Kültür Sanat
Oruç bilinci mi, solculuk güzellemesi mi? İftarlık Gazoz
Gezi sürecinde daha da görünür hale gelen ‘antikapitalist Müslüman’ ve ‘Sol İslam’ tezlerinin sinemadaki karşılığı gibi duran İftarlık Gazoz bu haliyle naif bir büyüme hikâyesi eşliğinde Babam ve Oğlum tonunda ilerleyen ‘Biz ne güzel devrimcilerdik’ masalı olmaktan öte gidemiyor.
Yüksel Aksu’nun senaryosunu yazıp yönettiÄŸi Cem Yılmaz ve Berat Efe Parlar’ın baÅŸrollerini paylaÅŸtığı Ä°ftarlık Gazoz, toplumsal barışa ihtiyaç duyduÄŸumuz ÅŸu günlerde ilaç gibi gelecek bir yapım gibi duruyor ilk elde. Aksu’nun daha önceki iki filmi Dondurmam Gaymak ve Entelköy Efeköy’e Karşı’da olduÄŸu gibi alabildiÄŸine yerel ama aynı ölçüde evrensel bir dil tutturma konusunda da gayretli bir iÅŸ. Bütün bunlara bir de Cem Yılmaz faktörü eklenince Ä°ftarlık Gazoz’un çokça konuÅŸulması kaçınılmaz. Yönetmenin verdiÄŸi röportajlarda kaybettiÄŸimiz güzellikleri hatırlatmak gibi ‘iyi niyetli’ dertlerini de eklersek aslında çok da eleÅŸtirilecek bir ÅŸey kalmıyor geriye.
Ancak durum pek de göründüğü gibi deÄŸil. Evet geçmiÅŸle kıyaslandığında ‘din’ artık korkulacak bir ÅŸey olmaktan çıktı sinemacılar açısından. Alay edilen, küçümsenen, ‘gericilik’ olarak yaftalanan bir olgu deÄŸil inanç meselesi. Hatta tam tersine çok da verimli ve kalem oynatılmamış, kamera odaklanmamış bir alan. Hele de ‘kültürel Ä°slam’, ‘Anadolu Ä°slamı’ çerçevesinden bakıldığında hikâyelere ciddi bir zenginlik ve renk kattığı da aÅŸikâr. Ama yapılan iÅŸ ne kadar iyi niyetli olursa olsun kimi arazlardan ve alışkanlıklardan sıyrılmak zannedildiÄŸi kadar kolay deÄŸil.
Sinemamızda Anadolu kökenli sinemacıların, yönetmen, senarist ve oyuncuların artışıyla birlikte Ä°stanbul merkezli sektörde gözle görülür farklılıklar yaÅŸanmaya baÅŸlandı. Yüz yıllık geçmiÅŸinde yaÅŸadığı kimlik probleminden kaynaklı olarak -Metin Erksan, Lütfi Akad, Halit RefiÄŸ gibi bir kaç yönetmen haricinde- toplumuyla, aidiyetleriyle, deÄŸerleriyle yeterince barışık bir dil tutturamayan sinemamız 1990’lardan itibaren ciddi bir kırılma yaÅŸadı. YeÅŸilçam geleneÄŸi yerini büyük ölçüde farklı bir nesle ve daha bireysel bir sinemaya bıraktı. Bu süreçte Anadolu kültüründen beslenen sinemacılar kendi kimlikleriyle barışık bir tavır sergileyerek kimlikli bir sinema için gerekli olan ‘yerel’ tonları bu kulvara taşıdılar. Yılmaz ErdoÄŸan, tek bir filmle saÄŸlam bir maya bırakan rahmetli Ahmet Uluçay, ÇaÄŸan Irmak ve Yüksel Aksu bu çizgide ilerleyen en bilindik isimler...
