Sosyal Medya

Genel

'Ortak deÄŸerlerimizi kaybettik'

“Şu anda Türkiye’nin en önemli sorunu, ortak değerlerin neredeyse sıfıra gelmesi” diyen siyaset bilimci Prof. Yılmaz Esmer ile 1 Kasım seçimlerini ve mutsuz yüzde 50’yi konuştuk. Esmer’e göre, yeni AK Parti hükümetinin önceliği de bu konu olmalı.



BahçeÅŸehir Ãœniversitesi öğretim üyesi Yılmaz Esmer, siyaset bilimci kimliÄŸinin yanı sıra Türkiye’de demokrasi anlayışımızdan siyasetçilere bakışımıza, dini deÄŸerlerden evlilik - aile anlayışımıza toplumu analiz eden Türkiye DeÄŸerler Atlası’nı da hazırlayan isim. “Seçmenler rasyonel deÄŸil, duygusaldır” diyen Esmer ile mutsuz yüzde 50’nin farklı mutsuz olma nedenlerini, duygusal seçmenin oy verme kriterlerini ve 1 Kasım seçimlerini konuÅŸtuk.

1 Kasım seçim sonuçları sizce neye işaret ediyor?

Sonuçlara baktığımızda, 1 Kasım’ın deÄŸil de 7 Haziran’ın istisna olduÄŸunu düşünmeye baÅŸladım. 2011 seçimlerine ve sonrasındaki cumhurbaÅŸkanlığı seçimlerine bakılınca, AKP’nin oyları yüzde 48 – 50 – 52 diye gidiyordu. 7 Haziran’da istisnai bir durum oldu. AKP milliyetçiliÄŸe ciddi bir dönüş yaptı, çözüm sürecini bir tarafa kaldırdı ve “Milliyetçi oylara talibim” dedi. Bunun da meyvelerini topladı. Artan oyların 4 küsur puanı doÄŸrudan doÄŸruya MHP’den gelen oylar. GüneydoÄŸu’da da oy topladı. Bir partinin hem MHP’den hem de HDP’den oy almasını açıklayabilmek doÄŸrusu o kadar kolay deÄŸil.

Siz bunu nasıl açıklıyorsunuz?

Herhalde güvenlik kaygıları çok ciddi bir rol oynadı. 3-5 ay ciddi güvenlik sorunları, terör, Ankara katliamını yaÅŸadık. SokaÄŸa çıkma yasakları oldu. Galiba 7 Haziran’da “Ben muhafazakarım, mütedeyyinim ama Kürdüm” deyip HDP’ye giden, Selahattin DemirtaÅŸ’ın konuÅŸmalarına bakıp ‘zaten bu da bir Türkiye partisi oluyor’ diyen bir grup seçmen AKP’ye döndü.

7 Haziran’dan bu yana ne deÄŸiÅŸti? Siyasi partilerin performansını nasıl deÄŸerlendiriyorsunuz?

AKP’yi konuÅŸtuk. CHP’nin önemli problemi, kitlelerle duygusal baÄŸ kuramamaktır. O duygusal baÄŸ kurulmadığı sürece seçmen davranışı literatürü yüzlerce araÅŸtırmayla göstermiÅŸtir ki vaatler filan havada kalır. CHP en son o duygusal bağı Bülent Ecevit ile kurdu, 1977’de oyları yüzde 40 küsura çıktı o da çok uzun sürmedi. Ondan sonra da kitlelerle gerçek bir baÄŸ kurabilen bir lidere sahip olamadı. Bir de 1950’de Demokrat Parti yüzde 52 oy aldı. Türkiye’deki o seçmen bölünmesi durumu 1950’den beri çok deÄŸiÅŸmedi. Buna ister saÄŸ-sol deyin, ister Demokrat Parti – CHP geleneÄŸi isterseniz de daha muhafazakar-daha Batıcı deyin, adı mühim deÄŸil. Yani ana muhalefet iki büyük handikapla uÄŸraşıyor: Geleneksel oy çerçevesinin dışına çıkamamak ve rasyonel vaatlerle bir yere varacağını ümit etmek. Burada “Seçimler ekonomiyle kazanılır, kaybedilir” diyen danışmanların büyük rolü var.

O mutsuz yüzde 50 farklı sebeplerden dolayı mutsuz. Orada çok önemli bir bölünme var. Seçimlerden sonra Kemal KılıçdaroÄŸlu’nun söylediÄŸi gibi yüzde 60’ın blok olmadığı açıkça gözüktü. 

