Üstün: Yaptıklarımızı anlatamadık
AK Parti kuruluşundan 14 yıl sonra neden insan haklarından sorumlu bir genel başkan yardımcısı seçti? Bu göreve getirilen Ayhan Sefer Üstün soruya "Yaptıklarımızı anlatamadık" cevabını veriyor. Al Jazeera'ye konuşan Üstün, çözüm süreci, Aleviler, Romanlar, göçmenler konusunda üretilecek politikalar için sahada olacaklarını söyledi.
Ayhan Sefer Üstün Meclis'te dört yıl Ä°nsan Hakları Komisyonu'nun baÅŸkanlığını yaptı. Bu göreve getirilmesinde hukukçu kimliÄŸinin yanı sıra Ä°nsan Hakları ve Mazlumlar Ä°çin Dayanışma DerneÄŸi'nin (MAZLUMDER) kurucularından olması da etkiliydi. Üstün ÅŸimdi de partisi tarafından 12 Eylül tarihindeki kongrede oluÅŸturulan Ä°nsan Haklarından Sorumlu Genel BaÅŸkan Yardımcılığı'na getirildi. Ancak asıl merak edilen insan hakları konusunda yaptıklarıyla övünen 14 yıllık bir partinin neden bunca yıl sonra böyle bir genel baÅŸkan yardımcılığı kurduÄŸu. Üstün ile bu ihtiyacın nedenini, çözüm sürecini, Türkiye'nin 90'lara dönüp dönmediÄŸini, Cizre'de yaÅŸananları ve Alevi açılımını konuÅŸtuk.
Partiniz geçen hafta kongresini tamamladı. Sizce kongrede öne çıkan neydi?
Bu kongre, bir tazelenme kongresi oldu. Merkez Karar ve Yönetim Kurulumuzun (MKYK) 31 üyesi ilk kez kurula girdi. Bunun dışında MYK’da çok ciddi deÄŸiÅŸiklik yapıldı, 11 yeni isim girdi. Bir defa kadro açısından AK Parti kendisini tazelemiÅŸtir.
Bir de bu kongrede yeni kurumlar kuruldu. Bunlardan biri benim öteden beri aslında Meclis’te de kurulmasını savunduÄŸum Siyasi Etik Komisyonu. 2006 yılında bu konuda bir kanun teklifi vermiÅŸtim. Benzer bir yapının partide kurulmasını çok savundum.
Siyasi Erdem ve Etik Komisyonu’nun kurulması Türk siyasi tarihinde ve AK Parti tarihinde çok önemli bir dönüm noktası olacak.
Nasıl olacak?
AK Parti 'Yolsuzluklar, yasaklar ve yoksullukla mücadele edeceÄŸim' diye yola çıktı. Ama bazen haksız ithamlardan, bazen de söylentiden, yolsuzluklar konusunda farklı bir algı ortaya çıktı. Bunu önlemenin en etkin yollarından bir tanesi böyle bir kurulu kurmaktı.
Bunun iki yönlü faydası olacak. Bir, gerçekten böyle olaylar varsa bunları ortaya çıkaracak. Siyasi erdem ve etiÄŸe aykırı davranışlar varsa, daha ceza hukukunun kapsamına girmeden; iÅŸin etik, ahlaki boyutunda bu kurul meseleye resen veya ÅŸikâyet üzerine el atacak.
Muhatabına ‘KardeÅŸim varsa böyle bir ÅŸey, yapma bunu. Kendine zarar veriyorsun, partimize zarar veriyorsun’ diyecek. Veya bazen öyle bir dedikodu yayılıyor ki, insan kendisini kurtaramıyor. O zaman belki de kendisi müracaat edecek, ‘Benim hakkımda böyle bir iftira atıldı; gelin inceleyin, varsa var deyin, yoksa yok deyin’ diyecek. O zaman yoksa bir ÅŸey, kiÅŸiyi aklama, temize çıkarma yönünden de bir sonuç olacak. Lüzumsuz dedikodular sona erecek.
Bu kurul kurulduktan sonra fısıltılar azalacaktır. Fısıltı yanlış ise fısıltıyı çıkaranlar sorgulanacaktır.
Kimlerden oluÅŸacak bu kurul?
