan'a Türkiye'nin gündemindeki bu baÅŸlıkları sordu. Tan, gelinen noktanın en çok "Dindar, müslüman Kürtleri" sıkıntıya düşürdüğüne inanıyor. Halkın haklarını savaÅŸ yoluyla, silahlı mücadeleyle elde etmek istemediÄŸini belirten Tan'a göre yapılması gereken sorunları siyaset ile çözmek. Çünkü Tan, aksi takdirde Türkiye'nin Afganistan'a dönüşebileceÄŸini düşünüyor. Türk hükümetinin Suriye ve özellikle de Suriye'deki Kürtler ile ilgili tüm kurumlarının üzerinde anlaÅŸtığı bir siyaseti olmadığını savunan Tan, HDP'nin kongre sonrası oluÅŸan vitrinini de deÄŸerlendirdi. Altan Tan'a göre kendisinin dışında kaldığı vitrin ağırlıkla HADEP geleneÄŸi ve Türk solunda oluÅŸuyor, oysa HDP'nin tabanı muhafazakâr Kürt seçmen. Bu anlamda  taban-tavan uyumsuzluÄŸuna dikkat çekiyor.

7 Haziran ile 1 Kasım arası Türkiye için çok büyük bir dönüşümün yaşandığı bir süreç oldu. Kürt sorunu şu anda siyasi aktörlerden çok güvenlik bağlamında tartışılıyor. Türkiye'yi bu noktaya ne getirdi?

Biliyorsunuz masa 7 Haziran seçiminden önce devrildi.  Ã‡Ã¶züm süreci veya diÄŸer ifadesiyle Dolmabahçe mutabakatı 7 Haziran seçimlerinden önce bozuldu. Burada karşılıklı olarak, “Sen bunu yaptın. Ben bunu yaptım” polemiÄŸine girmek yerine hem hükümet hem de PKK ile ilgili daha genel bir fotoÄŸraf ortaya koymak lazım. Birincisi Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin Türkiye içinde ve Türkiye sınırları dışında, yani Suriye ve Irak'ta, Kürt meselesi ile ilgili üzerinde mutabakata varılmış bir makro projesi yok. Ãœzerinde mutabakata varılmış dediÄŸim, hükümeti, asker ve polisi ile MGK'nın yani devletin topyekun iradesi haline gelmiÅŸ bir makro proje yok.

OYSA BÖLGESEL ŞEKİLLENME ŞUAN ÇOK ÖNEMLİ...

Tabii ki! GeldiÄŸimiz noktada Kürt meselesini sadece Türkiye içerisinde bir sorun olarak deÄŸil mutlaka OrtadoÄŸu sorunu içinde ve küresel ele alma mecburiyeti var. Bu denklem böyle. Onun için makro projenin mutlaka Türkiye içi ve Türkiye dışı, birbiriyle uyumlu, kararlı, istikrarlı ve uzun vadeli olma mecburiyeti var. Proje yok tesbitine AK Parti ve hükümet çevreleri  itiraz ediyorlar.“Olur mu? Biz bu kadar demokratik adımlar attık.” diyorlar. DoÄŸru. Türkiye'de bu yönde bazı adımlar atıldı ama benim dediÄŸim daha baÅŸka bir ÅŸey.  Türkiye Cumhuriyeti 23 Nisan 1920'de Büyük Millet Meclisi'nin açılmasıyla ÅŸekillenmeye baÅŸladı. 29 Ekim 1923'te de Cumhuriyet kuruldu. Ama bugünkü Türkiye Cumhuriyeti'nin paradigması 1924 Anayasası ile birlikte oluÅŸmaya baÅŸladı. Yani 1920 ile 24 arası ayrı, 1924'ten sonrası ayrı. 1920 ile 1924 arasında Türklerin ve Kürtlerin eÅŸitliÄŸi var. Laikçi Ulus Devlet anlayışı yok. 1924'ten sonra ise laikçi ulus devlet paradigmasının devreye sokulması ve tekçi, Türkçü bir anlayış ile yeni bir kimlik inÅŸası var. Türkiye Cumhuriyeti 1924'te bu yola girdi. “Niye, nasıl oldu, neler yaÅŸandı?” bunlar baÅŸka bir tartışma konusu. Ama bugün bu paradigma artık 1950'nin, 1980'in, 2000'in, 2010'un paradigması ile götürülemez. OrtadoÄŸu'da 40 milyon civarında Kürt var. Bunun yaklaşık yarısı Türkiye'de yaşıyor. Irak'ta bunların bir statüsü oldu, kimliÄŸi oldu. Suriye'de fiilen bir pozisyon elde edildi. Türkiye'de de artık yeni bir paradigmaya ihtiyaç var. Bundan sonra  ulus devlet anlayışıyla devam etmek mümkün  deÄŸil. “Laikçilik büyük oranda törpülendi” Kemalist paradigmanın ‘laikçi' jakoben yanı önemli oranda törpülendi. Ancak laik cumhuriyetin Müslüman olmayan ya da dindar olmayanın da tüm hak ve hukukunun korunduÄŸu, Alevilerin haklarının tanındığı, Cemevi, tekke ve tarikatların, medreselerin açılabildiÄŸi demokratik bir laiklik anlayışı kurulması lazım. Laikçilik törpülendi ama Cumhuriyet'in “Türk” anlayışı deÄŸiÅŸmedi. Bu ne demek? Kürtler ya da diÄŸer halklar kültürel haklarıyla yani dershaneyle, okulla, ÅŸarkıyla, türküyle yetinebilir ama devletin dili Türkçe. Bakın resmi demiyorum, devletin dili Türkçe. Bütün herÅŸey “Türk'e göre”. DiÄŸer unsurlar ise bir aksesuar olarak durabilirler. Kürt halkının bunu bu ÅŸekliyle kabul etmesi mümkün deÄŸil. Peki ne olacak? Kürtler ayrı bir ulus devlet mi kuracak? Kürtler buna uzun zamandır karşı çıkıyorlar. Bugün sadece dindar Kürtler deÄŸil sosyalist Kürtlerin de büyük bir kısmı buna karşı.Korktukları veya takiye yaptıkları için deÄŸil. Ä°ki sebebi var bunun. Birincisi, “Dünyada artık ulus devlet modeli eskidi. Balkanlar'da da, Kafkaslar'da da, OrtadoÄŸu'da da Avrupa BirliÄŸi gibi bölgesel, havzasal entegrasyonlar dönemi. ” diyorlar. Ä°kincisi, “Bu bugün Kürtlerin yararına deÄŸil. Büyük acılar getirecek. Çözüm deÄŸil.” diyorlar. O halde Türk'ün, Kürdün, Arabın… birlikte yaÅŸayabileceÄŸi yeni bir Cumhuriyet inÅŸa etmek lazım. Suriye'deki Kürtler Suriye içinde, Irak'taki Irak içinde, Ä°ran'daki Ä°ran içinde bütün haklarına sahip olsunlar. Nedir bunlar? EÅŸit vatandaÅŸlık, ana dilde eÄŸitim…

