Sosyal Medya

Seyyid Kutub'un Şehadetinin 49. Yılı

İslâm dünyasının yetiştirdiği en önemli âlimlerden olan Seyyid Kutub, bundan tam 49 yıl önce Mısır’da şehit edildi.



Yoldaki Ä°ÅŸaretçi: Seyyid Kutub

"Mü'minlerden öyle adamlar vardır ki, Allah'a verdikleri söz e sadık kaldılar. Onlardan kimi (Allah yolunda ÅŸehid edilmek suretiyle) adağını yerine getirdi, kimi de (ÅŸehid olmayı) beklemektedir. (Ahidlerinde) hiçbir deÄŸiÅŸiklik yapmamışlardır"

(Ahzab, 33/23)

Çağına ÅŸahitlikte öncü bir ÅŸahsiyet olan Seyyid Kutub, 1906 yılında Mısır'ın Asyut kasabasında dünyaya geldi. Ä°lk eÄŸitimini ailesinden alan Kutub, orta okul ve liseyi el-Ezher Üniversitesi'nde tamamladı. Daha sonra Kahire Üniversitesi'nin Darul Ulum fakültesine girdi ve 1933 yılında mezun olduÄŸu fakülteye öÄŸretim görevlisi olarak atandı.

Ä°lk çalışmalarını edebiyat alanında yapan Seyyid Kutub, 1940'lı yıllardan itibaren Ä°slami okumalarını ve araÅŸtırmalarını derinleÅŸtirmeye baÅŸladı. 1946 yılında yayınlanan Konum Dersleri, onun Ä°slam düÅŸüncesiyle irtibatını kuvvetlendirdiÄŸinin önemli bir göstergesi kabul edilir. O bu makalesinde toplumun ıslahının ve Müslümanların bu yönde çalışmasının Kur'an'ın emri olduÄŸunu savunuyor, Mısır'ın o dönemki toplumsal yapısını ve yaÅŸanan ifsadı eleÅŸtiriyordu.

1949 yılında sosyoloji doktorası yapmak üzere Amerika BirleÅŸik Devletleri'ne gönderilen Seyyid Kutub, bu süreçte Amerikan hayat tarzını yakından gözlemledi, tanık olduÄŸu ırkçılığı eleÅŸtirmiÅŸ ve tüketime dayalı Amerikan medeniyetini cahiliye olarak nitelendirdi. Bu tespit, Amerika'yı ileri bir medeniyet modeli olarak kabul edenlerce ÅŸaÅŸkınlıkla karşılandı.

Seyyid Kutub bu görüÅŸünü cahiliyeye yüklediÄŸi anlamı temellendirerek ÅŸöyle savunuyordu:'Ä°nançta, ibadette, yasama ve yürütmeyle ilgili düzenlemelerde yalnızca Allah'a kulluk etme temeline dayanmayan her toplum cahiliye toplumudur. Ä°nsanların kulla kulluk zilletinden kurtulup, yalnızca Allah'a kulluk etme izzetine kavuÅŸtuÄŸu tek örnek toplum tipi ise Ä°slam toplumu'dur.'

1949 yılında Ä°slam'da Sosyal Adalet adlı yeni bir eseri yayımlanan Kutub, bu kitabında da sosyal adaletin ancak Ä°slam'la gerçekleÅŸebileceÄŸi fikrini ileri sürüyordu. Amerika'da kaldığı dönemde, önceki yıllardaki eserlerini gözden geçiren ve sanat da dâhil olmak üzere her konuda Ä°slam'ın temel alınması gerektiÄŸini savunmaya baÅŸlayan Seyyid Kutub, her türlü cahiliye yozlaÅŸmasından öze, yani Kur'an'a dönerek arınma çabasını sürdürüyor ve bu yolda öÄŸrendiklerini kağıda aktarıyordu.

Seyyid Kutub, Amerika dönüÅŸü Hasan el-Benna'nın 1928'de kurduÄŸu Ä°hvan-ı Müslimin hareketi ile diyalogunu arttırdı ve kısa bir süre sonra da resmi görevinden istifa ederek Ihvan-ı Müslimin adlı gazetenin yazı iÅŸleri müdürlüÄŸüne baÅŸladı.  

O dönem, Mısır'da Birinci Arap-Ä°srail savaşının sonrasında baÅŸlayan siyasi çalkalanmalar devam etmekteydi. Bu kargaÅŸa ortamında Hür Subaylar Örgütü, iktidardaki Kral Faruk'a karşı bir darbe gerçekleÅŸtirmiÅŸti. Hür Subaylar Örgütü Abdünnasır'ın, Enver Sedat ve birkaç arkadaşıyla kurduÄŸu gizli bir teÅŸkilattı.

