Sosyal Medya

YaÅŸam

'Solcular reklam yazarı, mücahitler müteahhit oldu'

Türkiye’de İslâmcılık denilince ilk akla gelen isimlerden olan Prof. İsmail Kara, AK Parti’nin başarısını 'tırnak içinde' bir İslâmcılık başarısı olarak görüyor. Kara’ya göre, Türkiye’de İslâmcılığın içi daha da boşaldı, kuru bir iskelet kaldı. Kara, "12 Eylül'den sonra solcular reklam yazarı, 90’lardan sonra mücahitler müteahhit oldu" diyor.



Türkiye'de Ä°slâmcılık denince akla ilk gelen isimlerden birisi Marmara Ãœniversitesi Ä°lâhiyat Fakültesi öğretim üyesi Profesör Doktor Ä°smail Kara'dır. Ä°lki 1986'da çıkan üç ciltlik "Türkiye'de Ä°slâmcılık Düşüncesi" baÅŸlıklı antolojinin sahibi olan Prof. Kara çok sayıda kitaba ve makaleye de imza atmış bir isim. Ä°smail Kara ile AK Parti’nin, Ä°slâmcılık içindeki yerini Türkiye’nin çözüm bekleyen sorunlarından olan Kürt ve Alevi konularını konuÅŸtuk.

Türkiye’de AK Parti’nin 13 yıllık iktidarının ardından yapılan yorumlardan biri de Türkiye’de Ä°slâmcılık’ın merkeze oturduÄŸu ÅŸeklinde. Bu yoruma katılır mısınız?

Åžimdi bu medyatik bir söz. Medyatik bir söz olması bakımından anlamı var ama benim açımdan doÄŸru ve anlamlı bir söz deÄŸil. Åžunu görmek lâzım, AK Parti Ä°slâmcılıktan vazgeçerek iktidara geldi, bunu kendileri deklare etti. AK Parti gerçekten de kendi geleneÄŸinden, kendi savunduÄŸu fikirlerden büyük ölçüde vazgeçtiÄŸini beyan ederek geldi ama netice itibariyle bir deÄŸerlendirmeye tâbi tutulduÄŸu zaman Ä°slâmcılık içerisinde düşünülebilecek bir hareket. Türkiye’de bugün Ä°slâmcılık neredeyse sadece bu siyasi yapı üzerinden tartışılıyor, bu ancak aktüaliteye mahkûm siyasi bir bakış açısı veya bir yönlendirme olabilir. Ayrıca burada bir paradoks ve mesafe de var. Vazgeçen var fakat karşı taraf onu vazgeçmemiÅŸ kabul ediyor. Bu iki unsurun ikisini birlikte ele alırsak eÄŸer anlamlı bir ÅŸey olabilir belki, yoksa 'Ä°slâmcılar iktidara oturdu' cümlesi benim açımdan boÅŸlukta bir cümle.

Baktığımızda Türkiye’deki bütün Ä°slâmcı hareketler, çevreler - Gülen hareketini dışında tutarsak - AK Parti ile tam bir uzlaşı içinde, ÅŸikâyet yok aksine bir uzlaşı, memnuniyet hali var. Bunun için ne söylersiniz?

Bu doÄŸru gibi gözüküyor. Ayrıca düne kadar Fethullah Hoca Cemaati de su katılmamış bir AK Partili, AK Parti de Cemaat’in en büyük destekçisi idi. Bunlar bir tarafa, Türkiye’de aslında bir fikir ortamı, ciddi bir arayış, Türkiye merkezli problemleri tartışma vasatı olmadığı için bu böyle gözüküyor.

Ne kastediyorsunuz?

