Sosyal Medya

Makale

Kehf Suresi Bağlamında Maşaallah Demenin Anlamı

MaÅŸaallah sözü, Kur’an’da dört yerde geçer. Bunların üçünde istisna edatı ( الا) “illâ” ile kullanılır ve “Allah’ın dilediÄŸi hariç” anlamındadır.[1] Ancak halk arasında genellikle bir ÅŸeyi beÄŸenme ifadesi olarak kullanılan bu sözün manasını anlamak ve doÄŸru kullanabilmek için Kehf suresinde geçen ÅŸekli dikkate alınmalıdır.

 

MaÅŸaallah, Kehf suresi içinde (siyak–sibak açısından) ÅŸu baÄŸlamda geçmektedir:

Onlara ÅŸu iki adam örneÄŸini ver ki onlardan birine iki üzüm bağı bahÅŸetmiÅŸ, onların çevresini hurmalıklarla çevirmiÅŸ ve aralarına da ekili bir alan yerleÅŸtirmiÅŸtik. Bu her iki bahçe de beklenen ürünü veriyor, verimlerinde herhangi bir eksilme göstermiyorlardı; çünkü Biz her birinin içinden bir dere akıtmıştık. Böylece (bu bahçenin sahibi) bolluk içinde ürün kaldırıyordu. Ama (bir gün) bu adam komÅŸusuyla tartışırken söz arasında ona: ‘Benim malım mülküm senden çok; nüfusça da senden daha güçlü, daha ilerdeyim!’ dedi. (Ä°ÅŸte) kendi kendine (böylece) yazık eden bu adam: ‘Bu bahçenin bir gün yok olacağını asla düşünemiyorum!’ diyerek bahçesine girdi ve ‘Son Saat’in (bir gün) gelip çatacağını da düşünemiyorum. Hem, (o saat gelse ve) ben Rabbimin huzuruna çıkarılacak olsam bile, sonuç olarak, her halde bundan daha iyisini karşımda bulacağım!’ (diye ekledi,)”(18/32-36)

 

Kendisiyle tartışmaya girdiÄŸi komÅŸusu ona: ‘Seni tozdan topraktan, sonra bir damla döl suyundan yaratıp da (eksiksiz) bir insan ÅŸekline sokan Allah’a karşı nankörlük mü yapıyorsun? Bana gelince, (biliyorum ki) benim Rabbim Allah’tır ve ben tanrısal nitelikleri O’ndan baÅŸka kimseye yakıştıramam. Ve (devamla,) ‘Yazık, keÅŸke bahçene girerken ‘Allah’ın dilediÄŸi olur, (çünkü) yaratıcı güç ancak Allah’ın elindedir deseydin! Mal ve evlatça, gördüğün gibi, senden daha güçsüz isem de Rabbim bana senin bağından bahçenden pekâlâ daha hayırlısını verebileceÄŸi gibi, (senin) bu (bahçe)ne gökten bir afet gönderir de (bahçen o zaman) yerle bir olabilir yahut bir daha asla bulup çıkaramayacağın biçimde onun suyu çekilebilir!’ dedi.”(18/37-41)

 