Darbe sonrası yönetimi bir süre perde arkasından yürüten Abdünnasır, daha sonra devlet baÅŸkanlığı görevini resmen ele aldı. Abdünnasır, Ä°hvan-ı Müslümin'in Ä°slami toplum teklifine ÅŸiddetle karşı çıkıyor ve Mısır'ın bu en güçlü muhalif hareketine karşı ciddi bir baskı rejimi uyguluyordu.

1954'te Abdünnasır'a yapılan suikast giriÅŸimi birçok Ä°hvan mensubunun tutuklanması için fırsat olarak deÄŸerlendirildi. Ağır bir baskının ve zorbalığın yaÅŸandığı bu dönemde tutuklananlar arasında Seyyid Kutub da bulunuyordu.

Ä°hvan mensupları hapishane cellatları tarafından ağır iÅŸkencelere maruz kalmaktaydı. Seyyid Kutub da iÅŸkenceden dolayı mide ve bağırsak kanaması geçirmiÅŸti. Buna raÄŸmen cellâtlar; eÄŸitilmiÅŸ köpekleri mahkûmların üzerine saldırtıyor; iÅŸkence, hastalık ve yorgunluktan harap olmuÅŸ bedenleri bir de köpekler parçalıyordu. Öyle ki, mahkemesini izlemek amacıyla Mısır'a gelen insan hakları temsilcisinin Seyyid Kutub'un vücudundaki iÅŸkence izlerini görmemesi için mahkemesi dahi ertelenmiÅŸti.

Ä°nsan hakları temsilcisinin Mısır'dan ayrılmasından iki hafta sonra Kutub, mahkemeye çıkarıldı ve hapse mahkûm edildi.

15 yıl hapis cezası alan ve hapiste kaldığı sürece çok ağır iÅŸkencelere uÄŸrayan Kutub, 1954 ve 1964 yılları arasında kaldığı hapishanede, tüm zorluklara raÄŸmen Fi Zilâl'il-Kur'an ile Müslümanların düÅŸünce dünyasında çığır açan Yoldaki Ä°ÅŸaretler adlı eserini kaleme almayı baÅŸardı.

Bir tefsir çalışması olan Fi Zilal'il Kur'an'da vahyin mesajını yaÅŸadığı çaÄŸ ile irtibatlandırarak, Kur'an'ın hayata yol gösteren rehber bir kitap olduÄŸunu izah eden ve insanları Kur'an'ın gölgesinde bir hayata çağıran Seyyid Kutub, Yoldaki Ä°ÅŸaretler kitabıyla da Ä°slam düÅŸüncesinde yeni bir dönemin iÅŸaretçisi oldu.

Kutub, cahiliye karanlığında bir meÅŸale olan Yoldaki Ä°ÅŸaretler'de Kur'an temelli bir akidenin ve yalnızca bu akidenin hayat verdiÄŸi Ä°slami hareketin, Ä°slam toplumunun yeniden inÅŸası için önemli bir adım olduÄŸunu söylüyordu. Åžayet bu çaÄŸrının Mısır halkında güçlü bir ÅŸekilde yankılanmasına fırsat olsaydı, tarihin baÅŸka bir istikamet kazanması ihtimali yüksekti.

1965 yılında, Yoldaki Ä°ÅŸaretler'de yer alan düÅŸüncelerinin kendisi için nasıl bir tehdit oluÅŸturduÄŸunu fark eden Abdülnasır'ın emriyle Seyyid Kutub tekrar tutuklandı ve mahkeme sonunda idamına karar verildi. 

Hapis ve iÅŸkence döneminin yeniden baÅŸladığı bu süreçte, Abdünnasır, özür dilediÄŸi takdirde Seyyid Kutub'u affedeceÄŸini söylüyordu, hatta bunun için ailesini dahi baskı altına alıyordu ama 60 yaşında olmasına ve türlü iÅŸkencelere raÄŸmen, Seyyid Kutub davasından vazgeçmedi ve Nasır'ın teklifine karşı ÅŸu tarihi cevabını verdi:

"EÄŸer Allah kanunu ile mahkum edilmiÅŸsem ben Hakk'ın hükmüne razıyım. EÄŸer batıl kanunlarla mahkum olmuÅŸsam ondan çok daha üstün bir düÅŸünceye sahip olduÄŸum için batıldan ve münafıklardan merhamet dilemem. Allah'a ÅŸükürler olsun ki on beÅŸ sene cihad ettikten sonra bu mertebeye ulaÅŸtım. Ben Allah yolunda yaptığım iÅŸ için asla özür dilemem. Namazda Allah'ın birliÄŸine ÅŸehadet eden parmağım asla bir taÄŸutun hükmünü onaylayan tek bir harf bile yazmayacaktır."

Müslümanlara her türlü cahiliyeden koparak Kur'an'a dönmeleri çaÄŸrısında bulunduÄŸu Yoldaki Ä°ÅŸaretler, bir bakıma Seyyid Kutub'un idam fermanı oldu.