EŞİT VATANDAŞLIKTAN KASTINIZ NEDİR?

1.Ana dilde eğitim hakkı. Zaten anadilde eğitim dediğiniz zaman, kurs, dergi, türkü, şarkı bunların hepsi bunun içine giriyor.

2. Dilin kamusal alanda kullanılması.

3.Bölgesel yönetimler.

Bölgesel yönetim deyince biz, “Türkiye'yi ikiye bölelim. Bir taraf Türkistan olsun. Bir taraf Kürdistan olsun. Fırat'ı sınır kabul edelim” demiyoruz. Ä°stanbul'da, Ä°zmir'de, Adana'da, Bursa'da, Antalya'da da Kürtler var. Benim bölgesel yönetim deyince zihnimdeki, eyalet ya da büyükÅŸehir diyebileceÄŸimiz iki ya da üç milyonluk nüfusların olduÄŸu bölgesel idareler. Bunun hem teknik hem de siyasi sebepleri var. Dünyada artık ülkeler merkezden yapılanmıyor. Yani saÄŸlık, eÄŸitim, su, kanalizasyon gibi hizmetler yerinden yapılıyor. Türkiye'de son çıkarılan BüyükÅŸehir Belediye Yasası ile içinde eksiklikler ve yanlışlıklar olmasına raÄŸmen çok önemli bir mesafe katedildi. Ana çerçevesi itibarı ile doÄŸru. Ä°kinci sebep ise siyasi. Åžu an Türkiye Cumhuriyeti Hükümet'i kanun deÄŸiÅŸikliÄŸi ile seçmeli ders hakkı tanıdı. 1500 tane Kürtçe öğretmeni mezun oldu ama bunların ÅŸu ana kadar 28'i tayin edilebildi. Biz burada diyoruz ki, “Hükümet, devlet bu iÅŸte kötü niyetli, oyalıyor.” Hükümet de cevaben “Talep yok” diyor.

DOÄžRU OLAMAZ MI BU?

DoÄŸruluÄŸunu yanlışlığını tartışmadan baÅŸka bir ÅŸey diyorum. Siz bölgesel yönetimler kurduÄŸunuz zaman, mesela Adana Eyaleti, Van eyaleti… Yetkiler, bunun BüyükÅŸehir Meclisi'ne verilmiÅŸ. Adana'da seçmeli ders isteyen bu sene 50 bin öğrenci var veya yok. Kaç okul açılacak bunun kararını ona bırak, yapmazsa sorumluluk ona ait. Dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti'nin ÅŸu ana kadar Kürtçe ana dilde eÄŸitim olabilir, özyönetim olabilir, Kürtçe ikinci üçüncü dil olabilir gibi ortak eÅŸit vatan inÅŸa etme iradesi henüz Milli Güvenlik Kurulu ve devlet iradesi olarak tecelli etmedi. Devlet bu dönem zarfında kontrol edilebilir bir kriz politikası sürdürdü. Önüne ÅŸunu koydu, “PKK silahları bırakırsa yavaÅŸ yavaÅŸ ben bu iÅŸi yürütebilirim” diye düşündü. Onun için de sadece PKK'yi muhatap aldı, PKK'nin liderini muhatap aldı. Kafasında Kürt sorunun çözümü denildiÄŸi vakit, silahların bırakılmasını anladı. DemokratikleÅŸmeyi öteledi ve ayrı gördü. Önce silahlar bırakılacak sonra gerisine ‘bakılacak'. ‘Åžunlar, ÅŸunlar yapılacak' deÄŸil ‘bakılacak' dedi. Somut bir proje olsaydı bu da anlaşılabilirdi. Onun için çözüm süreci  bitti.