Ve (gerçekten de böyle oldu:) ürünlerle dolup taÅŸan bahçeleri çepeçevre tarumar edildi ve o (bahçenin) tarumar olmuÅŸ çitleri, çardakları karşısında, boÅŸa giden emeÄŸine yanarak ellerini oÄŸuÅŸtura oÄŸuÅŸtura: ‘Ah, ne olurdu, Rabbimden baÅŸkasına tanrısal nitelikler yakıştırmamış olsaydım!’ demekten baÅŸka söyleyecek bir ÅŸey bulamadı. Çünkü ÅŸimdi artık onun ne Allah yerine kendisine yardım ulaÅŸtıracak kimsesi vardı, ne de kendi başının çaresine bakabilecek durumdaydı. Ä°ÅŸte bunun içindir ki, koruyucu, kayırıcı güç bütünüyle, tek ve gerçek Tanrı olan Allah’a aittir. Hak edilen karşılığı vermekte de, sonucun ne olacağını belirlemekte de en iyi olan O’dur. Dünya hayatının gökten indirdiÄŸimiz suya benzediÄŸini onlara anlat: Öyle ki, yerin bitkileri onu emerek zengin bir çeÅŸitlilik içinde boy verip birbirine karışırlar; ama bütün bu canlılık, çeÅŸitlilik sonunda rüzgârın savurup götürdüğü çer çöpe döner. Ä°ÅŸte (bunun gibi,) her ÅŸeye karar veren (yalnız) Allah’tır. Mal mülk ve çocuklar dünya hayatının süsleridir; ama ürünü kalıcı olan dürüst ve erdemli davranışlar ise, karşılığı bakımından, Rabbinin katında daha deÄŸerli ve bir ümit kaynağı olarak daha verimlidir.”(18/42-46)[2]

 

Ayetlerden çıkarılacak sonucu özetlemek gerekirse baÄŸ-bahçe sahibi zengin adam, komÅŸusuna, “Benim malım mülküm senden çok; nüfusça da senden daha güçlü, daha ilerdeyim! Ayrıca bu bahçenin de bir gün yok olacağını asla düşünemiyorum!” diyor. Ardından da kıyâmeti, yani hesap vermeyi reddediyor.

 

Ben güçlüyüm, öyleyse haklıyım ve kimseye hesap vermem de gerekmiyor.” ÅŸeklinde ifade edilebilecek bu müstaÄŸni tavır Mekke müşriklerinin genel tutumunu yansıtır. Onlara Allah’a teslim olun, servetinizin bir kısmını fakirlere dağıtın, alış-veriÅŸ de dâhil her türlü muamelede insanlar arasında adaleti gözetin denildiÄŸinde, muhataplarını servetlerinde gözü olmakla suçlayıp konuyu hemen üstünlük meselesine getirmektedirler. Güçlü olan onlardır, mallarını paylaÅŸmak zorunda deÄŸillerdir ve hesap vermek gibi bir sorumlulukları da yoktur. EÄŸer ahiret varsa dünyada olduÄŸu gibi orada da rahat edeceklerdir. BilindiÄŸi gibi bütün müşrikler fotoÄŸrafçıdır. Dünyanın mevcut hâlinin resmini çeker ve bunu Allah’ın takdiri ve rızasıyla eÅŸitleyip örtüştürürler. Dünyada Allah onları sevdiÄŸi için zengindirler. Hakeza fakirler de Allah öyle istediÄŸi için bu durumdadırlar.[3] Bu yaklaşım, servet ve onun kazandırdığı iktidarı korumaya matuf aldatıcı bir çabadan baÅŸka bir ÅŸey deÄŸildir. Ellerindekini kaybetme korkusuyla bu kiÅŸilerin nasıl kör ve duyarsız davrandığı bellidir. Adamın“…Ben Rabbimin huzuruna çıkarılacak olsam bile…” ÅŸeklinde yaklaşımı,“Ahiret ve hesap yok ama eÄŸer varsa yine ben kazanacağım.” ÅŸeklinde tezahür eder. Kendi fırsatçı, kapitalist, müşrik düşüncesine göre dünyada zengin olduÄŸuna göre ahirette de yine o nimetlendirilecektir.

 

Ona müslüman komşusu tarafından verilen cevap ise şu şekilde dile getirilmektedir:

Seni tozdan topraktan, sonra bir damla döl suyundan yaratıp da (eksiksiz) bir insan ÅŸekline sokan Allah’a karşı nankörlük mü yapıyorsun?”

