Sosyal Medya

Dünya

Dünden bugüne Amerika'daki İslami hareketler

Akademik çalışmaları Amerika'daki Müslümanlar üzerine yoğunlaşan Nuri Tınaz, Nation of Islam grubu merkezde olmak üzere Amerika'daki Müslümanların ahvali hakkında Deniz Baran'ın sorularını yanıtladı.



Bismillah. Mevzumuz, Türkiye dışındaki Müslümanlar. Daha önce bu baÄŸlamda pek çok yazı yayınlamış olsak da, sistematik bir ÅŸekilde ilerleyememiÅŸtik ve mesele her daim aklımızda olsa da baÅŸlayamamıştı.

Bu konu üzerine, yazın yaptığımız istiÅŸareler neticesinde, Batı'da yaÅŸayan Müslümanların ahvalinden baÅŸlamanın uygun olacağına kanaat getirdik ve bu ÅŸekilde sistemli bir dosyayı, evvela röportajlarla baÅŸlatmaya niyet ettik.

Batı'daki Müslümanlara dair ilk haberimiz olarak, halen Marmara Üniversitesi Sosyoloji Bölümünde çalışmalarını sürdüren Nuri Tınaz ile yaptığımız röportajı aÅŸağıda ilginize sunuyoruz. Akademik çalışmaları Amerika'daki Müslümanlar üzerine yoÄŸunlaÅŸan Nuri Tınaz ile, buradaki Müslümanların ahvalini, Nation of Islam grubu merkezde olmak üzere konuÅŸtuk.

Bundan sonra daha düzenli bir ÅŸekilde evvela Batı ülkelerindeki Müslümanlara dair portre çalışmaları, eser deÄŸerlendirmeleri ve röportajlarımız olacak inÅŸallah. Sonrasında ise dünyanın geri kalanında yer alan Müslümanları peyderpey konu edinmeye çalışacağız. (Mehmet Erken)

Öncelikle sizi tanıyalım Nuri Bey. Amerika’daki Ä°slami hareketlere ve Müslümanlara olan ilginiz nereden kaynaklanıyor?

Lisans eÄŸitimimi 9 Eylül Ä°lahiyat Fakültesi’nde bitirdim. Diyanet Vakfı’nın yurtdışını bursunu kazanmıştım 1988’de. Onun üzerine yüksek lisansımı King’s College’da din sosyolojisi ve din felsefesi üzerine yaptım. Sonra da Warwick Üniversitesi’nde sosyoloji alanında doktora yaptım. Biliyorsunuz, baÅŸka bölgelerden Batı’ya gidip doktora yapanları genelde kendi ülkeleri üzerine çalışmaya yönlendirirler. Bana da dediler, “ÅŸu grubu çalış, bu cemaati çalış” ancak bana bu cezbedici gelmedi. Ben de Batı’da olduÄŸuma göre burada ortaya çıkan bir sosyal hareketi çalışayım dedim.

O sırada Oxford ÅŸehrinde 2. el kitap satan bir yerde bir kitap buldum. Yüksek lisans yaparken de zaten kafamda Malcolm X ve çevresindeki oluÅŸumlar hakkında bir ÅŸeyler yapmak vardı çünkü ilgili literatürü okumuÅŸtum. O kitabı görünce -siyah Müslümanların ve Nation of Islam’ın analizini yapan bir kitaptı- fark ettim ki bu konu hakkında 70’li yıllardan beri pek çalışma yapılmamış ancak bu grup 1975’ten sonra hem kurumsal alanda hem de inanç ve öÄŸretilerinde radikal deÄŸiÅŸikliklere gitmiÅŸ. Bunlara odaklanabilmek için de böyle bir konuyu seçtim. Seçmemin nedeni de Batı’da var olan bugünkü demokrasi ve sosyal devlet anlayışına raÄŸmen niçin oradaki insanlar bulundukları ülkenin sistemlerinden memnun olmayıp böyle ayrık akımlara baÄŸlanıyor, bunu incelemekti. Batı’da bulundukları ülkenin rejiminden, düzeninden muzdarip birçok kesim var örneÄŸin siyahiler.

Batı'da insanlar Ä°slami bilgi edinme ihtiyaçlarını nasıl karşılıyorlar? Düzenli gidip gelebildikleri okul, medrese tipi kurum yahut hoca bulabiliyorlar mı? Yoksa kitaplar yoluyla veya online araçları mı kullanıyorlar?