Kurul, incelemesini bir rapor olarak genel baÅŸkanımıza sunacak. DoÄŸrudan genel baÅŸkana baÄŸlı olacak. 40 yaşını doldurmuÅŸ, en az beÅŸ yıl üyelik yapmış ve aktif görevi olmayan insanlardan, objektif davranacağını düÅŸündüÄŸümüz insanlardan seçilecekler. Daha kurulmadan bence etkilerini göstermeye baÅŸlamıştır. Kurulduktan sonra çok önemli görevler ifa edecektir.
Fabrika ayarlarına dönüÅŸün unsurlarından biri mi bu?
Bir tanesi bu. Kongrenin iki önemli sonucundan biri kadro yenilenmesi, diÄŸeri de kurumsal yenilenme. Kurumsal yenilenmenin birinci ayağı Etik Kurul’unun kurulmuÅŸ olması. Ä°kinci ayağı da iki yeni genel baÅŸkan yardımcılığı kurulması.
AK Parti’de 14 yıllık kurumsal geçmiÅŸten sonra insan haklarından sorumlu bir genel baÅŸkan yardımcılığı oluÅŸturulması dikkat çekici. Neden ÅŸimdi buna ihtiyaç duyuldu?
AK Parti’nin 13 – 14 yıllık dönemini tarif et deseniz, reformist bir parti ve hükümetler dönemi derim. Bu reformlar deÄŸiÅŸik alanlarda yapıldı. Ekonomi, ÅŸehircilik, çevre… Ama bunun en önemli ayağı demokrasi, insan hakları ve özgürlük, hukuk alanında yapıldı. Türkiye’de daha düne kadar Devlet Güvenlik Mahkemeleri, sıkıyönetim vardı. Anayasa Mahkemesi’ne bireysel baÅŸvuru hayaldi. Son 13 yılda devrim diyebileceÄŸimiz adımlar atıldı.
Ama partimizin içerisinde müstakil bir birim olmayışı, böyle bir genel baÅŸkan yardımcılığının olmayışı, yapılan hizmetlerin ve reformların anlatımı konusunda sanki biraz geri kalmamıza neden oldu. ‘Neden kendimizi tam olarak ifade edemedik?’ sorusu gündeme geldi. O zaman mutlaka parti bünyesinde de bu konuyu ele alacak, sürekli yapılanları anlatacak, yapılması gerekenler varsa da onları tespit edip parti politikası haline getirecek bir genel baÅŸkan yardımcılığı ihdas edelim fikri doÄŸdu. Son kongrede de bu fikir hayata geçti.
Tüzük deÄŸiÅŸikliÄŸi ile birlikte iki yeni birim kuruldu. Biri ÅŸehircilik, çevre ve kültürden sorumlu bir genel baÅŸkan yardımcılığı. Bu da çok önemli, çünkü çevre ile ilgili de AK Parti çok önemli adımlar attı ama en fazla haksızlığa uÄŸradığı alanlardan birisi oldu. Ä°nsan hakları alanında belki haksızlığa uÄŸramadık ama yaptıklarımızı anlatamadık. Ä°ÅŸte insan haklarından sorumlu genel baÅŸkan yardımcılığının da temel çıkış noktası bu olmuÅŸtur.
GeleceÄŸe dönük ajandanızda ne var? Öncelikli olarak el atılması gerekli konu baÅŸlıkları neler olacak?
Meclis’te dört yıl civarında Ä°nsan Hakları Komisyonu BaÅŸkanlığı'nı yürüttüm. Toplumun temel sorun alanlarında çalışmalar yaptık. Terörden kaynaklı yaÅŸam hakkı ihlalleri bunlardan bir tanesi, bir buçuk yıl çalıştık. Göçmenlerle, kadına karşı ÅŸiddet ve aile içi ÅŸiddetle ilgili, cezaevleri gibi birçok alanda çalışmalarımız oldu. Buradan aldığımız birikimle bu çalışmaların benzerini burada yürüteceÄŸiz.
Toplumun geniÅŸ kesimlerini ilgilendiren örneÄŸin 'Milli Birlik ve KardeÅŸlik Projesi' ya da baÅŸka bir adıyla çözüm süreci gibi. Bir defa yapılanları iyi anlatmamız lazım. ‘Çözüm süreci boÅŸuna mı yapıldı? BoÅŸuna mı zaman kaybedildi?’ gibi birtakım yanlış deÄŸerlendirmelere gidiliyor. Hayır. Çözüm süreci doÄŸru bir projeydi, uygulamalarında belki aksaklıklar olmuÅŸ olabilir.
