Sosyal Medya

Dünya

Türkiye, Rusya’nın yörüngesine girebilir mi? - Doç. Dr. Şener Aktürk

Rusya’nın yörüngesinde olan ülkeler arasında Belarus ve Ermenistan gibi günümüzde Avrasya Birliği üyesi olan bazı eski Sovyet cumhuriyetlerinin yanı sıra, 2015’ten itibaren ancak Rus ordusunun desteğiyle ayakta kalabilen Suriye’deki Esad rejimi sayılabilir. Bu ülkelerin Rusya’yla ilişkilerinde belirleyici olan üç ortak özellik mevcut: Birincisi, Rusya’yla aralarında asimetrik bir güç farkı olması. İkincisi, tarihsel olarak Sovyet-Rus eğitiminden geçmiş, Moskova’yla somut bağları olan bir yönetici sınıfın varlığı. Üçüncüsü, kendi ülkelerinde halk desteği sınırlı birer azınlık hükümeti olup bu hükümetlerin ancak Rusya’nın desteğiyle iktidarda kalabilmeleri. Rusya’nın yörüngesindeki ülkelerde bu üç unsurun en az ikisini, bazılarında üçünü de görebiliyoruz. Türkiye’nin Rusya’yla ilişkilerinde ise bu üç unsurun hiçbiri mevcut olmadığından dolayı Türkiye’nin Rusya’nın yörüngesine girebileceğine ihtimal veremeyiz.



Türkiye, 2000’li yılların baÅŸlarına kadar ABD’nin bir numaralı müttefik konumunu resmi seviyede pek fazla sorgulamamış bir ülkeydi. ABD ve Türkiye arasındaki asimetrik güç farkı, Türkiye’de Ä°ngilizce bilen ve ABD’yle sıkı bir ittifakı destekleyen bir seçkin sınıfın varlığı ve en önemlisi de Türk hükümetlerinin yakın Sovyet tehdidini göz önüne alarak makul jeopolitik sebeplerle ABD’yle ittifak yönünde iradi bir karar vermiÅŸ olmaları, Türkiye’nin NATO’ya üye olduÄŸu 1952’den Sovyetler BirliÄŸi’nin dağıldığı 1991’e kadar geçen yaklaşık 40 yıl süre boyunca Türkiye’nin kritik uluslararası kararlarda ABD’yle eÅŸgüdüm içinde hareket etmesi sonucunu doÄŸurdu. Böylece Türkiye’nin ABD’nin yörüngesinde bir ülke olduÄŸu izlenimi oluÅŸtu. Fakat bu dönemde dahi Türkiye’nin her konuda ABD’nin yörüngesinde olduÄŸunu söylemek mümkün deÄŸildir. Kıbrıs sorunu (Johnson Mektubu, Barış Harekâtı ve sonrası, vs.) baÅŸta olmak üzere bazı konularda ABD’yle açık ve örtük görüş ayrılıkları yaÅŸandığını hatırlatmakta fayda var.
 
Bugün Türkiye-Rusya ilişkileri 1921-1936 dönemindeki kadar yakın olmadığı gibi aralarındaki güç dengesi de o dönem olduğu kadar asimetrik değil.
 
Türk-Amerikan ittifakının baÅŸlıca sebebi Sovyetler BirliÄŸi’nin (SSCB) Türkiye’nin komÅŸusu olmasından kaynaklanan yakın ve somut tehdide caydırıcı bir direnç hattı oluÅŸturulması mecburiyetiydi. SSCB’nin dağılması ve Rusya’nın artık Türkiye’yle kara sınırının kalmaması, bu mecburiyeti tamamen olmasa da büyük ölçüde ortadan kaldırdı. 2002’de MGK Genel Sekreteri Tuncer Kılınç’ın çıkışı, 2003’te tezkerenin reddi ve ABD’nin Irak’ı iÅŸgaline karşı ortaya konan tepkilerin gösterdiÄŸi üzere, Türk-Amerikan ittifakının sebebi hikmeti en üst düzeyde sorgulanmaya baÅŸlandı.
 
