Güncel
'Elveda küreselleşme'

"Şu an NATO ve Rusya kendi askeri alanlarının hattını çiziyor. Bir hat savaşı var. Yeni Berlin Duvarı nerede çizilecek? Rusya iki kutuplu dünyaya geri dönüşü zorluyor. Yani ‘elveda küreselleşme’ diyebiliriz." Geçici seçim hükümetinde Avrupa Birliği Bakanlığı yapan Prof. Beril Dedeoğlu ile AB ile yeniden canlanan süreci ve küresel gelişmeleri konuştuk.
Uluslararası politika çok hareketli. Suriye, Rusya’nın Türkiye ile gerginliÄŸi ve bu olay üzerinden Rusya ile NATO’nun karşılıklı hamleleri, IŞİD, vs. Türkiye ise tüm bu geliÅŸmelerin odağında. DiÄŸer yandan son 5 yıldır adeta da donmuÅŸ durumda olan Türkiye – Avrupa BirliÄŸi iliÅŸkileri, binlerce mültecinin Avrupa kapılarına dayanmasının ardından AB’nin harekete geçmeye karar vermesi, Geri Kabul AnlaÅŸması’yla canlandı. Prof. Beril DedeoÄŸlu hem küresel geliÅŸmeleri hem de AB’nin Türkiye’ye ilgisinin ve son geliÅŸmelerin perde arkasını Al Jazeera’ye anlattı.
Rusya, Türkiye ile arasındaki uçak krizini sürdürmekte kararlı görünüyor. Rusya’nın amacı ne? Bu gerginlik nereye kadar gidebilir?
Gördüğüm kadarıyla silahlar kınından çekildi. NATO ve Rusya kendi askeri alanlarının hattını çiziyor. Rusya, Ermenistan – Ä°ran – Suriye eksenini bırakmam, diyor. Bir kaç boÅŸ alan var. Bunlardan biri, Akdeniz’in Kıbrıs çevresi. DiÄŸeri de Hazar’da, Azerbaycan’ın kıyısı olan bölge. Tarafı belli olmayan bu adacıklar konusunda taraflar arasında birbirini yoklama, birbirinin alanını zorlama, alanını geniÅŸletme mücadelesi var. Yani bir hat savaşı var. Kim, nerede, hangi çizgide duracak? Yeni Berlin Duvarı nerede çizilecek? Åžu an onun mücadelesi var. Ve bu çok zor bir mücadele. Belki Amerika ve Rusya onu nerede dengede tutacaklarını bilebilir, kontrolü elden bırakmayabilirler. Ama bölgedeki devletler ve oyuncular çatışma riskini artırabilir. Ä°ran’ın ne yapacağını ya da Suriye’de Esad’ın irrasyonel davranıp davranmayacağını bilmiyoruz. Åžu an kınından çekiÅŸmiÅŸ, içi mermi dolu tüfekler birbirine dönmüş vaziyette. Bu, denetimli bir ÅŸey ama ya ABD ya da Rusya dışında birisi tetiÄŸe basarsa, ne olacak? Bu, tehlikeli bir oyun. Belki hakikaten Türkiye tetiÄŸe bastı.
Türkiye’nin hava sahasını ihlal eden Rus uçağını düşürmesi zaten gergin olan ortamda, o kıvılcım mı oldu?
Türkiye ile bu olay yaşanmasa, başka bir şey olacaktı. Türkiye, kıvılcımın aleve dönüşmesinin yolunu açtı yoksa bu, Türkiye ile Rusya arasında bir mesele değil. Rusya ne için durup dururken Türkiye ile uğraşsın!
Rusya’nın Batı blokunda da en iyi anlaÅŸtığı ülkelerden biriydi Türkiye.
Aynen öyle... Bir güç dengesizliÄŸi de var. Niçin böyle bir ÅŸey yaparak tümüyle karşı tarafa itsin Türkiye’yi? Bu iÅŸin doÄŸrudan Türkiye ile ilgili hiçbir yanı yok, Türkiye de bunun farkında. Rusya kendi varlık alanını konsolide edebilmek için NATO’nun kendi alanını konsolide etmesini saÄŸlıyor. ÖrneÄŸin NATO KaradaÄŸ’a üyelik teklif etti.
Sizce Rusya Türkiye’den böyle bir tepki bekliyor muydu?