Åžimdi Batı’daki Müslümanları ikiye ayırmak lazım: Amerika’daki Müslümanlar ve Avrupa’daki Müslümanlar. Amerika’ya giden Müslümanların tarihi, köle ticareti ile baÅŸlıyor. O günlerden 20. yüzyıla gelindiÄŸinde birtakım gruplar ortaya çıkıyor, Moorish Science TempleNation of Islam gibi ancak bunlar daha çok kimlik iddialarını dile getirmek için ortaya çıkan gruplar. Derinlikli bir Ä°slami bilgi yok. Sadece bulundukları ülkenin dominant dinine ve kültürüne karşı kendi kimlik iddialarını ortaya koymak için Ä°slam’a angaje oluyorlar. Ama 2. Dünya Savaşı’ndan sonra Amerika’ya olan Müslüman göçleriyle bu iÅŸ deÄŸiÅŸiyor.

Avrupa’daki Müslümanları ise ayrı ele almak lazım; (Batı Avrupa’yı düÅŸünürsek) onların serüveni kölelikle deÄŸil, kendi göçleriyle ilintili. Amerika’da göçmen kotasının kaldırılmasıyla oraya giden Müslümanlar daha çok eÄŸitimli, profesyonel ve kültürlü kimseler. Avrupa’ya gidenler ise (özellikle Türkiye/ Anadolu özelinde) daha taÅŸralı ve salt ekonomik sebeplerle giden kimseler. Haliyle iki profilin bilgi edinme kaynakları çok farklı. Amerika’ya giden profil 1980’lere gelindiÄŸinde donanımlı ve özgüvenli bir ÅŸekilde yaÅŸantısını sürdürenlerle oraya okumak için gidip kalan Müslüman öÄŸrencilerden müteÅŸekkil. Onların kurduÄŸu kurumlar sayesinde, göç etmiÅŸ Müslümanların kendi ülkelerinden imam, hoca vb. getirtilmeye ihtiyaç duyulmadı. Topluluk kendi yağıyla kavruluyordu. Özellikle 1980’de Müslüman öÄŸrencilerin kurduÄŸu Islamic Society of North America (ISNA), sonra ICNA, sonra Muslim Cultural Center vb. kendi Ä°slami bilgilerini kendileri üretmeye baÅŸladılar.

Avrupa’da ise hâlen (kısmen 11 Eylül’den beri deÄŸiÅŸmeye baÅŸlasa da) Müslümanlar, kökeni olan ülkelerden gelen imam ve rehberlerle bu iÅŸi götürmeye çalışıyorlar. Ama bu zatlar yaptıkları katkılara raÄŸmen, Avrupa’ya geldiÄŸinde mevcut dil ve kültürden kopuk oldukları için bazen hizmet yerine hezimet sunabiliyorlar. Çünkü ilk ve bir nebze ikinci nesille baÄŸları iyi. Üçüncü ve dördüncü nesille ise ortak noktaları yok. Ondan dolayı kendi Ä°slami bilgilerini üretirken Amerika’daki gibi mevcut dokuya uygun bir dünya görüÅŸü oluÅŸturmada baÅŸarılı olamıyorlar.

Bir diÄŸer nokta ise ÅŸu: Amerika’daki Müslümanlar profesyonel hayatta yer alıp kendi lojistik imkânlarını kurabilirken, Avrupa’da ülkelere dağılmış olan ve farklı milletlerden gelen Müslümanlar ortak bir payda oluÅŸturamadı.

Dil problemi de önemli. Amerika’daki Müslümanların ekseriyeti Ä°ngilizce konuÅŸabiliyor. Bu da iletiÅŸimi destekliyor. Avrupa’daki Müslümanlar’ın ise dil bariyerine takıldığını görüyoruz. Yine de kendi okullarını açmaya baÅŸladılar ancak Amerika’da okul açma ve kendi imamlarını, hocalarını yetiÅŸtirme olayı 90’lara kadar uzanıyor. Avrupa’da ise bu iÅŸ daha baÅŸlangıç aÅŸamasında ve hâlâ ithal hocalara bağımlı durumdalar.

