Sosyal Medya

Makale

Kırım krizi ve Afrika'da yaklaşan kaos

BirleÅŸmiÅŸ Milletler (BM) tarafından halkların 'kendi kaderini tayin etme hakkı' ilkesinin kabul edilmesine raÄŸmen uluslararası politikanın gerçek ve pratikleri, çeÅŸitli yorum ve tevillere sahne oldu. Bu durum, söz konusu yorum ve tevilleri, siyasi arzuların ve uluslararası güç dengelerinin aracı kıldı.

Bu baÄŸlamda Ukrayna'nın Kırım Yarımadası bölgesinin 16 Mart 2014'te yapılan tartışmalı referanduma dayanarak Rusya Federasyonu'na katılımı gerçekleÅŸti.

Åžayet 'kendi kaderini tayin hakkı' ilkesine dair Rus yorumu doÄŸruysa, Rusya sınırları dahilinde yaÅŸayan ve ayrılmak isteyen birçok halk ve millet için de bu yorum uygulanabilir mi? Bunun, her daim sömürge döneminden miras kalan sınırların kutsallığı ilkesine inanmış Afrika gerçeÄŸi üzerindeki yansımaları neler olur? Kırım Yarımadası modeli, Afrika'nın jeostratejik gerçeÄŸini dağıtma ve patlatma anlamında, Afrika'daki ayrılıkçı hareketlerin aynı yol haritasını izlemelerine kapı açar mı?

Kırım krizi, uluslararası güçlerin önünde yeni bir yol haritasının açıldığını gösteriyorsa, sömürge sonrası Afrika'nın uluslararası iliÅŸkilerine hakim hukuk sistemine meydan okuyacak bir "Afrikalı Putin" çıkması tahayyül edilebilir mi? 

Afrika'da ayrılmanın sorunları

Hiç kuÅŸkusuz Rusya; Ukrayna krizinin idaresinde, Kırım'ın ayrılması ve ona katılması sürecinin mühendisliÄŸinde (hayati) bir oynadı. Bu rol bir ölçüde; Sudan'ın güneyini, ülkeden ayrılmaya ve 9 Temmuz 2011'de bağımsız devletini ilan etmeye götüren süreçte (görünmez bir taraf konumunda dahi olsa) ABD'nin 'kendi kaderini tayin hakkı' ilkesini tasarlayıp uygulamasına benziyor.

Güney Sudan modeli ve içerdiÄŸi benzeri görülmemiÅŸ uluslararası müdahale, Afrika'nın birliÄŸini savunanlar nezdinde, birçok Afrika ülkesinin mustarip olduÄŸu ayrılıkçı eÄŸilimlerin dozunu artırabileceÄŸi yönünde endiÅŸeleri yoÄŸunlaÅŸtırdı.

Afrika ülkelerinin çoÄŸunluÄŸunun tam bir etnisite, kabile ve dil mozaiÄŸini ifade ettiÄŸi malum. Bu mozaik, sömürge yönetimlerinin Afrika kıtasını 19. yüzyıl sonunda geliÅŸi güzel bir ÅŸekilde taksim etmesi deneyimiyle irtibatlı. Kıtada 1960'larda gerçekleÅŸen bağımsızlaÅŸma dalgası akabinde Afrikalı liderler, mevcut ÅŸartları muhafaza etmek ve Afrika'yı çekiÅŸme ve bölünme tehlikelerinden korumak amacıyla sömürgecilerin çizdiÄŸi siyasi sınırlara baÄŸlı kalma konusunda anlaÅŸmışlardı.

Sovyetler BirliÄŸi'nin çökmesi ve Balkanlar'daki çekiÅŸme sonucunda 30'dan fazla yeni devletin ortaya çıktığı 1990'lardan itibaren dünyanın birçok bölgesindeki siyasi harita deÄŸiÅŸti. Ama Afrika'nın siyasi haritası pek deÄŸiÅŸmedi. Sadece iki yeni devletin, 1993'te Eritre ve 2011'de Güney Sudan'ın doÄŸuÅŸuna tanıklık ettik.

Ne var ki uluslararası güç dengelerinin deÄŸiÅŸmesinin yanı sıra çöküÅŸe ve baÅŸarısızlığa doÄŸru giden Afrika ülkelerinin dönüÅŸümleri, birçok marjinal kalmış grubu, ülkelerinden ayrılmayı ve bağımsız devletlerini inÅŸa etmeyi düÅŸünmeye sevk etti.

Afrika'daki ayrılıkçı hareketler haritası, Senegal'in güneyindeki Kazamans bölgesinden Tanzanya'daki Zanzibar Adası'na ve Kenya'daki Mombasa kentine uzanıyor. Afrika BirliÄŸi teÅŸkilatı, daha küçük baÅŸka ayrılıkçı hareketlerin de Güney Sudan modelini örnek almasından endiÅŸe ediyor. Bu da bize Afrika BirliÄŸi'nin, Afrika uluslararası iliÅŸkilerinde istenmeyen sonuçlara emsal teÅŸkil etmemesi için Somaliland bölgesinin Somali'den yarı bağımsızlığını tanımayı reddeden tutumu hakkında bir açıklama getiriyor.