Ä°nfaz kararı 29 AÄŸustos 1966'da uygulanan Seyyid Kutub, vahye ÅŸahitliÄŸini ÅŸehitlik mertebesine taşırken, geride bıraktığı eserleri ve düÅŸünceleri ile Ä°slami mücadele yolunda önemli bir iÅŸaretçi olarak yerini alıyordu…

Rabbimiz, ÅŸehadetini kabul etsin…

 


 

Seyyid Kutub'un DüÅŸünsel AÅŸamaları

Hamza Türkmen

1906 yılında Mısır'da doÄŸan Seyyid Kutub, rüÅŸtyaşından itibaren üç düÅŸünce evresi geçirdi.

Kutub, 35 yaşına kadar edebiyatla ilgilendi, edebiyat çevreleriyle içli dışlı oldu. Taha Hüseyin,Mahmud Akkad, Ahmet Emin, Sadık er-Rifai gibi isimleri yakından izledi ve bunlarla iliÅŸki kurdu.Dikenler (el-EÅŸvak) isimli aÅŸk romanını bu dönemde yazdı. ÇocukluÄŸunda hafız olarak yetiÅŸtirilmiÅŸ olmasına raÄŸmen, ilk düÅŸünsel aÅŸaması seküler, milliyetçi ve Batı'ya hayranlıkla bakan bir çizgiydi.Bu yıllarda "Ä°slâm'ı ve Arap dilini Mısır zihniyetine yabancı olarak görüyordu."

Ä°kinci düÅŸünsel aÅŸaması, 1940'lı yıllardan sonra Ä°slâmi kimliÄŸe yönelmesiyle oluÅŸtu. 1940'ların sonuna doÄŸruMüslüman KardeÅŸler'le birlikte oldu. Ä°slâmi kimliÄŸini Mısır'daki mevcut Ä°slâmi birikimle ÅŸekillendirdi. Bu sıradaMısır'da Ä°ngiliz hakimiyetine ve krallığa son vermek için Muhammed Necib önderliÄŸinde harekete geçen Hür Subaylar ile Ä°hvan cemaati ittifak kurdu. Seyyid Kutub, Hür Subaylar'ın oluÅŸturduÄŸu Devrim Konseyi'nde yer aldı. Milli Radyo'nun yayın müdürlüÄŸünü üstlendi. Ancak Arap ulusçularıyla yapılan bu ittifak Ä°slâmi tercihlerini öne çıkartan Müslüman KardeÅŸler aleyhine sonuçlandı. Hür Subaylar, onun Ä°slâmi devlet önerisini kabul etmeyince, Kutub konseyden ayrıldı ve Kutub ile Nasır arasında fikir ayrılığı çabucak derinleÅŸti. Cemal Abdunnasır askerî yönetimi, Ä°hvan üyelerini tutuklamaya baÅŸladı. Kutub da tutuklananlar arasındaydı ve 1954-1964 yılları arasında hapis yattı. TutukluluÄŸu sırasında maruz kaldığı ağır iÅŸkenceler nedeniyle ciÄŸerlerinden rahatsızlandı ve ilaca bağımlı olarak yaÅŸamak zorunda kaldı. Cezaevi yıllarında daha önce Kur'an ayetleri üzerinde yazdığı makalelerle baÅŸlayan tefsir çalışmalarına devam etme imkanı bulabildi ve Fi Zilâli'l Kur'an tefsirini hapisten çıkmadan önce tamamlayabildi. Hapishane yıllarında Mevdudi'nin ve Nebhani'nin yaklaşımlarından etkilendi.

Seyyid Kutub'un 1960 sonrası dönemi, olgunluk evresidir. 1960'tan sonra baÅŸlayan bu dönemde Kur'an, hadis, fıkıh, kelam, tarih ve toplum deÄŸerlendirmeleri üzerine yaptığı araÅŸtırmalarını ve tespitlerini derinleÅŸtirdi ve geliÅŸtirdi. Ä°tikadda, kültürde ve harekette Kur'an merkezli bir tasavvurun önemini ortaya koydu. Cemaleddin Afgani'nin öncülük ettiÄŸi Urvetu'l Vuska ile, Muhammed Abduh ve M. ReÅŸid Rıza'nın öncülük ettiÄŸi Manar Ekolüile; Ä°hvan-ı MüsliminCezayir Ulema Hareketi, Pakistan Cemaat-i Ä°slâmiDaru't Takrib ve Hizbu't Tahrir el-Ä°slâmi çalışmalarıyla yükselen Ä°slâmi uyanış ve Ä°slâmi mücadele sürecine daha geniÅŸ ufuklar getirici ve içinde özeleÅŸtiri de barındıran önemli katkılarda bulundu. Yoldaki Ä°ÅŸaretler çalışmasıyla tüm Ä°slâmi hareketlere çok önemli bir özeleÅŸtiri ve stratejik analiz imkanı sundu, bu düÅŸünceleri nedeniyle de idam edildi.