Tabi, Amerika’da Ä°slami eÄŸitim kurumları oturmuÅŸ olduÄŸu için otorite olarak kabul görüyor ve oralara baÅŸvuruyor insanlar. ÖrneÄŸin orada ilk göç eden Müslüman neslin 80’lerde kurduÄŸu The IIIT (International Institute of Islamic Thought) var. Onların öncülüÄŸünde kurulan kuruluÅŸlar kanalıyla kendilerini besleyebildiler ve dini bilgilerini inÅŸa ettiler. Avrupa’daki yeni nesiller ise özellikle iletiÅŸim teknolojilerinin geliÅŸmesiyle, Ä°slam ülkelerinden gelen ve gelinen yerdeki kültüre ve ÅŸartlara hakim olmayan hocanın dini bilgileri ile yetinemiyorlar. Oradaki gençlerin ihtiyaçlarına cevap verilemiyor. Böyle olunca internet kanalıyla veya baÅŸka kaynaklarla dini bilgiye eriÅŸim artıyor. Ancak sorun ÅŸu ki, yeterli fikri altyapıya sahip olmadan ve rehbersiz bu kaynakları deÄŸerlendiren gençlerde fundamentalist eÄŸilimler yaygınlaşıyor.

Amerika’da Ä°slamiyet deyince akla belli baÅŸlı hareketlerin dışında derli toplu bir imaj gelmiyor. Genel olarak Müslüman kesimin nasıl bir yaÅŸantısı var? LiberalleÅŸmiÅŸ ve sistemle barışık bir algı mı daha yaygın yoksa Malcolm X’ten aÅŸina olduÄŸumuz tepkisel bir algı mı daha yaygın?

Amerika’daki Müslümanlar ayrık deÄŸildir, kendilerini dönemin ÅŸartlarına göre yeniden sorgulayıp konumlandıran profesyonel bir kitledir. Müslümanların hakkını, hukukunu savunmak için sistemi dışlayan ve sistemden dışlanan bir duruÅŸa sahip olunmaması gerektiÄŸinin farkındalar.

Bir de Malcolm X hakkında yanlış bir algı var. Malcolm X, 1960’ların başına kadar sisteme karşıydı. Ama o dönemde kurumsal bir kölelik olmasa da tarihsel izleri ve ayrımcılık sürüyordu. Renge ve etnisiteye dayalı bir ayrımcılık. Ancak ne zaman Malcolm X, Hac yaptı, Ä°slam dünyasını tanımaya baÅŸladı, düÅŸüncelerinde bir rasyonelleÅŸme baÅŸladı. Radikal ve siyah milliyetçi çizgiden daha Ä°slami ve evrensel bir çizgiye evrildi. O evrilmeden sonra Müslümanların daha profesyonelleÅŸmesi gerektiÄŸini ortaya koydu. Mesela bir sözü vardır, “Biz, Yahudilerden çok ÅŸey öÄŸrenmeliyiz.” diyordu. Yahudilerin dışlanmışlıktan nasıl sisteme entegre olup sistemi de yönlendirir bir pozisyon aldıklarını vurgulardı. Biraz çıkarcı dursa da aslında Müslümanların lehine nasıl yol alınabileceÄŸinin kaygısını taşıyan bir yaklaşımdı.

Geçenlerde bir yazıda ÅŸöyle bir cümle okumuÅŸtum: “Sünnetin yolu olarak tasavvuf (sufism)” deÄŸil, ılımlı, Protestan Ä°slâm’ın dayandığı “medeniyetin yolu olarak ruhaniyet (spirituality)” anlayışı. KavranabileceÄŸi üzere modern dünyadaki, bilhassa Batı’daki sufizm kaynaklı ancak temel naslardan kopuk Ä°slam’a eÄŸilme trendine eleÅŸtiri mahiyetinde bir cümleydi. Avrupa’da buna çok ÅŸahit oluyoruz gerçekten fakat Amerika’da durum nasıl?

DediÄŸim gibi Amerika’daki Müslümanlar belli bir birikime sahip, profesyonel insanlar genel itibariyle. %90’ı yüksek öÄŸrenim yapmış durumda. Bu insanlar dindarlıklarını birçok kanaldan besliyor. Bu kanallardan biri de sufizm. Åžunda ÅŸüphe yok ki, Batılıların ihtidasında sufizmin büyük yeri var, bunu inkâr edemeyiz. Çünkü sufizm, dinin daha paylaşımcı ve kollektif yönünü gösteriyor. Ancak Amerika’daki Müslümanlar birçok kaynaktan dini bilgilerini temellendiriyor. Yani sadece olayın bir yönünü cımbızlama gibi bir durum ortaya çıkmıyor.