Sosyalist tebliğlere hoşgörü
Ä°lk filmi Dondurmam Gaymak’la Türkiye’nin Oscar adayı da olarak büyük bir iddia sergileyen Yüksel Aksu, Ä°ftarlık Gazoz’da kariyerinin başından beri sürdürdüğü ‘yerellik’ tonunu devam ettirse de finalinde filmi ‘sol’ bakışın ideolojik takıntılarına kurban ediyor. Ä°slam’ın farzlarından olan orucu ölüm orucu ile eÅŸitlemek filmin en temel handikabı. Åžirin, sevimli bir Ege kasabasında küçük bir erkek çocuÄŸunun Ramazan ayına denk gelen yaz tatilinde Cibar Kemal Usta adındaki gazozcuya çırak olması ve ilk oruç tecrübesi etrafında geliÅŸen hikâyede, bu topraklarda nicedir varolan ‘Ramazan Müslümanlığı’ndan kaynaklanan ironik durumlar açık edilirken ana karakter Adem’in hayranlık duyduÄŸu, aÄŸanın oÄŸlu devrimci Hasan aracılığıyla da sosyalizm dersleri veriliyor. 1990’lı yılların Ä°slâmcı filmlerinde yapıldığında eleÅŸtiri konusu olan ‘vaaz’ sahnelerini hatırlatan bir çeÅŸit ‘tebliÄŸ’ seansı da Ä°ftarlık Gazoz’da sosyalist Hasan’ın küçük Adem’e anlatılarında vücut buluyor. ‘Dindar’ yönetmenlerin senaryolarına bu tür ‘öğreti’ içeren cümleler serpiÅŸtirildiÄŸinde ortaya çıkan iÅŸler ‘sinema filmi’ olarak kabul edilmeyip hor görülürdü. Aynı yöntemi Yüksel Aksu kullandığında ‘sevimli’ bulunması ise nereden baksak tutarsızlık... Gezi sürecinde daha da görünür hale gelen ‘Antikapitalist Müslüman’ ve ‘Sol Ä°slam’ tezlerinin sinemadaki karşılığı gibi duran Ä°ftarlık Gazoz bu haliyle naif bir büyüme hikâyesi eÅŸliÄŸinde Babam ve OÄŸlum tonunda ilerleyen ‘Biz ne güzel devrimcilerdik’ masalı olmaktan öteye gidemiyor. Film boyunca idealize edilen adeta ‘kanatsız bir melek’ görüntüsündeki devrimci Hasan, babasının tütün tarlasında çalışan işçileri sendikalaÅŸma konusunda bilinçlendirmeye çalışırken, bir yandan da Halkevindeki arkadaÅŸlarıyla devrimcilik oynar, kasabanın sokaklarına geceleri kırmızı boyayla yazılar yazar. Filmin tek kötüleri Ankara’dan geldiklerini söyleyip tarlada kurulan iftar sofrasının yanında Hasan’ı kurÅŸunlayan saÄŸcı gençlerdir.
Fakirlere oruç farz değil mi?
Hakkını yemeyelim film, din ve dindarlara saygı konusunda güçlü ve güzel mesajlar içeriyor. En azından Ä°ftarlık Gazoz’u izleyen seküler seyirciler Ramazan ayında Müslümanlar oruç tutarken açıkta yeme içmenin en hafifinden nezaketsizlik ve saygısızlık olduÄŸu bilgisiyle çıkarlar sinemadan. Filmin esas çocuÄŸu Adem’i etkileyen tek öğreti Hasan abisinin anlattıkları ve okuttuÄŸu kitaptakiler deÄŸildir elbette. GittiÄŸi Kur’an kursunda hocanın Ramazan orucu hakkında anlattıkları, orucun adem olma yolunda insanı nasıl dönüştüren bir ibadet olduÄŸuyla ilgili söylediklerini de kulağına küpe yapar. Senarist her iki bakışın erdemli insan tarifini buluÅŸturmaya çalışırken sık sık baltayı taÅŸa vuruyor. Sözgelimi devrimci Hasan, babasının tarlasında ırgatlık yapan köylülere ‘Siz zaten fakirsiniz. Sınıfsal olarak oruç tutmanıza gerek yok. Oruç fakirleri anlamak içindir. Siz zaten fakirsiniz’ diyerek akıl veriyor. Bugün de solcuların samimiyetle iman ettiÄŸi bu kabulün halk indinde karşılığı olmayışı köylülerin alaycı ifadeleriyle perdeye yansıyor.