Bu cevap öncelikle hem basit bir sudan mükemmel bir ÅŸekle sokulan insanın yaratılışındaki olaÄŸanüstü müdahalelerden hareketle Allah’ın gücüne iÅŸaret[4]hem de bu ilk yaratılışın ikincisini de mümkün kılacağından yola çıkarak ahireti ispat eder.[5] Ãœstelik nankör olmakla suçlandığına bakılırsa bu adamın, yani Mekke’nin genel tavrının nimete şükredip paylaÅŸmayı bilmediÄŸi de ortaya çıkmaktadır.

Sonra;

Bana gelince, (biliyorum ki) benim Rabbim Allah’tır ve ben tanrısal nitelikleri O’ndan baÅŸka kimseye yakıştıramam.” ifadesi, bu muhteris adamın söz konusu kibirli tutumunun ÅŸirk olduÄŸunu vurgular.

Adam, “Bu bahçenin bir gün yok olacağını asla düşünemiyorum.” diyerek ebedi yaÅŸayacağı ve dolayısıyla hesap vermeyeceÄŸi vehmine sahiptir. Oysa ebedilik tanrısal bir niteliktir. Ve bu vasfı kendisinde görerek hesap vermeyeceÄŸi düşüncesiyle kiÅŸinin nefsini ilah edinmesi, haddini aÅŸmaya hazır bir ÅŸekilde arzusuna, yani nefsine tapması, Allah’ı yok sayması anlamına gelir.

 

Devamla müslüman, bu avurtlu muhatabına “Yazık, keÅŸke bahçene girerken (MaÅŸaallah) Allah’ın dilediÄŸi olur, (çünkü) yaratıcı güç ancak Allah’ın elindedir deseydin!” cevabını verir.[6]

Ayet, “Güçlü olan sen deÄŸilsin, dolayısıyla bir üstünlüğün yok.” diyerek kiÅŸiye “MaÅŸaallah” demeyi öğütler. Böylece sermaye ve onunla elde edilen iktidarın/gücün, insanlar arasında nasıl haksızlığa ve ayrılığa neden olduÄŸu ortaya çıkar. Buna göre soy ve servetin bir üstünlük sebebi sayılmaması, “MaÅŸaallah La kuvvete illa billah” denilerek gücün sadece Allah’a ait kılınması gerekir. Gücün sadece Allah’a nispet edilmesinden kasıt, herkesin aynı ölçüde kazanması ve harcaması deÄŸil, hiç kimsenin sahip oldukları sebebiyle bir diÄŸerine güç gösterisi yapmaması, yani üstünlük iddia etmemesi anlamına gelir. Nitekim güç, Allah’a ait kılındığında insanlar arasında üstünlük sebebi olmaktan çıkar. Bu anlamda kiÅŸinin kendine maÅŸallah demesi baÅŸkalarına demesinden önceliklidir.

 

Ä°nsan, evine ve özellikle iÅŸ yerine girdiÄŸinde MaÅŸaallah, yani “Allah’ın dediÄŸi olur/olmuÅŸ” demelidir.[7] Bu ÅŸekilde kiÅŸinin çocukları da dâhil olmak üzere malik/sahip bulunduÄŸu her ÅŸeyi Allah’ın lütfu olarak görmesiyle, hırs/tamah, gibi süfli vasıflar ondan hızla kaybolup uzaklaÅŸacaktır.[8]

 

Müslüman muhatabın cevabı şu şekilde devam eder:

Mal ve evlatça, gördüğün gibi, senden daha güçsüz isem de Rabb’im bana senin bağından bahçenden pekâlâ daha hayırlısını verebileceÄŸi gibi, (senin) bu (bahçe)ne gökten bir afet gönderir de (bahçen o zaman) yerle bir olabilir yahut bir daha asla bulup çıkaramayacağın biçimde onun suyu çekilebilir!”

