Sosyal Medya

Kürsü

Ân-ı Daim / Kemal Sayar

'Yaşadığımız hayat bizi nereye götürüyor ve ‘başarı basamakları’nı tırmanırken neyi yere düşürüyor, neyi değersizleştiriyoruz? Ona sırtımızı dönsek dahi, kendi ölümümüzden ne kadar uzağa gidebiliriz?'



Kemal Sayar - Gerçek Hayat

Âşinası olmadığınız bir otel odasında uykuya dalıyorsunuz. O kadar yorgunsunuz ki başınızı yastığa koyduÄŸunuz anda derin bir uykunun kollarına bırakıyorsunuz kendinizi. Ama unuttuÄŸunuz bir ÅŸey var, o odada sizden önce kalan misafir saatin uyandırma alarmını kurmuÅŸtu. Uykunuzun en sıcak yerinde canhıraÅŸ bir ses sizi dünyaya ve gerçekliÄŸe çağırıyor ÅŸimdi. Panik içinde bir karanlığa uyanıyor ve acıyla fark ediyorsunuz. Kiralık bir odadasınız. Sadece bir geceliÄŸine tuttuÄŸunuz bir odada. Orası sizin mülkünüz deÄŸil, az önce gördüğünüz o düş de hakikat deÄŸil. Fanilik, bir uyandırma çaÄŸrısı gibi bizi uykularımızdan sesliyor. Bir ömürlük misafirlikte bulunduÄŸumuz bir dünyadan, sıramız geldiÄŸinde gidiyoruz. Hayatın trajedisi ölmek deÄŸil, yaÅŸarken içimizde ölmesine izin verdiklerimizdir. Korkularımız ölümü durdurmuyorsa bile hayatı durduruyor. Ä°ÅŸe ayarlanmış hayatlarımızda hep ‘verimli zaman’dan bahsediliyor, bu da günümüz insanını ‘var olmak için mantıklı bir sebebi olmayan bir varlık’ kılıyor.  Ã–lümün kol gezdiÄŸi bir dünyada, hayatı bereketlendirmenin ve zamanı daha hayırlı kılmanın bir yolunu bulmamız gerekmez mi?

‘Vakit nakittir’ anlayışı, her birimize bahÅŸedilmiÅŸ en deÄŸerli hediye olan zamanı israf edilebilir, kullanılıp atılabilir bir eÅŸyaya dönüştürüyor.  Sanayi toplumu nihayetinde işçinin zamanını satması üzerine temelleniyor. Saatlerin tahakkümü olmaksızın emeÄŸin bölüşümü imkânsız. Lewis Mumford’un söylediÄŸi gibi, ‘Modern endüstri toplumunun anahtar makinesi, buhar makinesi deÄŸil saattir’. Ancak mekanik zamanın hayatlarımıza tasallutu sadece teknolojik sıçramalara eÅŸlik etmiyor, hayatlarımızı temelli bir biçimde dönüştürüyor da. Vaktin hayra deÄŸil de nakde tebdil edilmesi gerektiÄŸi anlayışı, hayatlarımızı yoksullaÅŸtırıyor. Zamanı bir dizi tutsaklığa kendimizi mecbur ederek yaÅŸamak yerine, onu kendi seçimlerimize göre tayin etmek, bizi zaman baskısından kurtarabilir. ‘Åžunu yapmalıyım, ÅŸuraya gitmeliyim, ÅŸu hazzı tatmalıyım’ tarzı düşünceler bizi kendi hayatımıza karşı borçlu çıkarıyor. Hayatın her dakikasını bir etkinlikte doldurmak istediÄŸimizde, varoluÅŸ amacımızı unutuyoruz. Saatlerin zamanı, duyguların zamanını boyunduruk altına alıyor. Rüzgârda bir yaprak gibi yaÅŸanan zamanın peÅŸinde sürükleniyor, kendi içsel ritimlerimizin zamanına yabancılaşıyoruz. Oysa ruhsal kuvvetin bir ölçüsü de hayatımızın hızını tayin edebilmektir. Durup kendimize ve âleme bakmamız gerek, ÅŸeylerin kozmik düzeninde hayatımızı nereye yerleÅŸtiriyoruz? YaÅŸadığımız hayat bizi nereye götürüyor ve ‘baÅŸarı basamakları’nı tırmanırken neyi yere düşürüyor, neyi deÄŸersizleÅŸtiriyoruz? Ona sırtımızı dönsek dahi, kendi ölümümüzden ne kadar uzaÄŸa gidebiliriz?