PKK BUNUN NERESİNDE NE YAPMAYA ÇALIŞIYOR?

Masanın öbür tarafına gelince, PKK de kendi kimliÄŸi ve kendi ideolojisi ile ve kendi ifadesiyle ‘öz savunma' güçleriyle var olacağı bir bölge yönetimi istedi.

HANGÄ° DEVLET BUNA "EVET" DER?

Hiç bir devlet buna evet demez. Zaten siyasetin ÅŸu an gelip de patinaj yaptığı nokta bu. Siyaseten “Eyalet, federasyon, demokratik özerklik, eÅŸit vatandaÅŸlık talep edilebilinir. Bunların hepsi tartışılabilir. Ikinci resmi dil olur, beÅŸinci resmi dil olur! 17 vilayet mi, 95 vilayet mi olsun? Bu da tartışılır. Ama soru ÅŸu, bunlar demokratik bir ortamda ve demokratik yollarla mı tartışılır, yoksa silahla mı elde edilir?” Konu bu. Sayın Öcalan 2013 Diyarbekir Newroz'unda, “Bundan sonra Kürtlerin hak arama iradesi silahla deÄŸil demokratik yollarla olacak.” dedi.

ÅžU AN TAM TERSÄ° YAPILIYOR...

Åžu ana kadar Abdullah Öcalan'dan bunun tersi bir beyan gelmedi. “Ben bu fikrimden vazgeçtim” dediÄŸini duyan olmadı. Dolayısıyla bizim de siyasetçiler olarak savunabileceÄŸimiz, “Türkiye'de her ÅŸey tartışılabilir. Federasyon, ana dilde eÄŸitim dahil. Bunlar talep edilebilir. Ama bunun iki yolu var. Bu ya demokratik yollarla olur ya da savaÅŸarak, devrimci halk savaşı, iç savaÅŸ gibi.” Bizim tercihimiz demokratik olandır. OrtadoÄŸu'da silah, ÅŸiddet daha büyük silahlı güçleri daha büyük ÅŸiddeti getiriyor. Bu Suriye'de de böyle oldu, Irak'ta da, Filistin'de de, Afganistan'da da. ABD, Ä°ngiltere, Rusya…

ALTAN-TAN-5_0

PKK neden çözüm sürecinde görüşmeler devam ederken şehirlere silah depoladı? Bölge yeniden şekilleniyor diyorsunuz. Bazı uluslararası istihbarat örgütlerinin Kandil üzerinde etkisi olduğunu düşünüyor musunuz? Madem Öcalan aksini söylemedi PKK bunu neden yapıyor?

Bunun birinci sebebi karşılıklı güvensizlik. Çözüm süreci devam ederken de PKK'nin çok ciddi bir silahlanmaya gittiÄŸi söyleniyordu. Ama aynı dönemde devlet de dört bir tarafa kalekollar yaptı. Beytüşşebap'tan tutun Çukurca'ya kadar… Aynı dönemde hangi istihbarat örgütü ne yaptı? Amerika ne dedi? Rusya ne yaptı? Ä°ran bu iÅŸin neresinde? Bu tip ÅŸeylere girmek istemiyorum. Niye? Bu konuÅŸtuÄŸumuz noktada bunun çok faydası yok. Neticede ana tablo ÅŸu, “Siz  evin içinde bir sorunu kendi aranızda çözemezseniz önce akrabalar ve dostlar girer devreye. Sonra tüm mahalle ve  bütün ÅŸehir.” Åžu anda Suriye'de adı konulmamış bir üçüncü dünya savaşı yaÅŸanıyor. Amerikan, Ä°ngiliz, Fransız ve Rus uçakları kendi açık kimlikleriyle Suriye'de bir yerleri bombalıyorlar. Lübnan Hizbullah'ı devrede, Ä°ran devrede. 26 Ä°ran'lı generalin öldürüldüğü söyleniyor. Fiili bir savaÅŸ var. Dolayısıyla Kandil'de kim etkili oldu gibi sorular konusunda sayfalar dolusu konuÅŸulabilir ama biz baÅŸka bir ÅŸey diyoruz. Ya Türkiye'yi Türkiye'nin içinde demokratik yollarla, halkı ikna ederek, birleÅŸtirerek demokratikleÅŸtireceÄŸiz. Veya birbirimizle savaÅŸacağız.

BÄ°Z DERKEN KÄ°MÄ° KAST EDÄ°YORSUNUZ?

Hepimizi. Türk, Kürt.. Türkiye'de sadece Kürt sorunu yok. Alevi sorunu, laik-dindar gerilimi de var. Biz derken kendimi kast ediyorum. Altan Tan. Benim sorunlarım var. Benim dini, etnik ve ekonomik sorunlarım var. Ben bunlar için ya demokratik yollarla sivil bir mücadele içinde olacağım veya dini, mezhebi, ekonomik ve sınıfsal haklarım için silahla çarpışacağım. Sonuçta bundan 4 sene evvel BeÅŸar Esad'ın asker ve polisleriyle direnişçi halk karşı karşıya iken bugün tüm dünya tankını, topunu, tüfeÄŸini aldı geldi, Suriye'de savaşıyor. Yarın Suriye'de bu savaÅŸ biterse, ABD ya da Ä°ran, Rusya  ve BeÅŸar Esad kazanırsa veya  IŞİD kazanırsa Suriye halkının dediÄŸi mi olacak? Biz aynı ÅŸeyi Türkiye için de söylüyoruz. O da ÅŸu, bu gidiÅŸat ülkeyi Afganistan'a çevirecek. Ne demek bu? Åžehirler daha fazla yıkılacak, daha fazla insan ölecek, daha büyük göçler olacak. Bu büyük bir felakettir. Önümüzde iki yol var. Ya demokratik yollarla bu Türkiye'yi doÄŸru düzgün ortak vatan haline getireceÄŸiz. Ya da sonucunu göremediÄŸimiz veya kestiremediÄŸimiz dünyadaki super güçlerin yönetimi super güçlerin belirleyeceÄŸi bir Afganistan haline dönüşeceÄŸiz.