Gerçi Avrupa’da bunu yapanlar da eÄŸitimli insanlar ama…

Amerika’da 11 Eylül’den sonra trend deÄŸiÅŸti. Pek çok üst düzey insan ihtida etmeye baÅŸladı. Bu da ÅŸundan kaynaklanıyor: Reklamın iyisi-kötüsü olmaz. 11 Eylül’den sonra Ä°slam ve Müslümanlar ile ilgili literatürün satışında büyük bir artış oldu. Bir de Amerika’da dil birliÄŸi mevcutken Avrupa’da, Avrupa’daki Müslüman milletlerde bir dil birliÄŸi yok. Ayrıca genelde göç eden Müslümanlar kendi ülkelerindeki sorunları ve ayrımları da beraberinde getiriyor. ÖrneÄŸin Pakistanlı, BangladeÅŸli, Hint Müslümanlar kendi aralarında ayrıma devam ediyor. Siyah ve beyaz Müslümanlar birbirine hâlâ pek yanaÅŸmıyor.

Amerika’da vücut bulmuÅŸ Ä°slami hareketlere yahut öne çıkan mürÅŸidlere, Müslüman kanaat önderlerine baktığımızda ekseriyetle bir noktada buluÅŸtuklarını görüyoruz: “Dinlerarası diyalog”. Dinlerarası diyalog meselesi genelde nasıl bir ajandayla ilerliyor?

Öncelikle “dinlerarası diyalog” kavramını sorgulamamız lazım. Diyalog nasıl olur biliyor musunuz? EÅŸit bilgi birikimine sahip taraflar arasında olur. Batılı senin dinini, dilini, kültürünü, etnik gruplarını yani tüm toplumsal yapılanmanı biliyor. Sömürgecilikten ve mandacılıktan gelen bir süreçte önce oryantalistler, sonra sosyal ve kültürel antropologlarca yapılan çalışmalarla Batılılar, Ä°slam dünyasının hücrelerine kadar ne olup bittiÄŸini biliyor. Edinbourgh’da papaz ve akademisyen olan biri vardı, Müslümanlar’a meydan okuyor, “Biz sizi bu kadar biliyoruz, siz de bizi bilin.” diyordu. Müslüman bilim insanlarının Batı’yı ne kadar bildikleri sorgulanabilir. Bundan dolayı “dinlerarası diyalog” yerine “dinlerarası iÅŸbirliÄŸi” gibi kavramlar kullansak daha yerinde olur.

Ama sonuçta bu iÅŸlere girenler bu tanımı kullanıyor.

Yapanların böyle demesi problemli. EÅŸit bilgi seviyesiyle olsa bir sonuca gider. Ä°yi niyetle vs. olmaz; bir taraf sürekli dominant, siz çekinik taraftasınız. Mevcut hareketler pek bir ÅŸey yapamıyor, safsata ÅŸeyler.

Malum Müslüman coÄŸrafyalarda bu eÄŸilime karşı duruÅŸ sergileyen ciddi bir kamuoyu mevcut. Peki ya Batı’da? orada da bu duruma, sizin deyiminizle safsataya karşı duruÅŸ sergileyen ciddi bir damar var mı?

Var tabi, var. Ancak sesleri çok yansıtılmıyor. Öbürkünün sesi daha hoÅŸ geliyor. Tabi ki Ä°slam’ın insani ve sosyal yüzünü göstermek gerekir. Bu din sadece normlardan ve hukuktan ibaret deÄŸil. Ä°slam hukuku da diÄŸer dinlere göre çok daha zengin bir hukuktur. Ancak biz daha çok ahkâma indirgiyoruz. Ä°slam’ın tüm yönlerini göstermek gerekir. Yine de dinlerarası diyalog sorgulanması gereken bir kavram çünkü karşı tarafın tarihini, kültürünü, dinini, dilini bilmeden bu iÅŸ olmaz. Diyalog dengeli yapılamıyor. Ä°ÅŸbirliÄŸi ve iliÅŸkiler demek daha doÄŸru.

Batılıların “cihadist” adını verdiÄŸi akımlara ve gruplara Amerika’daki Müslümanların bakış açısı nedir?