Aynı anda hem düÅŸündüren hem ÅŸaÅŸkınlığa sevk eden ironi, Eritre ve Güney Sudan örneklerinin, baÅŸka baÅŸarısız siyasetçilerin ortaya çıkışına yol açmasıdır. Sanki ayrıldıkları ana devlet modelinin içerdiÄŸi bütün hastalıklar ve diÄŸer sorunlar, bu yeni devletlerce aynen kopyalanmış gibidir.

Uluslararası dengenin dönüÅŸümleri

Tam bu aÅŸamada, 'Kırım krizi sonrasında uluslararası sistemin geleceÄŸiyle alakalı olarak sistemin iki kutuplu dar çerçeveden çıkıp çok kutuplu geniÅŸlik ve esnekliÄŸe ulaşıp ulaÅŸmayacağı' sorusu kendini dayatıyor: "Acaba sistemin dönüÅŸümü, Afrika'daki ulusal ve bölgesel bütünleÅŸme hareketine olumlu veya olumsuz yansır mı?"

Ukrayna meselesindeki Rus tutumu hakkında BM Genel Kurulu'ndaki 27 Mart 2014 tarihli oylamanın (11493 Sayılı BM Genel Kurul Kararı'nın orijinal Ä°ngilizce metni), yeni uluslararası güçler haritasının dedektörü olduÄŸunu düÅŸünüyorum.

Afrika'daki Sudan ve Zimbabve gibi Rusya'nın kınanmasına itiraz eden ülkelerin çoÄŸunluÄŸu, zaten açıkça ABD karşıtı. Ayrıca Rusya'yı da içine alan BRICS grubu ülkeleri arasında yer alan Güney Afrika, grubun diÄŸer ülkeleri olan Hindistan, Çin ve Brezilya'nın tutumunu benimsedi ve oylamada çekimser kaldı.

Rusya ile Batı arasındaki Kırım krizinin taraflarından birinin yanında bütün halinde yer almayı reddedip tereddüt gösteren Afrika tutumu, Bandung Konferansı (18-24 Nisan 1955) ve BaÄŸlantısızlar Hareketi'nin ruhunu tekrar çağırmak biçiminde yorumlanabilir. Zira Güney Afrika ile stratejik ortaklık iliÅŸkileri bulunan Rusya'nın uluslararası sistemde yükselen güç olduÄŸu artık sır deÄŸil.

DiÄŸer yandan Avrupa, Afrika'nın hâlâ ana finansörü ve en büyük ticarat ortağı. Bu yüzden Afrika BirliÄŸi'nin Ukrayna'da yaÅŸananlara karşı hiç görmemiÅŸ ve duymamış gibi sessiz kalması kimseyi ÅŸaşırtmadı. Bu durumun bizi ilgilendiren noktası, Kırım krizinin 'kendi kaderini tayin hakkı' ilkesine yansımalarıdır. Åžöyle ki bu ilke; uluslararası sistemdeki bazı süper güçlerin, kendi çıkarlarını gerçekleÅŸtirmelerinin aracı haline geldi.

Connecticut Üniversitesi Tarih Bölümü'nden Bradley Simpson, Foreign Policy dergisinde 21 Mart 2014 tarihinde yayımlanan 'Self Determination in the Age of Putin' baÅŸlıklı analizinde (makalenin orijinal Ä°ngilizce metni) bu durumu ustaca dile getiriyor. Simpson, 'kendi kaderini tayin hakkı' ilkesinin, 21. yüzyılda çıkar ve arzulara göre en fazla yorum ve tevile maruz kalan ilke olduÄŸunu tüm açıklığıyla ortaya koyuyor. Dolayısıyla hali hazırdaki Afrika gerçeÄŸini, uluslararası güçlerin dönüÅŸümlerinden ayrı tutarak anlamak mümkün deÄŸil.

Sonuçlar ve alınan dersler

Bazıları, Kırım Yarımadası'nda olup bitenler ile Afrika kıtasındaki dahili ve beynelmilel etkileÅŸimler arasında baÄŸlantılı bir iliÅŸki olmadığını düÅŸünebilir. Ancak biz bu olaya, uluslararası politikada fark yaratan bir geliÅŸme olarak bakıp tarih düÅŸebiliriz. Nitekim bazı yazarlar, uluslararası dengelerin yapısının ve SoÄŸuk SavaÅŸ'ın sona ermesinden itibaren hakim olan milletler oyununun kurallarının, Rusya'nın aşırı milliyetçi eÄŸilimlere sahip yönetimi eliyle Kırım krizinin ardından nasıl deÄŸiÅŸtirildiÄŸini bizlere anlatmaya baÅŸladılar bile.

