Sosyal Medya

Kültür Sanat

Babaoğlu: Ebru talebeliğine kabul normlarım var

Alparslan BabaoÄŸlu ile gelenekli sanatlarda icazet ile ilgili konuÅŸtuk



Ebru sanatımızın duayenlerinden Alparslan BabaoÄŸlu ile öz sanatlarımıza ve bahusus ebru sanatında icazet geleneÄŸine dair birkaç defa hasbıhal etme imkânı buldum. BabaoÄŸlu ile yaptığımız “Ebru sanatında icazet geleneÄŸi” baÅŸlıklı sohbetimizi Diyanet Ä°ÅŸleri BaÅŸkanlığı’nın 2013 yılında yayınladığı Klasik Sanatlar Yıllığı’nda yayınlamış; geçtiÄŸimiz yıl Dünya Bizim’in Bahçelievler Belediyesi Necip Fazıl Kısakürek Kültür Merkezi’nde, öznesinde geleneksel sanatlarda usta-çırak iliÅŸkisi ve icazet müessesesi olan etkinlikte tuttuÄŸumuz notlarının tamamını yayınlamamıştık.

Ä°cazet müessesesinin, Gazeteci-Yazar Ömer Lekesiz’in moderatörlüğünde NakkaÅŸ-Mimar Semih Ä°rteÅŸ, Ebrucu Alparslan BabaoÄŸlu ve Hattat Mahmut Åžahin’in katılımlarıyla eskilerin “efradını cami aÄŸyarını mani” dedikleri tarzda ele alındığı toplantıda Alparslan BabaoÄŸlu’nun ebru sanatı ve icazet müessesesine dair görüşlerini, mezkûr yıllıktaki mülakata derç ederek konunun ilgililerinin irfanına arz ediyorum.

Ä°brahim Ethem Gören: Alparslan Bey, ebruda icazet geleneÄŸi nasıl baÅŸlamıştır? 

Alparslan BabaoÄŸlu: Ebruda bildiÄŸimiz ilk icazet, Necmeddin Okyay Hoca’nın Akademi’de öğrencisi olan Prof. Dr. Süheyl Ãœnver Hoca’ya verdiÄŸi icazettir. Ancak bir ÅŸeyin gelenek olabilmesi için tekrarlanması lazım, dolayısıyla “Ebruda icazetin gelenek haline gelmesi, Hocam Mustafa Düzgünman’ın talebelerine icazet vermesi ile baÅŸlamıştır” diyebiliriz. 

Özbekler Tekkesi Åžeyhi Ä°brahim Edhem Efendi’nin icazete bakışı hakkında bir bilgiye sahip miyiz? Ä°cazet verdiÄŸi talebesi var mıdır? 

Edhem Efendi’nin öğrencisi olup da düzenli ebru yapan bir Necmeddin Hoca var, zaten ona da icazet verdiÄŸine dair bir bilgi yok. Aynı ÅŸekilde Edhem Efendi’nin icazet müessesesi ile ilgili ne düşündüğü konusunda bir bilgimiz de yok maalesef.

Hezarfen Necmeddin Okyay, Medresetü’l-Hattatîn’de ebru hocalığı esnasında ve sonrasında Ãœsküdar’daki evinde kimlere icazet vermiÅŸtir? 

Necmeddin Hoca’nın akademide hoca iken Süheyl Hoca’ya icazet verdiÄŸini biliyoruz. Bu icazetle ilgili Süheyl Bey’in kızı Gülbin Mesara Hanımefendi ile yaptığım bir görüşmede bu icazetin akademinin kuralları gereÄŸi öğrencinin o sanatı öğrendiÄŸine iliÅŸkin verildiÄŸini söylediÄŸini hatırlıyorum. Ancak, Süheyl Bey dışında birkaç kiÅŸinin daha bu ÅŸekilde icazet aldığı konusunda rivayetler dolaÅŸmakla birlikte Necmeddin Hoca konusundaki en önemli bilgi kaynağımız olan UÄŸur Derman Hoca’ya bunu doÄŸrulatamadım.

EBRUDA Ä°CAZETÄ°N ÖNEMLÄ° BÄ°R ANLAMI VAR 

Ebru sanatında icazet ne anlama geliyor? 