Önce ÅŸunu sormak lâzım, Türkiye’de ciddiye alınabilecek bir siyasî ve fikrî tartışma var mı? “Bütün Ä°slâmcı hareketler, çevreler” diyorsunuz bu doÄŸru deÄŸil. Türkiye’de bugün Ä°slâmcılık nerede duruyor buna bakmak lâzım. Artık HDP’de bile bir miktar eski aktivist Ä°slâmcı var, bir eski Ä°slâmcı da CHP’de. Liberal solla düne kadar devam eden AK Parti ve Ä°slâmcılık ittifakına ne demeli? Bunları da konuÅŸmak lâzım ama soru ve sorun daha büyük ve genel, Türkiye’de Ä°slâmcılık’ı bir tarafa koyunuz Sol’da, Kemalist kesimde, Milliyetçi cenahta, üniversitelerde kulak kabartılacak bir fikrî, felsefî hatta bıraktık felsefîyi, siyasî bir tartışma ve muhalefet var mı? Mesela anayasa, Alevilik, laiklik konularında... Gevezelik veya çamur atmak, karşı tarafı küçümsemek dışında. Düne kadar Taraf’ta yazan Ä°slâmcıları yahut Yeni Åžafak’ta, Zaman’da kalem oynatan liberalleri, solcuları hatırlamak lâzım. Bu yazarlar yazdıkları gazetenin hiç deÄŸilse ana politikalarını benimsiyordu herhalde. Yoksa iyi paralar alarak spor mu yapıyorlardı? Dolayısıyla bu düzeyde yürüyen bir ortamda konuÅŸuyoruz. Memnuniyetler veya memnuniyetsizlikler varsa bu çerçevede yürüyor, bunu görmek lâzım. AK Parti kendisi belli bir fikri savunmayı deÄŸil, Ä°slâmcılığı hiç deÄŸil, bir koalisyon olmayı tercih etti ve baÅŸarılı oldu.

"AK Parti’nin siyasi baÅŸarısı Türkiye’nin baÅŸarısı oldu mu?"

AK Parti belli ki bir ihtiyaca cevap veriyor ya da her şeyi absorbe eden bir hâli var diyebilir miyiz?

Hiç şüphesiz. AK Parti’nin siyasi baÅŸarısını kimse inkâr ederek yoluna devam edemez bence. AK Parti büyük bir siyasi baÅŸarı kazandı, on küsur yıl sonra hâlâ kazanıyor.

Siz burada bir İslâmcılık başarısı görmüyor musunuz?

Tırnak içine alırsak bir Ä°slâmcılık baÅŸarısı da görülebilir. Ä°slâmcılığın içi daha da boÅŸaldı, kuru bir iskelet kaldı da diyebiliriz. Gerçek ölçü ÅŸu soru ve onun cevabı olabilir: AK Parti’nin siyasi baÅŸarısı, Türkiye’nin baÅŸarısı oldu mu? Ekonomide, milli eÄŸitimde, kültür hayatında, dış politikada, toplumsal yarılmaların tamirinde, Türkiye’nin tatlı sularında, meyve ve çiçeklerinde. Ä°sterseniz bu alanlardaki Ä°slâmcılık'ta diyelim, fark etmez. Burada ben Ä°slâmcılık'la hiçbir alâkaları yoktur demiyorum, en azından tarihleri ve biyografileri itibariyle var, oy havuzları itibariyle var ama AK Parti’yi sadece kendilerinin kaçtığı Ä°slâmcılık üzerinden deÄŸerlendirmek bence ucuza kaçmaktır.

O zaman nedir?

Biraz uzaÄŸa giderek ÅŸunu hatırlatıyorum ben; Erbakan’dan önce Türkiye’de irtica karikatür tipi Süleyman Demirel’di. Bu pek bilinmez, basın-yayın dünyasındakiler bile hatırlamıyor, bilmiyor. Demirel’in gazete karikatürlerine yansıyan yeÅŸil takkeli, takunyalı, tespihli fotoÄŸrafları var. Ne zaman baÅŸlıyor bu? 1965’lerden sonra. Biliyorsunuz “takunyalılar” diye adlandırılan bürokratlar Demirel’in üst düzey bürokratlarıdır. Sonradan ÅŸimdi Ä°slâmcı dediÄŸimiz Milli Selamet Partisi’ni kurdu bu takunyalılar, sonra ANAP’ı kurdu. Bunların son bakiyeleri AK Parti kadrolarında bile var, Nevzat YalçıntaÅŸ gibi. Åžimdi AK Parti’den Meclis BaÅŸkanı olan Ä°smail Kahraman AP’li, ANAP’lı, RP’li idi. Buradaki mesele ÅŸu; bu Ä°slâmcılık denen çizgiyi Demirel ile iliÅŸkilendirecek misiniz meselâ? Turgut Özal ile iliÅŸkilendirecek misiniz? Erbakan ile elbette iliÅŸkilendireceksiniz, 12 Eylül ile iliÅŸkilendirecek misiniz? Ä°liÅŸkilendirirseniz bu kadar yuvarlak cümleler kurulabilecek mi? Türkiye’de Ä°slâmcılığı kalın bir çizgi olarak düşünürseniz iÅŸin bu tarafını görmek lâzım.