Cetlerimizin sadece savaÅŸ meydanında tattığı heyecanları, bugün sıkıştırılmış hayatlarımızın her bir gününde yaşıyoruz. Her yeni uyaran dikkatimizi çeliyor ve ‘sonsuz dikkat dağınıklığı’ içinde birbirimizi dahi dinleyemez hale geliyoruz. Parçalanmış zaman.  Dikkat süzgeçlerimiz öylesine çok gözenekli ve geçirgen hale geldi ki her yeni uyaran kolaylıkla bilincimize eriÅŸiyor ve bizi baÅŸtan çıkarabiliyor.

Sonuç: Kendi içsel ritim ve zamanını bir türlü yaşayamayan, dışarıdan gelen ritimlerin kölesi olmuş insanlar. Hız da, narkotik maddeler gibi alışkanlık yapıyor.

Peki, ne yapacağız? Zamanın adeta donduÄŸu anlar vardır. Bir güzellik karşısında haÅŸyet, bir ibadet anında huÅŸu, sevgi dolu bir buluÅŸmadaki vecd bizi zamanın ötesine taşır. Kendimizi daha büyük bir bütünün parçası olarak hissettiÄŸimiz ve ruhumuzun kâinattaki o muhteÅŸem âhenkle birlikte çaÄŸladığı anlar. Buna ‘akış’ deniyor, zamanın geçtiÄŸini hissetmediÄŸinizde bir akışın, bir çağıltının içindesiniz demektir. Bu anlar hayatınızda ne kadar fazlaysa, hayatınızın dizginlerini o kadar elinizde tutuyorsunuz. Bunun için ısrarla dikkatimizi yoÄŸunlaÅŸtırmayı baÅŸarmamız gerekiyor. Åževk ve iÅŸtiyak, ısrarlı bir dikkat gayretiyle zuhur eder. Vakit ayırdığımız, üzerine emek harcadığımız ÅŸey bize bir süre sonra daha sevimli gelir. ‘Akan ırmak deÄŸil sudur, geçip giden yıllar deÄŸil biziz’ demiÅŸ bir ÅŸair. Geçip gittiÄŸimiz bir hayatta varlığa kendimizden solgun bir iz bırakabileceksek eÄŸer, o da zamanı hayra çevirmekle olabilir ancak. BulunduÄŸumuz her ân, hayatı ışıklandırmak için bir fırsattır.

Ä°nsan ebedi olan ile fani olanın karşılaÅŸmasıdır. Ölümlülüğünü idrak edebiliyor olmasıyla ölümsüzlüğe kanatlanır.  Nasr’ın sözleriyle, ‘Ebedi olan ruhun asıl ikametgâhı gibidir, kaybolmuÅŸ olan bu ikametgâh ruh tarafından dünyevi sürgününde her yerde aranır’. Güzellik, kutsal sanat marifetiyle ebediyetin bir tecellisi olarak karşımıza çıkar. Ebedi olan güzelde kendisini gösterir. Bir gece vakti sakin gölün üzerine oynaÅŸan ay ışığı bizi fanilik zamanından çıkararak bir vecd, bir akış haline taşır. GüzelliÄŸin tecrübesiyle benliÄŸi ve bildik zamanı geride bıraktığımız, ebediyete dokunduÄŸumuz bir manevi yolculuk baÅŸlar. Ân-ı dâim. Ezelin ebed içinde dürüldüğü ân. ‘Ruhu tam doyuran o kesif ürperme’. Güzel, ebedi olanın zamanda vücut bulmasıdır. Serpilen her çiçek Ebedi Âlem’den bize bir çaÄŸrı getirir ve bize zeval bulacak bir dünya için yaratılmadığımızı, bu dünyanın ötesinde bir kader için doÄŸduÄŸumuzu söyler. Zamanın içinde yaşıyoruz ama zamanın ötesine aitiz. Ä°badet, hatırlayış ve iyilik, birer simyacı gibi zamanı dönüştürür. Ezel ve ebed arasında bir salıncaktayız ve vakti bereketlendirerek, onu hayra tabi kılarak ruhun sonsuzluk özlemini dindiriyoruz.

İçimizde gidilmemiÅŸ yerlerin deÄŸil, harekete geçirilmemiÅŸ bir iyiliÄŸin borcu saklı duruyor. KeÅŸfedilmemiÅŸ bir güzellik, hakkıyla tecrübe edilmemiÅŸ bir hayret ve haÅŸyet hissi bizi bekliyor. Bedenin gibi, canın gibi, zaman da sana bir emanettir. Dikkatini saf ve diri tut, ÅŸimdiyi geniÅŸlet. Zikr-i dâim ile vakit atını öteler sür ki, ân-ı dâim yoldaşın olsun. ‘Dem bu demdir, dem bu demdir, dem bu dem’.

Kaynak: Gerçek Hayat

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.