Bu aşamada şunu sormak istiyorum, HDP ardı arkası gelmeyen bir şekilde uluslararası kamuoyuna destek çağrıları yapıyor. Osman Baydemir'in Meclis'teki konuşması da bu bağlamda çok tartışıldı. Bunun dışında Avrupa Birliği'ne de çağrılar var. Ancak bekledikleri yanıt gelmiyor. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Osman Bey'in konuşması üzerinden değil de genel bir değerlendirme yapabilirim. Biz yaşını başını almış, okumuş yazmış siyasetçileriz. Dönüp biraz geriye bakalım. Suriye'de 400 bin insan öldü bugüne kadar. 8 milyon insan göç etmek zorunda kaldı. Bu ülke nüfusunun yüzde 40'ı. Daha hala NATO, BM oraya bir güç çıkarıp da durun demedi. Aynı şey Irak'ta da oldu. Avrupa'nın göbeğinde Bosna Hersek'te Srebrenitza katliamı oldu. BM Barış Gücü'nün gözleri önünde 8300 Müslüman Boşnak katledildi. BM seyretti.

BURADAKİ DURUMUN AYNI OLDUĞUNU MU DÜŞÜNÜYORSUNUZ?

BM gelip müdahale edecek, NATO Türkiye'ye asker çıkaracak, bunlar hayal. Bunu söylemeye çalışıyorum. Ne zaman olur bunlar? Ülke Afganistan haline geldikten sonra. Bugüne kadar BM ve NATO hiç bir sorunu büyük katliamlar olmadan çözmedi. Biz BM'ye, NATO'ya barış yönünde baskı kurun diyelim ama gerçekleri de görelim.

Avrupa Ä°nsan Hakları Mahkemesi dahil tüm baÅŸvurulan makamlardan olumsuz yanıt alındı. Görüntü o ki HDP ve PKK dışarıdan bakıldığında da haklı görülmüyor…

Dış devletlerin iki önemli paradigması var. Birincisi kendi çıkarları. Ä°kinci noktada ise geçerli hukuk tabiriyle bir yerdeki mücadele “Demokratik tüm kanallar tıkanmamışsa meÅŸru görünmüyor”.

Bu noktada baÅŸka bir destek arayışını daha sormak istiyorum. PKK'nın bir “devrimci halk savaşı” çaÄŸrısı vardı. HDP'den sık sık eylem çaÄŸrıları yapılıyor ama bölgede bir karşılık bulmuyor. Sizce bu süreçte PKK ve HDP halk desteÄŸini kaybediyor mu?

Kürt halkının yaşadığı 40 yıllık bir savaş dönemi var. Halk, Kürtlüğüne, kimliğine, inancına, dinine sahip çıkıyor. Ama halk bunları elde etmek için, bu haklarını elde etmek için savaşmayı, silahlı mücadeleyi istemiyor.

YANİ BU ÇATIŞMALAR HALKA RAĞMEN Mİ YAPILIYOR?

Halkın önünde çok kötü bir Suriye ve Irak örneği var. Milyonlarca insanın evinden göç ettiği, perişan olduğu, hayatını kaybettiği örnekler bunlar.

Halk bunu istemiyor. Politikanın devrede olmasını istiyor. Ama bundan, halk HDP'den PKK'den desteÄŸini çekti sonucunu da çıkarmamak lazım. Hepsi AKP'li oldu ya da korucu oldu diye bir ÅŸey yok. Halk devlete daha fazla öfkeleniyor. “Bu demokratik kanalları niye bu kadar kapattın? HDP'yi niye bu kadar suçlu göstermeye çalıştın? Atman gereken adımları niye atmıyorsun?” diyor. Bunun son örneÄŸi de Sayın Ahmet DavutoÄŸlu'nun Mardin konuÅŸması. Mardin'de, “KardeÅŸiz, biriz, birbirimizi kucaklayacağız. Selahaddin Eyyubi ile Alparslan, Kuttülamare, Buhara, Semerkand; Mardin-Kudüs” dedi. Yahu sevgili kardeÅŸim bunlar çok güzel sözler ama Arapça bir atasözü vardır. Diyor ki, “Dili tatlı olanın ikramı az olur.” Dil tatlılığı başım gözüm üzerine ama sofraya bir ÅŸeyler koy. Nedir koyacağın? “PKK terör örgütüdür, PYD terör örgütüdür. Kürtler sosyalist deÄŸil” diyor. Peki sen ne diyorsun? Kürtçe ana dille ilgili sen ne diyorsun?

