Dünya
Ankara-Washington arasında 'aşırıcılık' farkı
Obama ve Davutoğlu, ‘Şiddete Varan Aşırıcılıkla Mücadele Liderler Zirvesi’nde bir araya geliyor. Ancak aşırıcılığın nedenleri ve mücadele yöntemleri konusunda iki ülke hemfikir değil. Son iki yılda pek de iyi olmayan Ankara-Washington ilişkilerinde konunun özel bir yeri ve önemi var.
BaÅŸbakan Ahmet DavutoÄŸlu’nun BM zirvesi çerçevesinde katılacağı en önemli toplantılardan biri ABD BaÅŸkanı Barack Obama’nın ev sahipliÄŸinde yapılacak olan ‘Åžiddete Varan Aşırıcılıkla Mücadele Liderler Zirvesi’.
Terörle mücadeleye kaynak ayıran ülkelerin katılacağı toplantıya BaÅŸbakanlık kaynaklarına göre DavutoÄŸlu, Obama tarafından özel olarak davet edildi. Toplantıda DavutoÄŸlu konuÅŸma da yapacak.
Özellikle son iki yıldan beri pek de iyi seyretmeyen Ankara-Washington iliÅŸkilerinde konunun özel bir önemi var. Zira iki ülke iliÅŸkilerinin düÅŸüÅŸe geçiÅŸindeki temel nedenlerden biri, Arap ayaklanmaları sonrası OrtadoÄŸu’da ortaya çıkan ÅŸiddete varan aşırıcılığın nedenleri ve mücadele yöntemlerindeki farklı yaklaşım.
Kendi güvenlik endiÅŸelerinin Washington tarafından anlaşılmadığını da düÅŸünen Ankara’nın 2008’den beri görevdeki Obama ile ilgili hayıl kırıklıkları da az deÄŸil.
Arap hareketliliÄŸi her iki ülkeyi de hazırlıksız yakaladı
SoÄŸuk SavaÅŸ dönemi sonrasında Türkiye eskisi gibi ABD’nin her yaklaşımına ‘evet’ dememe tavrı içine girmiÅŸ, 2003 yılında Irak’a asker gönderilmesi tezkeresinden baÅŸlayarak ‘hayır’ demeye de baÅŸlamıştı.
Irak’ı iÅŸgal ederek OrtadoÄŸu’da birçok sorunun derinleÅŸmesine ve yenilerinin doÄŸmasına neden olan Bush yönetiminin ardından farklı bir politika vaadiyle 2008’de iktidara gelen Obama, seçilmesinden sonra yaptığı ilk denizaşırı resmi ziyarete Türkiye’yi de dahil etmiÅŸti. Bu ziyarette de, “Birlikte çalışmamız ve bunun getirecekleri beni heyecanlandırıyor. Ä°letiÅŸim kanalları iki ülke arasında giderek iyileÅŸecek, bunun hem ABD hem Türkiye için iyi olacağını düÅŸünüyorum” demiÅŸti.
ABD OrtadoÄŸu’yu güç kullanmadan deÄŸiÅŸtirme politikasında Türkiye ’nin güvenilir bir ortak olacağını düÅŸünmüÅŸtü. Ankara da benzer bir umudu Obama yönetimi için taşıyordu. Ancak her iki ülkenin de hazırlıksız yakalandığı 2010 yılında baÅŸlayan Arap Baharı ile birlikte iliÅŸkileri tanımlamak için kullanılan ‘model ortaklık’ta sarsılmalar yaÅŸanmaya baÅŸladı, hedefler farklılaÅŸtı. Türkiye OrtadoÄŸu’da demokratik deÄŸiÅŸimleri desteklerken, ABD statükoyu koruma çabasına girdi.
Türkiye’nin Arap hareketlenmelerine iliÅŸkin politikasının en önemli ilkesi halkların serbest seçim ve demokrasi taleplerinin arkasında durma oldu. ABD ise baÅŸlangıçta Arap hareketlerine sınırlı ölçüde destek verdi ama kısa sürede bu politikasını deÄŸiÅŸtirdi.
ABD, Libya’daki büyükelçisi Chirstopher Stevens’in 11 Eylül 2012’de öldürülmesinden sonra kendi ulusal çıkarlarını ve Ä°srail’in güvenliÄŸini saÄŸlama adına, Arap halklarını yalnız bıraktı. Arap hareketlenmeleriyle ilgili kapsamlı bir politika geliÅŸtirmedi.
Arap ayaklanmalarına farklı bakış
Ankara’nın OrtadoÄŸu’daki deÄŸiÅŸime destek verilmemesi durumunda radikalizmin ortaya çıkacağı ve güçleneceÄŸi uyarılarına da aldırmayan Washington, Arap hareketlenmeleri sonrası ortaya çıkan karışıklığın aşırıcılığa yol açtığını düÅŸündü. Bu nedenle de Mısır’da seçimle iÅŸbaşına gelen Mursi yönetimine karşı yapılan askeri darbeye karşı çıkmadı, darbe yönetimiyle iÅŸbirliÄŸine girmekten de çekinmedi.
