Hafıza tazelemek ve tarihin ihyası
Yakın tarihe dair tartışmalarda öne çıkan ana tema ve konulara vakıf olmak için İskilipli Atıf Hoca hakkındaki yazı, kitap ve etkinliklere bakılabilir. Birkaç yıldır değişen tempoda yakın tarihle dolayısıyla “CeHaPe” zihniyetiyle hesaplaşma düşüncesinden dolayı daha sık hatırlanır oldu bu isim/olay.
Türkiye’de siyasî mücadelenin önemli alanlarından birini tarih yazımı oluÅŸturmaktadır. Farklı bakış açılarının söz coÅŸkusunun ortaya koyduÄŸu eserlerdeki süreklilikleri incelemek, aynı zamanda siyasî mücadelelerdeki devamlılığı gösterecektir. ÇoÄŸu zaman indirgemecilikle veya haddi aÅŸmakla suçlanan tarihsel alandaki mücadele aslında çok geniÅŸ konuları içermez.
Hal böyle olunca da daha geniÅŸ bir dizi yaklaşım ve konu kendiliÄŸinden bir kenara bırakılır. Bunun biyografik, politik ve fikrî hatta sözlü tarihle alakalı boyutlarının olduÄŸu da kesin.
Bizi Kim, Nasıl Yazacak?
Cumhuriyet döneminde özellikle Tek Parti devrinde Ä°slâm ve Ä°slâmî ÅŸiarlar konusunda ortaya konan sindirmeye, sessizleÅŸtirmeye dönük uygulamaları eleÅŸtiren ve bir karşı tarih olarak anabileceÄŸimiz deÄŸerlendirmeler bahsettiÄŸimiz kısıtlılığı ele almak açısından üzerinde durulmaya deÄŸerdir. Klasik manada tarihçi olmayan isimlerin kaleme aldığı tarih yazıları ve kitapları ÅŸu ya da bu açıdan ciddi bir iÅŸlev üstlenmiÅŸtir. Önemli önemsiz pek çok gazete ve dergide tekrar tekrar beliren bu araÅŸtırmalar aynı zamanda belli noktalardaki düÄŸümleri iÅŸaretçisidir. Tanımlanması zor olsa da Ä°slâmcılığın yakın tarih telakkisin ana temalarını ve bu noktada yoÄŸunlaÅŸtığı isimleri tespit etmek daha kolay olacaktır. Bu noktada katiyetle söylenebilecek ÅŸey, Necip Fazıl Kısakürek’in, Son Devrin Din Mazlumları kitabında görüldüÄŸü üzere biyografik portreler konusu gündeme gelir. Ä°skilipli Atıf Hoca, Åžeyh Said, Said Nursi, Süleyman Hilmi Tunahan üzerinde durulan isimlerden birkaçıdır. Fakat bu isimlerle alakalı olarak ortaya konan çalışmalar 1970’li ve 80’li yılların müktesebatını çok aÅŸabilmiÅŸ deÄŸildir. Akademik dünyanın Ä°slâmcı yaklaşımlara kapalı göründüÄŸü dönemlerin ardından gelen ve görece serbestliÄŸin hüküm sürdüÄŸü yıllarda da bu sınırlılığın devam ediyor olması tarih telakkisinin sınırlılığı açısından sorunlara yol açmıştır. Mesela Tek Parti yıllarında taÅŸrada olup bitenleri irdeleyen belgesel veya sözlü tarih çalışmalarının yapılamamış olmasının altında yatan sebep anlatıların sadece “büyük adlar” etrafında geliÅŸtirilmesidir.