Bütün diÄŸer gelenekli sanatlarımızda olduÄŸu gibi önemli bir karmaÅŸanın ve tanımsızlığın yaÅŸandığı ebruda da icazetin bence çok önemli bir anlamı var; daha doÄŸrusu böyle olması lazım. Ebruda icazet, bir ebrucunun hangi çizgide ebru yaptığını gösteren en önemli kanıt. Ancak biraz önce sözünü ettiÄŸim karmaÅŸa o boyutta ki, icazetlerinde Mustafa Düzgünman ve Necmeddin Okyay’ın isimleri yazan bazı ebrucuların yaptıkları ebruların hocalarımızın yaptıklarıyla ve söyledikleriyle alakası yok. Öte yandan, öyle ebrucular var ki icazetleri yok ama yaptıkları ebrular Mustafa Düzgünman mektebinin temsilcisi denebilecek nitelikte…

Bana göre, yaptıklarıyla, yetiÅŸtirdikleriyle ve ebruya kazandırdıklarıyla ebruda bir Mustafa Düzgünman mektebi, bir Mustafa Düzgünman ekolü var. Kimse adına konuÅŸmak istemem ama kendi adıma bugüne kadar koruduÄŸum çizgimle, tavrımla ve ebru karşısındaki duruÅŸumla bu mektebin temsilcilerinden birisi olduÄŸumu rahatlıkla ifade edebilirim. Buna dayanarak da Mustafa Düzgünman mektebinde icazeti, icazet alan ebrucunun Necmeddin Okyay ve Mustafa Düzgünman çizgisinde ebru yapması gerektiÄŸini gösteren bir belge olarak deÄŸerlendiriyorum. 

Hocanız Mustafa Düzgünman merhumun ebru icazeti var mıydı? Düzgünman Hoca icazet mefhumunu nasıl değerlendirirdi?

UÄŸur Derman Hoca’nın anlattığına göre birlikte oldukları bir gün Mustafa Hoca, UÄŸur Hoca’ya biraz da sitemkâr bir hava içinde Necmeddin Hoca’nın Akademi’de öğrencisi olan Süheyl Hoca’ya icazet verdiÄŸini ama senelerdir ondan öğrendiÄŸi gibi ebru yapmasına raÄŸmen kendisine icazet vermediÄŸini anlatır. Bunun üzerine UÄŸur Hoca, Hocası’nı ziyarete gittiÄŸi bir gün Hocam’ın sözlerini Hocası’na aktarır. Necmeddin Hoca’da birkaç tanesi prova birisi de asıl olmak üzere zamk-ı Arabi ile 4-5 tane icazet metni yazarak UÄŸur Hoca’ya verir ve Hocam’a yollar. Hocam, bunlardan prova olanları UÄŸur Hoca’nın yanında ebrular, ama ebrular içine sinmediÄŸi için asıl olan metni sonra ebrulamak üzere saklar. Sakladığı metni herhalde daha sonra ebrulamayı unutur, o icazet de kaybolur. Bu konuyu açıklığa kavuÅŸturmak üzere görüştüğüm Hocam’ın oÄŸlu Ali AÄŸabey “Babamın bu konudaki sitemkâr tavrını hatırlıyorum ama söylediÄŸin gibi bir icazetten haberim yok” dedi. O icazet muhtemelen kayboldu.

Hocam, kendi sağlığında ebruyla resim yapanlar ya da seramik boyalarıyla, oto boyalarıyla ebru yapanlar ortaya çıktığı için ve kendisi bu durumun Türk ebrusuna zarar verdiğini gördüğünden kendisinden ebru öğrenenlere kendi çizgisinde ebru yaptıkları belli olsun ya da belki de bu icazet nedeniyle yanlış yollara sapmadan kendi çizgisinde ebru yapsınlar diye icazet verdi.

Ebru sanatında hatta olduÄŸu gibi bir icazet geleneÄŸi yok. Hatip Mehmet Efendi’nin ebruyu kimden öğrendiÄŸini, kime öğrettiÄŸini bilme imkânımız bulunmuyor.

