Sosyal Medya

Kürsü

Yasin Aktay: Biz şu tarihselciliği ne zaman tartışacağız?

Yasin Aktay- Yeni Åžafak



Bazı konuların sanırım gündeme geliÅŸle ilgili bir periyodu var. Döner dolaşır aynı konulara gelip takılırız. Evet sadece takılırız, sanırım takılmamızı verimli bir tartışmaya dönüÅŸtürememek gibi bir sorunumuzu da böylece her seferinde açığa vururuz. Tartışmaları hemencecik son sözü söyleyip bitirme ve boÄŸma telaşına kapılmamız en sık yaptığımız ÅŸey. Bu, iÅŸin kolayı tabi. Ä°nsanoÄŸlu da genellikle bu konuda iÅŸin kolayına raÄŸbet etmek gibi bir zafiyete sahip.
 
Sorularla tam olarak yüzleÅŸemiyoruz, çok zahmetli geliyor. Ä°çimizi rahatlatacak, bize “tamam iÅŸte cevap bu” diyen ilk açıklamaya tav olabiliyoruz. Aslında ikna olduÄŸumuz cevap zaten ikna olmaya hazır olduÄŸumuz ezberdir. Onu baÅŸka bir ağızdan tekrar, belki ufak bir kılık deÄŸiÅŸikliÄŸiyle, az bir ses tonlaması farkıyla veya birkaç kelime farkıyla duyduÄŸumuzda sadece imanımızı tazelemiÅŸ oluyoruz.
 
Oysa soru orada bir kez sorulmuÅŸ ve askıda kalmış olarak durur. Biri bize arka kapıdan sıvışmanın yolunu gösterdiÄŸinde hiç tereddüt etmeden o sorudan kaçmaya can atıyoruz. Yeter ki sorular kafamızı kurcalamasın, beynimizi kemirmesin, vehmettiÄŸimiz uzlaÅŸmalarımızı riske atmasın.
 
Tarih veya tarihselcilik sorusu, böyle bir sorudur. Bu konu her açıldığında, ne yalan söyleyeyim, umutlanıyorum, bu kez gerçek bir tartışma çıkar belki, bu sorunun bizi yönlendirdiÄŸi yerin uçlarına kadar, deÄŸilse bile gidebildiÄŸimiz yere kadar gideriz belki. Daha önce deÄŸiÅŸik vesileler oldu ve her seferinde karınca kararınca bu köÅŸede veya baÅŸka mecralarda bu sorunun hak ettiÄŸi ilgiyi göstermeye çalıştım. Tarih sorusu çok önemli gerçekten. Günümüzde de, geçmiÅŸte de insanlar arasındaki ihtilafların en önemli sebeplerinden.
 
GeçtiÄŸimiz Mart ayında da CumhurbaÅŸkanımızın bazı dini söylemlerin güncellenmesi ile ilgili olarak bu tartışma çıkar gibi olmuÅŸtu. Ben tartışmaya acizane “Ezmanın teÄŸayyuru” ile “Kimlerin ezmanındayız? veya TarihselciliÄŸin Paradoksu” baÅŸlıklı iki yazı ile katılmaya çalışmıştım. Amacım elbette tartışmayı bitirmek veya tüketmek deÄŸildi.
 
Nitekim tüketemedim ama tartışma baÅŸladığı gibi bitti. Bir katkısı mutlaka olmuÅŸtur. Ä°nsanoÄŸlu bir söyleÅŸidir çünkü, Hölderlin’in dediÄŸi gibi “biz bir söyleÅŸi olalı / ve birbirimizden iÅŸitebileli.”
 
Türkiye’de Ä°slam düÅŸüncesi de bir söyleÅŸi olarak ÅŸekillenebilir ancak. Bu da iÅŸte tarihselliÄŸimizin en önemli tezahürü. Kim ne demiÅŸ, diÄŸeri ona ne cevap vermiÅŸ? O bunu demeseydi, diÄŸeri ona bu cevabı vermiÅŸ olur muydu? Demek ki ortaya çıkan cevap sorulan sorunun peÅŸine takılıp oluÅŸmuÅŸ bir metin.
 
Ya o metin hemen baÅŸka soruları ve baÅŸka ifadeleri de harekete geçiriyor mu? Geçiriyor. DüÅŸünceler böylesi bir diyalog içinde geliÅŸiyor, ÅŸekilleniyor ve zaman içinde katılan herkesin kalitesini ortaya koyuyor. Bir diyalog havası yansıtmayan metinler bile bir ÅŸekilde belli bir düÅŸünce ortamı varsayarak, o varsayılan öznelerle bir tartışma içinde yazılır. Makro planda kimin tartışmadan kaçtığı, kimin son sözü hızlıca söyleyip konuyu bitirmeye çalışıyor olduÄŸu da görülüyor ve bunun genel düÅŸünce kalitesine hiçbir katkısının olmadığı da.
 