Çok partili hayata geçildikten sonraki yıllarda yayımlanan gazeteler irdelenmemiÅŸtir. Mustafa Bağışlayıcı’nın Samsun’da çıkardığı Büyük Cihad gazetesi bu açıdan incelenmeyi bekleyen önemli bir yayındır. Bu çerçevede Malatya Hadisesi baÅŸta olmak üzere pek çok olay komplocu yaklaşımları aÅŸan bir biçimde incelenememiÅŸtir. Mikro çalışmaların ihmali veya uzun vadeli süreçlere odaklanılamaması bahsettiÄŸimiz hatırlama tarzının sınırlılığı konusunda fikir verebilir. Bundan dolayı, bu konularda “kral çıplak” demenin ötesine geçen bir ÅŸeyler yapılmalıdır. Kopuklukların giderilememesi büyük ölçüde bu alandaki çalışmaların akademik deÄŸil popüler nitelikli çalışmalar olmasıyla da alakalıdır. Åžayet bu konudaki çalışmalar akademik kurumlarda var olursa Ä°slâmcılığın yakın tarih deÄŸerlendirmeleri sadece popüler tarihin dolgu malzemesi olmayı aÅŸabilecektir. Bunların gerçekleÅŸip gerçekleÅŸmeyeceÄŸi gelecek açısından son derece önemli fakat ayrıca ele alınıp irdelenmesi elzem olan bir konudur. Bu biraz da, mevcut tarihçiliÄŸin hazırladığı zorlukların nasıl aşılacağıyla ilgilidir. Ama en azından uzun menzilli çalışmalar için sabırlı olmak gerekir. DiÄŸer taraftan yakın tarihin diÄŸer tartışmalı konularında ağırlıklı olarak sol liberallerin popüler ve akademik çalışmaların ilham kaynağı olmaya devam ettiÄŸi de göz ardı edilmemelidir. Öyle ki 1980 sonrasında bu minvalde ortaya çıkan pek çok çalışmanın kamusal bir boyut kazanmasında hafızaya vurgu yapan okur cemaatleri ciddi bir rol oynadı. Åžüphesiz bu okumaların basmakalıp yaklaşımların ötesinde bu alana bir tazelik ve yeni bir anlayış getirdiÄŸi ihmal edilemez. Gelgelelim tüm bu okumalar ÅŸimdiye kadar farklı bir canlılığı oluÅŸturma sürecine katkı yapmadığı gibi farklı konulardaki çalışmaları da teÅŸvik edemedi.
Muazzam bir tarihsel ihtilafın kaynağı konumundaki kiÅŸilerin biyografileri olma iddiasıyla kaleme alınan ve içeriden yapılan çalışmalar esasında yakın tarihe iliÅŸkin husumet ve çekiÅŸmelerdeki hissiyatı beslemekte fakat bunun ötesine nedense pek geçememektedir. Siyasî krizin öne çıktığı dönemlerde baskın olan ele alış tarzının bugün de çok deÄŸiÅŸmediÄŸi rahatlıkla söylenebilir. Bir tarafın inkılâp edebiyatına sarılarak hainlik ithamından medet umar vaziyette oluÅŸunun durumu daha da çetrefil hale getirdiÄŸini söylemek yanlış olmasa gerek. BahsettiÄŸim durum sadece yukarıda adını andığım kiÅŸilerle sınırlı deÄŸil, sonraki pek çok olay, kiÅŸi ve kurum için de geçerli.
Yakın tarihe dair tartışmalarda öne çıkan ana tema ve konulara vakıf olmak için Ä°skilipli Atıf Hoca hakkındaki yazı, kitap ve etkinliklere bakılabilir. Birkaç yıldır deÄŸiÅŸen tempoda yakın tarihle dolayısıyla “CeHaPe” zihniyetiyle hesaplaÅŸma düÅŸüncesinden dolayı daha sık hatırlanır oldu bu isim/olay. Elan devam eden canlılığın hem siyasî hem de popüler tarihçilik açısından oldukça bereketli olduÄŸu bir gerçek. Hakikaten bu haleti ruhiyenin sözcüsü olan ve Ä°slâmcı olmayan fakat bu konudaki çalışmaları Ä°slâmcı genel çerçevesi içinde ele alınabilecek yayınevlerinden çıkan pek çok yazar var. DeÄŸiÅŸen siyasî ve entelektüel iklimle birlikte en azından Ä°slâmcıların yakın geçmiÅŸe dair eleÅŸtirilerinin popüler olma durumu söz konusu. Zamanın bu deÄŸiÅŸen ruhu bir yanıyla olumlu ama birtakım tadilatları da zorunlu kılmaktadır. Gösteride uygun düÅŸen fakat herhangi bir kitapta yer aldığında gerçekliÄŸini kaybeden sloganlar bu hararetin yansımasından ibarettir. BilindiÄŸi üzere Ä°slâmcılara yöneltilen en yaygın suçlamalardan biri hayat tarzıyla dolayısıyla sembollere olan durumu fazla önemsediÄŸidir. O yüzden Ä°slâmcıların tek parti devrine dair çok önemli ve popüler karşı çıkışlar üretmesi ÅŸaşırtıcı görülmemelidir. Bununla baÄŸlantılı olarak Ä°skilipli Atıf Hoca’nın eserlerinden sadece Tesettür-ü Åžer’i, Din-i Ä°slam’da Men-i Müskirat ile Frenk MukallitliÄŸi ve Åžapka’nın hatırlanmış olması aynı zamanda Cumhuriyet devrinin topluma dayatmak istediÄŸi yeni hayat tarzının sembollerine dair bir itirazı içermektedir. Bu konular, öylesine tarihsel çalışmaların bir parçası haline gelmiÅŸtir ki, durup düÅŸünmeyiz bile ya da düÅŸünsek bile sonuç pek deÄŸiÅŸmez. Tüm bunlar dönüÅŸtürülmek istenen bir toplumun göstergelerindendir.
