Sosyal Medya

Güncel

Hendek PKK'ya Cenevre'nin kapısını açar mı?

Timeturk Genel Yayın Yönetmeni Nevzat Çiçek 'PKK'nın hendekleri Cenevre'nin yolunu açar mı?' başlıklı yazısında gözden kaçan soruyu sordu.



Geleneksel uluslararası hukukta, iç silahlı çatışmaların geliÅŸiminde çatışmanın ölçüsüne ve yoÄŸunluÄŸuna baÄŸlı olarak üç farklı aÅŸama olduÄŸunu belirten Çiçek, savaÅŸan taraf statüsünün tanınması için dört kıstası da sıraladı.

Ä°ÅŸte Çiçek'in o yazısı;

PKK'NIN HENDEKLERÄ° CENEVRE'NÄ°N YOLUNU AÇAR MI?

PKK, geçmiÅŸ eylemlerinden farklı olarak ÅŸehirlerde hendekler kazıyor, üniforma giydirdiÄŸi militanlarına açıktan silah taşıttırıyor, yol kontrolleri yapıyor ve bombalama eylemlerine devam ederek adam öldürüyor. Fakat bunu geçmiÅŸten farklı bir strateji ile yapıyor ve yapmaya da devam ediyor.

DaÄŸda savaÅŸan PKK artık ÅŸehirlerde savaşıyor. Öyle ki, geçmiÅŸ yıllarda daÄŸdan inen PKk'lılar eylem yaptıktan sonra tekrar daÄŸa kaçarken ÅŸimdi yapılan eylemlerde PKK mensupları ÅŸehirlerde kalıyor. Åžehirlerde yapılar ve yönetimler kuruyor.

Hepimizin gözden kaçırdığı soruyu ÅŸimdi soralım:

 Yapılanları  PKK'nın “Serhıldan” yani halk ayaklanması ile açıklamak mümkün mü, yoksa PKK, başından beri  “Uluslararası tanınan bir güç” haline gelmek için mi bu eylemleri düzenliyor. Kazılan hendek PKK'nın Cenevre yolu mu?

Bugün yapılan  eylemler sanıldığı gibi sadece bir “Ä°ç çatışma” eylemleri deÄŸil, aynı zamanda Uluslar arası meÅŸruiyet kazanma eylemleri… Gerek Türkiye kamuoyu gerekse de siyasilerin büyük bir kısmı meselenin “Uluslar arası” bölümünü destek noktasından görürken kimse “Uluslar arası meÅŸruiyet” kavramı açısından meseleye bakmadı ve bunu dillendirmedi. Mesele çok basite indirgendi ama mesele hiç de basit deÄŸil ve mesele sadece Hendek, yol kesme, adam öldürme de deÄŸil.

Kısaca meselenin özü Cenevre SözleÅŸmelerinde saklı

Bugün terörizm, sokak hareketleri, ayrı- ayrı ve öngörülmeyen bir biçimde ÅŸiddet eylemleri ve benzeri öteki eylemler gibi iç gerginlikler ve karışıklıkların, iç silahlı çatışmalardan nasıl ayırt edileceÄŸi ve çatışmalar sırasında sivillerin haklarının nasıl korunacağını önemli meseleler olarak karşımıza çıkmaktadır. Karşımıza çıkan bu sorunlarla ilgili uluslar arası anlamda karşımıza çıkan en önemli belgelerden biri Cenevre SözleÅŸmeleri'dir

“1949 Cenevre SözleÅŸmeleri'nin hazırlandığı dönemde silahlı çatışmaların en yaygın türü devletlerarası savaÅŸtı. Bu nedenle 1949 Cenevre SözleÅŸmeleri'nin temel amacı devletlerarasındaki savaÅŸları düzenlemek olmuÅŸtur. Bir devlet içinde silahlı grupların gerek hükümete karşı gerekse birbirleri arasında devlet ya da hükümet olabilme yolunda baÅŸvurdukları silahlı çatışmalardı.

