Sosyal Medya

Düşünce Platformu

“Bağımsız Kürdistan Referandumu”-3 Kavmiyetçi Ve Mezhepçi Yaklaşımlarla İslam Dünyasının Sorunları Çözülemez

“Bağımsız Kürdistan Referandumu” ile birlikte başlayan tartışmalarda, dini hassasiyeti olan Müslüman Türklerle Müslüman Kürtlerin kullandıkları dil, kavmiyetçi bir dildir. “Bu Kürtler” veya “bu Türkler” diye başlayan ve işi küfretmeye kadar götüren bir dil, kavmiyetçilik ateşi ile yanıp tutuşan bir Türkçünün ve Kürtçünün dili olabilir; Allah’a ve Ahret gününe iman eden bir müminin dili olamaz, olmamalıdır da.



Prof. Dr. Burhanettin Can - Milli Gazete
GiriÅŸ
“Bağımsız Kürdistan Referandumu” ile birlikte baÅŸlayan tartışmalarda, dini hassasiyeti olan Müslüman Türklerle Müslüman Kürtlerin kullandıkları dil, kavmiyetçi bir dildir. “Bu Kürtler” veya “bu Türkler” diye baÅŸlayan ve iÅŸi küfretmeye kadar götüren bir dil, kavmiyetçilik ateÅŸi ile yanıp tutuÅŸan bir Türkçünün ve Kürtçünün dili olabilir; Allah’a ve Ahret gününe iman eden bir müminin dili olamaz, olmamalıdır da.
O nedenle şu temel sorunun sorulması ve cevaplandırılması gerekmektedir:
Allah’a ve Ahirete iman ettiÄŸini söyleyen ve kendisini Müslüman kabul edenlerin, kavmiyetçiliÄŸe ve mezhepçiliÄŸe (mezhep taassubuna) bakışı, tavrı ve tutumu ne olmalıdır
Bu yazıda, kavmiyetçilik konusu, ana hatları ile ele alınıp incelenecektir.
Farklı Renk, Dil ve Soyların Varlık Sebebi
Kur’an-i Kerim’e göre, renk ve dil farklılaÅŸması, “Allah’ın ayetlerindendir” (30 Rum Süresi 22). Öyleyse farklı dile sahip olan kavimlerin, dillerini her alanda kullanabilmeleri, onların en doÄŸal haklarıdır. Bu pazarlık konusu edilemez, edilmemelidir de. Bu hak, birileri tarafından gasp edilmiÅŸ ise bunun geriye iadesi, bir lütuf deÄŸildir. Hakların iade edilmesi için de bir “aracı örgüte” ve “3. göze” ihtiyaç yoktur.
Aynı anne babanın çocuklarının farklı renk ve dile sahip olması, Allah’ın koyduÄŸu kanunun bir sonucu ise; Hz. Âdem’in çocuklarının çoÄŸalmaları ile farklı soy, oymak, kabile ve Åža’b’a (kavim, ulus, ehl-i millet ve ümmet) ayrılması da Sünnetullahın bir sonucudur (49 Hucurat 13).
“Åžaab”, “kabilelerin ittifakı” ile meydana gelen daha büyük bir topluluktur (1). Farklı kavimlerin ittifakı, yeni bir ÅŸaabdır (Kavimlerin Ä°ttifakı). Bu durumda farklı renk, dil, soy, deÄŸer sistemi, kültür, müzik, örf, adet, gelenek, görenekler vardır. Ana sorun, bunlar arasında bir dengenin nasıl kurulacağıdır?
Kavimlerin oluşturduğu üst şaabda (Kavimler ittifakı) ittifak yapan kavimler, birbirine göre farklı nicelikte olabilir. Sayısal olarak baskın olan kavim, zamanla diğerlerini yok etmek, asimile etmek isteyebilir. Ya da kültür ve medeniyet olarak daha gelişkin olan bir kavim, diğerlerinin kültürlerini, dillerini yok etmeye kalkabilir veya diğerlerini sömürebilir. Bu ve buna benzer tehlikeler, kavimler ittifakında karşılaşılabilecek muhtemel tehlikelerdir.
Burada sorulacak ana soru, bir kavim bir başka kavmin kimliğini yok etme hakkına sahip midir?
Bu adil bir tavır mıdır? Buna hakkı var mıdır?
Var olduğunu iddia ediyorsa bu hakkı nereden almaktadır?
Farklı Boy, Kabile, Kavimlerin Var olmasında ki Sır Nedir?