"12 Eylülden sonra solcular reklam yazarı, 90’lardan sonra mücahitler müteahhit oldu"

2015 Temmuz’unda Fatma BarbarosoÄŸlu’na verdiÄŸiniz bir mülâkatta “Tahsil yıllarımız itibariyle dindar ve muhafazakâr insanların eline imkânlar, makamlar ve iktidarlar geçtikçe memleketin giderek düzeleceÄŸine, güzelleÅŸeceÄŸine, hak ve hukukun daha fazla tanınacağına dair bir kanaatle yetiÅŸmiÅŸtik. Hatta bir inançtı bu. Ä°mam Hatip’te talebe iken bizim gibi saf olan hocalarımız “Ne zaman ki imam hatip mezunları profesör, vali, milletvekili, bakan, rektör olur, o zaman Türkiye kurtulacak” derlerdi. Biz de buna inanmıştık, memleketi mutlaka kurtaracaktık” demiÅŸtiniz. Yukarıdaki kadrolar artık gücü paylaÅŸmasız yıllardır iktidarda, Türkiye kurtuldu mu?

DoÄŸrusu, "Kurtulma yoluna girdi" demeyi çok isterdim. Türkiye Cumhuriyeti kendisine muhalif olabilecek kesimleri içine alarak gösterdiÄŸi baÅŸarı dolayısıyla bir miktar kurtuldu. Türkiye, Ankara bu bakımdan baÅŸarılı bir yer denebilir. Peki bu baÅŸarı Türkiye’nin baÅŸarısı mı? Bunun önünde büyük bir soru iÅŸareti var. Esas “kurtuluÅŸ” adını taşıyan örgütler sol örgütlerdir. Elbette Kemalist, milliyetçi, Ä°slâmcı cenahta da var. Bu kurtuluÅŸ fikirleri memleketimizde giderek kendilerinden kurtulmak istenenlere katılmak ÅŸeklinde cereyan ediyor, büyük ölçüde. 12 Eylül'den sonra solcular reklam yazarı, 90’lardan sonra mücahitler müteahhit oldu. Onun için "KeÅŸke Türkiye kurtuldu diyebilsem" diyorum.

Peki, daha adaletli oldu mu?

Benim adalet anlayışım itibariyle bu iktidarın getirdiÄŸi adalet fikri ve icraatı hiçbir ÅŸekilde yetmez. Önceki iktidarlardan daha adaletsiz oldukları söylenebilir mi, emin deÄŸilim. VatandaÅŸa hizmet açısından daha baÅŸarılı oldukları alanlar var, saÄŸlık gibi, sosyal yardımlar, eÄŸitime destek gibi. Yuvarlak cümleler kurmaya mecbur kalışımızın sebebi, uzun zamanlardır memleketimizde hukuk ve adalet fikrinin kaybolmuÅŸ, ahlâkın hayli zayıflamış olmasıdır. Yalnız 28 Åžubat sürecinde neredeyse bütün üst yargı sisteminin ÅŸakÅŸakçılığından sonra bu iktidar döneminde önce Ergenekon ve Balyoz, ardından cemaat hadiseleri yüzünden yargı sisteminin, adalet mekanizmalarının neredeyse iÅŸlemez hale geldiÄŸi çok açık. Yine de bir siyasi iktidar baÅŸka iktidarlarla mukayese edilerek ele alınabilir. Demirel, Ecevit, Özal iktidarlarından, 12 Eylül askeri yönetiminden daha adaletsiz oldukları söylenebilir mi bilmiyorum.  