Sadakat ve Sonrası
Tarafsızlığın kolay olmadığı bu alanda yazılıp çizilenlere bakıldığında ise “yalan söyleyen tarih utansın” ifadesinin çok ötesine geçilemediÄŸi de bir gerçek. BildiÄŸim kadarıyla bu konudaki çalışmaların ana kaynağı Mehmet Sılay’ın kitabı. Ä°skilipli Atıf Hoca adını taşıyan bu kitabın yazılışının üzerinden epey zaman geçti fakat gerek Ä°skilipli gerekse onun idam ediliÅŸinin ardından yaÅŸananları daha soÄŸukkanlı bir biçimde en azından tarihsel alanın araÅŸtırma ölçütleri dâhilinde ele alan kayda deÄŸer vasıflı bir çalışma yapılmadı. Elbette bu kitap, yakın tarihte yaÅŸananlar konusuna bir giriÅŸ sunmaya çalışmaktadır. Çalışma esasen, bir baÅŸlangıç noktasıdır ama bunun bir adım ötesine geçilememiÅŸ olması önemli bir eksikliktir. Benzeri bir yetersizlik Atıf Hocanın kahramanlaÅŸtırılmasından duyulan hoÅŸnutsuzluk onun hedef tahtasına oturtulması için kaleme alındığı her halinden belli olan Ä°skilipli Atıf Hoca Neden Haindir?(Hayri Yıldırım) türü kitaplar için de geçerlidir. Hakeza Ä°skilipli Atıf’ın eserlerinin doÄŸru bir neÅŸri de ÅŸimdiye kadar yapılmadı. Åžair boÅŸuna dememiÅŸ: “Çağın en karmaşık yerinde durduk/Biri bizi yazsın.”
Yakın tarihe dair Ä°slâmcı bakışı sadakatle koruyan bir metni bu yüzden anmak istedim. Genç Birikim dergisinin 189.(2015) sayısında yayımlandı. Ali Kaçar’ın kaleme aldığı “Ä°skilipli Atıf Hoca ve Ä°stiklal Mahkemeleri” baÅŸlıklı yazı, aynı zamanda derginin kapağına da taşınmış. “Zalim ve Katillerle Elbette MahÅŸer Günü’nde HesaplaÅŸacağız” manÅŸetinin altında “Ä°skilipli Atıf Hoca 1875- 4 Åžubat 1926” hatırlatması bulunuyor. Ancak her ÅŸeyden önemlisi, hesabın mahÅŸere bırakılmış olmasına karşın olaya dair farkındalığın diri tutulmak istenmesi siyasî hafızanın canlı tutuluÅŸu noktasında göz ardı edilmemesi gereken bir noktadır. Ayrıca dergide Ä°skilipli Atıf Hoca üzerine yapılan panelden notlar var. Panelin baÅŸkanlığını yapan Emrullah Ayan’ın söyledikleri karşı çıkışa odaklanan bir hareketin özetle ÅŸunları söylemiÅŸ konu hakkında: “Zor zamanda konuÅŸan, Salih Amel ortaya koyan yiÄŸitlerden biri de Ä°skilipli Atıf Hoca’dır. Rabbimiz ÅŸahidliÄŸini ve ÅŸehidliÄŸini kabul buyursun. Åžehadet, Ä°slam’ın en keskin ve son derece özgün bir kavramıdır. Allah yolunda, ila-i kelimetullah için mücadele ederken ölmeyi ve öldürülmeyi ifade eden bir kavramdır. Åžehid olmak, aslında ÅŸahid olmanın bir sonucudur. Mü’min ÅŸahsiyetin, iman