Bence bekliyordu çünkü ilk sınır ihlali, ilk uyarı değildi. Rusya açısından düşünürsek, maliyeti en düşük askeri kriz Türkiye ile yaşanabilirdi ve öyle oldu.
"Suriye, Mısır gibi olacak"
Rusya yıllar sonra “OrtadoÄŸu’da ben de varım” dedi ve Suriye’de operasyona baÅŸladı. Suriye meselesi nasıl devam edebilir sizce?
Mısır’daki gibi olacak.
Yani?
Mısır’da muhalefet bertaraf edildi, yerine Sisi geldi. Sonra Sisi tekrar seçildi. Bazı muhalifler bir miktar iktidara ortak olacak ama orada Esadlı ya da Esadsız yeniden düzenlemenin kaptanı Rusya olacak. Benim gördüğüm bu.
Suriye’yi yeniden ÅŸekillendirecek tek unsur Rusya mı olacak? Ya Batı?
Ağırlıklı oyuncu Rusya olacak. ABD 4 defa siyaset değiştirmeseydi, kimi ve nasıl destekleyeceklerine karar verselerdi. O kararsızlığı Rusya politikaya çevirdi. Bütün dünya açısından oldukça riskli bir gelişme bu. Bir tek iyi yanı var.
Nedir o?
Her oyuncu, her terör örgütü ve her devlet safını seçecek. Rusya buna zorluyor. Yani ‘elveda küreselleÅŸme’ diyebiliriz bir anlamda.
Yani iki kutuplu dünyaya geri dönüş mü?
Evet, Rusya buna zorluyor.
Rusya’nın buna ekonomik anlamda gücü var mı? Bir yandan petrol fiyatları 40 doların altına düştü.
Ama petrol fiyatlarının son dönemde bu hale gelmesi, Çin ekonomisindeki yavaÅŸlamadan kaynaklandı. Aslında Çin’e de sistemin dengeleyici rolü yeniden yükleniyor.
Peki bu neye, kime yarar?
Bir kere Rusya kendi ekonomik piyasalarını da belirlemiÅŸ oluyor. Suriye’nin, Irak’ın, Orta Asya’nın, Afganistan’ın bir kısmının yeniden kalkınması konularında kendine yeni bir piyasa açmış oluyor. Akdeniz’in büyük bir kısmını Avrupa’ya bırakıyor, “Yeni açılım alanlarınız, Türkiye. Onunla yeniden kalkının” diyor. ABD’ye “senin zaten güneyin var” diyor. Burası da benim alanım, diyor. Ä°kincisi, biraz tanımsız küresel sistemden tanımlı küresel sisteme geçiliyor. Bu, daha öngörülebilirdir. Ä°kinci olumlu yanı da ÅŸu, devletlerin baskı yaptığı bir ortamda, bu kadar çok savaÅŸ gemisinin olduÄŸu yerde terör örgütlerinin kıpırdama imkânı çok sınırlı olur. Küçük eylemler ya da tanıdık örgütler varlığını sürdürebilir. PKK gibi... Fakat DAEÅž gibi örgütler tümüyle ortadan kalkmaz ama yaÅŸam alanı daralır. Bu, her iki tarafın da istediÄŸi bir ÅŸey.
"DAEŞ kendiliğinden oluşmadı, yapımlandırılmış bir örgüt"
IŞİD’e ABD, Avrupa, Rusya, Türkiye neredeyse herkes karşı ama hâlâ bitirilemiyor. IŞİD ile nasıl mücadele edilebilir? Yoksa IŞİD yakın geçmiÅŸte bölgede yaÅŸanan bazı geliÅŸmelerin doÄŸal bir sonucu muydu?
DAEŞ kendiliğinden oluşmuş bir şey değil, yapımlandırılmış bir örgüt.
Kim yapımlandırdı o zaman IŞİD’i?
Onu anlamak için henüz erken ama Suriye – Irak bölgesine hem NATO’yu davet eden hem de Rusya’yı davet etmiÅŸ bir oyuncu. Bugün böyle iki kutupluluÄŸu zorlayacak bir sistem varsa, bunu DAEÅž yoluyla baÅŸardılar. Misyonu, hem Rusya’yı DAEÅž ile mücadelenin Esad üzerinden olması için hem de Batı’yı, Avrupalıları, NATO’yu davet etmekti. Herkes davete icabet etti. Herkes silahlarıyla bölgede. O zaman DAEÅž misyonunu yerine getirmiÅŸ demektir.