"Kürt meselesi artık sadece İslam kardeşliği üzerinden çözülemez noktaya geldi"

Türkiye’de Kürt meselesi hâlâ yakıcı bir sorun olarak duruyor. Sizce bu sorun nasıl çözülür, Ä°slâmın, Müslümanlığın yeri ne olur?

Tekrarladığımız bir ÅŸey var, Türkiye’de Ä°slâmi olmayan hiçbir çözüm gerçek çözüm olamaz. Türkiye’de geniÅŸ mânâsıyla dini olmayan hiçbir mesele yoktur çünkü. Türkiye böyle bir ülkedir. Türkiye, bu bakımdan ÅŸeriatla yönetildiÄŸi iddia edilen Ä°slâm ülkeleriyle bile kıyaslanamaz. Önce bunun anlaşılması lâzım. Maalesef, Kürt meselesi artık sadece Ä°slâm kardeÅŸliÄŸi üzerinden çözülemez noktaya geldi, bunu da görmek lâzım. Kürt meselesi çok büyük ve çok taraflı bir mesele artık, bu konuda yuvarlak ve kolay cümleler aldatıcı ve sorumsuz olabilir. Kürt ve Alevilik meselesi Türkiye’deki 60 sonrası sol hareketlerin tabiatı dolayısıyla dindışılığa kayan bir bölgeyi de içinde barındırıyor. PKK, uç sol hareket olarak, hiçbir dini kimlik taşımayan bir çerçevede kuruldu, geliÅŸti. Önceki Kürt ve Kürtçü hareketler böyle deÄŸil, bazı liderleri dini lider ya da tarikat ÅŸeyhiydi. O sayede BediÃœzzaman’la Abdullah Cevdet birlikte Kürt NeÅŸr-i Maarif Cemiyeti’nde yer alabildiler. Bu bir imkândı. Herhalde PKK için, ayrılıkçı Kürt hareketler için böyle bir ÅŸey söylenemez.

PKK, uzun bir süre önce çubuğu biraz dini hassasiyetlere büktü aslında. Değil mi?

Bu büktü iÅŸi, Filistin KurtuluÅŸ Örgütü’nün SoÄŸuk SavaÅŸ sonrasında Ä°slâmcı örgüt olması gibi bir ÅŸey. Biliyorsunuz FKÖ yurtdışına kaçan Türk solculara silahlı eÄŸitim verecek kadar devrimci sol bir örgüttü. HDP içinde de ÅŸimdi başörtülü milletvekilleri, eski Ä°slâmcılar var, koalisyonlar var ama bir de iÅŸin kendi tabiatı var.

"Mezhep kullanışlı ve saptırmaya elverişli bir araçtır"

İran ile Suudi Arabistan arasındaki gerilim sizce bir mezhep kavgası mı? Yoksa mezhebin araçsallaştırıldığı jeopolitik bir kavga mı?

Ben burada mezhep ayrılığının bir araç düzeyinde iÅŸlediÄŸini düşünüyorum. Hem iç aktörler hem dış aktörler açısından bu böyle. Ä°slâm dünyasındaki mezhep yapıları Hristiyanlıktaki gibi çok katı, ayrı bir din gibi deÄŸilse de mezhep aynı zamanda bir inançtır. Mezhep meselesini ciddiye almak lâzım fakat aktüel hadisede mezhebin oynadığı rolün ben çok abartıldığını, biraz da Türkiye’yi kuÅŸatmak için yapıldığını düşünüyorum. Türkiye ile Ä°ran arasındaki iliÅŸkilerin iniÅŸ çıkışında mezhebin bir etkisi var mı mesela? Türkiye ile Ä°ran’ın çok iyi iliÅŸkileri olduÄŸu dönemler oldu, sınırlarımız asırlardır deÄŸiÅŸmedi. Irak’taki Arap Åžiilerle de Türkiye’nin iliÅŸkileri çok iyi olabildi. Azerbaycan ağırlıklı olarak Åžii’dir. Irak’taki Türkmenler de. Buna karşılık Irak ve Suriye’deki Kürtler çok büyük ölçüde Sünni’dir. Burada elbette mezhep farklılığının, tarihten gelen birikimlerin etkisinin sıfır olduÄŸunu söyleyemeyiz ama aktüel problemin ÅŸiddetlendiricisinin mezhep olduÄŸunu söylemek mümkün deÄŸil. Ama mezhep kullanışlı ve saptırmaya elveriÅŸli bir araçtır bütün tarih boyunca. Bu araç kullanılıyor, kullanılacak.