EBRUDA Ä°LK Ä°CAZET NECMEDDÄ°N EFENDÄ°’YE VERÄ°LMÄ°ÅžTÄ°R

Ebru sanatında ilk icazet örneÄŸi Necmeddin Efendi’de görülüyor… Necmeddin Efendi Süheyl Ãœnver’in üzerinde o vakte kadar öğrendiÄŸi tüm ebru çeÅŸitlerinin er aldığı bir ebrusunun üzerine icazet yazıyor. Bu klasik bir icazet olarak algılanmamalıdır. Kanaatimce bu Akademi’deki yahut Medreset’ül-Hattatin’deki sınıf geçme belgesi mahiyetinde bir uygulamadır. Bilahare, keyfiyeti tam olarak bilinemediÄŸi için “Necmeddin Efendi, Süheyl Ãœnver’e ebru icazeti vermiÅŸtir” ÅŸeklindeki algılara zemin hazırlamıştır. Necmeddin Efendi Hocam Mustafa Düzgünman’a da icazet vermiÅŸtir… Bir zaman kendi hazırladığı ve zamkladığı ebruları icazet metni yazmak üzere ebrulaması için Hocama vermiÅŸtir. Bunlar, hocamın kâğıtları arasına karışarak kaybolmuÅŸ, o dönemde bulunamamıştır.

Hocamın ahret âlemine sırlanmasının ardından terekesinin bir kısmı bana, bir kısmı da Sabri Mandıracı’ya verildi. Bir müddet sonra Sabri Mandıracı, Necmeddin Efendi’nin Hocamıza icazet mahiyetinde verdiÄŸi zamklı ebru kâğıtlarını bulmuÅŸtur…

Sizin icazet süreciniz nasıl gelişti?

Mustafa Düzgünman üstadımdan ebru çalışmaya baÅŸladıktan bir müddet sonra hocamız bana icazet vermeyi teklif etti… Hocamız bu durumu eÅŸi Süheyla Hanım’la da istiÅŸare etti. Zaman zaman ebru meselelerinde eÅŸine danışırdı, çünkü o da 40 yıl boyunca hocamla birlikte teknenin başında ömür geçirdi. “Süheyla, Alparslan’a ebru icazeti vermek istiyorum” dedi…

Bir ebru yaptım ve icazeti Fuad BaÅŸar Hocaya yazdırdım. Hocamın fakir için imzaladığı ilk icazet metni hat icazeti gibi olmuÅŸtu. Bu metni imzaladıktan sonra birkaç gün geçmiÅŸti ki beni telefonla arayarak şöyle dedi. “Alparslan, o icazet hat icazeti gibi oldu benim içime sinmedi ben bir icazet metni yazdım. Bunu yazdırıver “Bundan sonra da ebrucuların icazet metni bu olsun” dedi.

Hocam, ebrucuların icazet metnini bir kartpostalın arkasına kendi el yazısıyla yazdı. Bu kartpostalı muhafaza ediyorum, ofisinde sürekli karşımda durduğu için de metni ezberledim:

Ebru icazesi: “Geleneksel sanatlarımızdan ebruculuk hakiki bir Türk sanatıdır. Zamanımıza kadar intikal eden bu sanata azim ve dirayetle hizmet eden Alparslan BabaoÄŸlu yapımına muvaffak olduÄŸu ebru sanatımızı icra ve öğretmeye mezun olmuÅŸtur, kendisine bu icazeyi vermekle bahtiyarım. Hayatı boyunca baÅŸarılar ve mutluluklar dilerim. Ebrucu Mustafa Düzgünman, Ustası Necmeddin Okyay, onun ustası Özbek Åžeyhi Ethem Efendi. GeçmiÅŸlere rahmet olsun.”

Daha sonra Hocamın tembih ettiÄŸi bu metni SavaÅŸ Çevik AÄŸabey, ebru çeÅŸitlerimin bulunduÄŸu bir levhanın üzerine Latin kaligrafisiyle yazdı. Bu icazetin üzerinde 23 Haziran 1989 tarihi var…

Ben de talebelerime aynı metni yazarak icazetlerini veriyorum.