"Küresel sistem değiştiğinde, haritalar da değişir"
Irak ve Suriye neredeyse parçalanmış yapılar. Sykes-Picot bitti mi?
Küresel sistem her deÄŸiÅŸtiÄŸinde, haritalar da deÄŸiÅŸir. Mesela SoÄŸuk SavaÅŸ bittiÄŸinde, haritalar da deÄŸiÅŸti. Yugoslavya dağıldı, Almanya birleÅŸti. Mesele, burada hangi oyuncunun kimi tutacağıyla ilgili. Türkiye de bu açıdan bir karara zorlanıyor gördüğüm kadarıyla. Çünkü Türkiye’nin sınırında kim olacağına karar vermesi gerekiyor. Ve sanıyorum çok da istemediÄŸi oyuncular olacak. Ama onlarla nasıl geçineceÄŸini Türkiye öğrenecek.
Irak’a gelelim. Türkiye neden Musul’a asker gönderdi? Amacı ne?
Musul, Kürdistan bölgesi açısından son derece yaÅŸamsal, buranın birçok açıdan hassas bir deÄŸeri var. Türkiye’nin bir küçük deney yaptığını ve bu deneyin sonunda da BaÄŸdat Merkezi Hükümeti’yle de görüşmek durumunda olduÄŸunu da dünya kamuoyuna duyurduÄŸunu söyleyebiliriz. Yani Musul’un statüsü ya da geleceÄŸiyle ilgili olarak Türkiye diyor ki: Ben bunu BaÄŸdat’la görüşeceÄŸim. EÄŸer bu görüşme sonucunda, mesele tatlıya baÄŸlanırsa, Türkiye yakın coÄŸrafyasında kimlerin olmasını tercih ettiÄŸini de dünyaya açıklamış olacak. DiÄŸer bir ifadeyle Musul üzerinden Türkiye öncelikle Irak yönetimine, ama esasen bu yönetimin arkasındakilere Irak’ın bazı yerlerindeki ağırlığından vaz geçmeyeceÄŸini söylemiÅŸ oluyor.
Yani Türkiye ‘orada bir ÅŸey yapılıyorsa, beni de hesaba katın, ben de buradayım’ mı dedi?
Evet. Son derece açık...
Türkiye Suriye ile sınır bölgesinde kantonlar olmasın diye var gücüyle uğraşıyor ama göstergeler orada bir Kürt yapısı oluşacağına işaret ediyor gibi... Ya da alternatifinin IŞİD olacağına...
Diyelim ki Kürt kantonları oluştu. Onlar da Türkmenlerle iyi geçindi ve tıpkı Barzani gibi Türkiye ile ittifak kurmaya karar verdiler. O zaman sorun ne?
Türkiye bunu kabul eder mi?
Nasıl Barzani’yle bir dostluk varsa, bunlar da olabilecek ÅŸeyler… Birincisi, Türkiye Suriye’deki Kürtlerin bu tür bir tercih kullanması için baskı yapıyor olabilir. EÄŸer buna razı deÄŸillerse, o zaman baÅŸkaları olsun istiyor olabilir. Ama oyun Türkiye’nin elinden çıkmış durumda. Çok fazla oyuncu var ve büyük güçler ABD ve Rusya bölgede. Bu artık Ä°ran ile Türkiye’nin, bölge devletlerinin manipülasyonlarıyla yürüyebilecek aÅŸamayı geçmiÅŸ vaziyette.
"Batı’yla iliÅŸkilerde artış olacağını tahmin ediyorum"
Bölgede çok ciddi değişiklikler oluyor. Önümüzdeki dönemde Türk dış politikası nasıl şekillenecek sizce?
Türkiye’nin bundan sonraki dış politikası özellikle Avrupa ile daha yakınlaÅŸma, NATO Ä°ttifakı’nın saflarının daha fazla sıkılaÅŸmasına katkı saÄŸlayacak, ABD ile stratejik iliÅŸkilerini daha da sıkılaÅŸtıracak. Dolayısıyla Batı’yla iliÅŸkilerinde bir artış olacağını tahmin ediyorum. Öte yandan Türkiye’nin Azerbaycan, Gürcistan üzerinden o koridoru açık tutacağı ve OrtadoÄŸu’daki halklar yoluyla da bazı koridorları kapatmayacağı kanısındayım. Yani doÄŸrudan Suriye ile iliÅŸkilerin geliÅŸtirilmesinden söz etmiyorum, çeÅŸitli koridorları olacak. Belki güneyde yeni açılımları olacak. Mısır’la, diÄŸer Kuzey Afrika ülkeleriyle...