Yoldaki Ä°ÅŸaretler kitabı, Kutub'un "Amerikancı Ä°slâm" dediÄŸi emperyalist  projeyi, sosyalist sapmayı, egemen cahiliyeyi; yani Batılı paradigmayı, yerel ve iÅŸbirlikçi cahili  sistemlerin kuÅŸatmasını ifÅŸa edip, tüm Müslümanlara yeniden ümmet olacakları, vahyin ve adaletin tanıklığını yapacakları bir yol gösteriyordu. Yani Kutub, her türlü vahiy dışı inanç, düÅŸünce ve düzenleri oluÅŸturan topyekûn cahiliyeye ve iÅŸbirlikçilerine karşı tavır almaya, "La"demeye davet ediyordu.

Rasulullah'ın (s) Mekke'de cahiliyeye karşı örnekliÄŸini gösterdiÄŸi gibi, Müslümanları yeniden Kur'an'la bilinçlenmeye ve  cahili  kuÅŸatmadan kimliklerini ayrıştırarak Müslüman ümmeti yeniden diriltecek olan Kur'an neslini inÅŸa etmeye davet ediyordu. O, "Ä°slâm tarihinde, Hz. Peygamber'in Mekke tecrübesinden sonra ilk defa, (yeniden) bir 'cahiliye' toplumu tanımı" yapmıştı. Seyyid Kutub, bu tanımıyla Ä°hvan hareketinin tarih ve toplum deÄŸerlendirmesine, stratejik hedeflerine yönelik ciddi eleÅŸtiriler getiriyor; ayrıca Ä°slâmi uyanış süreci için tutarlı ve sahih bir eÄŸitim müfredatı, çalışma programı ve hareket hattı oluÅŸturmaya çalışıyordu. Kutub'un Ä°hvan mensubu olan ve olmayan birçok izleyicisi olduÄŸu halde o Müslüman KardeÅŸler TeÅŸkilatı'ndan ayrılmadı, herhangi bir cemaatleÅŸme çabasında da bulunmadı. Var olan potansiyeli bölmek veya kışkırtmak için ona veya Ä°hvan'a nispet edilen bazı asılsız yayınlar yapıldı. Ama Kutub'un amacı ÅŸekilsel birtakım sosyal açılımlar veya düÅŸünsel özeleÅŸtirisini ve fikrî dönüÅŸümünü gerçekleÅŸtiremeyen re-organizasyonlar peÅŸine düÅŸmek deÄŸildi. O "Kur'an Nesli"nin ikamesi için öncelikle idraklerde bir vahiy inkılâbı gerçekleÅŸtirmek istiyordu. Genç müsteÅŸrik Euben bile Kutub'un gerçek niyetini tespit edebiliyordu: "Allah'tan baÅŸka ilah yoktur inancı, bir Ä°slâm cemaatini inÅŸa etmekten, organizasyonlara dair ayrıntıların tespit edilmesinden önce gelir."

Ebu Rebi, Seyyid Kutub'un göze batan hatalarını incelediÄŸi iddiasındaki bazı kitap ve makale yazarlarının görüÅŸlerini aktarır. Bu yaklaşımlara göre onun düÅŸüncesi Ä°slâmi bir metodun deÄŸil, protesto çığlıklarının bir sonucudur. BaÅŸta Ä°hvan hareketi olmak üzere bu akım, toplumla ve dünya ile iliÅŸkilerini belirlemelidir. Kutub'un cahiliye  olarak adlandırılan tezi, yeniden tanımlanmalı, dışarıda olduÄŸu kadar Arap dünyasında tedavülde olanseküler rejimlerle uÄŸraÅŸmak için daha iyi bir yol bulunmalıdır. "Günümüz sivil toplumunu tamamlamak içinHareket, Kutub'un ÅŸiddet metotlarını terk etmelidir." Kutub'un görüÅŸleriyle, Kutub çizgisine ait oldukları görünümü veren "tekfirci", "uzletçi", "darbeci" ve "silahlı eylemci" akımları iç içe geçiren bu tür yaklaşımları deÄŸerlendirme kapsamına alan Ebu Rebi de çok nesnel davranmadığını ortaya koymaktadır.

Euben'in okumasına göre, inancı tesis etmek cemaati tesis etmekle birlikte yürüdüÄŸünden kurumlaÅŸmaya yönelmek; hem inançlıları saptırmak, hem de Ä°slâmi dünya görüÅŸünün özündeki uygulanabilirliÄŸini ortadan kaldırmaya dönük cahili bir taktiktir. Kutub'un "devlet teoremi" ile ilgili önerileri "politik manifestosu" olanYoldaki Ä°ÅŸaretler'de yer almaz; Ä°slâmi kimliÄŸe ilk adım attığı yıllardaki acemilik döneminde kaleme aldığıİslâm'da Sosyal Adalet kitabında yer alır. Yine Euben'in tespitine göre, Kutub'un Ä°slâm devletinin kurumlarının bir taslağını çıkarmayı reddetmesi, "kaidelerinin düÅŸman tarafından belirlendiÄŸi" bir zihinsel oyunu oynamak istememesindendir.