BaÅŸta da sormuÅŸtum. Bunların konuÅŸulabileceÄŸi bir ortam kaldı mı ki? Åžu anda gündem baÅŸka…

Masada da konuÅŸulmadı bunlar. “Halkı muhatap alacağım” diyor. Tamam sor halka. Referandum yap. Halk ne istiyor, ne istemiyor görelim. Yok bir projesi. Hazır deÄŸil. 15 gündür ABD ile tartışma sürüyor mesela, PYD teröristtir deÄŸildir tartışması. Peki kardeÅŸim, diyelim ki sen PKK'yi, PYD'yi, HDP'yi bir çuvala koydun attın denize. Peki senin projen ne? Sayın DavutoÄŸlu ile Barzani Diyarbakır'a geldiÄŸinde Sayın ErdoÄŸan'ın yemeÄŸinde bizi yanyana oturtmuÅŸlardı, bir saat tartıştık. PKK Rojava'ya el koydu, baÅŸka siyasetlere, Barzani'ye izin vermiyor diye bir konu açıldı. Barzani de gündüz belediyede böyle bir konuÅŸma yaptı. Masada da bu konuÅŸuluyor. Aslında bölgede devrim yok, PYD Baas ile iÅŸbirliÄŸi yapılıyor diye bir de Türkiye'de çözüm sürecinde tek muhatap PKK alınıyor diye ÅŸikayet ediliyor. Ben de döndüm, “Bundan niye ÅŸikayet ediyorsunuz? Siz baÅŸka bir siyaset koydunuz mu ortaya? Diyelim ki PYD Suriye'de böyle bir ÅŸey yaptı. Sizin Rojava politikanız ne? Suriye'deki Kürtler ne yapsın?”

ALTAN-TAN-10_1

SÄ°ZCE PYD SURÄ°YE'DEKÄ° DÄ°ÄžER KÃœRT GRUPLAR ÃœZERÄ°NDE BASKI KURMADI MI?

Ben onu tartışmıyorum. Diyelim ki öyle. Ben baÅŸka bir ÅŸey soruyorum, “Peki siz ne yaptınız? Türkiye Cumhuriyeti sınıra tankını, topunu koysaydı. Suriye Kürtlerinin can, mal, kimlik emniyetinin garantörü benim deseydi. Oradaki tüm Kürt partilerini ayırmadan Suriye'deki muhalif grupları Türkiye'ye getirdiÄŸi gibi getirip konuÅŸtursaydı. AnlaÅŸtırsaydı ve bunun karşısına çıkanlara karşı da müeyyide uygulasaydı?” dedim. Bana verdiÄŸi cevap ÅŸu oldu, “Ne yapsaydık, Ä°slamcı Kürt örgütü mü kursaydık?” Sonra baÅŸladık tartışmaya. Ben sana “Ä°slamcı bir Kürt örgütü kur, savaÅŸtır PYD ile” demiyorum. Yapılması gereken oradaki Kürtlerin can, mal haklarını gelecek Suriye'de garanti altına alacak bir proje ortaya koymak. Yarın IŞİD gelip de tüm Kürt ÅŸehirlerini iÅŸgal ettiÄŸinde Türkiye ben bunun garantörüyüm diyebiliyor mu? Ya da Suriye'de Kürtlerin kimlik hakları tanınmalıdır diyebiliyor mu? Hiçbirisini demiyor. OturduÄŸu yerden PKK'ya, PYD'ye bindiriyor.

Uzun zamandır HDP ile Hükümet arasında, İçiÅŸleri Bakanlığı ile yapılan görüşmeler dışında, bir temas gerçekleÅŸmedi. BaÅŸbakan, Sırrı Süreyya Önder'in “Kaçak çay içerler giderler” sözlerinin ardından randevusunu iptal etti. Son olarak Leyla Zana, CumhurbaÅŸkanı ile görüşmek istedi ama o da gerçekleÅŸmedi. Bir fırsat heba mı edildi sizce?

Åžimdi ben ÅŸunu doÄŸru bulmam, diyelim ki BaÅŸbakan sizinle görüşecek. BoÅŸ konuÅŸacak ya da dolu konuÅŸacak neyse. Bir BaÅŸbakan geliyor. “Åžunları ÅŸunları konuÅŸacaksak gelme” diyebilirsiniz. Åžu an Sayın Tayyip ErdoÄŸan da Leyla Zana'ya dedi ki, “Pazarlık etmeye geliyorsa gelmesin.” Bunu diyebilirsiniz. Ama bunu dedikten 3-5 gün sonra BaÅŸbakan'ın önünü kesip görüşmek istiyoruz diyorsanız burada bir çeliÅŸki var demektir. Bana göre siyasette bu denli küslük olmaz. Bu diyalog mekanizmasının mutlaka iÅŸlemesi lazım. Bu kapıların sürekli açık olması lazım. Böylesine hassas bir dönemde böyle bir lüksümüz yok.

HDP'DE "HÜKÜMET İLE GÖRÜŞÜLMESİN" DİYE DÜŞÜNEN BİR KESİM Mİ VAR?