Mısır derken mevcut Sisi yönetiminden mi söz ediyorsunuz?
Belki mevcut yönetimin içinden de kanalların açık tutulması söz konusu olabilir. Basra Körfezi, Mısır, biraz daha güney iliÅŸkilerini güçlendirecek, Suriye ve Irak’ta da koridorları kullanacak yani ya halklar ya da etnik, dinî gruplar üzerinden o koridorlar açık kalacak.
Fransa’da aşırı saÄŸcı Ulusal Cephe’nin yerel seçimlerin birinci turunda galip gelmesi, Donald Trump’ın “Müslümanlar ABD’ye girmesin” söylemi... Bunları nasıl deÄŸerlendiriyorsunuz?
Avrupa ve ABD’deki bu Ä°slami radikal örgütlerin yaptığı eylemlerin aşırı sağı güçlendireceÄŸi belliydi. Göç baskısının da çok büyük etkisi var. Nasyonalizmin yükselmesi, Akdeniz’de, Hazar’da bu kadar savaÅŸ gemisi varken insana kötü bir hatırlatma yapıyor. Nasyonalizm ötekinin tanımlanması konusunda sadece devletleri hedef almış deÄŸil. Bir önceki aÅŸamada, “hangi halklar düşman?” var. Hem ABD’de Cumhuriyetçi aday Trump’ın hem Avrupa’da yükselen sağın kendine Müslümanları hedef seçmiÅŸ olması, kendileri açısından hiç hayırlı bir geleceÄŸe karşılık gelmiyor. Tüm Avrupa’da bunun epey baskın bir eÄŸilim olduÄŸunu görürsek, bu Müslüman dünyadan çekilme anlamına gelecek. Yani hem Müslümanları kovalım hem de biz onlarla aramıza hat çekelim. Bu hattı sıkıştırmak, kendini de sıkıştırmak demek. Kendini dar bir alana sıkıştırmış bir Avrupa’nın o halkayı geniÅŸletmesi için silaha sarılması gerekir. Çok tehlikeli bir gidiÅŸ olduÄŸunu düşünüyorum. Dolayısıyla demokratların, merkezdeki siyasi partilerin aklını başına toplaması gereken bir dönem Avrupa’da. Bu durum, biraz da onların da zafiyetinden de kaynaklandı. Hollande’ın çok baÅŸarılı olmaması, Sarkozy’nin çuvallaması sonucu sosyalistlere şüpheyle bakan Fransızların gidip aşırı saÄŸa oy kullandığını gösteriyor.
Le Pen’in oy artışı nereye kadar gidebilir?
Sınırının bu olduğu kanaatindeyim. Bu, yeterince paniğe düşmelerine yol açabilecek bir gelişme. Esas endişe, bunun İtalya, İspanya gibi güney eksenindeki başka ülkelerde de yaygınlaşma ihtimali. Bu, çok endişe verici.
Gelelim 11 yıl sonra yeniden gündemimize giren Avrupa BirliÄŸi’ne. AB üyeleri 4,5 yıl boyunca Suriyelilerle hiç ilgilenmedi. 700 bin Suriyeli sığınmacı kapılarına dayanınca, konuya el attılar ve Türkiye ile anlaÅŸma geldi. AB’nin ilgisinin tek sebebi bu mu?
Bu ilginin iki önemli sebebi olduÄŸunu düşünüyorum. Birincisi, kapılarına dayanan yasadışı göç. Ä°nsanların denizleri, dereleri aÅŸarak kitleler halinde gelmesi, Aylan Bebek’in ölümü gibi haberlerin basında yer alması yani vicdani bir sorumluluk, “Ne olacak bu insanlar? Hepsi gelirse ne olacak?” sorusunu gündeme getirdi. Ä°kincisi de, Rusya’nın Suriye’de askeri olarak varlık göstermeye baÅŸlaması. Ukrayna’nın ardından Suriye gelince AB Rusya tarafından çevrelendiÄŸinden emin oldu. Bu ÅŸartlar altında bir karar vermeleri gerekiyordu. EÄŸer Türkiye ile bu konuyu üçüncü bir ülke gibi görüşürlerse, Türkiye’nin Rusya tarafına kayma ihtimali artabilirdi. Bu da stratejik olarak Rusya’nın etki alanının Bulgaristan, Yunanistan sınırına kadar gelmesi ve Kıbrıs’ı da kapsaması anlamına gelebilirdi. Ä°kincisi seçenek de, Türkiye’yi kazanıp hem Rusya’nın sınır hattını hem de göç sınır hattını Türkiye – Suriye sınırı haline getirmekti. Anlaşılan üye devletler arasında çok ciddi görüş ayrılıkları olmuÅŸ. Fakat Göç Eylem Planı çerçevesinde iliÅŸkilerin ısıtılması önerisi AB Komisyonu’ndan geldi.