Halkına sabırla ‘emek bilinci’ni aşılamaya çalışan devrimci Hasan, Ramazan orucunu gerekli görmese de belli ki ölüm orucu kutsadığı bir ÅŸeydir ve filmin finalinde Hasan’ı örnek alarak devrimci olan Adem, Ramazan orucunu bozduÄŸu için kefaret ödemesi gereken 61 günü ölüm orucu ile doldurur ve 12 Eylül’ün kurbanlarından biri olur. Adem’in cenazesinde yükselen dramanın dozu, Cem Yılmaz faktörü ve komedi beklentisiyle salona gelen seyirciye saÄŸlam bir ‘gol’ niteliÄŸinde. -Belki de bu yüzden ilk hafta sonunda filmin giÅŸesi yapılan güçlü PR’a raÄŸmen olması gerekenin çok altında seyretti- Küçük Adem’in orucunu bozmamak için gelip soluklandığı çeÅŸmenin üzerine kırmızı boyalarla yazılmış ‘Bağımsız Türkiye’ yazısı on yıl sonra Adem’in cenazesi tam da aynı yerden geçerken tekrar görünür ancak bu kez yazı flulaÅŸmış, silinmiÅŸtir. Bağımsızlığımızı 12 Eylül darbesiyle kaybettiÄŸimiz fikri solcular açısından makbul bir düşünce olsa da tarihi gerçeklerle çok da baÄŸdaÅŸmıyor. Zira bu topraklarda bağımsızlığımızın ne zaman kaybedildiÄŸi de ayrı bir tartışma konusu. Fakat bu mevzuyu geçelim...
28 Şubat ayıbı
Filmin oyunculukları, görselliği, hele sabah seher vakti tarlada ellerinde fenerlerle tütün toplayan işçilerin ağıda benzer deyişleri seyirciyi finaldeki darbeye hazırlıyor ağır ağır.
Cem Yılmaz’ın Cibar Kemal Usta tiplemesi keÅŸke daha derinlikli çalışılsaymış dedirtiyor. Neden yalnız bir adam olduÄŸu ve Adem’le bu kadar baÄŸ kurduÄŸu, Adem’in devrimci olurken geçirdiÄŸi dönüşüme ne tepki verdiÄŸi seyircinin tahayyülüne bırakılmış. Gerçi Ramazan günü Halkevi’ndeki devrimcilere gazoz satmaya gittiklerinde Adem’e bu gençleri ‘aşırı’ bulduÄŸunu söyleyerek sıradan bir esnafın devrimcilere nasıl bakabileceÄŸinin ipuçlarını veriyor. Ama Dondurmam Gaymak’ta kapitalizme kafa tutan dondurmacı kadar ön planda deÄŸil bu kez yurdum esnafı Cibar Kemal.
Sinemamızda 12 Eylül darbesine dair çekilmiÅŸ onlarca filmden biri olarak kayıtlara geçecek olan Ä°ftarlık Gazoz, bu kez dini argümanlardan beslenerek ideolojisini temellendiriyor. Özer Kızıltan’ın Takva’sı, Alper ÇaÄŸlar’ın Büşra’sı gibi alttan alta Müslümanlara dönük eleÅŸtiriler de barındıran Ä°ftarlık Gazoz, üzerine düşeni fazlasıyla yapıyor.
Peki ya hâlâ kendi hikâyesini anlatmak konusunda hiçbir ‘derdi’, ‘tasa’sı olmayanlara ne demeli? Ä°ftarlık Gazoz’a gidip ‘Aaa ama bak ölüm orucunu Ramazan orucuna eÅŸitlemiÅŸ’ demenin ötesine geçmek ve yakın tarihine, aidiyetlerine, deÄŸerlerine dair film yapabilmek için ‘ilham’ gelmesi mi bekleniyor?
Sözgelimi çok yakın bir tarihte yıldönümü hatırlanacak olan, etkisi bin yıl süreceği söylenen 28 Şubat darbesine dair üzerinden geçen 19 yılda hâlâ tek bir adam akıllı film çekilemeyişinin ayıbı kimin hanesine yazılmalı?
Henüz yorum yapılmamış.