Bizim 7 Haziran'dan sonraki siyasetimizde de, 7 Haziran gecesinden itibaren şöyle bir siyaset hakim oldu, “Bu çözüm süreci durdu, masa devrildi, dolayısıyla önce Türkiye'de iktidarın deÄŸiÅŸmesi lazım. Yeni bir iktidar oluÅŸturulması, bizim de onunla görüşmemiz lazım.” Bu fikir kulaÄŸa çok hoÅŸ gelebilir. Zaten ÅŸu an Türkiye'de Tayyip ErdoÄŸan'dan nefret edenler zümresi var. Ben Tayyip ErdoÄŸan ile siyaseten yollarımı 25 yıl önce ayırdım. Ama nefret etmek ayrı bir ÅŸey, bütün siyaseti bir ÅŸahıs bir parti üzerine indirgeyip onun karşıtlığı üzerinden bir cephe oluÅŸturmak ayrı bir ÅŸey. Daha açık söyleyeyim, “Önce Tayyip ErdoÄŸan gitsin, ondan sonra ne olacaksa olsun” Türk solunun da bir kısım Kemalistler'in de fikr-i sabitleriydi. Peki gitsin, nasıl olacak? Ben de gitsin diyorum ama nasıl? 7 Haziran'da Hükümet fiilen düştü, baÅŸkanlık yolu tıkandı. 3 parti oturup da ortak bir Hükümet ve alternatif ortaya koyamadı. Ikincisi, Tayyip ErdoÄŸan gitsin, AK Parti bitsin. Peki kim gelsin? Önümüzde üç alternatif var. CHP, MHP ya da darbe. Ölümlerden ölüm beÄŸen. Gitse bile bundan daha iyi gelecek bir alternatifiniz yok. Yani ne demek istiyorum? Siz ne yapacaksanız, bu demokratik mücadeleyi bu hükümet ve bu devlet ile yapacaksınız.

ÅžU ANDA HDP'DE EGEMEN OLAN ZÄ°HNÄ°YET BUNU KABUL ETMÄ°YOR MU?

Etmedi. 7 Haziran gecesi çıkıp, daha ilk geceden “Hiç bir ÅŸekilde AKP ile koalisyona yokuz” tabiri kapıyı kapattı. Diyorlar ki, “AK Parti zaten bizimle koalisyon yapmazdı”. Bunu herkes biliyor. Ama siyaset bu algıları yönetebilme sanatıdır. Siz ilkelerinizi ortaya koyarsınız. AKP hükümetten düştü, Tayyip ErdoÄŸan'ın baÅŸkanlık hatta sultanlık yolu kapandı. Aslında biz ABD tipi veya baÅŸka bir model baÅŸkanlık sistemini tartışmayız demiyoruz. Biz sultanlığa, tek adamlığa, diktatörlüğe karşıyız. Ä°mralı tutanaklarında da, Anayasa UzlaÅŸma Komisyonu'nda da böyle bu.

Bunları söylüyorsunuz ancak bir yandan da siz partide biraz  daha farklı bir sessiniz. Son yönetimin de dışında kaldınız. Parti Meclisi'ne giremediniz. Girmek istiyor muydunuz?

Önce kendi şahsımla ilgili olarak, ben geçen dönem Parti Meclisi ve MYK'daydım. 2011 seçimleri ve son iki seçim dahil partiye milletvekilliği müracaatı haricinde hiç bir özel çabam olmadı. Kulis, görüşme, konuşma gibi. Şimdi içinde olduğunuz bir yapıda bile ana politikaları siz belirlemiyorsanız, aday tespitini siz yapmıyorsanız, siz derken kurumları kastediyorum. Bunlar üzerinde ciddi bir etkiniz yoksa içinde olsanız da dışında olsanız da çok önemli değil.

HDP'NİN SÖYLEMİNİ NASIL DEĞERLENDİRİYORSUNUZ?

HDP ilk kurulduğu zaman da benim itirazlarım oldu. Bizim hitap ettiğimiz ana gövde olan Kürt kitlesinin yüzde 80-90'lık ana gövdesinin dindar muhafazakar olduğunu söyledim. Bu partinin Türk solu ve sosyalist kimliğinin çok fazla öne çıkarılması bir uyumsuzluk yaratır demiştim o dönem. Sonra Selahattin Demirtaş'ın Eş Genel Başkanlığa getirildiği kongrede parti kendisini sosyalist bir parti olarak değil bir demokratik kitle partisi olarak tarif etti. İçinde dindar müslümanların, islami kesimlerin, sosyalistlerin, liberallerin, sınıfsal olarak işçilerin köylülerin, herkesin olduğu ortak paydası Türkiye'nin demokratikleşmesi olan bir parti olarak tanımlandı. Bu doğruydu ama bugün geldiğimiz noktada eş başkanlardan yönetime, genel başkan yardımcılarına kadar oluşan tabloya baktığınız zaman eski BDP, HADEP geleneği artı Türk solunun yüzde 80-90'lık bir temsile geldiğini görüyoruz. Bizim seçmen kitlemiz ise daha farklı. Ana gövde daha muhafazakar Kürt kitlesi.

SOL GRUPLAR NASIL VE NEDEN BU KADAR ETKÄ°LÄ° OLDU HDP'DE?

Ben o konuda şu an çok fazla bir şey söylemek istemiyorum. Tabloyu gözler önüne seriyorum.

AMA BUNU OLUMLU BULMUYORSUNUZ?

Doğru bulmuyorum. Mesela 7 Haziran seçimlerinde yüzde 13.2 oranındaki oyun yüzde 11.5'ının Kürtlerden geldiği görüldü. Ikincisi de AKP'den bize 4.5-5 puan civarında bir seçmen kitlesi geldiği de saptandı. Bu da yaklaşık 2-2.5 milyon muhafazakar Kürt seçmen demek.