 

 

Seçmenin oy verirken temel motivasyonunun ekonomik sebepler olduğunu öne süren pek çok siyaset bilimci var.

Evet, böyle çok araÅŸtırma var. Ama seçmenin hangi faktörlere baÄŸlı olarak siyasi tercihini yaptığı seçmene sorularak bulunabilen bir ÅŸey deÄŸil. Dünyanın hiçbir yerinde seçmen kolay kolay “ÅŸu partiye oy verdim çünkü liderini çok yakışıklı buluyorum” demiyor. Ama ABD’de pek çok araÅŸtırma, adayların görüntülerinden, kim olduÄŸu bilinmeden bile müthiÅŸ bir etkilenme olduÄŸunu gösteriyor. Ä°nsanlar duygusal deÄŸil, rasyonel olduklarına ve kararlarını da rasyonel bir ÅŸekilde aldıklarına inanmak istiyor. Ama olay pek öyle deÄŸil. Hatta kaza ya da yaralanma sonucu, beyindeki duygu merkezi hasar gören insanların karar vermekten de yoksun kaldıkları anlaşılıyor.

HDP’ye ve MHP’ye oy veren yaklaşık 13-14 milyon insanın ekonomik program, vs. için oy vermedi kesin. Ä°zmir’in Karşıyaka’sı, Ä°stanbul’un Kadıköy’ü ekonomik sebeplerle mi muhalefete oy veriyor? Ya da Alevi seçmenler... Örnekler çok. Evet, ekonomik oy var tabii ama çok küçük bir azınlık için geçerli.

“Siyasette algılar gerçeklerden önemlidir”

MHP?

MHP hakikaten Mr.No ünvanını hak edecek ÅŸekilde davrandı. Ä°stediÄŸi kadar “Hayır, biz öyle yapmadık” desin, siyasette algılar gerçeklerden önemlidir. “Bunlar her ÅŸeye hayır der, olumsuzdurlar, ellerine geçen hükümet fırsatını bir tarafa ittiler” algısı oluÅŸtu. AKP’nin milliyetçiliÄŸe dönüşü de MHP’li seçmenin oy deÄŸiÅŸtirmesini çok kolaylaÅŸtırdı. MHP liderinden ve tutumundan çok kaybetti.

HDP?

HDP’nin kuyusunu da PKK, KCK kazdı. 4-5 ay süresince o cinayetler, katliamlar, ölümlerin önemli ölçüde faturasını ödediler. Selahattin DemirtaÅŸ’ın bıraktığı  “barışçı Türkiye partisiyiz” imajı yara aldı.

“Yüzde 50’nin mutsuz olma sebepleri farklı”

1 Kasım sonrası çok mutlu bir yüzde 50 var, diÄŸer yüzde 50 ise derin bir umutsuzluk içerisinde. Bu yüzde 50’yi nasıl deÄŸerlendiriyorsunuz?

Bir defa o mutsuz yüzde 50 farklı sebeplerden dolayı mutsuz. Orada çok önemli bir bölünme var. Seçimlerden sonra Kemal KılıçdaroÄŸlu’nun söylediÄŸi gibi yüzde 60’ın blok olmadığı açıkça gözüktü. Bu mutsuzluk, bir kesim için hayat tarzı mutsuzluÄŸu ve ciddi olarak din devletine dönüşme, dinin her alanda egemen olması, ‘laiklik elden gidiyor’ korkusu, vs. Ä°kinci kesim, ‘memleket bölünüyor ve bunlar da ona çanak tutuyor’ korkusu yaşıyor. Üçüncü kesim ise ‘bizim kimliÄŸimiz tanınmıyor, bize hiçbir insan hakkı verilmiyor, kendi dilimizde eÄŸitim yapamıyoruz, vs.’ düşüncesiyle mutsuz. Bu üç mutsuzluÄŸu aynı kaba koyup ‘ama bunların hepsi de mutsuz’ demek kolay kolay bir siyasi bir sonuç doÄŸurmuyor. Bunlar üç benzemez. Bazen suni bir çaba ile benzeÅŸmeye çalışıyorlar Ekmeleddin Ä°hsanoÄŸlu’nun adaylığındaki gibi. O da, birleÅŸme olmayan tüm birleÅŸmeler gibi hüsranla bitmek zorundaydı. Öyle de oldu.  