Birisi çıkıp ta “Ebru geleneÄŸimizde icazet müessesesi var mıdır?” diyecek olursa ona “Mustafa Düzgünman’a kadar yoktu ama onun talebelerine icazet vermesi ile birlikte icazet müessesesi ebru geleneÄŸimize girmiÅŸtir” cevabını veririm.

İcazet edebe verilir. Geleneksel sanatların talebesi edep çerçevesinde hareket etmelidir. Usta, ne kadar güzel ebru yaparsa yapsın talebesi edebini tevarüs etmediyse ona icazet vermez, vermemelidir. İcazet bir silsileye aidiyeti ifade eder. Benim sanat anlayışım budur. Hocam bu hususta ne yaptıysa ben de onları yaparım talebelerimin de bunları yapmasını arzu ederim.

Hâsılı bu hususta son söz olarak şunu belirtmek isterim: İcazet önemlidir. Verirken de alırken de dikkat etmek gerekir.

EBRUDA Ä°CAZET BÄ°R MEKTEBE AÄ°DÄ°YETE Ä°ÅžARET EDER 

Sizce ebru icazeti ne anlama geliyor?

Biraz önce de söylediğim gibi ebruda icazet bana göre bir mektebe aidiyet belirtiyor. Aslında bütün sanatlarda böyle değil mi? Bir ressamın atölyesinden yetişen talebesi hocası gibi resim yapar ya da resimlerine bakarak hocasının kim olduğunu söyleyebilirsiniz.

Ä°cazetin kadim ebru sanatının devamı ve yaÅŸatılması baÄŸlamında ne türden bir misyonu vardır? 

Mustafa Düzgünman’ın talebelerine icazet verme kararında etkili olan faktörler bugün çok daha vahim bir ÅŸekilde mevcuttur. Bu çerçeveden baktığınızda ebruda icazetin, geleneÄŸin korunması ve yaÅŸatılarak gelecek nesillere dejenere edilmeden aktarılması gibi önemli bir görevi var.

İcazet, sahibinin omuzlarına ne türden mesuliyetleri yüklüyor?

Bir kere hem davranışlarınızla hem de eserlerinizle ustanızı, onun ustasını ve onun da ustasını temsil ediyorsunuz. Bu çok ağır bir sorumluluk. Ben kimseye “Mustafa Düzgünman’ın öğrencisi Alparslan BabaoÄŸlu hocasının tasvip etmeyeceÄŸi ÅŸu iÅŸleri yaptı” dedirtmek istemem. Ãœretirken, doÄŸru iÅŸler üreteceksiniz. Anlatırken, doÄŸru ÅŸeyler anlatacaksınız. Sizden ebru öğrenenlere her bakımdan örnek olacaksınız ve ait olduÄŸunuz mektebin bütün hususiyetlerini bozmadan, deÄŸiÅŸtirmeden anlatıp aktaracaksınız. Bunlar kolay deÄŸil; hem üretirken hem anlatırken, sürekli “Hocam hayatta olsa bunu nasıl yapardı ya da bunu nasıl anlatırdı bu soruya nasıl cevap verirdi” diye düşünmek ve yanlış yapmamak zorundasınız.

Ebru icazeti alan sanatkâr sanatını icra ederken, talebe yetiştirirken ve icazet verirken nelere dikkat etmelidir?

Biraz önce de söylediÄŸim gibi sürekli “Hocam hayatta olsaydı bunu nasıl yapardı, nasıl öğretirdi?” diye düşüneceksiniz.

YANLIÅž ADAMA Ä°CAZET VERMEYECEKSÄ°NÄ°Z

Ä°cazet vermek meselesi çok hassas; daha doÄŸrusu hassas olduÄŸu birçok misalle sabit. Yanlış adama icazet vermeyeceksiniz. Bugün icazetinde Mustafa Düzgünman’ın ismi yazan birçok ebrucunun ya da onların yetiÅŸtirdiklerinin sırf bir geleneÄŸi korumak ve yaÅŸatmak istediÄŸi o nedenle muhafazakâr davrandığı için neredeyse Hocam’ı inkâr ettiklerini görüyorum. “Bırakın Mustafa Düzgünman’ı Necmeddin Okyay’ı, açın gençlerin önünü özgürce ebru yapsınlar” cümlesini o kadar çok duydum ki bunu söyleyenlerin çoÄŸunun hocasının icazeti olduÄŸunu ve o icazette Mustafa Düzgünman’ın adının geçtiÄŸini biliyorum.