Amerika’daki Müslümanların %90’ndan fazlası bu akımlara kredi vermez. Avrupa’dan bu örgütlere katılım çok daha fazladır. Amerika’ya baktığımızda ise hemen hemen hiç yok. Nedeni de ÅŸu: Avrupa’daki Müslümanlar kendilerini iyi ÅŸekilde konumlandıramadılar ve Batı Avrupa ülkeleri, kendi vatandaşı olan bu kitleleri kendi sistemlerine entegre ederken uyguladığı politikalarda baÅŸarısız oldular.

Hamza Yusuf gibi itibar edilen isimlerin ÅŸiddete karşı tavırlarıyla bu “cihadist” gruplara ve 11 Eylül’e karşı tavır alması, genel Amerikan kamuoyundaki Müslüman imajını gerçekten deÄŸiÅŸtiriyor mu?

Amerikan toplumu 11 Eylül’e kadar içindeki Müslümanların durumundan fazla haberdar deÄŸildi. Sonrasında ise oluÅŸan Müslüman imajına karşı böyle söylemler etkili oluyor tabi. Ancak not düÅŸmek gerekir ki Hamza Yusuf bu kınamalarında bazı genelleyici ifadeler kullandı ve oradaki Müslümanlar’dan acayip tepki gördü. DiÄŸer kamuoyunu ikna edici olsa da böyle bir ikna yöntemine gerek yoktu. Zaten Amerika’da belli kuruluÅŸların Müslüman coÄŸrafyaya dair araÅŸtırmaları sayesinde elde ettikleri bilgiye dayanılarak bu mesele takip ediliyor. Amerikalılar 11 Eylül sonrasında Müslümanlar’ın kültürel ve ekonomik kapitallerini yeni öÄŸrendiler. Ve gördüler ki Amerika’daki Müslümanlar sisteme daha entegre olmuÅŸ durumda. Bu sebeple cihadist denen akımlar orada fazla yer edinemedi.

Åžimdi geçelim Amerika’da Ä°slam deyince aklımıza ilk gelen meseleye: Afro-Amerikanların Ä°slam ile iliÅŸkisi ve Nation of Islam olgusu. Öncelikle ÅŸunu sorayım, neden Afro-Amerikanlar’da ihtida daha yaygın?

Bir kimlik iddiası. Onun da ötesinde, ÅŸunu sorguluyorlar: Amerika’ya köle ticareti olarak gelenlerin Batı Afrika’dan gelenleri arasında birtakım oranın önde gelen Müslüman eÅŸrafından insanların çocukları sehven götürülmüÅŸ. Tabi onlar Amerika’ya gelince (saÄŸ salim gelebilirlerse) karın tokluÄŸuna iÅŸ görüyorlar. Zaten Amerika’daki endüstrileÅŸme ve kapitalizm, kölelerin teri ve kanı ile ortaya çıkmıştır. Ä°ÅŸte birinci ve ikinci dalgada gelen bu kiÅŸiler, köle efendilerine problem çıkardılar, köle ayaklanmalarına öncülük yaptılar. Hatta bu sebeple üçüncü ve dördüncü dalgada Müslümanlar arasından köle seçmemeye gayret ettiler. Sonrasında Afro-Amerikanlar da kimlik inÅŸa ederken bu direniÅŸ ruhunu günümüze taşıdılar.

Bir de bu köleleri karın tokluÄŸuna çalıştıran, ayrımcı politikalara maruz bırakan insanlar, Avrupa kökenli beyazlar. Onlar da Hristiyan. Onların dinine karşı en kuvvetli duruÅŸ sergileyecek din de Ä°slam olduÄŸundan Ä°slam’a sarıldılar.

Aslında Ä°slamiyet’i kimlik inÅŸasında kullanan grupların, 20. yüzyılın başına gelindiÄŸinde Ä°slam ile fazla iliÅŸkisi kalmamıştı. ÖrneÄŸin Nation of Islam, Moorish Science Temple. Ancak hatıralarında böyle bir olgu vardı.

Nation of Islam’dan daha örgütlü bir Ä°slami oluÅŸum mevcut mu?

Olmayabilir. Ancak Nation of Islam da medyada çok yankı uyandırdığı için çok güçlü. Zaten Nation of Islam ÅŸimdi 12-13 kola ayrılmış bir platform durumunda. SünnileÅŸme akımından sonra örgütte bir özelleÅŸme süreci oluyor. Nihayetinde Nation of Islam’ın örgütlü kiÅŸi sayısı 5-10 bin kiÅŸidir.

