Sosyal Medya

YaÅŸam

Kendimizden razı mıyız?

İmkânlarımız, aynı zamanda, imtihanlarımızdır. Onlara ‘sahip’ olduğumuzda yahut elimizden çıktığında, aynı kalabiliyor muyuz? Sözümüz, rengimiz, tavrımız değişiyor mu? Değişiyorsa, önceliklerimizi tekrar gözden geçirmeliyiz.



Menfaatlerimiz, bizi dünyaya baÄŸlayan zincirlerdir, ağırlıklardır.’ Onlarla uçamayız. BildiÄŸiniz üzere uçmak, cennet anlamına da gelir. Yunus Emre’de sık geçer. Uçmaya varmak, vefat etmek, cennete gitmek.

Bize, ‘ağırlıklarınızdan kurtulup öyle geliniz’ buyruluyor. Åžunu da bilmemiz gerekiyor: Dünyaya ait hiçbir ÅŸey, kardeÅŸlikten daha kıymetli deÄŸildir.

Seneler evvel, “Bizleri ölümle tedavi ettiÄŸi için Allah’a şükretmeliyiz, yoksa hepimiz hırs kanseri olurduk” diye yazmıştım. Åžahitlik ediyoruz ki, imkânlarla beraber, ihtiraslar da büyüyor. Buna karşılık, ‘insanlığımız’ küçülüyor.

Hep ‘kardeÅŸlik’ diyoruz. KardeÅŸliÄŸin de, sevginin de neye karşılık geldiÄŸi bellidir: Sahip çıkmak.

Sahip çıkmayanın kardeÅŸliÄŸinden, sevgisinden şüphe edebiliriz. Buna hakkımız var. Zor zamanların birinci faydası, dost bildiklerimizi, bize yeniden ve sahiden tanıtmasıdır. Yeri gelmiÅŸken söyleyelim: Yirmi sekiz ÅŸubat sürecinde, ilk öğrendiÄŸimiz ÅŸey bu olmuÅŸtur.

***

Bazı güzellikleri görmeye gözümüz yetmez. Gönül, işte bunun için vardır.

Ä°ncelik ve sadelik. ÖrneÄŸin, ‘son kuÅŸlar’ ifadesi, basit olmakla beraber, ne kadar dokunaklıdır. “Günler gelip geçmekteler / KuÅŸlar gibi uçmaktalar.” (Aziz Mahmut Hüdayî Efendi) Bu da öyle. Berrak ve derin. Bu iki dizedeki sarsıcı etkiyi kim hafife alabilir?

Bunları ÅŸunun için hatırlıyorum, hatırlatıyorum: SadeliÄŸimizi, inceliÄŸimizi, inancımızdan kaynaklanan o güzelim özenimizi kaybetmek üzereyiz.

Sadece dışımızdaki değil, içimizdeki yoksulluğun da bir sınırı vardır. Eksildikçe artar. Bunu rakamla değil, yaşantıyla ölçersiniz.

Yazı yazarken, haber hazırlarken, fotoÄŸraf seçerken, konuÅŸurken, tartışırken, iÅŸte bu ‘özen’, daima aklımızda olmalıdır. Ä°yiliÄŸi yalnız bırakamayız.

Eskilerin deyimiyle, fakirlik hastalığının tek tedavisi, çalışmaktır. İçimizdeki yoksulluğu ise, daha iyi olmaya çalışarak azaltabiliriz diye düşünüyorum.

Sözgelimi, insanlar birbirlerini, belden aÅŸağıya vurmakla suçluyor. Oysa, belden yukarısına vurulmasına da itiraz etmeliyiz. Nurettin Topçu’dan ödünç alıp söylersek, isyanımızın bile ahlaklı olması gerekir.

Bir de bu: ‘En iyi savunma, saldırıdır’ anlayışı, temsil ettiÄŸimiz deÄŸerlere aykırıdır. Bunu, baÅŸkaları yapsın, yapıyor. Bizim, birbirimize karşı duruÅŸumuz ÅŸu olmalıdır: “Ä°ncinsen de, incitme.”

***

Kalıcı olan kardeşliktir, insanlıktır. Aslolan, değişmez. Sözgelimi, yemek takımlarının modası geçer, fakat yemeklerin geçmez.

Erzurumlu Ä°brahim Hakkı Hazretleri, Marifetname isimli eserinde, ‘düşmanlık semtine gitmekten’ bahseder: “Åžerrin hepsi o kimselerdendir ki, diliyle dostluk gösterirler, gönülden düşmanlık semtine giderler. Dalgınlık ve hatalarını sayarlar.” (Sayfa 1276) Böyle miyiz, deÄŸil miyiz, bir düşünelim. Evvela, kendimizden razı mıyız?

Marifetname’deki uyarılardan biri de ÅŸudur: ‘Dünyaya düşkünle yakın olma. Haris kimseyle arkadaÅŸlık, öldürücü zehirdir.’ (Sayfa 1274) Haris; hırslı, açgözlü, tamahkâr demek. Hemen burada, bir iktibas daha yapalım: “Hırsın bizleri sürüklediÄŸi yol, insanlığa ve insanlara aldırmayan menfaat yoludur.” (Abdülkâdir Kâmil, Ä°slâm Hümanizmi, Kalem Yayınları, 1972, sayfa 30)

Yolumuzu ve yoldaşlarımızı iyi seçmemiz, bir anlamda, kendimizi de seçmemiz demektir. İnsan, kendisini, ancak bu şekilde seçebilir.

Son kez Marifetname’ye dönelim ve ‘arkadaÅŸlık adabı’ bahsinde geçen hassasiyetlerden birini buraya alalım: ‘Kendi yerini ona vermek.’ Bu dostluktur, ÅŸu ise düşmanlık: Yerinden etmeye çalışmak.

Ä°BRAHÄ°M TENEKECÄ°  

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.