Coğrafyamız
İspanya 'İslamsız' tarihi ile yüzleşiyor
İspanya'nın, İslam ve Müslümanlarla yolunun kesiştiği uzun bir dönemi yok sayarak inşa ettiği tarih tasavvuruna ilişkin eleştiriler, ülkenin önde gelen entelektüelleri tarafından da dile getiriliyor.
Katolik dünyasının ruhani lideri Papa Franciscus'un 'Üçüncü Dünya Savaşı'nın parçaları' olarak nitelendirdiği çatışmalar, terör olayları ve bunların kaçınılmaz sonucu hoşgörüsüzlük ortamına bir çare olarak 'uyum ve birlikte yaşama'nın somut örneğini sunan "Endülüs tecrübesi", tam da doğduğu ve serpildiği topraklarda gözardı ediliyor, ayrımcılığa maruz kalıyor.
Yaklaşık 800 yıl önce İber Yarımadası'nda, günümüz Avrupasının kronik sorunları çok kültürlülük ve birlikte yaşam arayışlarına model teşkil edecek surette, farklı dini ve etnik gruplar arasındaki etkileşimin ürünü büyük bir medeniyet inşa eden Müslümanlar, gerek tarihi hak ve statüleri gerekse geride bıraktıkları kültürel miras bakımından mağdur ediliyor.
Modern İspanya'nın, Avrupa düşünce tarihi araştırmalarında 'Batı Aydınlanmasına giden yol' olarak nitelendirilen Endülüs tecrübesini "benimsemekteki" zorlanışı, son örneği Yahudilere vatandaşlık hakkı verilmesi olan 'tarihle yüzleşme ve tarihi hataların tashihi' çabalarını da eksik bırakıyor, anlamsız kılıyor.
Sorunlu tarih tasavvuru
İspanya'nın, İslam ve Müslümanlarla yolunun kesiştiği uzun bir dönemi yok sayarak inşa ettiği tarih tasavvuruna ilişkin eleştiriler, Juan Goytisolo ve Rodrigo de Zayas gibi, ülkenin önde gelen entelektüelleri tarafından da dile getiriliyor.
Fas'ın Marakeş kentinde yaşayan Goytisolo, İspanya kimliğinin teşekkülünde İslam ve Müslümanların etkilerini araştırmak ve kabullenmedeki zorlanışın, bu yöndeki arayışın varacağı mantıksal sonuca, yani İslam'ın, İspanya tarihindeki rolünün itirafına yol açacağına ilişkin kaygılarla bağlantılı olduğu görüşünde. Çağdaş İspanyol edebiyatının en önemli isimleri arasında gösterilen Goytisolo, Yahudiler ve ardından Müslümanların İspanya'dan sürülmesinin, Avrupa'da en kanlı örneklerine geçen yüzyılda tanık olunan 'etnik temizliklerin' ilk örneği olduğunu savunuyor.
Müslümanların İspanya'dan sürüldükleri sırada maruz kaldıkları mezalime ilişkin tarihi belgelerle hazırladığı çalışmalarla tanınan tarihçi Zayas da İspanya tarihinin bu karanlık dönemine ilişkin 'bir tür gizli sansürün' varlığına işaret ederek, toplu sürgün sırasında çok sayıda ihtiyar, çocuk ve hamile kadının acı çektiğine ve öldüğüne ilişkin detayların bilinmediğini belirtiyor.
İspanya'nın, 'tarihi bir hatanın düzeltilmesi' hedefiyle 1492 yılında Engizisyon mahkemelerinin kararı ile sınır dışı edilen Sefarad Yahudilerine çifte vatandaşlık hakkı vermesi, buna karşın aynı dönemde ülkeden sürülen ve 'Moriskolar' olarak anılan Müslümanların tarihi haklarının iadesine ilişkin herhangi bir adım atmaması, söz konusu tarih tasavvurunun 'sorunlu tabiatını' yeniden gözler önüne serdi.
İspanya'daki Müslüman toplumunun temsilcileri de AA'ya yaptıkları açıklamalarda, söz konusu dönemde büyük baskılara maruz kalan Yahudilere haklarını iade ederek geçmişiyle yüzleşmeye çalışan İspanya'nın bu çabasının, takdire değer olduğunu ancak aynı dönemde İslam medeniyetinin en önemli örneklerinden birini inşa eden Müslümanları 'unutmasıyla' gölgelendiğini ifade ediyor.
İspanya Müslüman geçmişinden korkuyor
İspanya'daki Müslümanların çatı kuruluşlarından İspanya İslam Konseyi Başkanı Isabel Romero, ilkesel olarak Yahudilerin tarihi haklarının tanınmasını olumlu bir karar olarak gördüğünü, diğer taraftan Müslümanlara bu hakların verilmemesinin makul olmadığını belirtti.