EBRU ÖĞRETECEĞİNİZ İNSANI DOĞRU SEÇECEKSİNİZ

Ä°cazet vermeden de önce ebru öğreteceÄŸiniz insanı doÄŸru seçeceksiniz, emaneti ehline teslim edeceksiniz. Seçimi doÄŸru yapamazsanız sonunda “hak etti” diye icazet vermek zorunda kalacağınız birisinin icazetini aldıktan sonra sizi ve ait olduÄŸunuz mektebi inkar etmesi iÅŸten bile deÄŸil.

Bir geleneğin ve kültürümüzün önemli bir şubesinin korunabilmesi için ebruda icazet müessesesinin gerekliliğine inanıyorum. Şimdiye kadar ebru çalıştığım üç arkadaşıma icazet verdim. Şu anda da icazet vermeyi hedefleyerek çalıştığım 5-6 arkadaşım var.

EBRUDA TALEBELÄ°ÄžE KABUL NORMLARIM VAR

O zaman diyorsunuz ki “Ebruda kabul normlarım var!”

Evet, İbrahim Ethem Bey, Aynen öyle diyorumBenim kabul normum var. Ve de olmalı... Benim hocam Mustafa Düzgünman herkese ebru öğretmedi. Kime öğretti? Layığıyla devamına inanacağı öğrencilerine öğretti. Hocamın 7-8 kadar talebesi vardı.

Tabi ki gönül ebruyu her öğrenmek isteyene öğretmeyi ister. Lakin günümüzün şartları buna imkân vermez. Birçok kurumda ebru öğrenmek isteyenlere ders veriyorum. Kapımız her zaman açık. Lakin evimdeki atölyeme talebeleri seçerek almak zorundayım. Ebru sanatının, klasik ebrunun nesilden nesle aktarılabilmesi için, gelecek nesiler için böyle yapmak zorundayım.

Geleneksel sanatlarda usta çırak ilişkisi devam edip gider. Usta öldükten sonra da bu münasebet sürer. Ancak hem usta hem de talebe vefat edince bu münasebet sona erer.

Ben hocamın eserlerinden hâlâ feyz alıyorum, gittiğim her yerde hocamı anlatıyorum. Nefesimin yettiği yere kadar da hocamı anlatma devam edeceğim.

Zeki KuÅŸoÄŸlu, bir zaman hocam Mustafa Düzgünman Ãœstadımdan öz geçmiÅŸ istemiÅŸ. Hocam özgeçmiÅŸine özetle “Beni tanıyanlar usta diyor. Benim terbiyem buna müsaade etmez. Ben Necmeddin Hocamın çırağıyım, böylece malum ola” diyor.

Hocamın ismini ilk defa ebruya meraklandığım yıllarda duymuÅŸtum. Onun hakkında evvelemirde “Ãœsküdar’da bir ihtiyar var, ebru yapıyor, biraz da aksiymiÅŸ, geleni kovarmış” ÅŸeklinde sözler iÅŸitirdim.

Hocamla tanışmazdan önce kendi kendime ebru yapmaya niyetlendim. O yıllarda Topkapı Sarayı Süsleme Sanatları Kursu’na baÅŸlamıştım. Semih Ä°rteÅŸ Bey oradan hocam olur. Saray’da tezhip desenlerini öğrenirken yaptığım ebrularımı da hocalarıma, Cahide Keskiner Hanım’a gösterirdim. Cahide Hoca, ebrularımı görünce teÅŸvik mahiyetinde “Ne güzel olmuÅŸ, Mustafa Düzgünman hoca gibi kırmızıyı bulmuÅŸsun” derdi.

Bilahare bir vesileyle Hocamı buldum. Ondan ebru örenme başladım. Cumartesi günleri hocamın yanından ayrılmadım. Bir müddet sonra ebrularım değişmeye başladı.