Kutub, son düÅŸünsel olgunluk evresinde, gelenekçi ve modernist sapmalara karşı asırlardan beri devam eden ıslah çizgisinin devrimci açılımı peÅŸinde oldu. O, ıslahat hareketlerinin tarihi süreç itibariyle getirdiÄŸi sahih birikimi usulî, metodik ve stratejik olarak yeniden deÄŸerlendirdi; mevcut duruma göre yeni içtihadlar geliÅŸtirdi. Kur'an'ın gösterdiÄŸi muhkem ilkelerin altını çizerek Ä°slâmi hareketlere, gerek eÄŸitim ve düÅŸünce alanında, gerek hareket ve öncelikli hedef konusunda kendilerini ve birikimlerini yeniden gözden geçirme teklifi sundu.

Onun ulaÅŸtığı veya olgunlaÅŸtırdığı en belirgin usulî, metodik ve stratejik görüÅŸleri ÅŸunlardı:

1- Kur'an asıl kaynak ve temel belirleyicidir. Ä°tikadi konulara da; hadis, fıkıh gibi Ä°slâmi disiplinlere de; metot, tarih ve toplum deÄŸerlendirmelerine de Kur'an'ı ya da Kur'an'ın muhkem ayetlerini belirleyici kılarak yaklaÅŸmak gerekir. Kur'an bir hayat kitabıdır ve ilk sahabe nesli gibi herkes Kur'an ile eÄŸitilmelidir. O, Ra'd Suresi'nin tefsirine giriÅŸte, Fi Zilal'il Kur'an tefsirini insanlar sahih bir itikad, yaÅŸam ve mücadele idrakine ulaÅŸsınlar ve Kur'an'la doÄŸrudan temasa geçsinler diye yazdığını belirtmiÅŸti. Rabbimizin tevhid ilkeleri de, bildirdiÄŸi gayb haberleri de, Rasulullah Muhammed'in konumu, sünneti ve yetkileri de, Ä°slâmi metot, nizam ve ÅŸeriat da öncelikle Kur'an'a göre belirlenmeli ve Kur'an'ın muhkem ayetleriyle çeliÅŸen veya ters düÅŸen tüm rivayetler ve görüÅŸler terk edilmeliydi. Çünkü Rasulullah ile birlikte inÅŸa edilen ilk Kur'ani topluluk veya ümmet böyle oluÅŸturulmuÅŸtu. Bizim de aslı Kur'an'da belirtilen bu sünneti ihya etmemiz gerekmekteydi.

2- Ä°tikadi kabuller zanna dayanmamalıydı. Çünkü Yüce Kur'an, gaybi alanda zannın hiçbir ÅŸey ifade etmediÄŸini ve zandan kaçınmamız gerektiÄŸini bildiriyordu. Ä°tikadi konularda Kur'an'ın muhkem ve açık ayetleri belirleyici idi. Dolayısıyla zan taşıyan hadisler ile, yani "ahad haber" ile yakinîlik/kesin bilgi gerektiren bir itikad oluÅŸturulamazdı.

Seyyid Kutub, ilk sahabe neslinden bu yana incelen bir çizgiyle de olsa varlığını ve tarihi irtibatlarını sürdüren Kur'an ehli/alimleri gibi, gaybi konularda rasihunun/din bilginlerinin farklı içtihadi zanlarına ya da zanni haberlere göre deÄŸil, sadece Rabbimizin bildirdiÄŸi muhkem ve delaleti açık vahye göre itikad oluÅŸturmayı öneriyordu. Akidevî mezheplerin tarihi cedelleÅŸmelerini ve taassuplarını geride bırakmanın en belirleyici yolu da buydu. Ä°çtihadlardan  ve ahad haberlerden, amelî konularda ve insan idrakinin kavrayabildiÄŸi alanlarda yararlanmak söz konusu olabilirdi; ama gaybi alanda ve gaybi konularda mutlak bilgi ve tasarruf sahibi sadece ve sadece Allahu Teâlâ idi ve bu bilgi de bize korunmuÅŸ ve anlaşılır olan Kur'an vahyi ile bildirilmiÅŸti. O, Kur'an'ın muhkem nasslarıyla akaidini tenzih ve ıslah etmeye çalışırken, yaÅŸanılan yanlışlıkları da gösteriyordu. ÖrneÄŸin Bakara Suresi'nin 117. ayetinin tefsirinde "Vahdet-i vücud felsefesi tamamen Ä°slâmi tasavvurun dışında kalır." diyordu.