Obama’nın baÅŸkan seçildikten hemen sonra Kahire Amerikan Üniversitesi’nde Mısır’a ve bütün OrtadoÄŸu’ya demokrasi çaÄŸrısı yaptığını hatırlayanlar üç yıl sonra bu konuÅŸmanın sadece retorikten ibaret olduÄŸunu gördüler. Arap ayaklanmalarına bakıştaki farklılık Ankara-Washington iliÅŸkilerindeki önemli kırılmalardan biri oldu.
Benzer bir görüÅŸ ayrılığı iç savaÅŸa dönen Suriye meselesinde yaÅŸandı. Ankara, Esed rejimi kaldığı sürece ve soruna çözüm bulunmadığı sürece ülkede radikal unsurların güç kazanacağı uyarısında bulundu. ABD ise Esed rejiminin yıkılması durumunda radikallerin iktidara geleceÄŸi endiÅŸesiyle hareket etti.
Suriye’de kimyasal silah kullanılması kırılma noktası
Suriye krizinin ilk yılında Ankara ve Washington arasında belli ölçüde saÄŸlanan koordinasyon ve ABD’nin Suriyeli muhaliflere destek verme konusunda baÅŸlangıçtaki hevesli gibi gözüken tutumu zamanla deÄŸiÅŸti.
ABD’nin Suriye konusunda karar vermekten kaçındığı Mayıs 2013’te Suriye’de kimyasal silah kullanılmasından sonra iyice ortaya çıktı.
Kendi halkına karşı kimyasal silah kullanan Suriye rejimine karşı, ABD’nin önce askeri müdahaleden söz etmesi ama ülkeden kimyasal silahların çıkartılmasını öngören anlaÅŸmadan sonra bu fikrinden vazgeçmesi, Türkiye’de, Amerika’ya karşı derin bir hayal kırıklığına yol açtı.
IŞİD ile mücadelede farklı yaklaşımlar
Ä°ki ülke arasında OrtadoÄŸu’ya yönelik vizyon farkı, IŞİD ile mücadele konusunda da ortaya çıktı ve derinleÅŸti.
Türkiye, IŞİD’i ortaya çıkaran nedenlerle mücadele eden stratejik bir politika izlenmesi gerektiÄŸini defalarca dile getirdi. Ankara’ya göre bu politika Suriye sorununa bir an önce çözüm bulunmasının yanı sıra Irak’taki mezhep kavgasını ve Irak hükümetlerinin Sünnileri dışlayıcı tutumuna da son verecek yeniden yapılandırmaları da kapsamalıydı. Ancak Washington bu tip yapısal sorunlarla uÄŸraÅŸmak yerine, IŞİD’i geriletip zamanla yok etme temelinde bir taktik belirledi.
Washington’un IŞİD ile mücadele edecek gruplara yönelik ‘eÄŸit-donat’ projesine katılacak unsurlara ‘rejimle savaşınız bizi ilgilendirmez’ mesajı vermesi, hatta bu projeye katılan unsurlarla yapılan sözleÅŸmede bunun açıkça belirtilmesi Ankara ve Washington’un farklı tutumlarını bir kez daha ortaya koydu.
Güvenli bölge tartışması
Türkiye başından beri Suriye’de güvenli bölge oluÅŸturulmasından yana. Ankara, böyle bir güvenli bölge oluÅŸturulmuÅŸ olsaydı, hem Suriye’deki sorunun çözülme aÅŸamasına gelmiÅŸ olacağını, IŞİD benzeri radikal örgütlerin güçlenmeyeceÄŸini ve ülke nüfusunun neredeyse yarısının yerinden edilmemiÅŸ olacağını düÅŸünüyor.
Ancak güvenli bölge oluÅŸturulması konusunda Ankara, Washington’u uzun tartışma ve müzakerelerden sonra tam olarak ikna etmiÅŸ deÄŸil.
2015 Temmuz ayının sonunda, Türkiye ile Amerika arasında IŞİD konusunda varılan mutabakata göre, Ä°ncirlik IŞİD'e karşı Amerikan uçaklarına açılacak, Türk savaÅŸ uçakları da bu mücadeleye katılacak ve Suriye’de Türkiye’nin başından beri savunduÄŸu gibi bir güvenlikli bölge oluÅŸturulacaktı. Ä°ncirlik kullanılmaya baÅŸlandı ama güvenli ya da güvenlikli bölge bir türlü oluÅŸturulamadı. Bu konuda ABD’den de Türkiye’nin beklentilerinin altında kalan açıklamalar geldi.
Mutabakata göre, Türkiye sınırındaki Azez ile Cerablus arasındaki bölge belli bir derinlikte bir tür fiili güvenli bölge haline dönüÅŸtürülecek ve havadan korunacaktı. Bu alan öncelikle IŞİD'den temizlenecek, güvenlik saÄŸlandığında da buraya Türkiye'ye kaçmış olan Suriyeli sığınmacılar dönmeye baÅŸlayacaktı. Amerikan yönetimi bu alanın IŞİD'den temizlenmesini vurgularken, Türkiye, aralarında PKK'nın Suriye'deki uzantısı PYD de dahil bütün “terörist” unsurların bu alandan uzak tutulmasını talep ediyor ama Washington, PYD konusunda Ankara gibi düÅŸünmüyor.