Üçüncü devletler bu gruplara, “devlet”, “hükümet”, “savaÅŸan” ya da “ayaklanan” gibi hukuksal statüler tanımadıkça Uluslararası Hukuk'un kapsamı dışında kalan ve ilgili devletin iç güvenliÄŸi çerçevesine giren eylemler olarak deÄŸerlendirilmiÅŸtir. Oysa günümüzde devletlerarası savaÅŸ olasılığı azalmış; buna mukabil geçmiÅŸte hayal edilemeyen silahlı çatışma türleri ve uluslararası nitelikte olmayan silahlı çatışmalar/iç savaÅŸlar daha yaygın hale gelmiÅŸtir

1949 Cenevre SözleÅŸmeleri'ne ek 1977 tarihli II Numaralı Protokol çerçevesinde uluslararası nitelikte olmayan bir silahlı çatışma ise 1. maddede ÅŸu ÅŸekilde düzenlenmiÅŸtir:

“1-12 AÄŸustos 1949 Cenevre SözleÅŸmeleri ortak madde 3'ü, mevcut koÅŸullarını ya da uygulanmasını deÄŸiÅŸtirmeksizin geliÅŸtiren ve destekleyen bu Protokol, bir Yüksek Akit Tarafın ülkesinde; bu tarafın silahlı kuvvetleri ile sorumlu bir komutanın yönetiminde ülkesinin bir bölümünde sürekli ve düzenli  askeri harekât yürütmeye izin verecek ve bu Protokol'ü uygulayacak düzeyde denetim saÄŸlayan, ayrılıkçı silahlı kuvvetler ya da örgütlenmiÅŸ silahlı gruplar arasında cereyan edebilecek tüm silahlı çatışmalara uygulanacaktır.

2-Bu Protokol, silahlı çatışma olarak deÄŸerlendirilmeyen, sokak hareketleri, ayrı ayrı ve öngörülmeyen bir biçimde ÅŸiddet eylemleri ve benzeri öteki eylemler gibi iç gerginlikler ve iç karışıklıklar durumlarında uygulanmayacaktır.”

Meseleye biraz daha derin bakalım:

Geleneksel uluslararası hukukta, iç silahlı çatışmaların geliÅŸiminde çatışmanın ölçüsüne ve yoÄŸunluÄŸuna baÄŸlı olarak üç farklı aÅŸama söz konusudur.

 1- BaÅŸkaldırı (rebellion),

2-Ayaklanma (insurgency)

3- Savaşan taraflıktır (belligerency

Geleneksel uluslararası hukukta “baÅŸkaldırı (rebellion)”, bir devletin otoritesine yönelik kısa süreli ve münferit bir tehdit olarak algılanır. DiÄŸer taraftan Uluslararası Örf ve Adet Hukuku'na göre, yasal devlete ya da hükümete karşı baÅŸlatılan silahlı baÅŸkaldırının bastırılamaması ve çatışmanın baÅŸkaldırıdan daha önemli ve sürekli hale gelerek nitelik deÄŸiÅŸtirmesi durumunda, bu “defacto” durumun tescili anlamında, muhalif topluluklara “ayaklanan/asilik” statüsünün tanınması söz konusudur

Hukuksal açıdan “savaÅŸan taraf” statüsünün tanınması da, ayrılma ya da hükümet olma amacıyla bir devlet ve hükümetine karşı baÅŸkaldıran ancak bağımsız bir devlet olarak tanınmasına yetecek kadar kesin bir sonuca ulaÅŸamayan kuvvetlere; bir takım koÅŸulları yerine getirmeleri durumunda, yalnızca bu kuvvet kullanma döneminde geçerli olmak üzere, ülke devletinin ya da üçüncü devletlerin verdiÄŸi bir statüdür.

“SavaÅŸan taraf” statüsünün tanınması için belli koÅŸulların yerine getirilmesi gerekmektedir. SavaÅŸan taraf statüsünün tanınması için dört kıstas öne çıkmaktadır. Bu kıstaslar:

1-Devlet içinde genel nitelikte bir silahlı çatışmanın olması

2-BaÅŸkaldıran kuvvetlerin ülke topraklarının önemli bir kısmını iÅŸgal etmesi ve yönetmesi

3-BaÅŸkaldıran kuvvetlerin, çatışmaları sorumlu bir komutanın yönetimi altında ve SavaÅŸ Hukuku kurallarına uygun olarak gerçekleÅŸtirmesi

4- Çatışmaların, üçüncü devletlerin çatışan taraflara yönelik davranışlarını diplomatik ya da ekonomik bakımdan savaÅŸan taraf statüsüne göre tanımlamalarını gerektirecek bir ölçüye ulaÅŸmasıdır.

Uluslararası nitelikte olmayan bir silahlı çatışmadan bahsedildiÄŸinde kimi özellikler taşıması gerekmektedir.

 1-Bu özellikler arasında asilerin silahlı bir çatışmaya taraf olabilmesi için belli düzeyde teÅŸkilatlanmış olması gereklidir. Bu teÅŸkilatlanma düzeyi en azından ortak madde 3'te öngörülen yükümlülükleri yerine getirebilme ölçüsünde olmalıdır.

