Güncel
'Bu göçün artıları olabilir'
Göç konularında uzman Prof.İbrahim Sirkeci, Suriye’ye 10 yıl sonra demokrasi ve zenginlik gelmiş olsa bile Türkiye’ye göçün süreceği görüşünde. Al Jazeera’ye konuşan Sirkeci’ye göre, bu göçü artı bir değere dönüştürmek mümkün.
Avrupa Ä°kinci Dünya Savaşı sonrası en büyük mülteci krizini yaşıyor. BirleÅŸmiÅŸ Milletlerin rakamlarına göre, 2015’te yaklaşık 255 bin kaçak göçmen ve sığınmacı Avrupa’ya ulaÅŸmak için Akdeniz’i geçti, en az 2300 göçmen bu yolculuklarda hayatını kaybetti. Hemen her gün yüzlerce insan daha iyi bir hayata ulaÅŸabilmek için tehlike dolu yolculuklara çıkıyor. Yüzlerce sığınmacı günlerce sınırlarda bekleyerek Makedonya, Sırbistan, Bosna-Hersek, Arnavutluk gibi ülkelerden Avrupa BirliÄŸi sınırlarına girmeye çabalıyor.
Türkiye’deki Suriyeli mültecilerin sayısı ise yaklaşık 2 milyona vardı. Türkiye’nin neredeyse hemen her ilinde bulunan Suriyeli mültecilerle zaman zaman gerilimler de yaÅŸanabiliyor. Göç artık Türkiye’nin en önemli konularından biri… Göç konusundaki çalışmalarıyla tanınan Londra Regent’s Üniversitesi Ulusötesi AraÅŸtırmalar Merkezi Direktörü Prof. Ä°brahim Sirkeci'ye göre, Arap ülkeleriyle ticaret yapan Türkiye’de göçlerle birlikte ÅŸu an ekonomiye katkı sunabilecek Arapça konuÅŸan 2 milyon insan var; “Bu gücü siz yasalarla kaçak yollara itebilir ya da yasal alana çekebilirsiniz. Dolayısıyla Suriyeliler de, baÅŸkaları da Türkiye’ye ekonomik ve kültürel olarak bir ÅŸeyler katar.” Prof. Sirkeci ile Al Jazeera için Selma Bardakcı konuÅŸtu.
Hemen her gün yüzlerce kaçak göçmen, Avrupa’ya ulaÅŸma hayallerinin peÅŸindeyken, batan teknelerde yaÅŸamını yitiriyor. Güvenliksiz botlarla denizleri aÅŸmaya çalışıyor ya da AB sınırlarında günlerce bekliyorlar. Ä°nsanlar plajda güneÅŸlenirken bir anda denizden mülteciler çıkıyor. Bu tablo size ne anlatıyor?
Bu kadar çok hayat kaybı yaÅŸanması sadece bu insanların kendi ülkelerinde ne kadar büyük bir rahatsızlık, güvensizlik, tehdit yaÅŸamış olduklarını gösteriyor. Kimse keyfi yerindeyken macera olsun diye uyduruk bir bota binerek, Ege Denizi’nde ölüme yelken açmaz. Bu plaj karşılaÅŸmaları, göç meselesinin ne kadar hayatın tam da ortasında olduÄŸunu gösteren bir tuhaflık. Uzun çalışma yılının sonunda dinlenmek için sahillere akan insanlar ile felaketten kaçan mültecilerin aynı plajlarda buluÅŸması ironik. Ancak belki de sorunun daha kolay anlaşılmasına hizmet edebilir. Yani belki de hayatında hiç mülteci görmeden onlardan nefret edecek insanlar, mültecilerle tanışmış oluyor. Tanış olmak çoÄŸu zaman düÅŸman olmayı zorlaÅŸtırır.
Peki bu yaÅŸanan trajediye bir çözüm bulmak mümkün mü?
Göçe iliÅŸkin doÄŸru politikaların geliÅŸtirilebilmesinin tek koÅŸulu ulusötesi bir barış saÄŸlamak. Yani ulusötesi bir çözüm gerekiyor.
Ulusötesi çözüm ne demek?