İslam Konseyi olarak bu konuya büyük önem atfettiklerini belirten Romero, "Zira bu mesele, İspanya'nın Müslüman geçmişinin çok önemli bir dönemiyle ilgili. İki yıl önce eski Adalet Bakanı ile görüşmüş ve aynı devrede Yahudilere benzer şekilde İspanya'dan çıkarılan Moriskoların haklarıyla ilgili bir dosyayı kendisine takdim etmiştik" dedi.
İspanya makamlarının, Moriskolara vatandaşlık hakkı verilmemesini İspanyolca bilmemeleri, ülkeden ayrıldıktan sonra Kuzey Afrika'da yeni katıldıkları toplumlarla bütünleşmeleri ve netice itibarıyla asli kimliklerini kaybetmeleri gibi gerekçelerle mazur göstermeye çalıştığını söyleyen Romero, şunları kaydetti: "Bu tespitlerin gerçekçi olmadığı görüşündeyiz. Şurası açık ki İspanya devleti, Müslümanların, kimliğini şekillendiren unsurlardan biri olduğunu kabul etmekten korkuyor. Aynı şekilde İslam'ı, mevcut durumda yabancı bir din olarak görüyor halbuki biz böyle olmadığını, İspanya kimliğinin bir parçası olduğunu söylüyoruz. Öne sürdükleri gerekçeler, etnik temelli."
Aileler de talepte bulunmalı
Moriskolara vatandaşlık hakkı tanınmasının, ilgili kesimlerin talepleriyle bağlantılı olduğuna da dikkat çeken Romero, İslam Konseyi'nin elinde, Endülüs'ten sürülen ve Mağrip ülkeleri, Nijerya hatta Timbuktu'ya yerleşen Müslüman ailelere ait kapsamlı bir listenin bulunduğunu belirtti. Romero, mevzuat ve yasal düzenlemeler doğrultusunda vatandaşlık taleplerinin bu ailelerden gelmesi gerektiğini, bu suretle İspanya'daki kuruluşlarının da bu taleplerin karşılanması ve hakların tanınması konusunda resmi makamlar nezdinde ısrarlı faaliyet yürütebilme imkanı bulacağına işaret etti.
Endülüs mirası 'taştan ibaret değil'
Müslüman toplumu temsilcileriyle uzun müzakere sürecinin ardından üzerinde mutabakata varılarak 1992'de parlamento ve kral tarafından onaylanan 14 maddelik anlaşmanın, dini mekanlar, ibadet, eğitim ve bağışlar gibi Müslümanların gündelik hayatını ilgilendiren başlıca konularla ilgili düzenlemeler içerdiğini ve bu yönüyle İspanya'nın Müslümanlarla ilişkileri açısından tarihi önem taşıdığını belirten Romero, şöyle devam etti: "Söz konusu anlaşmanın 13'üncü maddesi Endülüs mirasının muhafazasını öngörüyor. Endülüs mirası dediğimizde taştan söz etmiyoruz. Aksine, bir kültürden ve tarihi hakikatlerden bahsediyoruz. Bize düşen çok iş olduğu kesin. Çalışmalarımızı tamamladıktan sonra Adalet Bakanlığı'na, tarihi özür, sembolik tazminat ve nihayet vatandaşlık hakkı için başvuruda bulunabiliriz. Bu mümkün ancak fazlasıyla sabır ve gayreti gerektiriyor. Söz konusu adımlar gelecekte atılabilir ancak bütün bunlar, İspanya'nın, çok kültürlü bir ülke olduğuna ilişkin anlayışını geliştirebilmesiyle bağlantılı" diye konuştu.
Lobi kuruluşları etkili oldu
İspanya-İslam ilişkilerinin tarihine yönelik araştırmalarıyla tanınan Irak asıllı uzman Yareb es-Samarrai de Müslümanların, diğer ırk ve dinlere herhangi bir ayrımcılık yapmadan Avrupa'nın bu kesiminde, uzun asırlar boyunca yaşayarak adaletle hükmettiklerini söyleyerek, bu yönetimin son bulmasının ardından Müslümanlar ve Yahudilerin, çeşitli Arap devletleri ile başta Osmanlı imparatorluğu olmak üzere İslam ülkelerine gitmek zorunda kaldıklarını kaydetti. Samarrai, İspanya makamlarının Yahudilere vatandaşlık hakkı tanınmasının, İspanya ve uluslararası arenada güçlü olan lobi kuruluşlarının çabalarıyla bağlantılı olduğunu savundu.
Samarrai, İspanya makamlarının uyguladığı çifte standardın diğer bir tezahürünün de ülkedeki İslam mirasına yönelik kayıtsızlık olduğunu, Endülüs dönemine ait tarihi ve kültürel eserlerinin hak ettiği ilgili görmediğini, buna mukabil Yahudilere air tarihi yapıların özenle korunduğuna dikkat çekti.