Kullananlar o ülkeleri yönetenler mi? Yoksa dış dinamikler mi?

Bunu hem yönetenler, hem de dışarıdakiler kullanıyor. Burada ÅŸu ayrımı da yapmamız lâzım. Müslüman ülkelerin eÄŸitim almış kitleleri ile daha az eÄŸitim almış ya da modern eÄŸitim süreçlerinden geçmemiÅŸ kitleleri arasında da bu konuda ciddi farklılıklar vardır. Ä°nsanlarımızın, aydınlarımızın pek bilmediÄŸi ve dikkat etmediÄŸi bir mesele var; modernleÅŸme süreçleri Sünnilerle Åžiileri tarihte hiç olmadığı kadar birbirine yakınlaÅŸtırmıştır. Diyanet Ä°ÅŸleri BaÅŸkanı, birkaç hafta önce Ä°ran’a gitti, Åžii imamın arkasında namaza durdu. Bu tarihte kolay kolay olabilecek bir ÅŸey deÄŸil. Bir Türkiye Diyanet Ä°ÅŸleri BaÅŸkanı’nın, geriye doÄŸru gidersek bir ÅŸeyhülislamın bir Åžii imamın peÅŸinde açıkça namaz kılması modernleÅŸmenin getirdiÄŸi yakınlaÅŸma ile alâkalıdır. Siyasi düşünce ve siyasi sistem açısından da Åžii ve Sünni siyaset anlayışları modernleÅŸme döneminde bir birine çok yakınlaÅŸmıştır. Ä°ranlılar, meÅŸrutiyeti Osmanlılar’dan öğrendiler. Modern eÄŸitim sistemlerinden geçmiÅŸ Åžii ve Sünniler zihniyet itibariyle tarihte hiç olmadığı kadar bir birine yakınlar. Türk Ä°slâmcıları, mütedeyyin gençler Humeyni’yi, Ali Åžeriati’yi çok rahat bir ÅŸekilde okudular. Bu modernleÅŸme sürecinin mümkün kıldığı bir ÅŸeydir yoksa Ali Åžeriati aslında çok tipik modern bir Åžii’dir, Humeyni de “Åžah'ın yaptığını Ömer yapmadı” diyecek kadar katı bir Åžii âlim. Öbür taraftan Ä°ranlı eÄŸitimli Müslümanlar da Seyyid Kutub’u rahatlıkla okuyabildiler ve çok etkilendiler. Yalnız az eÄŸitim almış, modern eÄŸitim süreçlerinden fazla geçmemiÅŸ halk kesimleri için bu ölçüde yakınlaÅŸmalardan söz edemeyiz.

"Alevilik problemi artık Türkiye’nin sadece kendi ÅŸartları ile çözeceÄŸi problem olmaktan çıktı"

Türkiye’nin çözemediÄŸi inanç temelli sorunlarından bir tanesi de Alevilik. Size göre Türkiye bu sorunu nasıl çözmeli?

Belki Alevilik için de anlamlı olabilecek bir ÅŸey ekleyelim: Sünnilik kapanarak Åžiilik ise açılarak varlığını sürdüremez. Birçok ÅŸey deÄŸiÅŸti ama bu kalın damar deÄŸiÅŸmedi bana göre. Onun için Sünnilik için açılmak, Åžiilik için kapanmak koruyucu ve yaÅŸatıcı olduÄŸu kadar zaaf da olabilir, tarihte olmuÅŸtur. Sorunuza gelirsek Alevilik meselesi Türkiye’nin çözmekte geç kaldığı bir meseledir. Belki önemsemediÄŸi, belki gücünün yetmediÄŸi… 1940’larda Türkiye’de ilk defa alan araÅŸtırmaları yapılmaya baÅŸlandı. Niyazi Berkes, Behice Boran daha sonra Mübeccel Kıray, Åžerif Mardin, vs.. Ä°lkler Ankara köyleri üzerinde çalıştılar. Alanda tespit ettiklerinden biri ÅŸudur: ÅžehirleÅŸen Aleviler, SünnileÅŸiyor. Åžimdi bu aslında onları ÅŸaşırtan bir sonuçtu. Geldikleri yerler, yetiÅŸme tarzları itibariyle biraz da Amerikan sosyolojisinin etkisinde oldukları için buna ÅŸaşırıyorlar.

