Kültür Sanat
Tanzimat Fermanı Avrupa'nın bir dayatması mıydı?
Osmanlı batılışamasının dönüm noktası sayılan Tanzimat Fermanı ile, devletin resmi yönelimi artık Avrupaya kaymış, klasik Osmanlı devri kapanmış oldu.
Kendine has bir medeniyet ile kültür vücuda getirmiÅŸ olan Osmanlı Devleti, kanunların ve nizamların bozulmadığı, kültür ve medeniyet seviyesi bakımından Avrupa’dan üstün veya aynı seviyede bulunduÄŸu devirlerde herhangi bir ıslahat teÅŸebbüsüne ihtiyaç duymamıştı. Fakat XVI. asrın ikinci yarısından itibaren, devletin kanun ve nizamları bozulmaya yüz tutmuÅŸ ve bu bozulmalar, devlet yapısında bir takım çözülmeleri de beraberinde getirmiÅŸti. Bu çözülmelerin önüne geçmek için bu süreçte çeÅŸitli reçeteler ve çözüm yolları aranmaya baÅŸlanmış, bu kadim mesele; batılılaÅŸma, çaÄŸdaÅŸlaÅŸma ve modernleÅŸmenin kaçınılmaz olarak yapılmasını dayatmıştır. Zira, Osmanlı aydın ve bürokratları, bu hayati sorundan kurtuluÅŸun yegane yolu olarak; zaman kaybedilmeden Batı’yı taklit ederek ona tabi olmak ve onun geçirdiÄŸi evrelerden geçmek gerektiÄŸini dile getirmiÅŸlerdi. Bu mantalite doÄŸrultusunda yapılan ıslahatlar, Osmanlı Devleti’ni batıya ve batılı deÄŸerlere daha çok yaklaÅŸtırmış ve tohumları II. Mahmud devrinde atılan, ancak vefatı nedeniyle oÄŸlu Abdülmecid’e nasip olan Tanzimat Fermanı ise, “devletin batılılaÅŸma serüveninin bir devlet politikasına dönüÅŸtüÄŸünü” ilan etmiÅŸti.
3 Kasım 1839’da Topkapı Sarayı’nın Gülhane bahçesinde bizzat Mustafa ReÅŸit PaÅŸa’nın geniÅŸ bir kitle huzurunda, büyük bir korku ve geleceÄŸe yönelik umutlarla okuduÄŸu Hatt-ı Hümayûn’la Osmanlı Devleti yeni bir döneme girmiÅŸ ve bu Hatt-ı Hümayûn’la beklenen arzuların gerçekleÅŸmesi temennisiyle toplar atılmış, kurbanlar kesilmiÅŸ ve ÅŸenlikler düzenlenmiÅŸti. Gülhane bahçesinde okunduÄŸundan ötürü “Gülhane Hattı-ı Hümayunu” veya “Tanzimat-ı Hayriye” olarak da anılan bu ferman, bir PadiÅŸah iradesi biçiminde yani “irâde-i seniyye” formatında meydana getirilmiÅŸ ve bu haliyle devletin resmi gazetesi olan Takvim-i Vekâyi’nin 22 Aralık 1839 tarihli nüshasında yer almıştı. Daha sonra ise, diÄŸer devletlere de duyurulmak üzere ferman Fransızcaya tercüme edilerek, yabancı devletlerin Ä°stanbul elçiliklerine gönderilmiÅŸti.
Tanzimat Fermanı’yla Osmanlı Devleti’nde yeni bir devrin açıldığına ÅŸüphe olmamakla beraber, bu fermanda yer alan bazı prensipler (can, mal, ırz-namus masuniyeti, müsaderenin yasaklanması, adil vergilendirme ve süreli askerlik) genelde II. Mahmud devrinde, ya dile getirilmiÅŸ veya uygulama sahasına sokulmuÅŸtu. Bu fermanla, “modern anlamda vatandaÅŸlık haklarının teminat altına alınması, kötü idareye bir son verilmesi ve Müslim ile gayrimüslim tebaa arasındaki ÅŸahsi haklar açısından bir eÅŸitlik saÄŸlayacak bir toplum düzeninin kurulması amaçlanmıştı. Buna ilaveten, bu fermanın ilanıyla, Osmanlı Devleti’nin Avrupa’nın liberal devletleri arasına sokulması, Ä°ngiliz ve Fransız kamuoyunun desteÄŸinin saÄŸlanması ve böylece, Avrupa’da Mısır valisi lehinde yaratılan sempatiyi dengeleyerek, Mısır ve BoÄŸazlar meselesine olumlu birer çözüm bulunması” hedeflenmiÅŸti. Nitekim bu noktayı göz önüne alan Mısır Valisi Mehmet Ali PaÅŸa, fermanı kendisine karşı yapılmış bir “ÅŸah hamlesi” olarak yorumlamamıştı.