USTASIZ EBRUCU OLUNMAZ

Ebruda ustanın, üstadın durduğu yer neresidir?

Ustasız ebrucu olunmaz, hüdainabit bir şekilde ebrucu olamazsınız, ebruyu kendi kendinize öğrenemezsiniz.

Ebruda bir rehber lazım gelir… Ben hocam gibi ebru yapmak için, onun gibi lale başı yapmak için belki bin adet lale yapmışımdır.

Usta talebesi için ne yapar?

Usta talebesinin yolunu kısaltır, kolaylaÅŸtırır… Tekne başında hocanın ebru yapışını görüp öğrenmeden, biz kullanışını görmeden doÄŸru dürüst ebru yapamazsınız. Hat talebesinin hocasının kamış kaleminin harfi nasıl ÅŸekillendirdiÄŸini görmeden harfi yazması söz konusu deÄŸildir. Hocanın kısaltacağı yol varken, siz hoca tanımazsanız yıllarca kendi başınıza olduÄŸunuz yerde dönüp durursunuz.

Tüm sanatlarda durum böyledir. Musikide hocanın yanında diz dövmeden usul öğrenemezsiniz.

Ebrunun tekâmül süreci ustanın ebrularını taklid etmekle olur. Talebe hocasını taklid ede ede gün gelir ustası gibi ebru yapmaya başlar. Az önce de arz ettiğim gibi ebruda hoca lazım gelir, hüdainabit ebrucu olunmaz.

Ebru sanatında ebrudan öte anlamlar, aşkın manalar vardır, bu anlamları; adabı, usulü, erkânı, terbiyeyi bir üstadın rahle-i tedrisatından geçmeden elde edemezsiniz. Bu hususta Hocam bir beytinde şöyle buyurmaktadır:

Bil ki manzurun olan dest-i nükş-i Mustafa
Nusrât-ı Mahmut Hüdâyî himmet-i Âl-i Abâ 

Ebru sanatında kesret-i tekrar ve meşk için neler söylemek istersiniz?

Aynı şeyi mütemadiyen devam ettirmek suretiyle de yenilikler, farklılıklar meydana çıkar. 30 yıldır lale çalışıyorum. Benim lalem 30 yıl içerisinde kendi içinde tekâmül etmiştir. Aynı şeyi tekrarlaya tekrarlaya yaptığınız eserdeki estetik problemleri görüp düzeltebilirsiniz. Bir diğer sanatkâr da aynı şekilde çözmediği bir meseleyi çokça meşk ederek kavrama yoluna gidebilir. Böylelikle sanat da sanatkâr da tekâmül eder. Türk dilinin kendi kendine tekâmül etmesi gibi.

Öz sanatlarımızın edep, usul ve erkan yönüne dair de bir paragraf açalım isterseniz…

Hay hay. Edep usulden de ebrudan da önce gelir. Bir zaman, ebrucu geçinen biri Mustafa Düzgünman Hoca’mın ebrularını satın alarak “Bunları ben yaptım” mülahazasıyla YKB Kazım TaÅŸkent Sanat Galerisi’nde ebru sergisi açmış ve Düzgünman Hoca’nın hanımı sergiyi basarak “Bunlar Mustafa’nın ebruları” demiÅŸti…

Ne günlere kaldık…

Bir zaman Turing, Sultanahmet’te tarihi bir medreseyi restore ettikten sonra derviÅŸ hücrelerini sanatkârlara vermiÅŸti. Cahide Hoca’nın teÅŸvikiyle ben de orada bir hücrede ebru yapmaya baÅŸlamıştım. Medresenin duvarlarına oradan birileri Mustafa Düzgünman hocamın ebrularını asmış. Bu ebruların benim tarafımdan yapıldığı ÅŸeklinde yanlış bir zannın oluÅŸmaması için ebruları kaldırdım. Bunu hocama söylemiÅŸler, çok hoÅŸuna gitmiÅŸ, “Gönderin, onu bana gelsin” demiÅŸ. Belki de hocam bu hassasiyetimden dolayı beni talebeliÄŸine kabul etti.