Kırım krizinin ve Rusya'ya dramatik ÅŸekilde buna katılımının, Afrika üzerinde üç büyük sonuç doÄŸurduÄŸu söylenebilir:

1) Sömürgecilik sonrası Afrika devletlerinin uygulamalarına katlanamayan gruplar ve azınlıklara yeni ruh kazandırması: Kırım'ın Ukrayna'dan ayrılması, Kırım'ı örnek alınacak bir model gibi gören Afrika'daki birçok ayrılıkçı harekete umut aşılayabilir.

2) Rusya Devlet BaÅŸkanı Vladimir Putin'in 'kendi kaderini tayin hakkı' ilkesine yönelik yorumunun aynısını benimseyen Afrikalı yöneticilerinin varlığından dolayı 'Afrika Putinleri'nin ortaya çıkması: Buna emsal olarak Kongo Demokratik Cumhuriyeti'nin doÄŸu bölgesiyle ilgili Rus tutumuna benzeri bir tutum alan Ruanda'nın güçlü Devlet BaÅŸkanı Paul Kagame'ye iÅŸaret edebiliriz. Ayrıca Nijerya'nın Gine Körfezi'ndeki Bakassi Yarımadası'nın iade edilmesi talebi de bu çerçevede ele alınabilir. Uluslararası Adalet Divanı (ICJ), 2002 yılında Bakassi'nin Kamerun toprağı olduÄŸuna karar vermiÅŸti. Nijerya'nın ICC kararına baÄŸlılığı ve Bakassi'yi Kamerun'a iade etmesine raÄŸmen geçtiÄŸimiz yıl, Yarımada'nın bağımsızlığı talebiyle Bakassi'nin kaderini tayin hareketi baÅŸ gösterdi.

3) Afrika'daki ayrılıkçı hareketlerin askerileÅŸmesi: Bu durum, Afrika jeostratejisinde daha fazla kaosa ve anlaÅŸmazlığa yol açabilir.

Bu baÄŸlamda Mali krizi ve bazı küçük grupların devletle mücadelede silaha sarılma eÄŸilimine iÅŸaret edebiliriz. Mombasa Cumhuriyetçi Konseyi (MRC) ve Zanzibar Ä°slami Uyanış Forumu (UAMSHO) gibi.

Kırım krizinden ve Yarımada'nın Rusya Federasyonu'na katılmasından Afrika'nın alması gereken en büyük ders, uluslararası güç dengelerinin deÄŸiÅŸmesi gerçeÄŸiyle irtibatlıdır. Bu da Afrika'daki milletler oyununun kurallarının deÄŸiÅŸebileceÄŸi anlamına geliyor.

Bunun göstergelerini, 2-3 Nisan 2014'te Brüksel'de düzenlenen 4. Afrika-Avrupa Zirvesi çalışmalarını izleyerek anlamak mümkündü. Avrupa, bu sefer de Afrika'ya eÅŸitsiz ekonomik ittifaklar dayatarak kıtadaki eski nüfuzunu tekrar kazanmaya çalıştı.

Kırım krizinin bizleri bir kez daha SoÄŸuk SavaÅŸ atmosferine götürmesine raÄŸmen bugünün tartışmasız gerçeÄŸi ÅŸudur: "Rusya'nın Ukrayna'da baskın ve dominant bir rol oynamasını durdurabilecek ve engelleyebilecek uluslararası bir güç mevcut deÄŸildir."

Peki ama bu durum, Afrika açısından ne anlama geliyor? Basit ifadelerle yanıtlarsak, 'uluslararası sistem dahilindeki çeÅŸitli güç kaynaklarının varlığı' anlamına geldiÄŸini söyleyebiliriz.

Uzun vadede Afrika'da bir süper güç baÅŸkalarına kendi iradesini dayatmak isterse, teorik açıdan bunu yapabilir ve onu hiç kimse durduramaz. Böylesi bir ortam, Afrika'nın yeni kurallar doÄŸrultusunda ve Avrupa dışındaki uluslararası ve bölgesel güçlerin katılımıyla bir kez daha bölünmesi mi demektir?

Sahil, Sahra ve Afrika Boynuzu'na bölgesel ve uluslararası müdahale deneyiminin, Afrika'nın siyasi haritasını yeniden çizecek ÅŸekilde daha fazla parçalanma ve dağılmaya götürebileceÄŸini düÅŸünüyorum.

Bu kaos geliyor. Afrika'nın birliÄŸine inanan herkes, hiçbir ayırım veya istisna olmaksızın, tüm vatandaÅŸlarının hakları ve özgürlüklerini teminat altına alan yeni temeller üzerine oturan Afrika devletini yeniden inÅŸa etmek suretiyle bu kaosla mücadele etmelidir.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.