 

Bu cevabın içeriÄŸi bütünüyle gerçekleÅŸmiÅŸtir.[9] BilindiÄŸi gibi sure, Mekke’nin son dönemine aittir. Yani burada müslüman kiÅŸi, Mekkeli müminleri; bahçesiyle övünen zengin ve tafralı adam ise Mekkeli müşrikleri temsil eder. Müminler bu yaklaşımda, kâfirlerin irrite eden tutumlarından korunup hicrete hazırlanmaktadırlar. Müşrikler sahip oldukları servet ve nüfuzla güç gösterisi yapmaktadır. Mevcut durumda onlar varlıklıdır ve bu da sözüm ona haklı olduklarının kanıtıdır. Müminlerin ise hiçbir ÅŸeyi yoktur ve bu da güya onların haksız olduÄŸunu ispatlar.

Ä°ktidarların meÅŸruiyetini sermayeye, liderlerin de mevcudiyetini soya dayandırdığı sistemlerde birileri kendilerini herkesin üstünde vazgeçilmez görürler. Hâlbuki hayatın merkezine alınıp asla terkedilmeyecek tek ÅŸey ortak aklın ilkeleridir. Bu ilkeleri var edip teminat altına alan da Allah’tır. Buna göre insanlar yaratılmış olmakla eÅŸitlenirler. Böylece üstünlük sadece Allah’a ait kalır. Ahiretin varlığı ise hesap vereceÄŸi düşüncesiyle insanda sorumluluk oluÅŸturmaya çalışır.[10]

Mekke’de müşrik propagandaya aldanmayan yaklaşık 154 kiÅŸi Peygamber (sav) hicret edin emrine uymuÅŸtur. Sonunda Allah, müminlere hicret ile kaybetmeyi göze aldıklarından çok daha fazlasını ve hayırlısını vermiÅŸtir. Güç gösterisi içinde ÅŸirklerinde ısrar edenler ise hemen her ÅŸeylerini kaybetmiÅŸlerdir. Zaten Mekke’de süregelen haksızlıkların en önemli kaynağı sermaye ve iktidarın belli ellerde toplanarak zulme yol açmasıdır. Müşriklerin güç gösterilerinin geçici olduÄŸunu, gerçek güç ve kuvvetin Allah’ın elinde bulunduÄŸunu ilan eden bu yaklaşım, “Allah’ın dediÄŸi olur (MaÅŸaallah) ve gerçek güç onun elindedir.” ifadesiyle anlam kazanmıştır. MaÅŸaallah sözü, ilk defa (sure baÄŸlamı açısından) Allah için malını kaybetmeyi göze alan ama akabinde daha hayırlısını kazanmayı ümit eden müminlere aittir.

EÄŸer bir ÅŸey kazandıysan Allah’ın dediÄŸi olmuÅŸtur. Kaybetmeyi göze alacaksan yine onun dediÄŸi olur. Müslümanlar, Allah dışında güç tanımazlar. Dolayısıyla mala-mülke esir olmaz, soy-sopla övünmezler. Kazanırken de harcarken de hak-hukuk gözetir, mallarında baÅŸkalarının da payı bulunduÄŸunu bilirler.[11] Zira hiç kimse daha zeki ve daha üstün olduÄŸu için zengin deÄŸildir.

 

Sonuç Olarak

 

MaÅŸaallah, “Allah’ın dediÄŸi/dilediÄŸi olur.” demektir. “La kuvvete illa billah” ( لَا قُوَّةَ اِلَّا بِاللّٰهِ ) sözü de “Güç sadece Allah’a aittir.” anlamına gelir. Her iki ifade de birbirini tefsir eder. Buna göre Allah’ın dediÄŸi olduÄŸuna ve olacağına göre güç O’na aittir. O güçlü olduÄŸu için de O’nun dediÄŸi olmaktadır.

 

MaÅŸaallah bir tespittir. ÇoÄŸu kere bir baÅŸarıyı tescil eder. İçinde gelecekle ilgili bir temenni de barındırır. Her ne zaman dile getirilse önce gücü Allah’a nispet eder, sonra O’nun mevcut durumdan razı olduÄŸu vurgusuyla bunu devam ettirmesi temennisi taşır.[12]

Yani;

Kucağınızda bir bebeÄŸe bakarken “MaÅŸaallah” dersiniz.