 

[Fotoğraf: Güray Ervin / Al Jazeera Türk]

 

Peki bu ruh halini düzeltmek için siyaset nasıl bir dil kullanmalı? AK Parti bu kesimi ikna etmeli mi?

Avrupa BirliÄŸi’nin kurucularından önemli bir düşünür der ki: Birlik’i kurmaya yeniden baÅŸlayacak olsaydık, ekonomiden deÄŸil de kültürel deÄŸerlerden baÅŸlamak isterdim. Türkiye’nin ÅŸimdi en önemli sorunu, ortak deÄŸerlerin neredeyse sıfıra gelmesi. DeÄŸer nedir? Bütün bireylerin, insanların en doÄŸru, en yerinde gördükleri, doÄŸruyla yanlışı ayırt etmelerini saÄŸlayan inançlar, tutumlar, vs. Öylesine ayrıştık ki artık nasıl bir ÅŸey bizi bir arada tutar bilemiyorum. Bu çok ciddi bir mesele. Öyle hemen ‘biz herkesi kucaklıyoruz, balkondan konuÅŸuyoruz, zaten herkesi seviyoruz’ diyerek bu derin ayrışma giderilemez. Ama çok belirginleÅŸen bu derin ayrışmanın kökleri de en az 150 yıl geriye gidiyor. Batı’ya bakanlarla DoÄŸu’ya bakanlar...

O zaman bu durum son senelerin sonucu deÄŸil mi?  

Çok derinleÅŸti ama zaten mevcut bir fay hattıydı. Tanzimat ile ilgili yazılanlara bakın, kimi ‘daha medeni, garpçı oluyoruz’ derken, bir kısmı da ‘din elden gidiyor, bunlar kafir, yüzlerini Batı’ya döndüler’ diyor. O bölünme Türkiye’de hep devam etti. Gerçi etnik ve mezhepsel fay hatları da var. Ortak deÄŸerlerde mutlaka bir ÅŸekilde buluÅŸabilmeliyiz. Siyaset bilimci Keegan’ın deyimiyle, ulusa olan baÄŸlılığımız, sadakatimiz daha küçük gruplara olan baÄŸlılığın, sadakatin üzerinde olmalı. Yani ben önce Kürdüm, Müslümanım, Batılıyım, vs. dediÄŸiniz zaman, oradaki olay ciddi bir biçimde çözülüyor demektir. Eskiden böyle miydik? Çok bilemiyorum doÄŸrusu. Yani milli maçlarda milli takım tutulurdu sanki...

“Artık ne kederde ne sevinçte ortağız”

Ankara ve Fransa’daki katliamlardan sonra milli maçlarda saygı duruÅŸunda ıslık çalındı. Åžu an ölenlerin ardından “onlar zaten şöyleydi” deniyor ya da acılar karşılaÅŸtırılıyor. Biz hep böyle miydik gerçekten?

Galiba bu kadar deÄŸildik ya da en azından gözlemler bu kadar böyle olmadığımızı gösteriyor. Ölülere bile ortak acı olarak bakamadığımız zaman... Bizlere ilkokulda ‘bir millet kederde, tasada ve sevinçte ortak” diye öğretildi. Biz artık ne kederde, ne sevinçte ortağız. O yüzden siyasetçilerin iÅŸi zor ama önce karar vermeliler. Bölmeye mi gideceÄŸiz birleÅŸtirmeye mi diye... Åžunu asla kastetmiyorum, o karar verildiÄŸi zaman her ÅŸey kendiliÄŸinden tekrar düzelir. Yok, o derin duygular öyle bir gecede kaybolmaz ama hiç olmazsa kaybolması yönünde adımlar atacak olanlar, bunu ilk baÅŸlatacak olanlar önce hükümettir. Ama eÄŸer ayrıştırma siyasi prim yapıyorsa...

Yapıyor mu?

Son 12-13 seneye bir bakın, ayrıştırma siyasi prim yaptı.

Ama mesela bir yandan çözüm sürecini başlatan da bu hükümet...

Derhal bitiren de bu hükümet.

Toplumsal anlamda da çözüm sürecine büyük destek vardı o dönemde.