Ancak, “Müslim-Gayrimüslim tebaa arasında ÅŸahsi haklar ve vatandaÅŸlık hukuku açısından eÅŸitlikten söz eden ferman, bu haliyle Ä°slami temellerinden ötürü böyle bir eÅŸitliÄŸe dayanmayan devletin ana nizamına ve ilk dönemlerinden beri süregelen ve zaman içinde geliÅŸerek nihai ÅŸeklini almış olan toplum yapısına yıkıcı bir darbe vurmuÅŸtu”. Bu yıkıcı darbe ise, Müslim-Gayrimüslim tebaa arasında derin bir uçuruma sebebiyet vermiÅŸ ve Osmanlı Devleti’nin; Suriye, Lübnan, Cidde, Rumeli gibi muhtelif yerlerinde huzursuzluklar, kanlı çatışmalar baÅŸ göstermiÅŸti. Gittikçe Osmanlı coÄŸrafyasının geniÅŸ bir alanına yayılan bu geliÅŸmeler de, Avrupa müdahalesini beraberinde getirmiÅŸ ve bir anlamda “Tanzimat Fermanı Osmanlı Devleti’nin tasfiye sürecinin startını “vermiÅŸti.
Esasen, Tanzimat Fermanı’nın böyle bir sonucu doÄŸuracağı Avrupalı devletler için bir sürpriz olmamıştı. Belkide bu sonucun planları henüz 1815 Viyana Kongresi sonrasında ortaya çıkan “DoÄŸu Sorunu” çerçevesinde ele alınmıştı.
BilindiÄŸi üzere DoÄŸu Sorunu (Åžark Meselesi), Fatih Sultan Mehmet’in 1453 yılında Ä°stanbul’u fethetmesiyle baÅŸlamıştı ve siyasi bir terim olarak ilk defa 1815 Viyana Kongresi’nde dile getirilmiÅŸti. Bu sorun genel ifadeyle, “Osmanlı Devleti’ni tarihi süreç içersinde zayıflatmak, onu bir takım unsurlarla parçalamak ve onu ilk önce Avrupa, daha sonra da Ön Asya topraklarından atmak” projesiydi. Bu projenin hayata geçirilmesinde kullanılacak en mühim argüman ise azınlıklardı ve Avrupalı devletler bu projeyi hayata geçirmek adına ÅŸöyle sihirli bir formülü yürürlüÄŸe koymuÅŸlardı:“Okul ve eÄŸitim sistemiyle milliyetçi fikirleri yaymak, borçlarla devletin iflasını saÄŸlamak ve isyan çıkarılacak bölgelerde reformlar yapılmasında ısrar etmek. Osmanlı bu reformları gerçekleÅŸtirirken, silahlı direniÅŸ hareketleri kurmak, bölgeye yarı otonom istemek ve bölgenin bağımsızlığını saÄŸlamak”.
Ä°lk olarak Yunan isyanıyla yürürlüÄŸe sokulan bu sihirli formül, Yunanistan’ın bağımsız bir devlet olmasıyla istenilen neticeyi vermiÅŸ ve formül diÄŸer azınlıklar için de tatbik edilmiÅŸti. Bu formülün tatbiki, Avrupalı devletlerin müdahaleleri ve ıslahat talepleri ise, Osmanlı Devleti’nin gittikçe küçülmesine sebebiyet vermiÅŸti.