Kutub'un ulaÅŸtığı bu ölçüleri ve sahih yolu, Mustafa Mübarek örneÄŸinde olduÄŸu gibi Ä°hvan cemaati de, Seyyid Kutub'un aktif takipçisi olduÄŸunu söyleyen selefi-hadisçi çizgi de maalesef ki gereÄŸince idrak edemedi. ÖrneÄŸin daha sonradan "Hz. Muhammed'i DoÄŸru Anlamak" adlı çalışmasında güzel ve tutarlı bir usul ortaya koyan Ä°brahim Sarmış, Kutub üzerinde doktora çalışması yaptığı dönemlerde, onun itikadi konulardaki inancını doÄŸrudan Kur'an'dan aldığını belirtmiÅŸ; fakat inanç konusunda selefi olduÄŸunu, selefiliÄŸin de "Sünen" sahibi muhaddislerin yolu olduÄŸunu ifade edebilmiÅŸti. Bu tür yaklaşımlar, Kutub'un düÅŸüncelerinin sistematik olarak algılanmasında ve  usulî geliÅŸim çizgisinin anlaşılmasında  yaÅŸanan kafa karışıklıklarının aşılmasını zorlaÅŸtırmıştır. Önceki asırlarda Kur'an akaidi ile yetinmeyen bu tür yaklaşımlar EÅŸ'ari, Maturidi, Ä°sna AÅŸeriyyeci, bâtıni ve iÅŸârî tasavvufçu, selefi-hadisçi, felsefî akılcı temel yaklaşım farklılıklarıyla ümmetin parçalanmasına ve tarihi ihtilaflara kapı açmışlardı.

3- Kutub, tevhid akidesini, fikrî ve siyasi bütünlükte ele alıyor, Takıyyüddin Nebhani gibi Ä°slâmi mücadele yönteminin ve düzenin, Ä°slâm akaidinden ayrıştırılamayacağını belirtiyordu. Metodun tevhid eksenli olması, muhkem ayetlere ve Rasulullah'ın mütevatir sünnetine ters olamayacağı tespiti tabii ki önemli ve belirleyici idi. Ancak Kutub'un hareket yöntemi içtihad ile belirlenemez tespiti, Ä°slâmi sabiteler ile deÄŸiÅŸkenlerin birbirine karışmasına yol açıyordu. Veya yöntemin dayandığı deÄŸiÅŸtirilemez ilkeler ile bu ilkelere dayanan içtihadi açılımların tabiliÄŸi tartışılır hale geliyordu.

4- Seyyid Kutub, "Sahife Fıkhı" olarak deÄŸerlendirdiÄŸi mezhepçiliÄŸi eleÅŸtirirken, "Hareket Fıkhı" adı altında yaÅŸadığımız yeni sorunlarla ilgili hayatın içinde yeni içtihadlar yapmanın önemine vurguda bulunuyordu. Bu Kur'ani tefekkürün ve imkanların teÅŸvik edildiÄŸi dinamik ve üretici bir açılımdı. Fakat bu konuda Kutub'un Sahife Fıkhı'na ait ve temel eserleri Kur'an'la ve Rasulullah'ın sünnetiyle birçok konuda çeliÅŸen "daru'l harp" fıkhından bahsetmesi, Kur'an'da yer almayan ve tasavvuf hareketinin gündemleÅŸtirdiÄŸi "halifetullah" kavramını onaylaması, kendi söylemiyle çeliÅŸen yanlışlarıydı.

Ayrıca Kutub, ÅŸer'i hükmün ikincil kaynaklarından olan mevcut örflerin geçerli olamayacağı üzerinde duruyordu. Çünkü dağılma, kimlik krizi, sömürgecilik ve modernleÅŸme etkisi altındaki mevcut toplumlar "cahiliye" olduÄŸundan, onların referans alınacak sahih bir örfleri de olamazdı. Bu yaklaşım da aşırı bir yorum olmalıydı.

5- Kutub'a göre yeni bir hareket için Müslümanların içinde bulunduÄŸu fikrî ve siyasi halle ilgili bir durum tespiti yapılmalıydı. Bu konuda Yoldaki Ä°ÅŸaretler'de yer alan bazı tespitler ÅŸunlardı:

Ä°slâm'ın uygulanabilmesi için ümmetin gerekliliÄŸi üzerinde duruluyordu. Tevhid ve adaletin tanıklığını yapacak olan ümmet ise, uzun bir tarih diliminden bu yana zindeliÄŸini kaybetmiÅŸti.

Biz bu duruma, zulüm ve saltanata boyun eÄŸmeyi akaidleÅŸtiren ve mezhepçilik illetine tutulan Müslümanların geleneÄŸinin birçoÄŸu muharrefleÅŸmiÅŸtir de diyebiliriz. Zaten Malik b. Nebi'nin de dediÄŸi gibi Batı emperyalizmi ile karşılaÅŸtığımızda, siyasi ve kültürel yapı büyük ölçüde çürüme, dağılma ve sömürüye müsait olma haline doÄŸru yol alıyordu.