Siz de bu ortaya çıkan sonuca katılıyor musunuz?

DoÄŸru bir tespit bence. Aslında bu tarihten beri gelen bir ÅŸey. Bu bütün Selçuklu, Osmanlı, Cumhuriyet tarihinden bu yana gelen bir ÅŸeydir. SünnileÅŸiyor dediÄŸimiz zaman bugünkü SünniliÄŸi anlamamak lâzım. Burada SünnileÅŸiyordan kastedilen ÅŸey, Sünnilik içinde kendisine rahatlıkla yer bulabiliyor. Ayrıca çok önemli bir husus var. Türkiye’deki yaygın tarikatların neredeyse tamamı NakÅŸilik hariç Alevi unsurları içinde fazlasıyla barındıran teknik tabiriyle Alevi meÅŸrep tarikatlardır. Onun için bir Alevi çok rahatlıkla bir Sünni tarikatın içerisinde kendinin, inanışının, kültürünün hatta pratiklerinin karşılıklarını görür, bulur. Tarikatlar içinde Alevilerin kendilerini bulması ve ifade etmesi çok mümkündü. Tarihi tecrübe bu. 1940’lı yıllarda da hadise bu ÅŸekilde cereyan ediyor.

Bu çizgideki büyük kırılmalardan biri 1960’larda baÅŸlayan sol hareketlerle birlikte AleviliÄŸin içinde dinsiz ve ateist çizgiye doÄŸru kayan damarın ortaya çıkmasıdır. 1960’lı yılların sonunda Mustafa Timisi, Birlik Partisi adıyla bir Alevi Partisi de kurmuÅŸtu. Bu parti sol bir jargona sahipti, parti amblemi ortada aslan etrafta yıldızlar. Aslan, Hazreti Ali’yi temsil eder. Birinci kırılma noktası, solculuk üzerinden ateizme kayıştır. Bu tarihlerden sonra Alevilik kısmen anormal bir çizgiye girmeye baÅŸlıyor. Özellikle eÄŸitim süreçlerinden geçen ÅŸehirli Alevilerin bir kısmı.

DoÄŸal veya tarihi sürece çok ciddi anlamda bir müdahalede bulunuldu diye düşünebiliriz. Ä°kinci müdahale ise SoÄŸuk SavaÅŸ sonrasında kimlik politikalarının Türkiye’ye boca edilmesi ve dayatılması. Ben bu ikisinin de çok programlı olduÄŸunu, Türkiye’nin de çok hazırlıksız yakalandığını düşünüyorum. Bu müdahaleler Alevilik meselesini de Türkiye’nin kendi iç meselesi olmaktan çıkarmaya doÄŸru sürükledi. Problem artık Türkiye’nin sadece kendi ÅŸartları ile çözeceÄŸi problem olmaktan çıktı.

Siz müdahale diyorsunuz ama bir inanç, kimlik yok olacaksa onun yok olmasına engel olmak ahlaki bir tavır değil midir?

Yok olmuyor. Nasıl modern eğitim süreçleriyle Şiiler ve Sünniler birbirine yakınlaştı diyorsak bu Alevilik için de söz konusu. Erimesinden bahsetmiyoruz, geçişkenlikler imkansız hale geliyor, duvarlar kalınlaşıyor, farklılık kopuşa varıyor. Bu bir memleket için hayra işaret değil.

Alevilik, yazılı kaynak azlığı, baskılanmış olması ve hâkim Sünnilik karşısında dezavantajlı değil mi? Yok olma riski taşımıyor mu?

