Sosyal Medya

Makale

Düşürülen uçağın ardından…

Rus uçağının Türk Silâhlı Kuvvetleri tarafından düşürülmesinin öncelikle uluslararası mânâda hukûkî ve diplomatik boyutları olduÄŸu ortada. Bu açıdan Türkiye'nin, meÅŸrûiyet açısından elinin hayli güçlü olduÄŸunu söyleyebiliriz. Yâni, hiçbir uluslararası odak Türkiye'nin eylemini suçlayıp herhangi bir yaptırım uygulayamaz. Bu îtibârla Rusya'nın “sızlanmaları”nın ya da ÅŸikâyetlerinin bir karşılığı mevcût deÄŸildir. Rusya'nın zâten uluslararası iliÅŸkilerinde “hukûka” uygunluktan ziyâde gücüne güvendiÄŸini; bu gücün de SoÄŸuk SavaÅŸ'tan kalan askerî bir güç olduÄŸunu biliyoruz. Asıl mühim olanın, bundan sonra Türk-Rus iliÅŸkilerinin yaÅŸayacağı savrulmaların neler doÄŸuracağıyla alâkalı olduÄŸu aÅŸikardır. Bu îtibârla Rusya'nın dünyâ iliÅŸkilerindeki konumuna bir bakmak gerekiyor.

Rusya, özellikle Yeni Petro olarak vasıflandırabileceğimiz Putin'in bütün gayretlerine rağmen bir ekonomik güç olarak temâyüz edemedi. Bir zamanlar Petro'nun tembel boyarlar üzerinde kurduğu baskıyı, Putin de hizâya getirdiği Rus mafyası üzerinde kurmaya çalıştı. Rus mafyasını üretken iş adamlarına, girişimcilere dönüştürmek için çok uğraştı. Ama sonuç hiç de istenen düzeyde gerçekleşmedi. Rusya'nın, üretken bir ekonomik güç olmasının önünde çok ağır demografik-kültürel engellerin mevcût olduğunu görebiliyoruz. Rusya'da tüketime aç, kolaycılık peşinde koşan bir toplumsal kültür egemen. Erkek nüfûs ile kadın nüfûs arasında çok ciddi bir orantısızlık hüküm sürüyor. Alkolizm Rusya için en mühim millî mesele. Bu ve buna benzer kronik olumsuzlukları karşısında Rusya, doğalgaz ve petrol gelirleriyle bu açığını kapamaya; olumsuzluklarını gidermeye çalışıyor.
Diğer taraftan, Rusya'nın Çarlık ve Sovyet geçmişinden devraldığı sağlam bir devşirme sistemi ve bürokrasisi mevcût. Askerî açıdan da gücü, eskisi kadar göz alıcı olmasa da dünyâ standartlarının çok gerisinde değil. Hâsılı, Rusya ekonomik açıdan göz doldurmayan; ama bürokratik ve askerî açıdan hâlâ dünyânın en büyük güçlerinden birisidir.

Rusya'nın, mukayeseli üstünlükler temelinde, avantajlarını önplânda tutarak konumunu pekiştirmeye dayalı siyâsetler geliştirmeye yöneldiğini söyleyebiliriz. Eski hükümranlık sahâlarında tekrar yayılmacı bir siyâset izlemeye başlaması bir yana; dinamik bir güç olarak Çin ile geliştirdiği yakınlık onun başat adımlarından birisidir. Bu yakınlaşma, Atlantik'ten Pasifik'e doğru bir yelpâze içinde Batı'nın tehdit algılamasında merkezî bir rol oynamaya başlamıştır. Sonucunun ne olduğunu şimdilik bilmesek de hâl-i hazırda Atlantik dünyâsı ile Çin-Rusya ikilisi arasında; Kafkaslar ve Ukranya'daki itiş-kakışlar üzerinden gerilimler yaşanmaya başlamıştır. Şimdi burada garip olan husus; taraflardan birisi olarak Atlantik Blôku'nun bir blôk gibi davranmaktan uzak olmasıdır. Burada Rusya'ya karşı nasıl bir siyâset izleneceği konusunda Obama yönetimindeki ABD'nin net bir siyâseti henüz şekillenmiş değildir. Diğer taraftan Rus gazına muhtaç olan; başta Almanya olmak üzere Avrupa'nın Rusya siyâsetleri, bütün ikirciklenmelere rağmen henüz belirgin değildir. Rusya'ya karşı uygulanan ambargolar, petrol ve doğal gaz fiyatlarını düşürerek Rusya'nın burnunu sürtmekle yetiniyorlar. Bu da Rusya'yı biraz daha pro-aktif siyâsetler geliştirmeye itiyor.

Rusya'nın Ortadoğu'da boy göstermesi Atlantik Blôku'nun 2016'ya kadar süreceği anlaşılan belirsiz siyâsetlerinin bıraktığı boşluğa oturdu. Rusya, kendi açısından IŞİD kartını son derecede iyi kullandı. Bu kartı açarak, Atlantik Blôku'nun dümensuyundan faydalandı ve Ortadoğu'ya konuşlandı. IŞİD perdelemesi üzerinden cümle anti-Esad güçlere rahatlıkla vurabiliyor. Burada en dikkat çekici müttefiki ise Îran. Kanaatimce Rusya'nın Ortadoğu haritasında neler yapabileceğini belirleyen akıllardan birisi de Îran. Bu da Rusya'nın bir süre sonra başını ağrıtacak bir etkidir. Îran, çok açık olarak Türkiye'nin elini zayıflatacak her şeyi Rusya'ya yaptırabiliyor. Îran-Suriye ve Rusya aksının Ortadoğu'da derinleşmesi, şimdilik topallayarak giden Atlantik siyâsetlerinin uzun erimli kabûl edebilmesi; hele hele bunun Türkiye'yi devreden çıkaracak kadar menzil kazanması mümkün gözükmüyor. Zâten böyle bir tablo, Ortadoğu'nun kaderinin Rusya-Îran aksına teslim edilmesi anlamına gelir ki; ne Suudiler, ne Körfez ülkeleri ne de daha üst bir akıl olarak İsrâil ve Atlantik aklının bunu sindirmesini beklememek gerekir.

Ben 2016'yı çok mühim dönüşümlerin hayâta geçirileceği bir eşik olarak bekliyorum. Ama önümüzdeki sene îtibârıyla Türkiye'yi hayli çetin günlerin beklediğini kabûl etmeliyiz. Önceki yazımda da belirttiğim gibi, Rusya-Îran hattı Türkiye'yi IŞİD üzerinden vurmak için etkili bir propagandaya girişecekler ve PKK-PYD kartını kanırtarak kullanacaklardır. Türkiye de buna kararlılıkla direnecektir. Rus uçağının düşürülmesi bu konudaki kararlılığın göstergesidir. Etkisi Türkiye'nin denklemlerdeki yerini tayin etmesi açısından çok belirleyicidir.

Gelelim en mühim bulduğum konuya: Rusya'nın Ortadoğu'ya inişi, deniz aşırı değil; karasal bir izleğe kavuşabilir. Bu îtibârla zaman içinde Ermenistan ve Azerbaycan'ın da; yâni Kafkasya'nın da bu denkleme ortak olacağını görürsek hiç şaşırmayalım. 2016'da Ortadoğu'ya daha etkin bir şekilde dâhil olacağını beklediğim Atlantik Dünyâsı'nın kendisinin de hesâp etmekte; hattâ eskisi kadar etkin hissetmekte zorlanacağı, Kafkasya'nın da Ortadoğu'ya eklemlendiği bir tablo olabilir bu. Herkes dikkât etmeli.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.