“Sürecin boÅŸa gitmediÄŸini dillendirmemiz lazım”
Çözüm süreci ile birlikte hem DoÄŸu ve GüneydoÄŸu'da yaÅŸayan insanlarımız hem de batıda yaÅŸayan insanlarımız ciddi manada yeni haklara sahip oldular ve bu hakları analarının ak sütü gibi kullanıyorlar. Helali hoÅŸ olsun. Dolayısıyla bu sürecin kesinlikle boÅŸa gitmediÄŸini dillendirmemiz gerekir. Hâlâ yapılacak bir ÅŸeyler var ise, demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüÄŸü, bireysel haklar çerçevesinde, bunları yapmaya devam edeceÄŸiz.
Sakarya’da yaÅŸayan Ayhan Sefer Üstün’ün hakkı ne ise, Hakkâri’de yaÅŸayan Mehmet’in, Hasan’ın, Hüseyin’in hakkı aynı olacaktır, olmalıdır. Ne eksik ne fazla. Bizim eÅŸitsizliÄŸe tahammülümüz yok. Tüm vatandaÅŸlarımız kanun, hukuk, yasa önünde eÅŸittir. Bunun arazide de saÄŸlanmasına gayret etmemiz lazım.
Çözüm sürecinde bireysel haklar çerçevesinde yapılanları anlatmak; sahadaki deÄŸiÅŸik gruplarla; sivil toplumla, melelerle, öÄŸrencilerle, akademisyenlerle, halkla, gençlerle, kadınlarla tekrar görüÅŸerek eksik kalan bir ÅŸey varsa tamamlamak bizim görevlerimiz arasında.
Çözüm süreci dediniz. 7 Haziran’dan sonra sürecin dolaba kaldırıldığı, donduÄŸu algısı var. Terör tekrar gündemde. Nasıl bir açılım saÄŸlanabilir?
Çözüm süreci sayesinde elde edilen kazanımlar ÅŸu anda gerçek hayatta kullanılıyor mu? Kullanılıyor. Çözüm sürecinin insan hakları, demokrasi, özgürlükler çerçevesinde semereleri elde edildi mi? Elde edildi.
Bireysel özgürlükler çerçevesinde bizim Milli Birlik ve KardeÅŸlik Projemiz hiçbir zaman bitmez. Bu bütün Türkiye’yi ilgilendiren de bir projeydi. Getirilen haklardan Edirne’deki vatandaşımız da, Van’daki vatandaşımız da istifade ediyor ve etmeye devam edecektir.
‘Güvenlik açısından yapılması gereken yapılacak’
Ancak orada bazı bölgelerde güvenlik zafiyeti oluÅŸmuÅŸsa bunu da önlemek elbette ki hükümetin ve devletin boynunun borcudur. Çünkü hiçbir devlet bırakın daÄŸlarında, sokaklarında roketatarlarla, kalaÅŸnikoflarla, uzun namlulu silahlarla insanların gezmesine müsaade etmez. Bunu sadece Batı ülkeleri için demiyorum, Afrika’daki bir ülke dahi müsaade etmez. O bakımdan güvenlik açısından yapılması gereken ne varsa yapılacak. Bu konuda hiç tereddüt oluÅŸturulmayacak. Hendek kazarak bir sokağın esir alınmasına kimse göz yumamaz. Güvenlik politikası açısından ne yapılması gerekiyorsa yapılacak. Biz oradaki vatandaşımızın insan haklarını geliÅŸtirmek, demokratik haklarını geliÅŸtirmek açısından ne yapabiliriz bunları çalışacağız.
Son dönemde özellikle DoÄŸu ve GüneydoÄŸu’da güvenlik – özgürlük dengesinin bozulduÄŸu, güvenliÄŸin ön plana çıktığı eleÅŸtirileri var. Buna 'Türkiye 90’lara geri dönüyor mu' tartışması eÅŸlik ediyor. Ne diyeceksiniz?
Buna kesinlikle katılmıyorum.