2-Yine asilerin ülkede belirgin bir toprak parçası üzerinde etkin denetim kurmuÅŸ olması gereklidir.

3-Hükümetin asileri bastırmak için etkin bir direniÅŸte bulunması ve bu maksatla düzenli ordu birliklerini kullanması gereklidir.

4-Dilerse hükümet muhaliflere savaÅŸan taraf statüsü de tanıyabilmektedir. GörüldüÄŸü gibi ortak madde 3'te eÅŸkıyalık, sokak hareketleri ve terörizm gibi münferit ve öngörülmeyen ÅŸiddet olaylarını aÅŸan fakat savaÅŸan taraflık statüsünün tanınması ölçüsüne varmayan uluslararası nitelikte olmayan silahlı çatışmalara uygulanmaktadır

Åžimdi bütün bu yazdıklarım üzerine PKK'nın nasıl bir strateji izlediÄŸini anlatmaya çalışayım:

PKK Lideri Abdullah Öcalan, 1992 yılında, PKK, “ayaklanma” baÅŸlatacağını duyurmuÅŸ, Öcalan, 1992 yılını “ayaklanma yılı” olarak ilan etmiÅŸ ve amacın, (1) kurtarılmış bölgeler, (2) ulusal meclis, (3) savaÅŸ hükümeti kurmak olduÄŸunu açıklamıştı.Öcalan bunda baÅŸarılı olamadı.

Türkiye'de çözüm süreci baÅŸladığı andan itibaren Öcalan ısrarla bir ÅŸeyin altını çiziyor: Meclis'in onayı.

Öyle ki, Öcalan ilk olarak BDP'li Pervin Buldan, Sırrı Süreyya Önder ve Altan Tan ile 23 Åžubat'ta yaptığı görüÅŸmenin yayınlanan tutanaklarına göre, “Çekilmeden çekilmeye fark var. tek taraflı bir çekilme olmayacak. Çekilme parlamento kararı ile olacak. BaÅŸbakanın dediÄŸi çekilsinler onlara karışmayız demesiyle olmaz. TBMM onaylayacak, çekilme komisyonla olacak” ifadesini kullanmıştı.

Öcalan daha sonra, 18 Mart'ta görüÅŸtüÄŸü BDP EÅŸbaÅŸkanı Selahattin DemirtaÅŸ ile diÄŸer BDP'liler Pervin Buldan ve Sırrı Süreyya Önder'e “çözüm planı için TBMM'nin somut adım atması gerektiÄŸini” söylemiÅŸti.

Öcalan'ın TBMM ısrarının arkasında, PKK “terör örgütü” olmaktan çıkacak, “savaÅŸan taraf” ya da “ordu” pozisyonuna sokulacaktı. Bu gerçekleÅŸmedi.

PKK, ısrarla  devletle girdikleri çatışmanın uluslararası nitelikte olduÄŸunu vurgulayarak, 1949 Cenevre SözleÅŸmelerinin tamamının uygulanmasını saÄŸlamak istemelerinin arkasında çeÅŸitli nedenler vardır. Öncelikle, silahlı çatışmalar hukukunda çatışmanın tarafı savaÅŸan taraf (belligerent) statüsünü kazanırsa birtakım haklara sahip olmaktadır. ÖrneÄŸin bir grubun savaÅŸan taraf statüsünün elde etmesi halinde teslim olan ya da saÄŸ ele geçirilen militanları savaÅŸ esiri statüsü ayrıcalığı elde etmektedir. SavaÅŸ esiri yalnızca çatışma hukuku kurallarının ihlali baÄŸlamında yargılanması mümkün olduÄŸundan militanlar bulundukları ülkenin cezai yargı yetkisinden çıkmaktadır. Uluslararası Ä°nsancıl Hukukun uygulanmasının istenilmesindeki en önemli sebep ise hiç kuÅŸkusuz hukuki statü elde ederek devlete karşı yapılan eylemlere meÅŸruiyet kazandırılmasıdır. “Terör örgütleri” Cenevre SözleÅŸmelerine göre “yasal savaÅŸçı” olarak kabul edilmemektedir. 1949 Cenevre SözleÅŸmelerine Ek I numaralı Protokol'ün 43.maddesinde yasal savaÅŸçıya iliÅŸkin belirlenen temel ölçüt ‘'emir komuta zincirinin sorumluluÄŸunu üstlenebilecek bir biçimde ast-üst hiyerarÅŸisine dayanarak organize edilmiÅŸ silahlı birlikler” niteliÄŸidir. Bir grubun yasal savaÅŸçı olarak kabul edilmesi için ayrıca uzaktan tanınabilen sabit bir iÅŸaretlerinin olması; silahlarını açıktan taşımaları ve eylemlerini savaÅŸ hukukunun kurallarına, uygun gerçekleÅŸtirmeleri gerekmektedir.