Sudan'da, Somali'de, Türkiye'de, Suriye'de, Pakistan'da, Çin'de, Rusya'da, Ukrayna'da, Latin Amerika'da, Meksika'da iÅŸsizlik sorunu varsa, buralarda ekonomik barış ihtiyacı var demektir. Siyasal sorunları, sınıfsal ve kültürel çatışmaları çözemezseniz, göç meselesini de çözemezsiniz. Sınırları yükselterek, duvar örerek, daha çok polis ve asker koyarak bu göç meselesini çözemediÄŸimiz çok açık. Bu duruma en iyi iki örnek Amerika BirleÅŸik Devletleri ve Avrupa BirliÄŸi'dir.
ABD sınıra yatırım yaptıkça göçmen sayısı arttı
ABD ve AB’nin göç konusundaki baÅŸarısızlığının sebebi nedir?
AB milyarlarca euro masraf yaptı, bu iÅŸe on binlerce insan kaynağını akıttı. Bu amaçla kurulan Frontex sistemi de, ABD’nin Meksika sınırı da muazzam baÅŸarısızlıklar. AraÅŸtırmalar gösteriyor ki; ABD sınıra yatırım yaptıkça, ülkedeki ‘kaçak’ göçmen sayısı katlanarak artmış. Bu nedenle de bugün göç meselesi uluslararası bir sınır meselesi deÄŸil, ulusötesi bir barış meselesidir. OrtadoÄŸu'da da farklı bir durum yok. 2000'lerden bu yana yaptığım çalışmalarda Ä°srail iÅŸgalinden sonra Lübnan'daki göçü, Irak'ta Türkmen göçünü ve Türkiye'deki Kürt göçünü inceledim. Hepsi de çok bariz ÅŸiddetli çatışmaların sonucu olan göç hareketleriydi.
Åžimdi de Suriye meselesi var.
OrtadoÄŸu son 60-70 yılın en çatışmalı bölgelerinden. 60 yıllık Filistin çatışmasına Arap Baharı’yla Suriye, Mısır, Libya ve Tunus da eklendi. Bugün Suriye'de yaÅŸananlar, Türkiye dahil tüm ülkelerin daha da hazırlıklı olması gereken bir mesele. Göç kültürü bugünden yarına kurulabilir ancak bugünden yarına bozulamaz. Önümüzdeki 50 yıl daha bu göç ve mülteci akınları devam edecek diyebiliriz. Suriye’ye 10 yıl sonra demokrasi ve zenginlik gelmiÅŸ olsa bile Türkiye’ye göç sürer.
O zaman bu göç trendinin deÄŸiÅŸmesi yıllar mı alacak?
Bunlar zor deÄŸiÅŸen trendler. Ä°nsanlar iliÅŸkiler kuruyor, networkler oluÅŸuyor. Mesela Türkiye'den Almanya'ya göç baÅŸlayalı 60 yıl olmuÅŸ. Göç bitti mi? Aksine iki yönlü bir hale dönüÅŸtü. Türkiye'den Almanya'ya geçmiÅŸe göre daha az göçmen gidiyor ama sekiz, dokuz yıldır aksi yönde ciddi bir net göç var. Dünyanın hiçbir yerinde, savaÅŸ dolayısıyla ortaya çıkan zorlamalar olmaksızın, bu tarz kitlesel geri dönme hareketleri olmadı. Son dönemde ise artan uluslarası nüfus hareketliliÄŸine paralel olarak Türkiye’den de dışarıya yönelik biraz süper hareketliliÄŸin olduÄŸunu söylemek mümkün.
Türkiye’den beyin göçü var
Nedir bu süper hareketlilik? Beyin göçü mü?
Süper hareketlilikten kasıt, uluslararası hareket edenlerin ve hareket frekansının artması. Beyin göçü ayrı. Özellikle Gezi olaylarından sonra ya da AKP'nin üçüncü dönemiyle birlikte, Türkiye'nin batısında da laik diyebileceÄŸimiz çevreler arasında ciddi bir rahatsızlık oluÅŸmaya baÅŸladı. Özellikle profesyonel meslek sahibi kiÅŸiler arasında önemli bir beyin göçünün de bu anlamda gerçekleÅŸebileceÄŸini hatta gerçekleÅŸtiÄŸini düÅŸünüyorum. Ortada illa bir savaÅŸ olması gerekmiyor; rahatsızlık hissedildiÄŸi noktada, güvensizlik hissine, algısına dönüÅŸtüÄŸü noktada göçü tetikleyen bir durum haline geliyor.