YaÅŸadığımız toplumları örgütleyen ve yöneten ortak ilke ve deÄŸerler, vahyî ilkelere dayanmıyordu. Bu nedenle bireysel ibadetlerimizi yerine getirsek de cahiliye toplumlarında yaÅŸadığımız gerçeÄŸi örtülmemeliydi. Çünkü bu toplumları oluÅŸturan ve yöneten irade Kur'ani esaslara baÄŸlı deÄŸildi. Bu irade, evrensel cahiliyenin iÅŸbirlikçisi ve halklarına karşı da despotça davranan tuÄŸyanın içindeydi. Kutub'un bu çerçevedeki tespitleri, Ä°ngilizceden çevrilen yazılarından 1966 tarihinde Hilal dergisinin kapağında ÅŸu cümlelerle aktarılıyordu:

"Ä°slâm ÅŸeriatı ve onun kanunu olmadıkça, kendilerine 'Müslüman' ismi veren insanları cemeden cemiyet, Ä°slâmi bir cemiyet deÄŸildir. Hatta namaz da kılsa, oruç da tutsa, hacca da gitse! Allah'ın ve Resulullah'ın (s.a.) takriri dışında giden, kendi kendine Ä°slâm adını takan ve ona da mesela 'Ä°lerici Ä°slâm' diyen cemiyet, Ä°slâmi cemiyet deÄŸildir…" Türkiye'deki Müslümanların, cemaatlerin ve kanaat önderlerinin mezhepçilik ve bâtınilik yanında, saÄŸcı, devletçi ve milliyetçi kirlerden ayrışamadığı dönemlerde tabii ki bu çarpıcı cümleler dönemin en fazla ilgi çeken Ä°slâmi dergisinin kapağından spot olarak da yayınlansa pek fazla anlaşılamayacaktı. Ve uzun bir dönem de anlaşılamadı.  Bu mesaj ve taşıdığı strateji anlaşıldığında da, konuyu anlayanların sınavı baÅŸlıyordu. Ya istikamet üzere olmaya çalışılıyordu ya da teviller, mazeretler ve bahaneler üretilmeye baÅŸlanıyordu.

Kur'an'ın rehberliÄŸinde yeniden diriliÅŸimiz ve varoluÅŸumuz, cahiliye ile birlikte adım atıp onun yakınlığını aramakla olamazdı. Cahiliye ile buluÅŸmak için deÄŸil, cahiliye mensuplarının Ä°slâm'a geçmeleri için bir köprü kurulabilirdi. Cahiliye ortamında yaÅŸadığımız bir gerçek. Ama cahiliyeye karşı hidayete erdirecek yola da sahiptik.

Cahiliyeden hicret edip Ä°slâm'a geçiÅŸ saÄŸlayacak intikal süreci ise geniÅŸ çaplı ve uzun bir dönem olacaktı. Yani ümmetin temeli saÄŸlam bir ÅŸekilde oluÅŸmadan, bu temelin zirvesini inÅŸa etmeye teÅŸebbüs etmek (yani Ä°slâm devleti kurmak hedefi) doÄŸru deÄŸildi. Kutub, düÅŸünsel aÅŸamalarının sonunda bu noktaya gelmiÅŸti. Ama Ali Bulaç'ın Kutub'un düÅŸünsel geliÅŸim evrelerini belirleyip ayrıştırmadan "Mevdudi ve Kutub'un, hem de ikinci nesil Ä°slâmcıların ağırlıklı olarak 'Sivil Ä°slâm'dan çok, devletin merkeze alındığı 'Resmi Ä°slâm'a yaptıkları vurgu sorunludur." ifadesi, onun olgunluk dönemi tavır ve düÅŸünceleriyle pek baÄŸdaÅŸmıyor. Kutub için bu yaklaşım, onun ikinci düÅŸünsel evresi için karşılık bulabilir ve Bulaç'ın tespitleri konusunda Kutub, o dönemde Mevdudi ile de paralellik içindedir. Ancak onun Kur'an neslini inÅŸa hedefini, sosyolojinin "Sivil Ä°slâm" ve "Resmi Ä°slâm" tanımlaryla deÄŸil, Ä°slâmi literatürün ıslah ve sünnetullah kavramlarıyla açıklamamız gerekmektedir.