ettiÄŸi deÄŸerleri hayata geçirerek yaptığı ÅŸahidlik ve Allahu Teâlâ’nın hükümlerini yeryüzüne egemen kılmak, Allah’ın dinini ahlak edinerek yapılan vahye ÅŸahidlikle dolu bir hayatı sürdürürken yapılan mücadele sırasında canını feda etmeyi ifade eder. Dininin ÅŸahidi olmayanlar ÅŸehid de olamayacaklardır.” Zaten öteden beri ÅŸehitler gecesi etkinliklerinin Åžubat ayında yapılmasının sebepleri arasında Ä°skilipli Atıf Hoca’nın hu ayda idam edilmiÅŸ olması da etkili olmuÅŸtur. Tarihin havını tersine tarıma süreci var olan yerleÅŸik kanaatlerin de eleÅŸtirisini içermek durumundadır. Kaçar bu çerçevede ÅŸunları yazmaktadır: “Kemalistler yaptıkları katliamları masum göstermek için çeÅŸitli yalan ve iftiralara baÅŸvurarak tarihi olayları ters yüz ederek çarpıtmaktadırlar. Ä°ÅŸin ilginç yanı ise Kemalistlerin bugün de bu yalan ve iftiraları devam ettirmeleridir. Ancak sevindirici durum ise, bu yalan ve iftiralara, gerçekleri ters yüz eden ‘resmi tarihe’ kendilerinden baÅŸka halktan çok kimsenin inanmamasıdır. Halen, her ÅŸey açık seçik olmasına raÄŸmen merhum Åžehid Ä°skilipli Atıf Hocaya da böyle yalan ve iftiralarla saldırmak suretiyle halk nezdinde itibarsızlaÅŸtırmaya gayret göstermektedirler. Ama nafile! Çünkü güneÅŸ balçıkla sıvanmaz. Åžehid Atıf Hoca, halk tarafından tanındıkça, itibarı da buna paralel olarak gittikçe artmaktadır.” Yazıda sadece Ä°skilipli Atıf Hoca yer almıyor. Mustafa Sabri Efendi, Teali Ä°slam Cemiyeti, Babaeski Müftüsü Ali Rıza, Ali Åžükrü Bey, Åžeyh Said, Ä°stiklal Mahkemelerini tafsilatıyla anlatan Tahir’ül Mevlevi, Tevhidi Tedrisat Kanunu, Evkaf ve Åžer’i Vekâletleri, Takrir-i Sükûn Kanunu, Ä°stiklal Mahkemeleri, vatan hainliÄŸi vb. pek çok konuya deÄŸiniliyor. Aslında bu deÄŸinilerin tamamı yakın tarihe iliÅŸkin yaklaşımı derli toplu sunuyor. Bazı Kemalist tarihçiler ve ilahiyatçıların Ä°skilipli Atıf Hoca’nın “ÅŸapkaya muhalefetten deÄŸil, vatan haini olduÄŸu için idam edilmiÅŸtir” ÅŸeklindeki kanaatleri de eleÅŸtirilmektedir.
Elbette bir dergi yazısı gerek hacim gerekse yaklaşım açısından son derece sınırlıdır Fakat yakın tarihçiliÄŸin bunun ötesine geçerek hem daha önceki yılları hem de sonraki yılları kuÅŸatacak bir biçimde detaylandırılmış olması gerekirdi. GeçmiÅŸ ve ÅŸimdi arasındaki dağınıklığı giderecek ve yeni baÄŸlantılar kuracak çalışmalar ancak baÅŸkalarının hayatlarına daha yakından bakmakla mümkün.
Henüz yorum yapılmamış.