Böylece;

Bebeği yaratanın Allah olduğunu vurgular,

Anne-babasına şükretmeyi hatırlatır,

Ve onun sağlıkla bu şekilde büyümesini temenni etmiş, olursunuz.

Allah’ın dediÄŸi olur, denildiÄŸinde bütün bunlar zihinden geçiverir.[13]

O hâlde herkes önce kendi sahip olduÄŸu nimetler için “MaÅŸaallah” demelidir. Böylece bunları ona verenin Rabb’i olduÄŸunu kabul etmiÅŸ, şükretmiÅŸ olur.[14]

Bir yandan gücü Allah’a ait kılarak tevazuu elden bıraktırmayan, diÄŸer yandan nimete şükrettirerek kiÅŸiyi diÄŸergam yapan, öbür yandan bir ÅŸeyi beÄŸendiÄŸini göstererek baÅŸarıyı tescil eden ‘MaÅŸaallah’ ifadesi, insana sonuçta hep doÄŸru olanın kazanacağını telkin eder. Zira Allah’ın iradesi her zaman doÄŸru istikamette ilerler.

 

Güç, Allah’ın elinde ise ve insanın kuvveti de ondan geliyorsa bu kabulün herhangi bir zulme kapı aralaması mümkün müdür? Elbette hayır. Çünkü Allah’ın verdiÄŸiyle haksızlık yapılmaz, yapılamaz. Nitekim Allah’ın insana baÅŸkalarını ezmek için güç vermiÅŸ olduÄŸu düşünülemez. Buna göre gücü sadece kendi menfaatleri için kullananların ellerine geçirdikleri nimetlerle gücü zulme dönüştürmeleri kaçınılmazdır. BilindiÄŸi gibi kiÅŸiyi canavara dönüştüren olgu ebedi yaÅŸayacağı zannı ile hesap vermekten kaçınması, yani kendisini baÅŸkalarının üstünde görmesidir.

Her zaman Allah’ın dediÄŸi olur. MaÅŸaallah diyerek bunu tescil etmek kiÅŸiyi canavar olmaktan kurtarır. Zira Allah’ın dediÄŸinin peÅŸinden gidilir de maÅŸaallah denilirse âlem mutlaka felah bulacaktır.

 

DÄ°PNOTLAR:

[1] “De ki: ‘Ben, Allah’ın dilediÄŸinden baÅŸka kendime herhangi bir fayda veya zarar verecek güce sahip deÄŸilim. EÄŸer ben gaybı bilseydim elbette daha çok hayır yapmak isterdim ve bana hiçbir fenalık dokunmazdı. Ben sadece inanan bir kavim için bir uyarıcı ve müjdeleyiciyim.’ ” (A’raf suresi, 188. ayet); “De ki: ‘Ben kendime bile Allah’ın dilediÄŸinden baÅŸka ne bir zarar ne de bir menfaat verme gücüne sahibim.’ Her ümmetin bir eceli vardır. Ecelleri geldiÄŸi zaman artık ne bir saat geri kalırlar ne de ileri giderler.” (Yunus suresi, 49. ayet); “Biz sana okutacağız ve sen unutmayacaksın. Ancak Allah’ın dilediÄŸi müstesna. Çünkü O, size göre açık ve net olanı da, gizli olanı da pek iyi bilir.” (A‘lâ suresi, 7. ayet.)

 

[2] Meal, anlam olarak M. Esed’den alıntılanmıştır.

 

[3] Bu konuda ÅŸu ayet hatırlanmalıdır: “Kendilerine, ‘Allah'ın size verdiÄŸi rızıktan baÅŸkaları için harcayın!’ denildiÄŸinde, kâfirler, inananlara, ‘Allah’ın dilediÄŸi takdirde besleyebileceÄŸi kimseleri biz mi besleyelim? DoÄŸrusu siz açık bir yanılgı içindesiniz!’ derler.” (Yasin suresi, 47. ayet.).