SANAT GELENEĞİMİZDE ÜÇÜNCÜ BOYUT YOKTUR

Klasik ebruya üçüncü boyut eklenebilir mi?

Bizim sanat geleneğimizde üçüncü boyut yoktur. Dolayısıyla klasik ebruya üçüncü boyutu eklemlemek diye bir şey söz konusu değildir. Çünkü Hocam Mustafa Düzgünman Merhum böyle yapmamış. Gül ebrusunu bir yere kadar yapmış, hadise üçüncü boyuta doğru gidince orada bırakmış. Benim yaptığım güllerde de ebru üçüncü boyuta doğru gidince ben de aynı yerde bıraktım.

Bu tür iÅŸler, üçüncü boyut ebruya zarar verir. Az önce de arz ettiÄŸim gibi klasik sanatlarımızın hiçbirisinde üçüncü bir boyut yoktur. Ne vardır? Tabiat taklidi vardır. Bu nasıl yapılır, stilize edilerek; üsluplaÅŸtırılarak yapılır. Tezhipte de öyle… Çiçeklerin yatay ve dikey kesitleri alınır ve bunlardan “penç” ve “hatayi” motifleri elde edilir. Bu hadiseye tam üsluplaÅŸtırma veyahut da stilize etme denilmektedir. Yani evvelemirde ilk bakışta çiçek olduÄŸu belli ama hangi çiçek olduÄŸu belli deÄŸil. Çiçekler Bu ebruda da, tezhipte de, çinide de sair bizim süsleme sanatlarımızda hep böyle kullanılır.

Ebruda da böyledir, yani üçüncü boyut yoktur. Lale, yarı üsluplaÅŸtırılır, insanlar baktığında anlar ve sorduÄŸunuzda “Bu laledir” der.

Şimdi bakıyoruz herkes ebruda üç boyutlu çiçek yapmaya çalışıyor... Tekneden çıkan çiçeklerin içi gözüküyor!

Ebru sanatımız ve sair klasik sanatlarımız herhangi bir risk altında deÄŸildir. Dolayısıyla sanatlarımızın ustalarımızdan öğrendiÄŸimiz haliyle devam ettirmeliyiz. Öz sanatlarımızda herkes“profesör” olmak zorunda deÄŸil!

SANAT ALLAH RIZASI İÇİN İCRA EDİLİR

Sizce öz sanatlarımız ne için icra edilir?

Batıda sanata bakarken belli gözlükler/kalıplar, ikilemler var. Diyorlar ki “Sanat toplum içindir yahut sanat sanat içindir.” Bizim böyle bir ikilemimiz yok. Biz diyoruz ki “Sanat Allah rızası içindir.” Biz (elhamdülillah) Müslüman olduÄŸumuz için sanata da ebruya da böyle bakıyoruz.

Ebruya bu şekilde bakmazsanız nû ebrular da yaparsınız, üçüncü boyut da eklersiniz, her şey yaparsınız.

Son olarak okuyucularımıza nasıl bir mesaj iletmek istersiniz?

Sözün özeti ben herkese ebru öğretmek zorunda değilim. Haliyle herkes de benden ebru öğrenmek zorunda değil.

Åžu ifadelerimin altınını çizin lütfen ibrahim Ethem Bey: Ä°cazette nesep önemlidir. Ä°cazet alınmaz, verilir.

Ustalar ara sıra hatırlanmak, taltif ve takdir edilmek ister… Hocamın vefatından bir yıl kadar önceydi… NiÅŸantaşı’nda hocamın eserlerinden müteÅŸekkil bir sergi düzenlendi. Hocam bu keyfiyetten çok mutlu oldu ve bunu da bize hissettirdi ve “Biliyor musun Alparslan 17 yıldır ilk defa Ãœsküdar’dan dışarıya çıkıyorum” dedi.

Hocalarımız, üstadlarımız hatırlansın, yâd edilsin, marifetleri iltifat görsün ve hiç kimse Ferid Kam’ın beyitlerinde iÅŸaret ettiÄŸi duruma düşmesin.

“SaÄŸlığında nice ehl-i hünerin
Bir tutam tuz bile konmaz aşına
Öldürürler evvel anı acından
Sonra bir türbe dikerler başına”

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.