Washington: YPG terörist deÄŸil
ABD’nin IŞİD’e karşı benimsediÄŸi taktiksel mücadelede PKK’nın Suriye kolu PYD’ye silah ve lojistik destek vermesi Ankara ve Washington iliÅŸkilerinde baÅŸka bir kırılma noktası. Ankara kendi güvenlik endiÅŸesinin Washington tarafından anlaşılmadığını net bir biçimde görmeye baÅŸladı.
ABD DışiÅŸleri Bakanlığı Sözcüsü John Kirby, 22 Eylül 2015’teki günlük basın bilgilendirme toplantısında, ABD'nin, PYD’nin silahlı gücü YPG'yi terörist bir örgüt olarak görmediÄŸini söyledi:
“Biz YPG'yi terörist örgüt olarak görmüyoruz. Suriye'de, IŞİD'e karşı mücadelede baÅŸarılarını da kanıtladılar. Daha önce söylediÄŸim gibi biz, IŞİD'le mücadelede baÅŸarılı olabilecek olan savaÅŸçılar kim olurlarsa olsunlar, o savaÅŸçılarla çalışmayı sürdüreceÄŸiz. Ayrıca bunların hepsi Kürt deÄŸil.”
Amerikan yönetimi daha önce de PYD’yi bir terör örgütü olarak görmediÄŸini açıklamıştı.
DavutoÄŸlu’nun ABD ziyareti çerçevesinde bu sorunu dile getirmesi bekleniyor. Zira CumhurbaÅŸkanı Recep Tayyip ErdoÄŸan da 24 Eylül 2015’te bu açıklama kendisine sorulduÄŸunda duyulan ‘rahatsızlığı’ dile getirdi:
“AB de PKK’yı terör örgütü olarak kabul etmiÅŸtir, ilan etmiÅŸtir. Bütün bunlara karşı ABD'nin farklı yaklaÅŸması ve bir model ortak olarak Türkiye'nin bu yaklaşımını bir kenara koyması düÅŸünülemez. Bu tür yaklaşımlar olduÄŸu zaman, bizi ciddi manada üzmektedir. Bu yanlış bir yaklaşım. Terör örgütlerinin elinde onların silahlarını gördüÄŸümüz zaman ciddi manada rahatsız oluyoruz. Biz aynı zamanda NATO'da beraberiz. Burada da stratejik ortaklığımız var. Bu atılan adımlar üzücü. Öyle zannediyorum ki Sayın BaÅŸbakan'ın BMGK’da Obama ve diÄŸer ortaklarla görüÅŸmeleri olacak."
Türkiye’nin iç siyasetindeki geliÅŸmeler de iliÅŸkileri etkiliyor
Sorunlar iki ülkenin OrtadoÄŸu politikasındaki farklılıklardan ibaret deÄŸil; Ankara, Gezi olayları sürecinde Washington’un tutumuna ÅŸüpheyle yaklaÅŸtı. O dönemde Türkiye hükümeti, protestoları kendisini devirmeye yönelik bir hamle olarak deÄŸerlendirirken, Washington’un Gezi olaylarında güvenlik güçlerinin göstericilere karşı aşırı güç kullanımını sıklıkla eleÅŸtirmesine raÄŸmen, göstericilere de kamu düzenini sarsmama yönünde kuvvetli mesajlar vermediÄŸini gördü.
17 Aralık ve 25 Aralık rüÅŸvet ve yolsuzluk operasyonları yapılırken de, Ankara müttefiki Washington’un yanında durmadığını düÅŸündü. 17-25 Aralık operasyonlarından sonra, lideri ABD’de yaÅŸayan Gülen Cemaati ile hükümet karşı karşıya geldi. Türk hükümeti kendisine karşı casusluk faaliyeti içinde bulunduÄŸunu iddia ettiÄŸi birini barındırdığı için müttefikini eleÅŸtirdi.
Amerikan yönetimi açısından bakıldığında Ankara’ya yönelik eleÅŸtiriler, resmi ağızlardan deÄŸilse de çeÅŸitli kanallardan dile getirildi. IŞİD’le mücadelede Türkiye’nin Amerika’ya tatminkâr bir destek vermediÄŸi iddiası Washington’da bugünlerde Türkiye’ye yönelik en büyük eleÅŸtiri.
Bunun dışında Türkiye’nin Mısır ve Ä°srail gibi ülkelerle iliÅŸkilerinde Amerika’nınkiyle örtüÅŸmeyen bir tavır izlemesi de Washington’da ciddi bir rahatsızlık konusu.
Bu tablonun bir yansıması olarak Türkiye’nin füze savunma ihalesini NATO dışındaki bir ülkeye, Çin’e vermiÅŸ olması, bu süreç henüz tamamlanmamış olsa da Amerika'yı tedirgin etmiÅŸ durumda.
Kaynak: Al Jazeera
Henüz yorum yapılmamış.