Sosyal Medya

Akif Emre'nin arşivinden: Tarih bazan tekerrürden ibaret olmayabilir

Akif Emre'nin arÅŸivinden / Yeni Åžafak



Üskup''e gidecek otobüse binmiÅŸ olmama raÄŸmen nedense hâlâ üzerimde bir tedirginlik vardı. Sanki bir ÅŸeyler ters gidecekmiÅŸ gibi bir duygu var üzerimde.
 
Mahmut''la birlikte tüm her ÅŸeyi hazırlamış, yolculuk palanlarımızı yapmıştık. Ben Üsküp''ten sonra Yugoslavya''nın daha iç kısımlarına doÄŸru Bosna''ya, Sarayova''ya kadar uzanacaktım; Mahmut Üsküp''ten geri dönecekti.
 
Kapıkule''den çıkış yaptıktan sonra Bulgaristan''a giriÅŸimiz tam bir ÅŸok oluyor benim için. Bulgar giriÅŸ kapısında otobüslerin geçtiÄŸi yerde su birikintisi oluÅŸturulmuÅŸ, tekerleri ilaçlı suyun içinden geçen otobüsler dezenfekte ediliyor(!) Ne kadar onur kırıcı olduÄŸunu düÅŸünüyorum.
 
Gümrük iÅŸlemleri yapılırken akÅŸam namazını bir kenarda kılıyoruz. DoÄŸrusu biraz da tedirginlik duymuyor deÄŸilim namaz kılarken, komünist memurların müdahale edeceÄŸinden endiÅŸeleniyorum. Sıkı bir aramadan sonra yola devam ediyoruz.
 
Otobüste her çeÅŸit yolcu var. Hele yalnız yolculuk yapan ihtiyar bir kadınla otobüs ÅŸöförünün Yugoslavya''da kullanılan tüm dilleri konuÅŸmasına raÄŸmen bir türlü iletiÅŸim kuramaması gideceÄŸim ülkenin ne denli karmaşık bir mozaikten oluÅŸtuÄŸu hakkında fikir vermeye yetiyor.
 
Otobüsün arka koltuklarında Arnavut gençler var. Ara sıra kendi aralarında ÅŸarkı söylüyorlar. Topluca söyledikleri Ä°skender Bey marşının nakaratı Arnavutça bilmiyor olmamama raÄŸmen benim bile dikkatimi çekiyor. Arnavut milliyetçilerinin sembolü Ä°skender Bey. 15. yüzyılda Osmanlı''ya karşı direnen Arnavut beyi...
 
KASIM 1996, TÄ°RAN
 
Camide tanıştığım 17 -18 yaÅŸlarındaki delikanlı yaÄŸmur altında Tiran''ı gezdirirken ona meydandaki Ä°skender Bey''in at üstündeki heykelini göstererek "Kim bu Ä°skender Bey?" diye soruyorum. "Bir Arnavut kahramanı" ÅŸeklinde cevap veriyor. "Kime karşı savaÅŸmış?" Hiç duraksamadan cevap veriyor: "Osmanlı sultanlarına karşı", "Neden?" diye tekrar soruyorum. "Çünkü onlar Müslüman deÄŸildi" diyor. Her ne kadar belli etmemeye çalışsam da aldığım cevaplar karşısında ÅŸaÅŸkınlığımı gizlemekte zorlanıyorum. Sorularıma devam ediyorum "Peki Arnavutlar''ı Ä°slam''la tanıştıran kim?" "Osmanlılar" diye cevap veriyor hiç düÅŸünmeden. "O zaman Ä°skender Bey sultana karşı neden savaÅŸmış?", bu soru karşısında ilk defa tereddüde düÅŸtüÄŸünü, duraksadığını görüyorum. "Bilemiyorum" demekle yetiniyor.
 
YaÄŸmur altında Tiran caddelerini arşınlarken kısa bir tarih dersi vermeye çalışıyorum. Bir yanda Enver Hoca''dan kalma eÄŸitim sisteminin beyin yıkama yöntemlerine dikkat çekiyor, diÄŸer taraftan ayaküstü bir tarih bilinci aşılamaya çalışıyorum. Tiran''da BirleÅŸik Arap Emirlikleri''nden Kuveyt''e kadar onlarca Arap yardım kuruluÅŸu var. Özellikle cami yaptırmada öndeler. Ama tarih bilinci gibi bir kaygılarının olmaması, bizzat kendilerinin tarih bilinci yoksunu oldukları, yaydıkları Müslümanlık anlayışı ve tarih yorumundan hemen anlaşılıyor. Kendi kendime "Burada dinî bilgi kadar tarih bilinci aşılamak birinci vazife" diyorum.
 
Arnavut milliyetçiliÄŸinin Osmanlı''nın son zamanlarından beri hep güçlü olduÄŸu da muhakkak. Osmanlı''ya isyan ederek ilk ayrılan Müslüman kavmin Arnavutlar olması tesadüf deÄŸil. Arap milliyetçileri bile daha arkadan geliyor. Balkan Savaşı sırasında Arnavutlar isyan ettiÄŸinde "...ben ki Arnavutum" diyen; Türk''ün Kürt''ten ayrılmasına, Laz''ın Çerkez''e üstün tutulmasına hep karşı çıkan Mehmet Akif''in nasıl "yıkıldığını" hatırlamamak mümkün deÄŸil.
 