Kutub'un bütün bu tespitleri gerek bilgi ve düÅŸüncesinin kaynağı konusunda, gerek takip ettiÄŸi metot konusunda ve gerekse öncelikli hedefi konusunda bir baÅŸlangıç mesabesindeydi. Onun fikrî bütünlüÄŸü içinde sunduÄŸu ıslah projesi, Kur'an neslini yeniden inÅŸa etmeyi amaçlıyordu. Kutub, kendi dönemine kadar ulaÅŸan ıslah çabalarından devraldığı doÄŸruları, ciddi analiz ve deÄŸerlendirmeleriyle tutarlı bir harekât hattına kavuÅŸturacak yolun kapısını bulmuÅŸtu. O, sahih düÅŸünce ve hareket yolunun kapısına ulaÅŸtı ve onu açtı. Onun tespitleri ve harekât hedefi, çağının tüm Ä°slâmi uyanış hareketleri için yeni bir muhasebenin ve açılımın imkanıydı.

Seyyid Kutub'u emsallerinden farklı kılan seviye, "nesneleÅŸmiÅŸ Kur'an" algısının hakim olduÄŸu bir dünyada, inÅŸa edici "özne olan Kur'an" anlayışını yeniden kurmak için gösterdiÄŸi katkıdır. Seyyid Kutub, bütün budüÅŸüncelerini tecrübe kaynağı olan fırtınalı ortamlarda ve özgürlüÄŸünün kısıtlandığı yoksulluklar içinde geliÅŸtirmiÅŸtir. Tabii ki yaklaşımlarının yeniliÄŸi nedeniyle istiÅŸari zeminlerde yeterince tartışılacak, tashih edilecek ve takviyelerde bulunulacak birçok katılımcı çabaya ve birikime ihtiyacı vardır. Çünkü o, iÅŸlediÄŸi konuları, istiÅŸare edebilecek yeterli donanıma sahip Müslüman kardeÅŸleriyle paylaÅŸamamış ve istiÅŸari tartışmalarda bulunamamıştır.

Ama Seyyid Kutub, tespit ve düÅŸüncelerinde tüm kuÅŸatılmışlığına raÄŸmen, toplu istiÅŸari imkanlarından uzak bulunmasına ve özgür diyalog ortamlarına ulaÅŸamamasına raÄŸmen, tevhidi uyanış ve ıslah çabaları için çevresi geniÅŸletilecek ve üzerine bina çıkılabilecek ciddi bir baÅŸlangıç zemini oluÅŸturabilmiÅŸtir. Onun gösterdiÄŸi "Kur'an neslini yeniden inÅŸa etmek" hedefi, bizler için kavranması, iÅŸlenmesi, sosyalleÅŸtirilmesi ve geliÅŸtirilmesi gereken saÄŸlıklı bir zemindir. Kutub, cahili  yapılardan koparak taÄŸutlara karşı bağımsız, vesayetsiz, özgün ve Rabbimizin rızasını murat eden bir Ä°slâmi kimliÄŸin inÅŸası için çok önemli bir istikamet göstermiÅŸtir. 

Seyyid Kutub, Kur'an-ı Kerim'i rehber edinmenin temel ölçülerini araÅŸtırdı. Vahye tanıklığın örnekliÄŸini gösterdi. O, ÅŸehit edilmeden ÅŸehitliÄŸi yaÅŸadı. Onu rahmet ve minnetle anmalıyız. Bunun için de Kur'an nesli hedefini gerçekleÅŸtirecek çaba, kararlılık ve donanıma sahip olmalı, bu amaç doÄŸrultusunda imkanlar üretmeli ve gerekli mevzileri kazanmanın sahih, adaletli ve istikrarlı mücadelesini sosyalleÅŸtirebilmeliyiz.

Kaynak: Hamza Türkmen, Ä°slamcılık ve ÖzeleÅŸtiri, Ekin Yayınları, Ä°stanbul 2008

İşte mahkemedeki son konuşması (Video)

Bugün, gerek fikirleri ve eserleriyle gerekse de mücadelesi ve ödediÄŸi bedellerle Müslüman halklar üzerinde geniÅŸ etkiler bırakan Seyyid Kutub’un ÅŸehadetinin 49. yıldönümünü idrak ediyoruz.

Bugün Seyyid Kutub’un şehadetinin 49. yıldönümü: İşte mahkemedeki son konuşması (Video)

 

Ä°slamî Analiz/Haber Merkezi

Bugün, gerek fikirleri ve eserleriyle gerekse de mücadelesi ve ödediÄŸi bedellerle Müslüman halklar üzerinde geniÅŸ etkiler bırakan Seyyid Kutub’un ÅŸehadetinin 49. yıldönümünü idrak ediyoruz.

Bu vesileyle aziz ÅŸehidimizi rahmetle anıyor; 29 AÄŸustos 1966’da idam edilen Seyyid Kutub’un mahkeme konuÅŸmasını ve idam edilmeden önceki son konuÅŸmasını yayımlıyoruz:

 

 

 

Abdulaziz Tantik'in Seyyid Kutub hakkındaki yazısı için Tıklayın:

http://dusuncemektebi.com/seyyid-kutub-dunya-gorusu-ve-etkileri_m19488.html

 

 
 

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.