Tarihi realite diye bir ÅŸey var. Alevilik bu topraklarda Selçuklulardan beridir var. Selçuklulardan bu yana var olan bir gelenek, bir inanç, bir dil öyle kolay kolay ortadan kaldırılabilir mi? Bakın ben dindar bir çevrede büyüdüm, babam imam, Ä°mam Hatip Okulu’nda yetiÅŸtim. ÇocukluÄŸumun geçtiÄŸi bölgede Alevi olmadığı için onlara karşı bir hissiyat içinde olmadım, sonradan eÄŸitimim sırasında Alevilik meseleleriyle kademe kademe ilgilendim. Diyorum ki Alevilikle ilgili her ÅŸey benim ilgi alanımın, inanç ve his dünyamın dışında bile kalsa Alevi türküleri ilgi alanımın, his dünyamın dışında kalamaz. Alevi türkülerini mesela, kim bu kültürün, dilin dışına itebilir? Dilin, kültürün dışına atamadığınız ÅŸey yaşıyor, yaÅŸayacak demek.

Ben ÅŸunu söylüyorum; Alevilik problemi artık Türkiye’nin iç problemi olmaktan çıktı, bazı müdahale alanları, bölgeleri dolayısıyla veya modernleÅŸme, ÅŸehirleÅŸme süreçleriyle karmaşıklaÅŸtı. Alevilik diye tek tip bir vâkıa da yok. Kürt AleviliÄŸi bambaÅŸka bir ÅŸey mesela. Ayrıca eskiden beri köylerinde cami olan, Sünnilere yakın ibadet hayatı olan Aleviler de var. Ama bu iÅŸle ilgilenen biri olarak Türkiye’nin Alevi meselesini çözmesinin çok zor olduÄŸunu da düşünmüyorum.

Alevi problemi elbette çözülmelidir bu tartışma dışıdır. Problem ÅŸu: Türkiye kendi Alevililik problemini elbette bugünün ÅŸartlarında kendini, kendi tarihi tecrübelerini hesaba katarak mı çözecek? Yoksa Almanya’nın Fransa’nın dayattığı çerçevede mi çözecek? Bence bu çok önemli. DoÄŸru olan Türkiye’nin kendi tarihi tecrübesi içinde çözüm araması. BaÅŸkalarının çözümü bizim çözümümüz olamaz. Cemevi dahil gidiÅŸin bu istikâmette olmadığı kanaatindeyim. Ä°nÅŸaallah yanılırım.

"Cemevlerinin ibadethane olması Alevilerin de işine yaramayacak bir şeydir"

Alevilik tartışmalarında sorunun kilitlendiği yer cemevlerinin statüsü konusu olarak öne çıkıyor: İbadethane mi, değil mi? Siz cemevi tartışmalarına nasıl bakıyorsunuz?

Bu çok ciddi bir problem, bunun uzun boylu tartışılması lâzım. Sadece siyasi, aktüel ve medyatik tartışmalar kesinlikle yetmez. İslâm inancına göre her yer ibadethanedir. Dolayısıyla biz Hristiyanlıktaki gibi bir ibadethane anlayışına sahip değiliz. Bunu bir taraf koyalım. Cemevleri cami statüsüne eşit bir ibadethane olacak mı olmayacak mı? Soru budur. Bu soru çok ciddi bir sorudur. Hukuken bakarsanız cami de, kilise de, havra da bir ibadethanedir. Bunun yanına cemevini koyun problem çözülsün demek her şeyi hukuka ve basite indirmek olur ki bu çok yapılan bir hatadır. Hukuk önemli bir şeydir ama sadece bir şeydir. Meşruiyet meselesi de hukuka indirgenemez.

Burada ben bazı sıkıntılar görüyorum çünkü burada cemevini caminin dışında veya cami gibi bir ibadethane olarak kabul ettiÄŸiniz zaman dini olarak Alevileri ve Sünnileri ayırıyorsunuz. Ayrıca bunun bütün toplum için kültürel bir karşılığı da yok. Bu ayrım 1990’a kadar yoktur. Namaz kılmak isteyen Alevi camiye giderdi. Alevilerin bir kısmı dini ibadetlerinde hassastır. Tarihi tecrübelere bakarsanız cemevlerinin tekke gibi olması lâzım, tekke de bir ibadethanedir. Sünni tekkelerinin de mescidi vardır, zikir ve ayin alanları aynı zamanda mescittir ama onlar cami ile eÅŸitlenmez. Tarikatlar zikre, ayine ibadet olarak bakar, bu bakımdan Alevilere yakındırlar. 