Allah’ın insanları farklı boy, kabile, kavimlere ayırmasındaki esrar nedir? Kur’an’da bunun nedeni, “tanışma ve kaynaÅŸma” (49/13) olarak ifade edilmektedir. Sünnetullah’a göre farklı akraba, soy, kabile, kavim, ulus/millet ve ümmetler ÅŸeklinde bir yapılanış, insanlık evrensel kümesi içerisinde birer denge unsuru olarak görev ifa etmektedir/etmelidir. Farklı her örgütsel yapı, kendi müntesipleri arasında özel bir sevgi, saygı, ÅŸefkat, aidiyet, sadakat ve dayanışma duygusu meydana getirmektedir. Bu ÅŸekilde meydana gelen güçler dengesi, insanların birbirlerinin hak ve hukukuna riayet etmesine yardımcı olmaktadır.
Bunlar, insan fıtratına yerleştirilmiş özelliklerdir.
Kavmini Sevmek, Kavmine Dua Etmek, Kavmine Yardım Etmek
Bir insanın akrabasını ve kavmini sevmesi, en doÄŸal hakkı olup fıtri bir özelliktir (4 Nisa 1; 47 Muhammed 22-23; 2 Bakara 204-205). Bu, yadırganacak ya da kınanacak bir durum deÄŸildir. Kur’an’da peygamberlerin soylarına sık sık atıfta bulunulmakta, peygamberlerin nesillerine –zürriyetlerine- dua etmeleri istenmekte ve nesillerine peygamberlik verilerek kendilerine lütufta bulunulduÄŸu belirtilmektedir (3 Al-ı Imran 33-34; 29 Ankebut 27). Hz. Ä°brahim’in ve Hz. Meryem’in anasının yaptığı dualarda bunu görebilmekteyiz(2 Bakara 127-128; 3 Al-ı Imran 36). Kur’an bize tevbe edip salih amelde bulunanların soylarına dua etmeleri gerektiÄŸini haber vermektedir (25 Furkan 74). Hz. Peygamberin kendisini Taif’te taÅŸlayan kavmine karşı; “Allah’ım sen kavmime hidayet eyle, onlar hakkı bilmiyorlar.”(2) ÅŸeklinde dua etmesini, Hz. Peygamberin amcası Ebu Talib’in hidayete kavuÅŸması için gösterdiÄŸi gayreti ve Hz. Ä°brahim’in dua için babasına söz vermiÅŸ olmasını (60 Mümtehine 4), bu baÄŸlamda deÄŸerlendirmek gerekmektedir.
 
Hz. peygamberden tebliÄŸe önce akrabasından baÅŸlaması istenmiÅŸtir (26 Åžuara 214-216). Bu akrabalık bağının oluÅŸturduÄŸu sevgi, ÅŸefkat ve merhamet bağının tebliÄŸe karşı reaksiyonları kısmen azaltabileceÄŸi ihtimalinden dolayı olsa gerekir. Ayrıca tebliÄŸle birlikte yeni deÄŸerlerin akrabalar tarafından benimsenmiÅŸ olması halinde, kan bağının yanında deÄŸer bağının var olması ile daha güçlü bir aidiyet ve dayanışma ortaya çıkmaktadır. Hz. Peygamber, yaptığı tebliÄŸin karşılığında “akrabalık sevgisinden” baÅŸka bir ÅŸey istemediÄŸini söylemesi çok dikkat çekicidir:
“De ki: “Ben, buna karşılık sizden hiçbir ücret istemiyorum, ancak akrabalık sevgisi hariç.””(42 Åžura 23).
Diğer taraftan yardım önceliğinin Müslüman akrabaya yapılması, akrabalık ve
soy iliÅŸkilerine Ä°slam’ın verdiÄŸi önemi göstermektedir (8 Enfal 75, 33 Ahzab 6). Cuma hutbesinde okunan ve akrabalara yardım yapılmasını içeren ayeti kerime, akrabalığın Müslümanlar açısından ne kadar önemli olduÄŸunun bir göstergesidir (16 Nahl 90). Ä°nfakın kimlere yapılacağına iliÅŸkin ayetlerde yer alan sıralanış, akrabaya verilen önemin düzeyini göstermektedir (2 Bakara 215). Benzer bir sıralanış, insanlara güzel davranma konusunda da vardır (4 Nisa 36).
Kavmiyetçilik, Irkçılık Nedir?
Akrabayı, soyu, kavmi sevme, onlara yardım etme ve dua etme meşru olduğuna göre kavmiyetçilik, ırkçılık nedir?
EÅŸler arasına konulan sevgi ve merhamet, nasıl Allah’ın ayeti ise akraba, kabile ve kavmin bireyleri arasında ki sevgi ve merhamet de, Allah’ın bir ayetidir. Sorun sevgi, merhamet ve ÅŸefkatin olmasında deÄŸildir. Sorun, kavme ya da soya olan sevginin, bir tutku ve ÅŸehvet boyutuna ulaÅŸması ile bir baÅŸka kavmin, soyun hakkının, hukukunun çiÄŸnenmesi, adaletin ortadan kalkması ve zulmün icra ediliyor olmasıdır.