Kollar kendi içinde ne kadar ayrık?

Elijah Muhammed’in ölümünden sonra Deen Muhammed’in SünnileÅŸme hareketi olurken Louis Farrakhan da buna karşı olanları baÅŸka bir grupta topladı ki kendisiyle de birçok kez mülakat yaptım. Ancak o da bir karar verme durumuna geldi. SünnileÅŸme konusunda zikzaklarla dolu bir hikâyesi var. Kaddafi olsun, Saddam olsun, Körfez ülkeleri olsun yardım odaklı iliÅŸkileri mevcut. Bu yardımlar da ÅŸartlı yardımlar, SünnileÅŸmeleri öngörülüyor. Fakat paraları aldıktan sonra sözlerine pek sadık olmadıkları da görüldü.

Sünni Ä°slamlaÅŸan ve evrensel bir platformda buluÅŸan Deen Muhammed’in topluluÄŸu ise asıl büyük topluluk olarak kaldı. Kendilerine farklı isimler verdiler. Bilal-i HabeÅŸi’ye atıf yapar ÅŸekilde Bilaliye Community dediler, Muslim Community in the West dediler, sonrasında American Muslim Nation dediler; en son American Muslim Association ismini kullandılar. Deen Muhammed rahmetli olmadan önce akımın liderliÄŸinden tamamen çekilip yerel komitelerden oluÅŸan bir istiÅŸare kurumuna çevirdi idareyi. “Mosque Cares” isimli bir ad verilmiÅŸtir yeni oluÅŸuma.

Nation of Islam çizgisi genelde bizler tarafından pek sahih görülmeyen ve ötelenen bir çizgidir. Ancak ne olursa olsun Amerika’da Ä°slam deyince en dinamik yapılardan biri olarak onlar akla geliyor. Nation of Islam’ın –Deen Muhammed’in ve ömrünün sonunda Imam Farrakhan’ın SünnileÅŸme çabasını da göz önünde bulundurursak- sahih Ä°slamiyet’in yayılmasına katkısını nasıl görüyorsunuz? Etnisiteyi bu kadar öne çıkaran bir hareketin kimlik (identity) yaratmak için harç olarak kullandığı ve deforme ettiÄŸi bir Ä°slam anlayışı yarardan çok zarar getirmiÅŸ olabilir mi? Yoksa haksızlık mı ediyoruz?

Åžimdi hakkını da vermek lazım, Ä°slam’ı ve Müslümanları kamusal alanda görünür kılanlar Nation of Islam idi. Ä°lk defa hapisteki Müslümanlara dair politikaların geliÅŸtirilmesine katkıda bulunanlar onlardır. Müslümanların hak ve hukukunu korumada katkıları vardır. Nation of Islam sürekli bir dönüÅŸüm içindedir. Bunların birçoÄŸu Sünni Ä°slam ile tanışmıştır. Malcolm X’in 1963-64’te baÅŸladığı ilk giriÅŸimlerden sonra SünnileÅŸme aşısı tutmuÅŸtur. Ayrıca 60’lı yıllarda Nation of Islam’a katılan gençler profesyonel, eÄŸitimli gençlerdir ve bu da da dönüÅŸümü pekiÅŸtirmiÅŸtir. Åžu an 3-4 milyon Afro-Amerikan Müslüman varsa eÄŸer bunların çoÄŸu Deen Muhammed’in Sünni Ä°slamlaÅŸtırması ile Ä°slam ile tanışmışlardır.

Nation of Islam hâlâ bir geçiÅŸ döneminde olduÄŸunu söylüyor, tabi bu ne kadar devam edecek bilmiyorum. Ancak ÅŸunu söylemeliyim, Amerika’daki etnisiteye dayalı oluÅŸumlar Amerikan politikaları ile paralel ilerliyor. Irkçılık devam ettiÄŸi sürece (son zamanlarda görüyoruz) bu gibi etnik oluÅŸumlar güçlenecektir. Mesela American Indian (Kızılderililer) arasında 70’lerde Müslüman olanlar var bu atmosferde. Ne zaman ki Amerika bünyesindeki vatandaÅŸlara eÅŸit düzeyde davranabilecek konuma gelirse bu tip akımlar artık müÅŸteri bulamazlar, asabiyet baÄŸları çözülür.