Sizce çözüm tekke ve zaviyelerin tekrar açılmasına izin verilmesi mi?

Tarihi tecrübeye bakarsanız bunun olması lâzım ama tarihi tecrübe bugün için otomatik olarak iÅŸlemez. Bu günün ÅŸartlarıyla nasıl iÅŸleteceÄŸinizi yeniden düşünmeniz lâzım. Bugün tekkeler açık deÄŸil, tarikatlar gayri resmi olarak yaşıyor. YaÅŸadıkları yerin adı tekke deÄŸil, musikî derneÄŸi, yardımlaÅŸma derneÄŸi ya da bazı yerlerde mescit. Bugün için Türkiye’de Alevilik meselesinin çözümü konuÅŸulurken Türkiye’nin tarihi tecrübelerinin devrede olmadığını söyleyebiliriz. Bence bu büyük bir eksiklik veya hatadır. Bu yüzden mesela Ahmet YaÅŸar Ocak’ın fevkalade önemli çalışmaları bu çerçevede devrede deÄŸil. Cemevlerinin ibadethane statüsüne kazandırılması çözüm deÄŸildir bence. Bu Türkiye’nin iÅŸini zorlaÅŸtıracaktır. Alevilerin de iÅŸine yaramayacak bir ÅŸeydir.

Neden Alevilerin iÅŸine yaramaz?

Biraz önce söylediklerimizle irtibatlandırırsak Türkiye’nin bulacağı çözümün amacı Alevilerle Sünnileri iç içe olmasa da yakınlaÅŸtırıcı bir çözüm olması lâzım. Hangi çözüm Türkiye’de Alevi ve Sünnileri uzaklaÅŸtırıyorsa bu Türkiye’nin ve bizim aleyhimizde olan çözümdür. Dikkat edin farklılıktan bahsetmiyorum, uzaklaÅŸtıracak ve ayrıştıracak çözümden bahsediyorum. En azından cami ile cemevi arasında olmayan bir uzaklaÅŸma olacak. Artık birbirlerinin cenazelerini kılmaları çok asgariye inecek. Bu uzaklaÅŸma Diyanet Ä°ÅŸleri BaÅŸkanlığı ile Aleviler arasında da olacak, siyasi partilerde de olacak, resmi veya sivil kurumlarda da olacak. Almanya’nın, Fransa’nın, belki baÅŸkalarının da Türkiye’ye dayattığı ÅŸey bu; yani AleviliÄŸin ayrı bir din olması. Bu Alevilerin de aleyhinde, benim de, Türkiye’nin de aleyhinde bir ÅŸey. Bakın, bu iktidar döneminde zaten iyi olmayan din dersi programlarını ve kitaplarını Alevilerin de bir ÅŸekilde razı olabileceÄŸi bir hale getireceÄŸiz diye daha kötü hale getirdiler. Bu ne biçim bir çözümdür ki Türkiye’de yetiÅŸen her mezhepten ve meÅŸrepten çocuÄŸun alacağı din kültürünü daha kötü ve vasıfsız hale getiriyor? Ben Türkiye’yi, kendini önemseyen her insanın bunlara razı olmaması gerektiÄŸini düşünüyorum. Yoksa en yukarıya çıkarsak bu günkü ÅŸartlarda Alevilerin bütün hakları neyse ve ne türdense verilmeli tabii, bu tartışma dışı.

Sanki Sünnilerin bütün hakları verilmiş gibi konuşuyoruz, öyle bir hava var, değil mi? Halbuki Cumhuriyet ideolojisinin laiklik politikalarının gerçek mağdurları Aleviler değil Sünnilerdir, mütedeyyin insanlardır.

Kaynak: Al Jazeera

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.