İspanya İslam Toplumları Birliği (Ucide) Başkanı Riay Tatary de Sefaradlara tanınan hakların Müslümanlara da verilmesi gerektiğini belirterek, "Çünkü konu aynı. Onlar gerçekten İspanyol. Fas'ta, Tunus'ta, Suriye'de çok fazla İspanyol soyadlı aileler var. Gerçi Müslümanların geri döneceklerini tahmin etmiyorum. Çünkü gittikleri Müslüman toplumlarına hemen entegre oldular. Ama buna rağmen İspanyol hükümetinin, 16. yüzyılda sınır dışı edilen Müslümanlara vatandaşlık hakkı teklif etmesi gerekir" diye konuştu.
Cami-Katedral tartışmaları
İspanya'nın, tarihindeki İslam izlerini kabullenmedeki 'zorlanışının' diğer bir tezahürü de ülkede Endülüs döneminin bakiyesi tarihi eserlere yönelik tavrı. Ülke genelinde birçok örnek üzerinden ele alınabilecek bu konunun fay hattında ise İspanya'nın güneyindeki Andalucia (Endülüs) Özerk Bölgesi'nde yer alan Cordoba (Kurtuba) kentindeki Kurtuba Camii-Katedrali'ni Katolik Kilisesi'nin sahiplenmesi yer alıyor.
Katolik Kilisesi'nin geçen yıl tanıtım broşürlerinden 'cami' ibaresini çıkarmasıyla yeniden alevlenen tartışmalar, İspanya'daki İslam mirasının korunmasını isteyen kesimlerle, tarihi yapıyı tek başına sahiplenmeye çalışan Katolik Kilisesi arasında tartışılmaya devam ediyor. Ilinois Üniversitesi Karşılaştırmalı Edebiyat Profesörü ve aynı zamanda Endülüs tarihi uzmanı olan Profesör Eric Calderwood, ABD'nin itibarlı dış politika dergilerinden Foreign Policy'de kaleme aldığı ve İber Yarımadası'ndaki Hıristiyanların, Müslümanların bölgedeki varlıklarını tasfiye çabalarına verilen isme atfen 'Reconquista of the Mosque of Cordoba (Cordoba Camiinin Yeniden Fethi)' başlıklı makalesinde, katedral-cami tartışmaların sonucunun, 'İslam'ın Avrupa'daki geleceğini belirleyecek önemde' olduğuna işaret ediyor.
Cami ibaresinin tekrar kullanılması talebiyle başlatılan imza kampanyasına, Goytisolo ve dünyaca ünlü İngiliz mimar Norman Foster'ın da aralarında bulunduğu, dünya genelinden yüzbinlerce kişi imzalamıştı.
Son olarak İslam tarihi ve eserleri konusunda uzman 100 akademisyen ve araştırmacı bir bildiri yayımlayarak Kilisenin tarihi yapıda tek yanlı tasarruflarda bulunmasının kabul edilemez olduğunu belirtmişti.
Endülüs Emevi hükümdarı I. Abdurrahman'ın talimatıyla 785 yılında San Vicente Bazilikası'nın üzerine inşa edilen Kurtuba Camisi, 40 bin kişilik kapasitesiyle asılar boyunca Emevi yönetimin iktidar sembolü aynı zamanda entelektüel canlılığın merkezi olma vasfı taşımıştı.
Katolik Krallığı'nın bu bölgedeki toprakları tekrar ele geçirmesiyle 1236 yılında katedrale dönüştürülmüş, ihtişamlı yapı büyük ölçüde değişse de tarihi önemine bağlı olarak at nalı şeklindeki mihrap ile eşsiz güzellikteki kırmızı beyaz renkli sütunları muhafaza edilmişti.
İspanya'da meclis ve senatoda yaklaşık bir yıl devam eden görüşme ve oylamaların ardından haziran ayında son kez meclise gelen yasa, 224 "evet" oyuna karşılık 3 "hayır" oyu ile kabul edilmişti. İspanyol hükümetinden, 1 Ekim'de resmen yürürlüğe giren yeni kanunla ilgili 2 Ekim'de yapılan açıklamada, "Geri dönüş yasası" olarak da adlandırılan ve yaklaşık 500 yüz yıl önce Elhamra Kararnamesi'yle İberya yarımadasından kovulan Sefarad Yahudilerinin torunlarına vatandaşlık hakkı tanıyan yasa kapsamında, çoğu Venezuela, Türkiye ve Fas'tan ikamet eden 4 bin 302 Sefarad Yahudisi'ne vatandaşlık verilmesinin onaylandığı ilan edilmişti.
Henüz yorum yapılmamış.