Türkiye artık sadece bir geçiÅŸ ülkesi deÄŸil, bir göç ülkesi mi?
Evet. Özellikle 2011'den bu yana Suriye ve Irak’tan 2 milyondan fazla insan Türkiye’ye göç etti. Resmi olmayan rakamlar muhtemelen daha fazla, 3 milyon civarı. Ama daha önemlisi, komÅŸu iki ülkede de savaÅŸ var ve bunlarla kabaca 1000 km.’lik bir sınırımız var. Bu sınır ne kadar kontrol edilirse edilsin, herkesin kaydını tutmak mümkün deÄŸil. Türkiye'de zaten Mersin, Adana’dan Mardin’e kadar giden hatta yüzde 3 dolayında Arapça konuÅŸan bir Arap nüfus vardı. Dolayısıyla Suriye’deki çatışmayla birlikte, öncelikle Türkiye’den akrabaları ve imkânı olanlar göç etti.
Türkiye’nin uyguladığı açık kapı politikasını doÄŸru buluyor musunuz?
Evet çünkü kapalı kapı politikası hep kaybeder. Dünyanın her yerinde kapıları kontrol etmeye, kapatmaya çalıştıkça kaçak göçmen yaratıyoruz. Kapıları kapattığınızda insanları suça itiyor, hayatlarını riske ediyorsunuz. Bugün vizeyle, pasaportla girebilecek insan, kapılar kapanınca kaçakçılara 3–5 bin euro gibi paralar verip, Akdeniz’de derme çatma botlarda, teknelerde ölüyor. Bunun çok ciddi bir insani maliyeti var. Ayrıca sınırları kontrol etmenin maliyeti, dünyanın dört bir yanındaki yoksul insanlara yardım etmenin maliyetinden daha yüksek. Mesela Ä°ngiltere’de bir insanın sınır dışı edilmesi yaklaşık 3 ila 25 bin sterlin. Bu meblaÄŸ büyük ihtimalle Etiyopya’daki bir köye bir yıl gıda saÄŸlar. Bu çatışmaları yerinde çözmezseniz, göç ve kaçak göç her zaman kapınızda olacaktır.
Çözüm sadece siyasi mi?
Çözüm hem siyasi hem ekonomik hem de kültürel. Ulusötesi barış tek çözüm ve bunun da muazzam bir iÅŸbirliÄŸiyle yapılması lazım. BirleÅŸmiÅŸ Milletler, Mülteciler Yüksek KomiserliÄŸi, Dünya Göç Örgütü görev alabilir veya yeni bir örgüt de olabilir. Ama ulusötesi iÅŸbirliÄŸinden baÅŸka bir yol yok. Bu süreçte dikkat edilmesi gereken bazı hassasiyetler var.
Nedir bunlar?
Türkiye’de tahminimize göre toplamda 4,5 milyon bir göçmen nüfus var. Var olan 1,5 milyon Türk kökenli göçmene (büyük kesimi Türk kökenli ya da Türkiyelilerin Avrupa’dan dönmüÅŸ ikinci veya üçüncü kuÅŸak çocukları) 2 milyon Suriyeli ve en az 1 milyon kadar da kaçak göçmen eklenince bu rakama varılıyor. Ekonomi ve nüfus olarak Türkiye büyüklüÄŸünde bir ülkede de bu rakam normal. Fakat bir ülkede bu kadar göçmen varsa, politika öncelikleri deÄŸiÅŸmelidir. Artık birinci politika önceliÄŸiniz uyum meselesi olmak zorunda.
Ä°ki taraf da birbirine uyum saÄŸlayacak
Uyumdan ne anlamalıyız? Kim kime uyum sağlayacak?