90’lı yıllarda da hukukçuydum. O dönemde her an kim vurduya gidebilirdiniz. AkÅŸam evinizden alınırdınız. Aylarca haber alınmazdı. Ailenin bir bireyi babam ne oldu diye soramazdı dahi. Kimin evden aldığı sadece tahmin edilir, ‘acaba devlet yetkisini kullananlar mı aldı? Terör örgütleri mi aldı? Mafya mı aldı? Arazi, tarla ihtilafından dolayı mı alındı?' Bunu bile araÅŸtıracak cesaret yoktu.
Diyarbakır’dan Bingöl’e gelebilmeniz için akÅŸamdan arabanızı kimliÄŸinizi yazdırmak zorundaydınız. Günde iki konvoy vardı. Sabah biri dokuzda çıkar, diÄŸeri de öÄŸlen birde çıkardı. Bu konvoylara yazıldınız yazıldınız, yazılmadıysanız bir dahaki güne kalıyordunuz. Faili meçhuller o zaman bu ülkenin acı bir gerçeÄŸiydi. Åžimdi Allah'a ÅŸükür bir faili meçhul durumu söz konusu deÄŸil.
‘Çok titiz operasyon gerçekleÅŸtiriliyor’
Operasyonlar yapılıyor ama sivil vatandaÅŸların zarar görmemesi için azami dikkat ediliyor. Hendekler açılmış, barikatlar kurulmuÅŸ. Normalde devlet buldozerleri getirse paldır küldür girebilir mi? Girebilir. Ama bir insanımızın dahi burnunun kanamaması için çok titiz bir operasyon gerçekleÅŸtiriliyor. O sokaktaki insanların da orada rehin olduÄŸunu fark ederek, bilerek bunu yapıyor. Terör örgütünün bazılarını nasıl canlı kalkan olarak kullandığını da biliyoruz. Terör örgütü acımasız teknikler kullanıyor. KurduÄŸu barikatların sağına soluna, tüp gaz bombasından tutun da TNT, gübreye kadar her türlü ÅŸeyi kullanıyor.
Güvenlik güçleri kendi hayatlarını tehlikeye atarak, sivil vatandaÅŸlarımıza zarar gelmesin diye titiz bir çalışma içerisindeler. Kesinlikle 90’lardaki gibi hoyratça, kim vurduya giden bir çalışma kesinlikle yok. Buna müsaade etmeyiz.
Ancak geçtiÄŸimiz günlerde Cizre’de, Yüksekova’da, Sur’da sokaÄŸa çıkma yasağı uygulandı, sivil kayıp ÅŸikâyetleri geldi… Siz bu süreç farklı bir ÅŸekilde yürütülebilirdi diyor musunuz? EleÅŸtirdiÄŸiniz bir yön var mı?
Ä°ki buçuk üç yıllık çözüm süreci döneminde zaten hükümet seçeneklerin hepsini denedi. Operasyonlar sürecinde ‘ÅŸu da yapılsaydı’ gibi formülleri çok önceden denemiÅŸtir. SabretmiÅŸtir.
Bakın Cizre’deki olaylar bugün baÅŸlamadı. Cizre’deki olaylar bundan belki bir yıl önce baÅŸladı. Ben Cizre’ye Kasım 2014’te gitmiÅŸtim. Aynı manzarayı o zaman da görmüÅŸtüm. Geldim ilgililerle paylaÅŸtım bunu. Onlar da ‘biliyoruz’ dediler. Ama ‘biz bu meseleyi konuÅŸarak, sulh içerisinde çözmeye çalışıyoruz, orada kimsenin burnunun kanamasını istemiyoruz’ diye bana cevap vermiÅŸlerdi. Biz de hakikaten belki fevri davranıyor olabildiklerini ümit ettik. ‘Büyük resme bakalım, büyük resimde çözüm süreci ilerliyor, silah bırakacaklar en azından sınırın dışına çıkacaklar’ diye düÅŸünüyorduk. Çünkü daha önce çeÅŸitli kereler bu taahhütte bulundular.
‘Hükümet sabırlı ve olgun davrandı’
Çözüm sürecini inkıtaa uÄŸratmak için ellerinden gelen her ÅŸeyi yaptılar. Bunun karşısında hükümet de gerçekten sabırlı ve olgun davrandı. Her türlü yöntemi denedi; ‘Acaba gerçekten çıkarlar mı?’, ‘Acaba kimsenin burnu kanamadan Cizre’deki o hendekleri kapatırlar mı? Acaba oraya bayrak diye astıkları bez parçasını indirirler mi?’ diye. Bunlar hep denendi. Denenmedi deÄŸil. Hangi yöntemi denememiz gerekiyordu da denemedik? Türkiye Cumhuriyeti bu manada çok sabırlı davrandı. Demokratik bir devlet gibi davrandı. Olgun davrandı.