Nation of Islam’a Amerika’daki diÄŸer Müslüman gruplar nasıl bakıyor?

Döneme göre deÄŸiÅŸiyor. Åžu an biraz tuhaf bakıyorlar. Nation of Islam zikzaklara sahip. Bir bakıyorsunuz SünnileÅŸme eÄŸilimine girmiÅŸ, takdir görüyor. Sonra bir bakıyorsunuz Scientology’e angaje olmaya çalışıyor. O zaman garipseniyor. Ä°slami kültürleri tam oturmadığından onlara bakış da tam oturmuÅŸ durumda deÄŸil.

Bir de yerel Müslümanlar (Afrika kökenliler gibi) dışında göçmen Müslümanlar mevcut. 20. yüzyılda Amerika’ya farklı dönemlerde yerleÅŸmiÅŸ onlarca milletten insan var. Ancak bir göçmen topluluk Müslüman coÄŸrafyadan olmamasına raÄŸmen yine sizin bir makalenizdeki tespite göre 1970’lerden beri kayda deÄŸer bir ihtida eÄŸilimi gösteriyor: Latinler. Bunun sebebi nedir?

Latinler de Afro-Amerikanlar gibi bir konuma sahip ülkede. Gidin bakın bütün arka iÅŸlerini onların yaptığını, toplum dışına bir ÅŸekilde itildiklerini görürsünüz. Onlar da benzer bir tepkisel süreç sonrasında Ä°slam’a sarılıyorlar. Duygusal bir yakınlık hissediyorlar. “Bu Müslümanlar da bizim gibi ayrımcılığa uÄŸradılar.” diye bakıyorlar.

Ayrıca Hispanikler de tarihte kendilerine Ä°slami bir köken buluyorlar. Bir dönem Ä°spanya’da yer alan Endülüs’e referans yapıyorlar.

Bir diÄŸer faktör de ÅŸu ki 11 Eylül sonrası göçmen olan Latin Müslümanlar ile yerel Müslümanlar arasındaki bariyerler kalktı, bir tanış olma durumu ortaya çıktı.

Göçmen Müslümanlar ile yerel Müslümanların doku uyuÅŸmazlığı oluyor mu?

Bizim beyaz Müslümanlarda biraz kompleks var. Siyah Müslümanlara bakışta hâlâ sıkıntı var, bir hor görme olabiliyor. Bu durum var.

Göçmen Müslümanlar daha çok eÄŸitimli ve ekonomik durumu yerinde bir kitledir. Yerel Müslümanlar ise daha düÅŸük eÄŸitime ve gelir seviyesine sahiptir. Ondan dolayı da bir birliktelik yoktu, 11 Eylül’den sonra durum biraz deÄŸiÅŸse de. 11 Eylül’den sonra Müslümanlar biraz daha birleÅŸmeye ve kollektivite oluÅŸturmaya baÅŸladı. Bunu politik tercihlerde de görebiliyorsunuz. Yerel Müslümanlar ve bilhassa Afro-Amerikanlar genelde Demokrat Parti’yi desteklerdi. DiÄŸer Müslümanlar ise genelde daha önce muhafazakâr ve kendileri ile benzer ahlaki deÄŸerleri savunan Cumhuriyetçilere oy verirdi. 2000’lerde Müslümanların birliktelik saÄŸlayıp %70’lerin üstünde bir oranla Demokratlara destek verdiÄŸini görüyoruz.

Yukarıdaki tespiti açar mısınız?

Amerika’daki Müslümanlar’ın geneli arasında Muslim Task Force diye bir ÅŸey oluÅŸturuldu 11 Eylül sonrasında. Ondan dolayı önceden daha çok etnik ve kültürel temelli bir süreç varken artık Müslümanlar geniÅŸ platformlarda buluÅŸmaya baÅŸladılar.

Demokratlar’a kayılmasının sebebi de 11 Eylül sırasında yönetimde olan Cumhuriyetçiler’in ülkedeki Müslümanlar’a karşı sorgusuz sualsiz kötü muamele etmesi, sınırdışı etmesi ve Müslümanlar’ın hayır kurumlarının, STK’larının terörist gruplarmış gibi töhmet altında bırakılması. Bir de Batı’da sosyal demokrat partiler genelde farklılıklara daha açıktır.

 

Deniz Baran konuÅŸtu

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.