Bunun çoÄŸunu kaybettiniz son seçimde…

Bunun 1 milyonu geri gitti 1 Kasım'da. Sandık sandık belli. Sadece Diyarbakır'da bizim 60 bin oyumuz azaldı, AKP'nin 60 bin oyu arttı.

BU SOL SÖYLEMİ SEVMİYOR MU KÜRT SEÇMEN? SERT Mİ BULUYOR?

Kürt seçmenin iki önemli hassasiyeti var bir çok hassasiyetlerinin yanında. Birincisi, AKP'den gelen 2-2.5 milyonluk kitle AKP ile bir savaÅŸtan ziyade AKP'ye bir ders vermek, çözüm sürecinin devamını saÄŸlamak ve Kürt temsiline destek olmak istedi. Bu Tayyip ErdoÄŸan'a da bir ikazdı. Bu kitlenin beklentisi çözüm sürecinin AKP ile HDP arasındaki devamıydı. SorduÄŸunuz zaman, “Masanın devrilmesine gönlümüz razı olmadı.Müslümanız, dindarız ama Kürtlüğümüzden de vazgeçmiyoruz dedik.” Diyorlar. Ama 7 Haziran'dan sonra süreç böyle iÅŸlemedi.

HENDEKLER KAZILDI...

Onu da ÅŸu an söylemek istemiyorum. Çatışmalı sürece girildi. KutuplaÅŸma arttı. Seçmenin ikinci söylediÄŸi de, “Biz metropolllerde olsun, diÄŸer illerde olsun sol, sosyalist kimliklerin bu kadar öne çıkarılmasını doÄŸru bulmadık.” Bu seçmenin yarısı gitti. Bana göre PKK'nin bir hatalı deÄŸerlendirmesi de ÅŸu, HDP'ye verilen tüm oyları aynı zamanda kendisine verilmiÅŸ bir destek olarak gördü. Bunun böyle olmadığı ortaya çıktı. Bugün de yeni çıkan bu parti kimliÄŸinde görüntü eski HADEP, BDP geleneÄŸi artı Türk solunun temsilinin vitrinin yüzde 80-90'ına oturmasıdır. Bunun hakkında doÄŸru veya yanlış kararını seçmen verecek.

BU PKK'NIN İŞİNE GELEN BİR TABLO MU SİZCE?

Bilmiyorum onu. Daha çok çok yeni. Böyle bir tercihtir bu. Bu tercih hakkındaki kararı seçmen verecek.

HDP'nin Türkiyelileşmesinden ülkenin batısındaki insanların anladığı, PKK'dan bağımsız bir siyaset üretilebilmesiydi. HDP, Kandil'den bağımsız bir siyaset üretebilir mi?

Biz başından beri diyoruz ki, “PYD PKK mi? HDP Kandil'den bağımsız bir siyaset uygulayabilir mi?” Bence bu sorulardan ziyade “Siyaset adım adım sivilleÅŸebilir mi?” Bunu tartışmak lazım. Åžimdi HDP Kandil'den her türlü selamını, sabahını kessin. Uzayda mı siyaset yapacak? Bir Kürt gerçekliÄŸi var. 30-40 yıllık bir mücadele var.

Ama yaşanan çatışmalardan, Cizre'den bahsederken sadece devleti eleştirip PKK'ya tek bir söz bile söylenmemesini kast ediyorum.

HDP şunu yapabilir, bundan sonra da bunu yapmalı bence. Siyasetin sivil kanadının güçlenmesini sağlamalı. Arkadaşlarımızın da bunu istedikleri kanaatindeyim ben. Bunu şu an Eş Genel Başkanlardan alt kadrolara kadar arkadaşlarımızın bunu istedikleri kanaatindeyim. Ama olaylar öyle hızlı ve öngörülemeyen bir şekilde gelişti ki HDP sıkıştı.

Nasıl tanımlarsınız bugün HDP'nin durumunu. Kandil'in kuklası diyen de var… Nedir HDP?

HDP ÅŸu an bu savaÅŸla beraber, demokratik siyasetin alanının daralması ile beraber çok açık bir ÅŸekilde büyük bir sıkışma yaşıyor. Daha fazla, daha güçlü bir irade koymak gerekir. O da nedir? 21 Mart 2013 Newroz'undaki iradeye sahip olmaktır. Türkiye'nin içinde demokratik mücadeleyi öne koymaktır. Aslında HDP bunu yaptı, bu çatışmaları HDP baÅŸlatmadı. “Hadi bu iÅŸ olmadı, masa devrildi, gelin devrimci halk savaşı yapalım” demedi HDP. Ama bunu PKK'ye daha güçlü olarak söyleyebilmesi lazım. Siyasetin alanını geniÅŸletmesi lazım. Devlete karşı da en geniÅŸ ittifakları saÄŸlayarak, yeni anayasa ve demokratikleÅŸme sürecine yüklenmesi lazım.

KORKTUĞU İÇİN Mİ PKK'YA DAHA GÜÇLÜ ÇAĞRI YAPAMIYOR HDP, YA DA EŞ BAŞKANLAR?