Uyumu tek yönlü bir ÅŸey olarak düÅŸünmemek lazım. Dünyanın her yerinde uyum iki yönlü bir etkileÅŸim getirir. Göçmenler de, göç edilen ülkedeki insanlar da birbirine uyar biraz. Burada “Göçmenler gelecek, dilimizi öÄŸrenecek, Türk olacak, hepsi bizim gibi olacak” diye bir beklentiye girmenin bir anlamı yok.
Suriye’den gelen göçün artıları neler olabilir?
Arapça konuÅŸmak bir artı deÄŸerdir. Türkiye, Arap ülkeleriyle ticaret yapıyor. Bu, ÅŸu anda bu sektörde çalışacak, katkı sunabilecek 2 milyon Arapça konuÅŸan insan var demektir. Bu gücü siz yasalarla kaçak yollara itebilir ya da yasal alana çekebilirsiniz. Dolayısıyla Suriyeliler de, baÅŸkaları da Türkiye’ye ekonomik ve kültürel olarak bir ÅŸeyler katar. Ayrıca Türkler de bu süreçte biraz Arapça öÄŸrenecek. “TeÅŸekkür ederim” yerine “Åžükran” demek kimseyi o kadar bozmaz yani. ÖrneÄŸin 15-20 yıl önce Londra dışında Türk kebapçısı bulmak çok zordu. Åžimdi her ÅŸehirde hızlı gıda dükkânlarının çoÄŸu dönerci. Uyum böyle bir ÅŸeydir. Ä°ngiltere’deki bir buçuk milyon Hintli’nin varlığı, 100 yılda Ä°ngiltere’nin en çok tüketilen milli yemeÄŸinin bir Hint yemeÄŸi olması sonucunu getirmiÅŸtir.
Son zamanlarda toplum ile Suriyeliler arasında bazı gerilimler de yaşanıyor.
Evet. Dünyanın her yerinde iÅŸler biraz sarpa sardığı zaman göçmen azınlıklar hep hedef tahtası haline geliyor. Ä°ngiltere’de, Almanya’da ya da Yunanistan’daki krizin nedeni Türkler ve Müslümanlar deÄŸil. Ama medyanın ve siyasetin dolduruÅŸuyla insanların önemli bir kısmı böyle olduÄŸuna inanıyor. Türkiye’de de Suriyelilere karşı benzer bir sevimsiz tablo söz konusu. Türkiye yasalarını, uygulamalarını ona göre düzenleyip, göçmenlere karşı nefret suçu iÅŸlenmesinin önüne geçebilir. Suriye meselesi Türkiye’de uzun süre kapanmayacak bir konu. Bu nedenle Türkiye uyum ve nefret suçları konularına acilen el atmalı.
Suriyelilerin ucuz iÅŸgücü olarak istihdam edilmesi de gerilimlere sebep olabiliyor.
Tabii. Bu durum iÅŸgücü piyasasında bir sıkıntı yaratıyorsa düÅŸmanlık oradan baÅŸlar. Türkiye’nin bir dezavantajı da hâlâ çok yoÄŸun bir kayıt dışı ekonominin söz konusu olması. Türkiye göçmenlere yönelik nefret suçlarını önlemek istiyorsa, önce bu konuda bir ÅŸey yapmalı.
Siz Avrupa’daki örnekleri çok iyi biliyorsunuz. Türkiye’nin göçmenlerden sorumlu bir bakanlığa ihtiyaç var mı?
Son beÅŸ yılda Ä°çiÅŸleri Bakanlığı’na baÄŸlı “Göç Ä°daresi Genel MüdürlüÄŸü” oluÅŸturuldu. Ancak göçle ilgili bağımsız bir bakanlığa ihtiyaç var. Çünkü bu büyük bir nüfus hareketi ve herkesi etkileyecek. Politika önceliklerinin merkezî bir yerden, bağımsız bir ÅŸekilde belirlenmesi çok önemli. Ä°skandinav ülkelerinde, Almanya’da, geliÅŸmiÅŸ pek çok ülkede bu tarz bakanlıklar var. Ä°ngiltere’de Ä°çiÅŸleri Bakanlığı’nın içinde yer alıyor. Ancak bu insanlar sadece bir güvenlik meselesi olarak ele alınmıyor. Göçmen nüfus, güvenlik söyleminin dışında tutulmalı. ÖrneÄŸin Türkiye’de 3,5 milyon göçmen varsa, bunun üç, beÅŸ tanesi terörist diye tüm nüfus hedef alınamaz.