1987, YUGOSLAVYA SINIRI
 
Bulgaristan''ı baÅŸtan baÅŸa geçiyoruz. Ä°ÅŸte ismi yenilerde deÄŸiÅŸtirilen Kırcaali. Gece içinden geçtiÄŸimiz Sofya''da caddelerin bomboÅŸ oluÅŸu dikkatimi çekiyor. Buralardan geçerken ister istemez tarihi hatırlamamak mümkün deÄŸil. Dümdüz ovalara bakıp "Osmanlı boÅŸuna buralara yönelmemiÅŸ" diyorum kendi kendime.
 
Sabaha karşı Yugoslavya gümrük kapısına dayanıyoruz. Birbirimize belli etmesek de her ikimizde de bir tedirginlik var. Acaba bagajları açacaklar mı, açarlarsa kitaplara bir ÅŸey derler mi? "Genelde bagajlara bakmıyorlar" diyor Mahmut. Ä°ki büyük çanta dolusu kitap var yanımızda. Daha sonraları, komünist yönetim çökünce faaliyetleri yayınevine dönüÅŸecek olan, el altından teksir ve fotokopi ile kitap çoÄŸaltan üniversiteli gençlere tercüme edebilecekleri kitaplardan aldık yanımıza. Ä°ngilizce''den Türkçe''ye kadar Türkiye''deki entelektüel ilgiyi oralara taşıyacak kitaplar. Üsküp''ten, PriÅŸtine''den gelen arkadaÅŸların dış dünyadaki entelektüel geliÅŸmelere karşı duydukları açlığı gördükce, onlarla okuduklarımızı paylaÅŸmanın yollarını bulmamız gerektiÄŸini düÅŸünüyorduk. Yabancı olduÄŸumuz için bizim kitaplara bir ÅŸey demeyebilirlerdi.
 
Yugoslav gümrüÄŸüne giriyoruz. Öndeki arabalar pek bekletilmeden geçtiler. Sıra bizim arabada. Ä°çeriye Sırp memur giriyor. Türkçe olarak, "Yolculardan Türk olanlar pasaportlarını versin" diyor. Mahmut''la ben pasaportları uzatıyoruz. Otobüsten aÅŸağıya inmemizi söylüyor. Bir ÅŸeylerin ters gittiÄŸini sezinliyorum. Pasaportlarımıza damgayı basıyor ve sadece "Giremezsiniz" diyor. "Neden?" sorusuna bile cevap vermeden, çok kaba biçimde geri dönmemizi iÅŸaret ediyor. Yapılacak bir ÅŸey yoktu. Bagajları alıp ara bölgeden Bulgaristan tarafına doÄŸru yürüyoruz. Herhalde arabadan birileri ihbar etmiÅŸti. Ama neden? Belki namaz kıldığımızı gördükleri için diye yorum yapıyoruz.
 
Alacakaranlıkta salkım saçak Bulgaristan sınırına dönüyoruz. GiriÅŸte "Ne oldu komÅŸu?" diye soruyor Bulgar memur. Pasaportlarımızı veriyoruz, ama iÅŸlem yapmak yerine yan taraftaki kulübemsi bekleme yerine alıyorlar ikimizi.
 
Saatler geçtiÄŸi halde ne pasaportumuzu veriyorlar ne de bir açıklama yapıyorlar. Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte Yugoslavya tarafından yaya olarak günübirlik, sanki tarlaya çalışmaya geliyormuÅŸ izlenimi veren Yugoslavlar''ı seyrediyoruz bir müddet. Ellerinde bomboÅŸ poÅŸetler olduÄŸu halde tam bir proleter görüntüsü veriyorlar. Bu hallerine raÄŸmen ayakkabılarının içine kadar aranıyorlar tek tek.
 
Ä°yice sıkıcı bir hal almaya baÅŸlamıştı bu bekleyiÅŸ. Nihayet öÄŸleye doÄŸru pasaportlarımızı veriyorlar. Åžimdi sıra otostop yapıp Türkiye''ye dönmekte. Bu daÄŸ başında kimse arabasına almak istemiyor bizi.
 
1998, YAZ
 
Gelen haberlere göre Kosova''da savaÅŸ iyice tırmanmaya baÅŸladı. Kosova KurtuluÅŸ Ordusu''ndan bir yaralının istanbul''a getirildiÄŸini öÄŸreniyorum. Hemen Hakan Albayrak''la birlikte Fatih''te hastaneye ziyarete gidiyoruz. Daha yirmisinde bile yok; uzun boylu tipik bir Arnavut delikanlı. Bacağından ağır yaralı, epey kan kaybetmiÅŸ. Ameliyatın baÅŸarılı geçtiÄŸini söylüyor doktorlar. Gayet neÅŸeli görünüyor. "Okuyucularımıza söyleyeceÄŸin bir ÅŸey var mı?" diyoruz: "Biz, Sırp zulmüne karşı Kosova''daki Arnavutlar ve Türkler birlikte savaşıyoruz. Hepimiz kardeÅŸiz ve aramızda bir ayrım yok..."
 
"Tarih bazan tekerrürden ibaret olmayabilir."

1 Yorum

  1. Ä°sa hemiÅŸ

    Ocak 28, 2019 Pazartesi 12:05

    Akif abi seni çok özledik. Rabbim rahmetini daim üzerinden eksiltmesin. Akşf Emreler o kadar az ki!

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.