“Tonlarca mayını yolların altına gömmüÅŸler”
Yolları mayınlarla döÅŸemiÅŸler. Daha dün iki askeri aracı havaya uçurdular. Üç ÅŸehidimiz vardı. Bunlar bugünün faaliyetleri mi? Hemen bir gecede mi döÅŸediler? Hayır. O yolların asfaltlandığını görüyorsunuz. Çözüm sürecinin getirdiÄŸi ılımlı havadan istifade ederek, yolların inÅŸa aÅŸamasında neredeyse tonlarca mayını, TNT’yi o yolların altına gömmüÅŸler. Dertlerinin insan hakları, demokrasi, hukuk üstünlüÄŸü, özgürlükler olmadığını buradan anlıyoruz. Belirli bir kalkışmaya hazırlık yapmışlar, çok açık.
Peki devlet bunu görmedi mi? Tonlarca mayın, TNT asfaltın altına doldurulurken devletin istihbaratı görmedi mi?
Zaaf diye düÅŸünülebilir. Elbette. Valilerimiz daha çok görevliydi ve raporları da hükümete valilerimiz sunuyordu. Bir ilin ÅŸu anda da güvenliÄŸi valinin sorumluluÄŸunda. Zaman zaman belki milletvekillerimiz de bu olaylardan ÅŸikâyet ettiler. Ama valiler sanırım biraz daha toleranslı davranmışlar. ‘Çözüm sürecine sıkıntı olmasın, benden kaynaklı bir sorun çıkmasın, iÅŸleri biraz yolunda gösterelim, zaten bu iÅŸ de inÅŸallah mutlu sonla bitecek’ gibi düÅŸüncelerle muhtemelen o mesele biraz gevÅŸek bırakılmış gibi gözüküyor. Ama bu artık sürdürülemez bir noktaya geldikten sonra elbette ki hükümet vatandaşımızın can, mal güvenliÄŸini en iyi ÅŸekilde almakla mükelleftir.
Bugün devlet bunu yapıyor.
Bölgeye gitmeyi düÅŸünüyor musunuz? Cizre’ye gider misiniz?
Bizim dinamik bir çalışma ÅŸeklimiz var. Daha önceki görevimizde de neredeyse her hafta arazideydik. Bir gün Ä°zmir’de göçmenlerin sorunlarını izliyorduk, ertesi gün Roman vatandaÅŸlarımızın sorunlarına, sonraki gün bir cezaevindeydik. Elbette oralara da gideceÄŸiz. Şırnak’a da, Van’a da, Edirne’ye de gideceÄŸiz. Araziden aldığımız tepkilerle kararlarımızı oluÅŸturacağız.
2014 Kasım’ında Cizre’ye gittim, manzara da hafızamda hâlâ. Çok kötü bir manzara vardı. Neredeyse bütün kamu binaları yakılmıştı.
O gün gittiÄŸime göre bugün de nerede bir sıkıntı varsa oraya giderim. Ama ÅŸimdi bugün için gidilmez. Bugün ilk yapılması gereken iÅŸ, yani yangında ilk kurtarılması gereken; oradaki güvenliÄŸi saÄŸlamak, kamu güvenliÄŸini saÄŸlamaktır. Kendi güvenliÄŸim açısından söylemiyorum bunu. Vatandaşın güvenliÄŸi açısından söylüyorum. Yanlış anlaşılmasın. Vatandaşın orada mal ve can güvenliÄŸi saÄŸlandıktan sonra elbette ki biz oraya gideriz.
Aleviler, Romanlar, göçmenler, kadınlar gibi insan hakları baÅŸlığı altında ele alınan konular var. Bu konularda neler yapmayı planlıyorsunuz? Bir sıralamanız var mı?
Masamın üzerinde en önemli konulardan biri Alevi vatandaÅŸlarımızın sorunları olacaktır. Bunu hiyerarÅŸik bir sıraya koymayalım ama nasıl ki 'Milli Birlik KardeÅŸlik Projesi'ni çok önemsiyorsak, Alevi vatandaÅŸlarımızın sorunlarını da o derecede önemsiyoruz.