Tarih tartışması yenilmiÅŸ bir medeniyetin, tabi ÅŸimdi tekrar canlanmaya çalışan çocukları olarak kaçamayacağımız bir tartışma.
 
Bu tartışmanın önümüze konma biçimlerinde bazı hinlikler olabiliyor. Tarihi, bir modern kavram olarak önümüze ilk koyanlar, onu Batı uygarlığının merkezde olduÄŸu evrensel bir güzergah olarak empoze ettiler. O tarih algısı veya felsefesinin içinden baktığımızda kendimize bulabileceÄŸimiz yer sadece yenilginin kendi özümüze (dinimize, kültürümüze, deÄŸerlerimize) dair bazı eksiklikler veya yetersizliklere baÄŸlandığı bir yerdi. Dolayısıyla o tarihin içinden bakıldığında dinimiz geri kalmışlığımızın sebebiydi ve tarihi yakalayabilmek için yapmamız gereken ÅŸeyler, belliydi.
 
Ä°lahiyat alanında bir dizi söylem tam da bu geri kalmışlığımızın teolojisini yapmak üzere adeta tahrike geliyordu. Michel Foucault’nun dediÄŸi gibi “söyleme kışkırtılıyordu”. Bu da kendi tarihsel ortamı içinde cereyan eden ve kendi doÄŸru ve yanlışlarının ölçülerini üreten bambaÅŸka bir epistemik ortam.
 
Oysa tarih veya tarihselcilik tartışması tam da oradan baÅŸlamalıydı. Tarihselcilik Kur’an’ın nüzul ÅŸartlarında insan idrakiyle kurduÄŸu iliÅŸkinin ÅŸartlarına odaklanıp oradan Kur’an’ın günümüze hiçbir mesaj taşımadığını veya en iyi ihtimalle aşındırarak taşıyabildiÄŸini söylemeyi mümkün kıldığı gibi bizzat tarihselci söylemin kendisine de uyarlanmasını da mümkün kılıyordu. O taktirde tarihselci düÅŸüncenin zımnen iddia ettiÄŸi adeta tarih dışı bir konumu hangi üstün özne vasıflarından dolayı hak ediyor olduÄŸunu sormak yeterli olabilirdi.
 
Bizim bir tarihte yaÅŸadığımız ve idrakimizin o tarihin ÅŸartlarıyla kısıtlandığı, tarihselci düÅŸüncenin bize öÄŸrettiÄŸi en önemli ÅŸey. Tarihsel ÅŸartların, dilin, kültürün, coÄŸrafyanın insana ve insan anlayışına ne tür zindanlar kurduÄŸunu anlamaktan uzak deÄŸiliz. Bu zindanların hiçbir tarihle veya zindanla mukayyet olmayan Allah’ı baÄŸlayıp baÄŸlamayacağı sorusu bizzat Allah’ı nasıl tanıdığımızla ilgili bir konudur. Allah’a imkansızı mümkün kılan bir vasfı yakıştıramıyorsak, onun kendi yarattığı tarihle de mukayyet olduÄŸunu düÅŸünme yanlışına düÅŸeriz.
 
Tarihselcilik neticede hiçbir insanın tarih dışı kalamayacağını öÄŸretiyor, ama mümin insan, Allah’ın tarihle mukayyet olmadığını da bilen kiÅŸiye denir. Allah tarihi de zamanı da yaratandır, ama biz fani kullara, bizzat kendi iradesi ve takdiriyle bir tarih sınırının içinde hitap etmeyi takdir ediyor. Biz onun mutlak penceresinden bakamıyoruz elbet. O yüzden Kur’an’ın kendisinin tarihle sınırlı olmayacağına inansak da bizim Kur’an hakkındaki görüÅŸümüz her zaman kendi tarihimizle sınırlı olmak durumunda olacaktır.
 
Bu sözlerimle tartışmayı bitirebilecek bir hükmü iÅŸaret ettiÄŸimin farkındayım. Oysa bu sefer bu yazıyı yazmaya beni iten sebep, tam da tartışmayı kestirip atmaya, hele tartışmanın taraflarını ÅŸu veya bunu söyledi diye mahkum etmeye kalkışmaya karşı duyduÄŸum rahatsızlık. Bu tartışmayı doksanlı yıllardan beri karınca kararınca katılır, katkıda bulunmaya çalışırım.
 
Bu tartışmanın gerek çaÄŸdaÅŸ Ä°slam düÅŸüncesi açısından gerek medeniyetimizin yeniden ihyası açısından hayati derece önemli olduÄŸunu düÅŸünüyorum.
 
Neden mi? Bugünlük yerimiz bu kadar, sonra devam edelim isterseniz.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.