AB de Türkiye de Afrikalı göçüne hazırlanmalı
Türkiye’ye gelen çoÄŸu göçmenin hedefi AB ülkeleri, Türkiye’yi geçiÅŸ için kullanıyorlar. Avrupa sınır güvenliÄŸi açısından bu konuya nasıl bakıyor?
Aslında AB o sorunu “geri kabul” antlaÅŸmasıyla zaten aÅŸtı. Türkiye bu anlaÅŸmayla, Türkiye üzerinden AB ülkelerine geçmiÅŸ düzensiz göçmenleri geri kabul edeceÄŸini taahhüt ediyor. Yani yakalanan ‘kaçak’ göçmenler Türkiye üzerinden giriÅŸ yapmışlarsa Türkiye’ye geri gönderilecek. 2016 itibariyle bu iÅŸlemler baÅŸlayacak. Türkiye, AB için göç, özellikle de kaçak göç anlamında en önemli meselelerden biri olmayı sürdürecek. Çünkü Türkiye AB üyesi olsa da olmasa da, AB’nin dış sınırlarından birisini oluÅŸturuyor ve maalesef bu dış sınır, dünyanın belki de en problemli coÄŸrafyasına açılıyor. Irak’ta, Suriye’de savaÅŸ var, Ä°ran kapalı kutu. Afganistan hemen burnunun dibinde ve Afrika’nın kara üzerinden geçiÅŸ yolu yine Türkiye’den geçiyor. AB’de kabaca 40 milyon göçmen var, 3 milyonun üzerinde izinsiz ya da kaçak göçmen bulunuyor. Durum orada da parlak deÄŸil. Tek kara sınırı Türkiye de deÄŸil, Ukrayna, Beyaz Rusya ve Rusya’dan gelenler de var.
Sadece 2015’te en az 2300 göçmen Akdeniz’den Avrupa’ya tekinsiz yollarla ulaÅŸmaya çalışırken hayatını kaybetti. AB’nin bu konudaki tedbirlerinin yetersizliÄŸi de ortada. AB bu konuda ne yapıyor?
Bu göçü kontrol etmek artık pek mümkün deÄŸil, o yüzden artık göç kontrolü yerine göç yönetimi diyoruz. Ama AB ne yapıyorsa ya yanlış ya eksik yapıyor. Göçmenlerin köken ülkelerindeki sorunları çözmedikçe bu trajedi sürecek. Demografik eÄŸilimler bu sorunun artarak süreceÄŸini gösteriyor. 7.3 milyarlık dünya nüfusunun 2050’de 9.7, 2100’de 11.2 milyara çıkması bekleniyor. DiÄŸer kıtalar görece sabit kalırken, Afrika nüfusu dört katına çıkacak. Nijerya nüfusunun 2050’de 300 milyonu aÅŸarak ABD’yi geçeceÄŸini tahmin ediyoruz. Afrika’da muazzam bir nüfus patlaması yaÅŸanıyor. ÇoÄŸu Afrika ülkesinde doÄŸurganlık oranı çok yüksek ve savaÅŸlar geçmiÅŸe göre azaldı. Ekonomik ve siyasi olarak da zayıf devletlerce yönetiliyorlar. Dolayısıyla AB ve Türkiye acil bir ÅŸekilde Afrikalı göçüne hazırlık yapmalı. Bu durum ileride sosyal ve ekonomik problemlere yol açabilir; ya bu göçmenleri ağırlayacak bir sistem kurulmalı ya da Afrika’da ekonomik ve siyasi barış projeleri geliÅŸtirmek, demografik planlama projelerine kalkışmak zorundalar. Özetle ciddi bir göç sorunu kapıda.
Kaynak: Al Jazeera
Henüz yorum yapılmamış.