Asabiye konusu Hz. Peygambere sorulmuÅŸtur. Hz. Peygamberin verdiÄŸi cevap, “asabiye”, sevgi ve zulüm arasında ki iliÅŸkiyi ortaya koyarak asabiyeden ne anlaşılması gerektiÄŸine açıklk getirmiÅŸtir:
“VâsileÄ°bnu’l-Eskâ: “Ey Allah›Ä±n Resulü dedim, kiÅŸinin kavmini sevmesi, (merdud olan) asabiye midir?”
“Hayır buyurdular, asabiye, kiÅŸinin zulümde kavmine yardımcı olmasıdır.”(3)
Hz. Ä°brahim, soyundan da peygamber gelmesi için dua yaptığında, Allah’ın verdiÄŸi cevapta, “Zalimler benim ahdime eriÅŸemez” denmiÅŸ olması (2 Bakara
124), kavmiyetçiliğin gizli şifresinin, bir başka kavme zulüm yapmak olduğunu ortaya koymaktadır.
Kavmiyetçilik ile zulüm arasındaki bu iliÅŸkiyi, Kur’an’da, Hz. Musa’nın kavga yapan taraflar arasında haklı ile haksızı ayırt etmeden, herhangi bir sorgulama yapmadan, kendi kavminden olana yardım etmiÅŸ olmasında da görmekteyiz (28 Kasas 15-19). Bu ayetlerde geçen Hz. Musa’nın “Bu ÅŸeytanın iÅŸindendir”, “ben kendi nefsime zulmettim”, “suçlu- günahkârlara destekçi olmayacağım” demiÅŸ olmasının sebebi, kavga eden taraflardan haklı haksız sorgulamasını, araÅŸtırmasını yapmadan, kendi kavminden olduÄŸu için birine sahip çıkmış olmasının yanlışlığını görüp piÅŸman olmuÅŸ olmasından dolayıdır. Keza ikinci gün kavminden olmayan bir baÅŸka ÅŸahsın Hz. Musa’ya “Sen yeryüzünde yalnızca bir zorba olmak istiyorsun, ıslah edicilerden olmak istemiyorsun.”” demiÅŸ olması da, Hz. Musa’nın sadece kavminden olduÄŸu için birine yardıma kalkmış olmasının, yanlışlığını ortaya koymuÅŸ olması baÄŸlamında deÄŸerlendirilmelidir.
Kavmiyetçilik İçin Savaşanlar Allah Yolunda Değiller Ve Yerleri Cehennemdir
Milletin/Ãœmmetin dayanışmasını yıkıp birlik ve beraberliÄŸi parçaladığından dolayı kavmiyetçiliÄŸe neden olan her türlü tutum ve tavır, Ä°slam tarafından yasaklanmış ve “cahili bir davranış” olarak nitelendirilmiÅŸtir (4). Böyle bir dava güdenler, Hz. Peygamber’in “Asabiyyet (kavmiyyetçilik) davasına kalkan, onu yaymaya çalışan, bu dava yolunda mücadeleye giriÅŸen bizden deÄŸildir.” (5) ifadesiyle Ä°slam kültür ve medeniyetinin inÅŸa ettiÄŸi ümmettin/milletin/cemaatin dışına çıkarılmışlardır/çıkarılmalıdırlar.
Bir mümin için soy, renk ve genetik yapı, bir ayırımcılık aracı olmadığına göre, bir kavmin bir baÅŸka kavme zulmetmesi, onun yaratılıştan kendisine bahÅŸedilmiÅŸ haklarını gasp etmesi ya da onun asimile edilmesi için mücadele etmesi, Allah’ın rızasına uygun olmayıp Allah yolunda bir eylem de deÄŸildir (6). Kavmiyetçilik için ölenler, “cahiliye ölümü ile ölmüşlerdir”:
“Resûlullah (sas): “ Kim de körü körüne çekilmiÅŸ (ummiyye) bir bayrak altında savaşır, asabiyet (ırkçılık) için gadablanır veya asabiyete çağırır veya asabiyete yardım eder, bu esnada da öldürülürse bu ölüm de cahiliye ölümüdür.” (7)
Bunların mekânları, cehennemdir; namaz kılıp oruç tutmuş olmaları, bu sonucu değiştirmemektedir (8).
Ä°slam bir taraftan akrabalık, soy bağının korunmasını isterken, diÄŸer taraftan da bunun, Ä°slam’ın deÄŸer sistemine zarar vermemesini de istemektedir. O nedenle Allah, Hz. Nuh’un ve Hz. Lut’un eÅŸlerini küfredenlere; Firavun’un karısını da, iman edenlere örnek olarak göstermektedir(66 Tahrim 10-11).
