Sosyal Medya

Kürsü

Mustafa Öztürk- Vicdan fıtrî bir sermayedir ama gün gelir tükenir

Mustafa Öztürk- Karar



Vicdan insanın belki de en deÄŸerli fıtrî sermayesidir. Vicdan selim fıtratın ÅŸuur hâlindeki tezahürüdür de denilebilir. Derunî bir ahlâkî ÅŸuur olarak vicdan her zaman hak, adalet ve hakkaniyetten yanadır. Bu bakımdan vicdan insanın belki de en güvenilir ahlak hocasıdır. Çünkü o gerek bireysel gerek toplumsal tutum ve davranışları ahlâkî açıdan hiçbir kayırmada bulunmaksızın ve hiçbir çifte standarda yaslanmaksızın deÄŸerlendirir. Ä°nsan ahlâkî deÄŸerleri çiÄŸnediÄŸi zaman, kendi nefsine hâkim olabilecek güçlü bir “iç ben”in baskısına maruz kalır. Ä°ÅŸte bu baskı mercii vicdan diye anılır. Vicdan herhangi bir ÅŸey hakkında “evet” veya “hayır” dediÄŸinde aklın aksi yönde bir ÅŸey söylemesi pek mümkün olmayabilir. Gerçi akıl bazen ÅŸeytanî his ve dürtülerle ayartılabilir ve böyle bir durumda anarÅŸist bir hüviyete bürünebilir. Ama vicdan aklın fren sistemi olarak bu ÅŸekilde ayartılmaya pek müsait deÄŸildir.
 
***
 
Kanaatimce vicdan akıldan daha nezih, temiz ve dürüsttür. Vicdan, akıl ve duyu arasında bir derecelendirme söz konusu olduÄŸunda üstünlük kesinlikle vicdana aittir. Ä°kinci sırada akıl, son sırada ise duyular yer alır. ÜstünlüÄŸün her daim vicdanda kalması onun selim fıtrata dayanıyor olmasındandır. Ä°ÅŸte bu üstünlüÄŸünden dolayıdır ki vicdan akılla çatıştığında, aklın talimatıyla hareket etmek caiz deÄŸildir. Çünkü bu minvalde hareket etmek selim fıtratın derinden gelen saÄŸduyulu sesine kulak tıkamak anlamına gelir. Ä°nsanın iÅŸlediÄŸi bir ahlâkî suç karşısında vicdanın tazibi baÅŸladığında, aklın bu azabı dindirmeye yönelik mazeretlerinin pek kâr etmemesi manidar olsa gerektir. Vicdan, haksızlık karşısında herkesi adamakıllı sorgulayan, bu sorgulamasında “ama”lı, “fakat”lı hiçbir mazeret kaydı koymayan bir güçtür. Dahası, vicdan kütlesi bulunmayan ama etkisi her türlü dışsal otoritenin yaptırımından çok daha baskın olan bir güçtür. Vicdan sahibi olmayı en iyi anlatan ÅŸey, sızı ve azap sözcükleri olsa gerektir. Sızı ve azap, gayri ahlâkî bir cürüm iÅŸlendiÄŸi anda baÅŸlar ve “keÅŸke”lerle devam eder. Böyle bir durumda vicdan insana suçlu olduÄŸunu tam anlamıyla ikrar ettirir ve bu aÅŸamadan itibaren insan ne kendi vicdanının hâkimliÄŸinden ne de kendi aleyhine verdiÄŸi hükmün yürek ezici etkisinden kurtulabilir.
 