O sırada çözüm sürecinin uygun olacağı ve oy getireceÄŸi hesaplandı. Habur’la ilk defa uyanıldı. O giriÅŸ, o abartılı zafer çığlıklarının kamuoyunu nasıl etkilediÄŸi orada görüldü. Bir süre devam etti. 7 Haziran kesin ihtar oldu. Çok ciddi politika dönüşleri oldu ama bunların hiçbir etkisi olmadı. Duygusal baÄŸ böyle bir ÅŸeydir iÅŸte. Hatırlayalım Suriye’yi... Nereden nereye, adamın ismini bile deÄŸiÅŸtirdik. Avrupa BirliÄŸi... Tam adaylık için müzakere tarihi alındığı zaman ‘Avrupa kahramanı’ deniyordu, sonra ‘iki yüzlü Avrupa’, ‘biz senin parlamentonu da tanımayız icabında’ noktasına geldik. Fethullah Gülen örneÄŸi var, en son da Çin füzeleri konusu. ‘Çin’den füze alıyoruz, bravo, bağımsızlık’ derken bir anda vazgeçip ‘biz zaten Batı’nın, NATO’nun bir parçasıyız’ diyoruz. AÅŸkın gözü kördür derler ya... Bu da böyle siyasi bir aÅŸk. Bu siyasi aÅŸk olduÄŸu zaman çok keskin dönüşler olabiliyor. Onun için de Tayyip ErdoÄŸan “Ben milletime onu da bunu da anlatırım, bunu da yaptığımda destekler, tam tersini yaptığımda da destekler” derken haklıdır. Ve haklı olduÄŸunu da defaatle gördük, bir kere iki kere de deÄŸil.

Siyaset bu mutsuz yüzde 50 konusunda ne yapabilir? Sizce bu konu AK Parti’nin bir önceliÄŸi mi?

Hayır, ben maalesef önceliÄŸi olarak görmüyorum.  

Sizce yeni hükümetin önceliği ne olmalı?

Ortak deÄŸerlerin yitirilmiÅŸ olması. Daha önemli bir sorun göremiyorum. Çünkü bitti, anlaÅŸma zeminimiz kayboluyor. ‘Benim ölüm, senin ölün’ diye ayırdığımızda artık bir anlaÅŸma zeminimiz kalmıyor. Ve memnun olmayan yüzde 50’nin memnuniyetsizlik sebepleri farklı ama yarı yarıya bölünmüş durumda. Yüzde 90 – yüzde 10 filan olsa idare edersiniz ama 50 – 50 bölünen bir yerde zor.

“Anayasa hükümleri zihinlere yazılmalı”

Peki ya yeni anayasa, çözüm süreci?

Anayasalarda ne yazarsanız yazın, eÄŸer kafalara, zihinlere onu yazamazsanız, o anayasa hükümleri öylece kalır. 12 Eylül 2010 referandumuyla gelen bazı maddeleri hatırlayalım. Mesela yargıyla ilgili olanlar çok ciddi sonuçlar doÄŸurdu. Kadınlara pozitif ayrımcılık yapılacaktır diye bir madde geldi. Ombudsman diye bir kurum kuruldu. Ombudsman nedir, kimdir, ne yapar, bilen var mı? Ama bu maddeler anayasada var. EÄŸer zihinlerde, kafalarda bu haklar tanınmıyorsa, ‘biz bu hakları tanıdık’ demenin faydası yok. O zaman iÅŸte kadın cinayetleri korkunç bir ÅŸekilde devam eder ve bir kulübün baÅŸkanı da “Kadın olarak 100 yıl yaÅŸayacağıma, adam gibi 1 yıl yaÅŸarım, daha iyidir” diye utanmadan, sıkılmadan demeç verir.

Başkanlığa nasıl bakıyorsunuz?

Onun çok vahim sonuçları olabileceÄŸini düşünüyorum. O konuda da galiba CumhurbaÅŸkanı ‘Halkımız bunu kabul eder’ demiÅŸ. Katılıyorum. EÄŸer o iÅŸ referanduma giderse, halkımız baÅŸkanlık sistemini veya parlamenter sistemi kabul etmez, onların ne olduÄŸunu bilmez. Ama Tayyip ErdoÄŸan’ın baÅŸkan olmasını kabul eder diye düşünüyorum.

Bu siyasi ortam ve aritmetikte sizce bir yeni bir anayasa yapabilir mi? Muhtemel bir referandum da bunun bir ayağı olacaktır.

Çıkabilir çünkü sadece 13 milletvekili lazım referanduma götürmek için. 550 milletvekili var, 13 milletvekili öyle çok büyük bir rakam değil. Çıkması imkansız değil. Ama bir önceki mecliste çıkması imkansızdı.