Bu baÄŸlamdan hareketle, bilhassa Fransız Ä°htilali’nin kabul ettiÄŸi Ä°nsan Hakları Beyannamesi örnek alınarak hazırlanan Tanzimat Fermanı, “DoÄŸu Sorunu” projesine büyük bir katkı saÄŸlamış ve azınlıklar arasındaki sükûneti saÄŸlayamadığı gibi, onların devletten kopmasına ya da koparılmasına büyük bir imkân tanımıştı. Bunun yanında, Avrupalı devletlerin desteklerini saÄŸlayan bir kısım Hristiyanlar, Müslümanlara saldırmışlar ve bu planlı saldırılar da doÄŸal olarak Avrupalı devletlerin müdahalesini kolaylaÅŸtırmıştı. Avrupalı devletlerin bu müdahaleleri ve sonrasında gelen ıslahat talepleri ise, Osmanlı Devleti için acı bir tablo ortaya çıkarmıştı. Nitekim Tanzimat’ı inceleyen ve onun dış dinamikler sonucu ortaya çıktığını kabul eden Hilmi Ziya Ülken bu gerçeÄŸe temasla:“Tanzimat, Batı milletlerinin gerçekleÅŸtirdikleri hürriyet, eÅŸitlik, demokrasi ideallerinin bir cinsten bir millet içinde gerçekleÅŸmesinden ziyade, yabancı müdahalesinden faydalanan ve ayrılmak isteyen azınlıkların iÅŸine yarayan bir vasıta olarak kaldı” ifadelerini kullanmıştı. YaÅŸanan geliÅŸmeler ve gelinen süreç ise, “Tanzimat Fermanı’nın Avrupalı devletler tarafından dayatılmış olabileceÄŸi tezine” kuvvet kazandırmıştı.
Sonuç olarak, 3 Kasım 1839 tarihinde ilan edilen Tanzimat Fermanı ile Osmanlı Devleti’nde yeni bir devrin kapısı aralanmış, ancak bu ferman doÄŸurduÄŸu sonuçlar itibariyle Tanzimat neslinden bile eleÅŸtiriler almıştı. Bununla beraber, Batılı deÄŸerlere daha yaklaÅŸtıran ve Batıya daha entegre olmayı saÄŸlayan bu ferman, “Batılı deÄŸerleri savunan ve bunlara karşı çıkan” iki zıt grubu da ortaya çıkarmıştı. Bu kısır döngü etrafında yaÅŸanan kısır tartışmalar ise günümüze deÄŸin sürmüÅŸtür. Bu bakımdan, bugünkü bir takım tartışmaları anlamak ve yorumlamak için, Tanzimat sürecinin iyi bir ÅŸekilde analiz edilmesi icap eder. Bunlardan baÅŸka, kendinden sonra meydana gelen hukuki geliÅŸmelerin özünü teÅŸkil eden Tanzimat Fermanı, Türk Anayasa hukukunun geliÅŸmesini saÄŸlayan bir baÅŸlangıç olarak kabul edilmektedir.
Kaynaklar:
Ahmet Cevat Eren, Tanzimat Fermanı ve Dönemi, (Yay. Haz: AliÅŸan Akpınar), Ä°stanbul 2007.
Yavuz Abadan, “Tanzimat Fermanının Tahlili”, Tanzimat, c.I, Ä°stanbul 1940. (s.33–45)
ReÅŸat Kaynar, Mustafa ReÅŸit PaÅŸa ve Tanzimat, Ankara 1985.
Ali Fuat Örenç, YakınçaÄŸ Tarihine GiriÅŸ (1789–1918) –Ders Notları-, Ä°stanbul 2011.
Rifat Uçarol, Siyasi Tarih(1789–2001), Ä°stanbul 2006
Hilmi Ziya Ülken, Türkiye’de ÇaÄŸdaÅŸ DüÅŸünce Tarihi, C. 1, Ä°stanbul 1966.
Fahir ArmaoÄŸlu, 19.Yüzyıl Siyasî Tarih i(1789–1914), Ankara 1997.
Bülent Tanör, Osmanlı-Türk Anayasal GeliÅŸmeleri, Ä°stanbul 2009
Celalettin VatandaÅŸ, “Türkiye’nin BatılılaÅŸma Süreci ve II. MeÅŸrutiyeti Hazırlayan Åžartlar”, Yüzüncü Yılında II. MeÅŸrutiyet, Ä°stanbul, 2008.
Hasan Köni, “I.Dünya Savaşı Öncesi Ä°stihbarat ve Günümüze Etkileri”, IV. Askerî Tarih Semineri, GK. BaÅŸk. Yayını, Ankara, 1989.
Kemal Beydilli, “Küçük Kaynarca’dan Yıkılışa”, Osmanlı Devleti ve Medeniyeti Tarihi, (Ed: Ekmeleddin Ä°hsanoÄŸlu), Ä°stanbul 1994.
Sina AkÅŸin, Kısa Türkiye Tarihi, Ä°stanbul 2010.
Bayram Ali Çetinkaya, MeÅŸrutiyet Dönemi (1876–1909) Aydın ve Devlet Adamının / Bürokratının Kimlik Yapısı, C.Ü. Ä°lahiyat Fakültesi Dergisi XII/2 – 2008, 75–120.
CoÅŸkun Üçok, Türk Hukuk Tarihi, Ankara 1972.
Henüz yorum yapılmamış.