***
 
Vicdan ve vicdanlılığın sevgi ve merhametle iliÅŸkisi de önemli bir meseledir. Sevgi kimi zaman zarar ve ziyanı faydasından çok daha büyük bir saçmalık ve savrulma hâline dönüÅŸebilir. Çünkü sevginin nesnesi çok iyi olabileceÄŸi gibi çok kötü, hatta iÄŸrenç de olabilir. Hâlbuki vicdan hep iyinin yanında yer alır; kötünün karşısında sızlanır. Vicdan, sevgi ve merhamet temelli bir duygu olarak kabul edildiÄŸi zaman özellikle ahlak, adalet ve hakkaniyet konusunda ÅŸaÅŸmaz terazi olma özelliÄŸini kaybeder. Çünkü insan kötü de olsa sevdiÄŸi ÅŸeyleri kayırır. Bu türden kayırmalara çoÄŸu zaman merhamet duygusu da çanak tutar halde olur. Ne var ki salt sevgi ve merhametten çok kere maraz doÄŸar. Bu yüzden, vicdanın nirengi noktası sevgi ve merhamet deÄŸil, adalet ve hakkaniyet duygusu olmalıdır.
 
Peki, vicdan bitmez tükenmez bir ÅŸey midir; yoksa bitip tükenebilen ve dahi ölebilen bir ÅŸey midir? Kanaatimce vicdan bitimsiz ve ölümsüz deÄŸildir. Vicdanın da bir limiti vardır; bu yüzden gün gelir bitip tükenebilir ve pekâlâ ölebilir. Ä°nsandaki vicdanı vicdansızlığa maruz kalmak bitip tüketir. Ä°nsani iliÅŸkilerde hoyratlık, nobranlık, nankörlük ve hainlik alıp başını gittiÄŸi zaman, vicdan ve merhamet sahibi insanın sabrı tükenir ve bu yüzden de bilerek isteyerek kendi vicdanını bizzat kendisi öldürüverir. Hatta yeri ve zamanı geldiÄŸinde vicdanın behemehal katledilmesi gerekir. Vicdan sahibi insan kendi vicdanını katlettikten sonra merhametsiz ve acımasız hâle gelir. Çünkü vicdan ve merhametin hoyratça istismar edildiÄŸini görmek, kullanılmışlık duygusunu harekete geçirir ve bu duygu intikamcı bir ruhu da beraberinde getirir. Sonuçta vicdanlı insan alabildiÄŸine vicdansız ve acımasız birine dönüÅŸebilir. Böylece kendi benliÄŸini suçlama, sorgulama, kendi aleyhine tanıklık etme ve yine gerektiÄŸinde kendi nefsine savaÅŸ açıp ona ceza verme istidadını kaybetmiÅŸ hâle gelir.
 
Vicdanın bitip tükenmesi ve ölmesi genellikle yakın çevrenizdeki insanların size reva gördükleri vicdansız ve acımasız muamelelerin neticesidir. Ä°nsani iliÅŸkideki derin hukukun ÅŸu veya bu sebeplerle kavga, niza ve karşılıklı hesaplaÅŸmayla sona ermesinin ardından ister istemez “Artık hınç ve intikam zamanı” evresine geçilir. Böyle bir evreye geçildiÄŸinde vicdan artık tüm özgül ağırlığını kaybetmiÅŸ, dolayısıyla bitip tükenmiÅŸ ve ruhunu teslim etmiÅŸ demektir. Bu safhadan sonra vicdanın dirilmesi pek mümkün deÄŸildir. Genellikle vicdansızlıktan müÅŸteki olan veya “Vicdan öldü mü?” diye dert yanan kimseler çoÄŸunlukla kendi hoyratlıklarının ağır bedellerini ödemenin can yakıcılığı karşısında vicdan diye bir ÅŸeyin varlığını hatırlama ihtiyacı duyarlar. DiÄŸer bir ifadeyle, baÅŸka insanlara her türlü hoyratlığı reva görenler vicdansız ve acımasız muamelelere maruz kaldıklarında “Vicdan yok mu?” diye sızlanıp adeta ağıt yakmaya baÅŸlarlar. Münâvî’nin Feyzü’l-Kadîr adlı eserinde, “Kibirliye karşı kibir sadakadır” (el-kibrü ale’l-mütekebbiri sadakatün) ÅŸeklinde ilginç bir rivayet yer alır. Bu rivayetten hareketle, “Vicdansıza karşı vicdansızlık sadakadır” demek de herhalde mümkün ve mubah olmalıdır.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.