Korkma çok “basit” bir tabir. Ä°nsanlar kendi içinden geldikleri geleneklere çoÄŸu zaman bir ÅŸey söyleyemiyor. Ben Selahattin Bey veya baÅŸka bir arkadaÅŸ üzerinden eleÅŸtirmeyeyim, kendimden örnek vereyim. Ben çocukluÄŸumdan beri islami yapıların içinden gelen birisiyim, halen de dünya görüşüm bu. Kolejlerde okumama raÄŸmen dünya görüşüm bu. Allah bizi imanla götürsün öbür tarafa. Ben ilk olarak 1991 senesinde Erbakan, Alparslan TürkeÅŸ ile seçim ittifakı kurunca Diyarbakır 1.Sıra milletvekilliÄŸi adaylığından istifa ettim. Tayyip Bey ile seçimden sonra kendi odasında 3 saat konuÅŸtum ve yollarımız ayrıldı. O günden bugüne kadar tüm arkadaÅŸlarım ve çevre, hatta Tayyip Bey'in kendisi tarafından da “Kürtçü” olarak damgalandım. Bugüne kadar attığım her adımda bunun sıkıntısını yaşıyorum ben. “Bu adam zaten yoldan çıktı, öyle oldu” diyorlar. Ama bu 25 yıllık kavganın neticesinde maalesef diyorum, keÅŸke yanılan biz olsaydık, tarih bizi haklı çıkardı. Ä°nsanın kendi içinden geldiÄŸi geleneÄŸin tersine bir siyaset ortaya koyması, karşısına çıkması, diklenmesi, bunlar doÄŸrudur, bunlar yanlıştır demesi zannettiÄŸinizden çok zor. Bazen bir ÅŸey söylüyoruz, bak benim kafamda kırılmadık yer kalmadı. Benim ömrüm Türkiye'de kendini ümmetçi zanneden Türk islamcılara Kürt meselesini anlatmakla geçti. Kendilerini ümmetçi zannediyorlar ama Türk Ä°slamcı, milliyetçi. Kürt sol hareketlerine de, “Bu halk müslümandır. Bunun sol, sosyalist, komple seküler bir yapıya gitmesi mümkün deÄŸil. Bunun ana hassasiyetlerine dikkat edilecek. Yok kültürel islam, yok namaz kıl ama ÅŸeriatı uygulama. Åžunu kabul et ama buna yanaÅŸma diye format atamazsınız. Bu yanlıştır” demekle geçti ömrüm. Dolayısıyla ben HDP'nin en altından en üstüne kadar bu sıkışıklığı da anlayabiliyorum. Ä°nsanın kendi geleneÄŸi ile çatışması da çok kolay deÄŸil.

NEDEN HALA HDP'NİN BİR PARÇASISINIZ? ÇOK ELEŞTİRİNİZ VAR PARTİYE...

Ben HDP'yi deÄŸil en fazla AK Parti ve Devlet'i eleÅŸtiriyorum. Benim yaptığım tüm özeleÅŸtiriler tüm deÄŸerlendirmeler Türkiye'nin demokratik bir cumhuriyet olması, Kürt sorunu dahil Türkiye'nin tüm sorunlarının kavgasız, kansız, iç savaÅŸsız çözülmesi için bir katkı mahiyetinde. Ben bunları muhalefet olarak deÄŸil katkı olarak görüyorum. Bu katkının sonuçları 7 Haziran'da da 1 Kasım'da görüldü. Milyonlarca Kürt kitle kimliÄŸine sahip çıktı. Bunun hepsini ben yaptım gibi bir paranoya içinde de deÄŸilim tabii. Ben bazıları gibi elhamdülillah narsist de deÄŸilim. Åžu an en büyük sıkıntıda olan Türkiye'deki müslüman dindar Kürt kitledir. Çünkü AK Parti'ye ve Tayyip ErdoÄŸan'a kimliÄŸini kabullendiremiyor. PKK'nin de politikalarını bugünkü ÅŸekliyle benimsemiyor. Yani altını çizeyim, bugün Türkiye'de en fazla sıkıntıda olanlar müslüman, muhafazakar, dindar Kürtlerdir. Çünkü bunlar Kürtlüklerinden de müslümanlıklarından da vazgeçmek istemiyorlar. Iç savaÅŸ istemiyorlar, bölünmek istemiyorlar, ÅŸiddet istemiyorlar ama bu Kürt kimliklerini ve taleplerini AK Parti'ye ve devlete kabullendiremiyorlar. AK Parti içinde siyaset yapamıyorlar. PKK'nin de bugün gelinen noktada siyasetini doÄŸru bulmuyorlar. Bu büyük bir sıkışıklık hali. Ya evinizde oturacaksınız. Ya da taleplerinizi AK Parti'ye de PKK'ye de söyleyeceksiniz. “İç savaÅŸa götürmeden demokratik bir cumhuriyette birlikte yaÅŸamak” diyeceksiniz. Benim yaptığım bir muhalefet deÄŸil. DoÄŸru bildiklerini söylemek. Bugün benim partiye katkı olarak yaptığım parti içi eleÅŸtirilerin iki mislini CHP içindekiler de, MHP içindekiler  de söylüyor. MHP'de üç tane genel baÅŸkan adayı çıktı.

HDP'NİN YAPISI BİRAZ "FARKLI" OLDUĞU İÇİN OLABİLİR Mİ?

AK Parti'de de söyleniyor. Dolayısıyla bu bir isyan, yıkma değil, katkı. İnşallah bu değerlendirmelerimizle doğru bir yere varırız.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.