Bir baba olarak Hz. Nuh, oÄŸlunun tufanda kurtulabilmesi için Allah’a yalvarmıştır. Hz. Nuh’un iman etmemiÅŸ oÄŸlunun kurtuluÅŸu için Allah’a dua etmesi, Allah tarafından kınanmış olup oÄŸlu konusunda uyarılmıştır(11 Hud 46). Hz. Nuh’un öz oÄŸlu, seçtiÄŸi yoldan dolayı Hz. Nuh’un “ehli olmaktan” Allah tarafından çıkarılmıştır. Hz. Nuh’un uyarılmasında kullnılan ‘cahillerden olmayasın’ ifadesi ise, asabiye ile cahiliye arasında yukarıda ifade edilen iliÅŸkiyi kuvvetlendiren önemli bir delildir.
Sonuç: Ey İman edenler Unutmayın! Ahiret Var, Hesap Var
Bugün, basiret ve feraset sahibi olma zamanıdır. Yaklaşık 1000 yıldır kader birliği yaptığımız, kanlarımızın karışıp bu toprakların tümünü suladığı, kız alıp kız verdiğimiz, etle kemik olduğumuz bir halkın ( Türk ya da Kürt) çocuklarına karşı takınılacak tavır, sevgi, saygı ve kardeşliktir. Bunun aksi tüm tutum, tavır ve davranışlar, kavmiyetçilik hastalığının dışa yansıması olup bedeli, hem bu dünyada hem de ahret hayatında helak olmaktır.
Bugün, Birr ve takva konusunda yardımlaşma, konuşma, bu yolda dayanışma içerisinde olma zamanıdır (5 Maide 2; 58 Mücadele 9 ).
Bugün, OrtadoÄŸu’nun içine girdiÄŸi süreçte kendisini Müslüman olarak kabul eden, Allah’a ve Ahret gününe iman eden herkesin, özellikle, Müslüman Türk, Kürt, Arap ve Fars kardeÅŸlerimizin ortak takınacakları tavır, adalet ekseninde bir barış ortamının saÄŸlanması için duruÅŸ ortaya koymak, nemelazımcılığı terk etmek olmalıdır (49 Hucurat 9-10).
Ey İman edenler unutmayın!
“ Hz. Peygamber (sas): Kim haksızlıkta kavmine yardım ederse, kuyuya düşüp, kurtarılmak için (beyhude yere) kuyruÄŸundan çekilen deveye benzer.”
Henüz vakit varken;
“Ey iman edenler, hepiniz topluca Ä°slam’a girin ve ÅŸeytanın adımlarını izlemeyin. Çünkü o, size apaçık bir düşmandır.” (2 Bakara 208)
Henüz vakit varken;
“Ey iman edenler, Allah’a, Resulüne, Resulüne indirdiÄŸi Kitaba ve bundan önce indirdiÄŸi kitaba iman edin. Kim Allah’ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve ahiret gününü inkâr ederse, kuÅŸkusuz uzak bir sapıklıkla sapıtmıştır.” (4 Nisa 136)
Henüz vakit varken;
“Hepiniz Allah’ın ipine sımsıkı yapışın. Dağılıp ayrılmayın. Ve Allah’ın sizin üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani siz düşmanlar idiniz. O, kalplerinizin arasını uzlaÅŸtırıp-ısındırdı ve siz O’nun nimetiyle kardeÅŸler olarak sabahladınız. Yine siz, tam ateÅŸ çukurunun kıyısındayken, oradan sizi kurtardı. Umulur ki hidayete erersiniz diye, Allah, size ayetlerini iÅŸte böyle açıklar.” (3 Al-ı Imran 103)
Kaynaklar
1- Yazır, E., Hak dini Kuran Dili, Azim dağıtım, İstanbul , Cilt 7, S: 212-213.
2- Buharî, İstitâbe 4, Enbiya 50; Müslim, Cihâd 105, (1792).
3- Ebu Davud, Edeb 121, (5519).
4- Müslim, Cenâiz 9, hadis no: 934
5- Ebu Davud, Edeb, 121, 5121. H. Münavi, a.g.e., 5, 386).
6- Buharî, Cihad 15, Hums 10, Ä°lm 35, Tevhid 28; Müslim, Ä°mâret 149, (1904); Tirmizî, Fedâilu›l-Cihâd 16, (1646); Ebu Dâvud, Cihâd 26, (2517); Nesâî, Cihâd 21; Ä°bnuMace, Cihâd 13, (2783).
7- Müslim, İmâret 53, (1848); Nesâî, Tahrim 28, (7, 123); İbnuMâce, Fiten 7, (3948).
8- Hakim, Müstedrek, 4, 298.
kaynak: Milli Gazete

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.