PKK açısından baktığımız duruma devlet açısından baktığımızda ise ÅŸu gerçek karşımıza çıkıyor: “Terörle mücadelede uygulanacak hukuka iliÅŸkin olarak iki temel hukuk bulunmaktadır;

  • Uluslararası Ä°nsan Hakları Hukuku
  • Uluslararası Ä°nsancıl Hukuk. Hem barış zamanı hem de savaÅŸ zamanı uygulanan Uluslararası Ä°nsan Hakları Hukuku çerçevesinde terörle mücadele devletin görevidir ve anayasal düzeni koruma ve ülke bütünlüÄŸünü saÄŸlama gibi hedeflerle devletin silahlı kuvvet kullanma hakkı bulunmaktadır. Devletin terörle mücadelede kuvvet kullanma hakkının sınırlarını ise Uluslararası Ä°nsan Hakları Hukuku belirlemektedir. Buna göre devlet, terörizmle mücadelede taraf olduÄŸu Uluslararası Ä°nsan Hakları belgelerini, kendi Anayasa ve Ceza hukukunu uygulayacaktır. Bu ÅŸekilde terörle mücadelede uygulanan güvenlik politikası ile insan hakkı arasında bir denge kurulmaktadır. Somut olarak ifade etmek gerekirse devlet güvenlik politikalarını uygularken sivilleri hedef almamakta ve teröristlere karşı orantılı kuvvet kullanımında bulunmaktadır.” Kısaca, çatışmanın yüksek yoÄŸunluklu silahlı çatışma teÅŸkil etmemesi halinde, devlete muhalif silahlı grubun ülkenin belirli bir bölümünde etkin kontrolü bulunmuyorsa, bu grup yasal savaÅŸçı olarak kabul edilmemiÅŸse ve gruba savaÅŸan taraf statüsü verilmemiÅŸse çatışma halinde uluslararası insancıl hukuk yerine insan hakları hukuku esas alınmaktadır.

Toparlayacak olursak gerek PKK gerek DaÄŸlıca saldırısı sonrası alıkoyduÄŸu Türkiye Cumhuriyeti askerlerini, gerekse de 16 yaşından küçük çocuk askerleri bırakacağını ilan ettiÄŸinde Cenevre'ye atıf yapmıştı. PKK, 2013 yılında 'Çocukların Silahlı Çatışmaların Etkilerinden Korunmasına Dair taahhütnameyi imzaladığı hatırlatılan Cenevre ÇaÄŸrısı'nın açıklamasında, ÅŸu ifadelere yer verildi:

"Taahhütnamenin uygulanmasının takibi ve izlenmesi, taahhütnamenin bütünleyici ayrılmaz bir parçasıdır. Cenevre ÇaÄŸrısı durumu yakından izlemeye devam edecektir ve koÅŸullar ne olursa olsun, söz konusu olan 16 yaÅŸ altındaki, çocukların ailelerine güvenli bir ÅŸekilde dönmelerini ummaktadır."

Bugün Çözüm Süreci'nin en büyük tıkanıklığı ve PKK'nın silahları ile Türkiye'yi terk etmemesinin sebebi “Uluslar arası MeÅŸruiyet” isteÄŸine devletin yanaÅŸmamasıdır. Bugün seçimler sonrasında bölgede açıktan silahlarla gezme, üniforma giyme, belirli bölgeleri kontrol altında tutarak, Kurtarılmış Bölge ve özerkliÄŸini ilan etme altında Uluslar arası bir güç olma isteÄŸidir. Önümüzdeki günlerde özellikle devlet dairelerinde çalışan insanlar kaçırılmaya baÅŸlanırsa hiç ÅŸaşırmamak gerekiyor. Çünkü bunların her teslimi aynı zamanda bir meÅŸruiyet meselesi haline getirilecek.

Bugün yaÅŸadığımız ÅŸiddetin kaynağı esas olarak uluslar arası meÅŸruiyet isteÄŸinin devlet tarafından  kabul edilmediÄŸini  açık açık ifade etmeyip ErdoÄŸan karşıtlığı üzerinden sokakları hareketlendirme ve meÅŸruiyet kazanma derdidir. Bu kısa vadede çok mümkün gözükmediÄŸi gibi ÅŸiddetin daha da artmasına yol açacaktır. Mesele bu kadar nettir ve basit deÄŸildir.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.