 

[4] Bu hususta Mü’minun suresi, 14. ayet hatırlanmalıdır.

 

[5] BilindiÄŸi gibi ölü topraktan bitki bitmesi ve anne karnında çocuÄŸun oluÅŸumu –Hac suresi, 5. ayette de belirtildiÄŸi gibi– yeniden diriliÅŸe verilen en önemli delillerdendir.

 

[6] “Her zaman Allah’ın dediÄŸi olur. Zira güç, bütünüyle onun elindedir.” diye ÅŸekillenen bu cevap, kiÅŸinin elinde bulunan her ÅŸeyin gerçek sahibini hatırlatır. Şüphesiz yaratan, yarattığı her ÅŸeyin sahibidir. O; yaratan, ÅŸekil veren, ölçüsünü koyan amaç belirleyen ve bilahare bunu sürekli tekrar edendir (A’lâ suresi). YaÅŸama onun koyduÄŸu ölçüler, yani kanunlar hâkimdir. Gökten inen, topraktan çıkan her ne varsa onun yaratmasıyla hayat bulup canlanır. O hâlde her zaman Allah’ın dediÄŸi olur. Bu durumda kiÅŸinin sahip olduÄŸu ÅŸeyleri sahiplenmesi, paylaÅŸmaması hele hele baÅŸkalarını bununla küçümsemesi gerçekten cahilliktir.

 

[7] Maşaallah ifadesini sünnet çocuklarına veya nazar değdiği düşünülen şeylere karşı kullanmak onu asıl manasından uzaklaştırmaya yarar.

 

[8] Çünkü bir ÅŸey Allah’a atfedildiÄŸinde orada haksızlık söz konusu edilemez.

 

[9] Bu cevap aynı zamanda “Senin bahçen yok olur gider, Allah bana ondan daha hayırlısını verir. Ama sonuçta güç ve kuvvet sadece ona aittir. Yani hiç kimse sahip olduklarıyla baÅŸkaları üstünde tahakküm kurmamalıdır.” anlamına gelir.

 

[10] Ahiretin gerçekten var olmasının gereği, servetle iktidar kazanmamak, yani kendini hayatın merkezine oturtmamak, yani zatını başkalarının üstünde görmemektir. Merkezde Allah olursa, her şey adil olur. Üstünlük sadece ona ait kalır. Eşitlik bozulmaz.

 

[11] Zira bu dünyada insanlar çok zeki ya da olağanüstü kabiliyetli veya kanı daha kırmızı olduğu için değil, çoğu kere şartlar o şekilde oluştuğu için daha zengindir.

 

[12] Dolayısıyla Allah’ın rızası olmadığı için haram ve gayrı meÅŸru durumlarda maÅŸaallah denilemez.

 

[13] MaÅŸaallah, Allah’ın dediÄŸi olur, anlamında hem yaratıcıya şükretmek hem de ondan bu güzelliÄŸin devamını dilemektir. Ve söze konu edilen iÅŸi, Allah’ın takdiriyle iliÅŸkilendirerek, güç gösterisini kiÅŸi ya da kiÅŸilerden Allah’a çevirir.

 

[14] Bu konuda ÅŸu ayet hatırlanmalıdır: “Bütün çiftleri O yaratmıştır. Ve size bineceÄŸiniz gemiler ve hayvanlar var etmiÅŸtir ki, böylece onların sırtına binip üzerlerine yerleÅŸince, Rabbinizin nimetini anarak: Bunu bizim hizmetimize vereni tesbih ve takdis ederiz, yoksa biz bunlara güç yetiremezdik, diyesiniz.” (Zuhruf suresi, 12, 13. ayetler.)

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.