Gelen öneri neydi?
Şöyle başladı: Siz bu göçü durdurun, mümkünse göçmenlere de bakın. Bize geçmemelerini sağlayın. Biz de içlerinden bazılarını sepetten sağlam elmaları seçer gibi seçelim.
Türkiye’nin tavrı nasıl oldu?
Biz de şöyle dedik: 1 – Bunu ancak birlikte yapabiliriz, Türkiye bu kadarını yapabiliyor. 2 – Biz bunu 3. Ãœlke olarak mı yoksa müzakere eden aday bir ülke olarak mı görüşeceÄŸiz? Sonunda bizim istediÄŸimiz ÅŸekilde müzakereden aday ülke olarak bu meselenin birlikte ele alınmasına karar verildi. Ardından yine bizim talebimizle, AB’nin bu konudaki bize yönelik iradesini göstermesi amacıyla bir takım hamleler talep ettik. Ayrıca AB baÅŸlangıçta vize kolaylığı demiÅŸti. Biz bunu vize serbestisine çevirdik.
Ne gibi hamleler?
Müzakere baÅŸlıklarından söz edildi tabii... 17. BaÅŸlık yani ekonomik, parasal birlik zaten Aralık’ta, Fransa’nın blokajı kalktıktan sonra, göç meselesi olsa da olmasa da, gündeme gelecekti. Türkiye olarak biz en çok adalet, özgürlük ve içiÅŸleri konularında Kıbrıs Rum Kesimi’nin blokaj koyduÄŸu baÅŸlıkların kaldırılmasını istedik. Enerji, dış politika, kültür, ekonomi – parasal birlikle toplam 6 baÅŸlığın gündeme getirilmesini talep ettik. Ä°kinci olarak da Türkiye’nin zirvelere davet edilmesini istedik. Türkiye uzun süredir zirvelere davet edilmiyordu, aile fotoÄŸrafında yoktu. Senede 2 defa Türkiye ile zirve yapılması kararı alındı. Bir de Suriyelilere aktarılmak üzere, halihazırda kamplarda olanların eÄŸitim, saÄŸlık, vs. giderleri için 3 milyar Euro gibi cüzi bir rakam istendi. Türkiye bunu TC bütçesi için istemedi. Cüzi deme nedenim de ÅŸu, sadece Almanya kendi göçmenlik meselesine 8 milyar Euro ayırdı.
Bu 3 milyarın zaten Türkiye’nin üyelik müzakere sürecinde hakkı olduÄŸu fondan karşılandığı ÅŸeklinde eleÅŸtiriler doÄŸru mu?
Hayır, katiyyen o fondan karşılanmıyor bu para.
"Türkiye AB’nin ayak dirediÄŸini fark ederse, göç eylem planından da, vaatlerinden de vazgeçer"
Türkiye çeÅŸitli ÅŸekillerde AB’nin bugüne kadarki iliÅŸkilerde ahde vefa ilkesine uygun davranmadığını ifade etti. Türkiye üzerine düşeni yapar da AB yapmazsa, ne olur?
EÄŸer AB söz konusu fasılları açmazsa, Türkiye AB’nin ayak dirediÄŸini fark ederse, göç eylem planından da, vaatlerinden de vazgeçer. Türkiye’nin de elinde ÅŸu an kozları var. Çünkü bu göç meselesinin kısa dönemde kesileceÄŸini düşünmemek lazım. Ä°nsanlar sadece savaÅŸ deÄŸil, ekonomik sebeplerle de ülkelerini terk ediyor. Bunun artma ihtimali de yüksek. Var olanların Türkiye’den memnuniyetsizlikle kapılara dayanması da mümkün. Yani Türkiye’nin elinde “Siz üzerinize düşeni yapmıyorsunuz, ben de uymuyorum” deme lüksü mevcut.