Leyla Zana milletvekili yeminini ederken Türk milleti yerine Türkiye milleti dedi, yemini geçerli sayılmadı. Şimdi bu yemin tartışılıyor. Sizce çağdaş bir metin mi?

Hayır, bence deÄŸiÅŸtirilmeli. Ama deÄŸiÅŸtirilinceye kadar da herkesin kafasına göre okuma hakkı olmamalı. Ortak deÄŸerler dediÄŸimiz bu. Birisi besmeleyle baÅŸlar, birisi ‘burada millet yok, milletler var’ der,  diÄŸeri ‘Türk yok, Türkiye milletleri var’ der, bir diÄŸeri ‘milletten önce burada din var’ der. Belki de o zaman yemini kaldırmak lazım çünkü bir fonksiyonu artık kalmaz.

Liderlik deÄŸiÅŸmedikçe AKP'nin dili deÄŸiÅŸmez.Çünkü oradan siyasi kazanç edildiÄŸi düşünülüyor. Bu memlekette de zaten düşmanlığı körüklemek o kadar zor bir iÅŸ deÄŸil. 

 

 

Çözüm süreci yeniden başlarsa toplum bu sürece yeniden güvenir mi?

Anahtar kelime, karşılıklı güven. EÄŸer o karşılıklı güven tesis edilebilirse, olur. Ama çözüm sürecini yürütecek olanlar da ‘bana nerede çelme takılacak acaba?’ diye masaya oturursa, o zaman çok zor. Pauolo Coelho bir romanında “En deÄŸerli ÅŸeyini, insanlara olan güvenini kaybetmiÅŸti” der.

Sizce çözüm süreci yeniden gündeme gelir mi?

Evet. Bu böyle gitmez. Bu kadar dehşet ve terör içinde yaşamak kolay bir şey değil. Ya da çok kötü bir yere gider bundan sonra. Hiçbirimiz bunu istemeyiz.

“Liderlik deÄŸiÅŸmedikçe AKP deÄŸiÅŸmez”

AK Parti 13. yılında, asker siyasetten tasfiye edildi. Oylarını yüzde 20 artırdı. Fethullah Gülen cemaati artık bir tehdit olmaktan çıktı. Ortada siyaseten ciddi bir tehdit ya da rakip kalmadı. AK Parti önümüzdeki dönemde farklı ve yeni bir dil kullanabilir mi?

Hayır. Liderlik deÄŸiÅŸmedikçe hayır. Çünkü oradan siyasi kazanç edildiÄŸi düşünülüyor. Bu memlekette de zaten düşmanlığı körüklemek o kadar zor bir iÅŸ deÄŸil. Ä°sveç’te bunu yapamazsınız ama Türkiye’de bunu yapmak çok basit.

CumhurbaÅŸkanı ErdoÄŸan’ın otoriterleÅŸtiÄŸini düşünüyor musunuz?

A tabii... Canı gönülden katılıyorum. Bir parti uzunca bir süre iktidarda kalınca, lideri otoriterleÅŸme eÄŸilimi gösteriyor, Adnan Menderes’te de Tayyip ErdoÄŸan’da da olduÄŸu gibi...

Bazı kesimler, Tayyip Erdoğan karşıtlığının adeta nefrete dönüştüğünü öne sürüyor. Bu durumun zaman zaman olayları sağlıklı analiz etmeyi engellediğini düşünüyor musunuz?

Tabii. Keskin duygular böyledir. Burada aÅŸk ve nefret bir arada. Birincisi, bunlar çok yoÄŸun, güçlü duygular... Ä°kincisi, her konuda söyleyecek bir lafınız olduÄŸu zaman ki Tayyip ErdoÄŸan öyle... Ekonomi, hukuk, sosyoloji, psikoloji, demografi, aile, çocuk, vs. her konuda söyleyecek lafınız olduÄŸunda ve tek adam yönetimine gittiÄŸiniz zaman, sizi iyi görenler her yaptığınızı ve her iyiliÄŸi sizden bilirler. Sizi kötü görenler de her bir kötülüğü sizden bilir. Ama bu, bu gidiÅŸin, bu davranışın doÄŸal sonucudur. Ama Tayyip ErdoÄŸan halkı çok iyi okuyor. Yani mesela “Ben hukukçu deÄŸilim, bu konunun tartışılmasını hukukçulara bırakalım“ dese, bu halk hiç sevmez.

Kaynak: Al Jazeera

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.