Bu tarihin derinliklerinden gelen bir sorun. Ağırlığının farkındayız. Daha önceden Sayın Faruk Çelik çok uÄŸraÅŸtı, emek sarf etti. Raporlar hazırlandı, geniÅŸ kesimlerle toplantılar yapıldı.
Orada ÅŸöyle bir sorun var: KonuÅŸtuÄŸumuz kitle çok parçalı bir yapıda. Mesela dedelerin kadroya alınması. Önemli bir kesim bunu kabul etti aslında. Alınması da lazım. Nasıl imamlar kadroda çalışıyorsa ve devlet maaÅŸlarını veriyorsa, dedelerin de maaşını devlet versin. Bizim bu konuda görüÅŸümüz net. Ama çok küçük bir kesim ÅŸiddetle itiraz etti. Onlar itiraz edince, ana gövde de bundan çekindi ve geri adım attı.
Oysa o teklif hayata geçmiÅŸ olsaydı, bugün belki sorunun bir parçasını çözmüÅŸ olacaktık. Onlar devlet memuru olacaklardı, onların kanalıyla vatandaÅŸlarımızın sorunları daha bire bir gelecekti. Cemevinin elektrik sorunuymuÅŸ, su sorunuymuÅŸ, bunlar teknik, basit konular. Belki çok daha kolay çözülecekti. Bunun yapılamamış olması iÅŸin baÅŸlangıcını biraz akamete uÄŸrattı. Bu parçalı yapıdan nasıl kurtulunacak bilemiyorum ama, topluluÄŸun yüzde 100’ü olmasa da, yüzde 60 , 70, 80’lik kısmının, ana gövdenin görüÅŸleri çerçevesinde çözümler üretmek lazım. Zaten önümüzü açan yargı kararları da var. Bunlar bizim iÅŸimizi kolaylaÅŸtıracaktır.
Sizin ‘tecavüze uÄŸramış bir kadın çocuÄŸu doÄŸurmalı’ dediÄŸiniz iddia edildi. Böyle bir ÅŸey dediniz mi?
Program orada. Kaset orada. Komisyon baÅŸkanlığına getirildiÄŸim gün o yalan tekrarlandı. SöylemediÄŸimiz bir ÅŸeyi sürekli sürekli yalanlayamayız ki. Ben bunu kaç sefer yalanladım.
Bir programda hangi aydan itibaren çocuÄŸun alınması gerektiÄŸi tartışılıyordu. Ä°ki haftalık mı, dört haftalık mı, sekiz haftalık mı tartışması vardı. Benim dünya görüÅŸüm de, tıbben söylenen de; çocuk oluÅŸtuktan sonra, bir can olduktan sonra bir insan hüviyeti kazanıyor. Bu aylardan sonra alınacak çocuk bir makasla kolu, bacağı, kafası kesilerek alınıyor. Bu neredeyse bir cinayetle eÅŸdeÄŸerdedir.
‘Efendim tecavüze uÄŸramış da mı bu kategoride deÄŸerlendirilecek?’ diye soruldu. Åžöyle dedik, ‘Tecavüze uÄŸramış bir kadının birinci gün, ikinci gün, dördüncü günde ya da ÅŸu zamana kadar imkânı vardır. Ama diyelim ki doÄŸuma üç gün kaldı, bir ay kaldı; ben vazgeçtim mi diyecek, böyle bir hakkı verecek miyiz anneye? ‘ Tartışma buydu.
Zaten bu konunun tecavüz üzerinden yürümesi çok kötü bir ÅŸey.
Bir kadının başına talihsiz bir olay gelmiÅŸse belli bir zamana kadar süresi var zaten. Hemen doktora gidip bunu aldırma imkânı var.
Bizi tanımayan insanlar ‘bunlar yobaz, bunlar ne kadın hakkını anlarlar, ne insan hakkını bilirler’ diyecekler belki.
Ä°nsan hakları alanında bundan 25 – 30 sene evvel, insan haklarının i’si konuÅŸulmazken ben insan hakları derneÄŸi kurucusuyum. Benim derneÄŸim, ofisim polisçe o zaman defalarca basıldı. Ben o zaman da insan haklarını savunuyordum.
Hakkımı helal etmiyorum.
Kaynak: Aljazeera
Henüz yorum yapılmamış.