AB Komisyonu BaÅŸkanı Jean-Claude Junker’in zirve sonrası basın toplantısında vize muafiyeti konusunda hep ucu açık, net olmayan ifadeler kullandı. Yıllardır AB üzerine çalışıyorsunuz, AB politikalarını, iÅŸleyiÅŸini çok iyi biliyorsunuz. Vizesiz seyahat gerçekten Ekim’de baÅŸlayabilir mi sizce?
Hukuken AB süreci hızlandırabilir, belgeleri hazırlar, dosya tamamlanır. Ama bunlara üye ülkelerin “hı” demesi gerekir. Bu garanti edilemez ayrıca Fransa’da 13 Kasım’daki IŞİD saldırısı sonrasında olduÄŸu gibi geçiÅŸi süreyle Schengen vizelerinin askıya alınması ve ulusal mevzuatın devreye girmesi mümkün. Junker’in belki de kast ettiÄŸi, üye ülkelere kefil olamayacaklarıydı. Ãœye ülkelere kefil olamazlarsa, o zaman geri kabul anlaÅŸması da askıya alınır.
Avrupa 2 milyon Suriyelinin gelmemesi için 80 milyon Türk’ün serbest dolaşımına razı oldu, denebilir mi?
Burada Türkiye’nin vize serbestisiyle talep ettiÄŸi, Schengen Vizesi’ni alıp 3 ay istediÄŸi yere gidebilmenin ötesinde. Türkiye bunun süresinin sınırsız olmasını ve Türkiye yurttaşı olmanın yeterli olmasını talep ediyor. Sırbistan vatandaÅŸlarına AB üyesi olmadan serbest dolaşım hakkı verilmiÅŸti. Türkiye’nin de istediÄŸi bu.
AB’nin yaptığı bu anlaÅŸmayı “Suriyeliler gelmesini önlemenin karşılığında vize serbestisi vermek, ahlaksızlıktır” diye yorumlayanlar var. Bu ÅŸekilde yeniden canlanan iliÅŸkiyle Türkiye kamuoyunda o eski heyecan yakalanabilir mi?
UÄŸraşılırsa, yakalanabilir. Evet, ahlaksız bir bakış açısı olabilir ama sonuçta üyelik süreci, pazarlık sürecidir. Baltık ülkeleri üye olurken, hayvancılıkla ilgili düzenlemeler sırasında kıyametler kopmuÅŸtu. Bu pazarlıklar, her iki tarafın da kazanması yönünde evrilmesi demek. Biz pazarlıkların Türkiye’ye getireceÄŸi kazançları deÄŸil, Avrupa’nın Türkiye’ye önerdiklerini “Bizden ÅŸunu bunu istiyorlar” diye kamuoyuyla paylaşıyoruz. Ama üye olmak isteyen biziz. Dolayısıyla AB’nin hâlâ evrensel hukuk ve demokrasi konusundaki en iyi referans olduÄŸu, geliÅŸmiÅŸliÄŸin sürdürülebilir modeli açısından en iyi örnek olduÄŸu anlatılırsa, özellikle iÅŸ çevrelerinin, sivil toplumun, gençlerin bu sevdaya yeniden sarılacakları kanaatindeyim.
Bakanlık nasıl bir deneyimdi?
Benim için çok özel bir deneyimdi. Çok klasik bir bakan olduğumu düşünmüyorum çünkü o süreçleri yaşayarak oraya gelmedim. Zor yanı, benim o bürokratik mekanizmalara, protokole çok alışkın olmamamla ilgiliydi.
Yıllarca bu konularda teorik anlamda ders verdikten sonra kısa bir süre de olsa devlette karar alıcılarla çalıştınız. Ne şaşırttı sizi?
Mesela Bakanlar Kurulu’nda insanların açık yüreklilikle bütün endiÅŸelerini, karşılıklı eleÅŸtirilerini dile getirebildiÄŸini gördüm. Bu beni olumlu yönde çok mutlu eden bir deneyimdi. Ayrıca çok uzman, nitelikli insanların önemli kadrolarda yer aldığına tanık oldum. Bu, insanın devletine güvenmesi için çok iyi bir gösterge.
Kaynak: Al Jazeera
Henüz yorum yapılmamış.