MOSKOVA’NIN FETÖ KARÅžITI TAVRI
 
Türk-Amerikan iliÅŸkilerinde son ve en derin kırılma şüphesiz ABD’nin PYD’ye verdiÄŸi destek ve FETÖ’yü himayesinden dolayı 2015-2016 yıllarında yaÅŸandı. Bu baÄŸlamda FETÖ’nün de ABD’nin komünizmle mücadele çerçevesinde desteklediÄŸi ve özellikle SSCB’nin dağılmasından sonra da Rusya’ya karşı Orta Asya ve Kafkasya’da büyüterek kullandığı bir aygıt olduÄŸunu vurgulamakta fayda var. Dolayısıyla Rusya’nın, kuruluÅŸ ve büyü(tül)me sebebi Sovyet/Rusya karşıtlığı olan FETÖ’ye karşı Türkiye’nin yanında olması son derece doÄŸal karşılanmalıdır. Bununla birlikte Türk-Rus iliÅŸkilerinin krize girdiÄŸi dönemde FETÖ liderinin Moskovskiy Komsomolets gazetesine bir röportaj vererek Rusya’yla uzlaÅŸmayı denediÄŸi de unutulmamalı.
 
FETÖ’nün aksine PKK ise kuruluÅŸundan itibaren çok uzun yıllar Sovyet yanlısı bir örgüt olarak büyü(tül)dü ve himaye gördü. PKK’nın amacının BolÅŸevik Devrimi’ni devam ettirmek olduÄŸu göz önüne alınacak olursa bu da hiç ÅŸaşırtıcı deÄŸildi. Bu destek, SSCB’nin dağılmasından sonra da Rusya nezdinde devam etti. Dolayısıyla PKK lideri Öcalan’ın 1998’de Suriye’den çıkarıldığında ilk gittiÄŸi yerin Rusya’nın baÅŸkenti Moskova olması da ÅŸaşırtıcı sayılmazdı. Fakat Rusya parlamentosu Duma’nın Öcalan’a siyasi mülteci statüsü verilmesine yönelik güçlü desteÄŸine raÄŸmen Rusya, Öcalan’ı ülkeden çıkararak Türkiye’ye “bundan sonra toprak bütünlüğüne karşı silahlı hareketleri desteklemeyeceÄŸi” mesajını vermiÅŸ oldu. Uçak krizi sonrasında bir süre PYD’ye verilen destek dışında da Rusya’nın 1998’de verdiÄŸi bu karardan hiç sapmadığını söyleyebiliriz.
 
YAKINLAÅžMADA ‘15 TEMMUZ’ ETKÄ°SÄ°
 
PKK’nın 11 Temmuz 2015’te ateÅŸkese son verdiÄŸini ilan ederek 14 Temmuz 2015’te Türkiye’ye karşı topyekun saldırıya geçmesi (‘Devrimci Halk Savaşı’nın ilanı) ve 15 Temmuz 2016’daki baÅŸarısız darbe giriÅŸimi, çok kısa sürede PKK-PYD’yi ve FETÖ’yü Türkiye’nin en önemli, somut ve yakın tehditleri haline getirdi. Hülasa, en geç Temmuz 2015 itibarıyla iç tehdit fiilen dış tehdidin önüne geçti. Esasen iç tehdidin dış tehdidi geçtiÄŸi tarih olarak 6-7 Ekim 2014’te KCK’nın örgütlediÄŸi ve PKK-KCK’nın muhalifi Kürt sivillerin katledildiÄŸi ideolojik pogromu kabul etmek de mümkündür. Çünkü bu ideolojik pogrom, Türkiye’nin bazı illerinde KCK’nın totaliter bir devlet kurma projesinin kuvveden fiile çıkması haliydi ve devlet için varoluÅŸsal bir iç tehdidin apaçık iÅŸaretiydi. Oysa AÄŸustos 2008-Mart 2014 döneminde Gürcistan, Suriye ve Ukrayna’daki savaÅŸlarda Türkiye’ye daha yakın olan tarafları maÄŸlup eden Rusya, Türkiye açısından ancak potansiyel bir dış tehdit arz ediyordu. Fakat FETÖ ve PKK kaynaklı iç tehdidin her türlü potansiyel dış tehdidi geçmesi ve bir yandan ABD’nin hem FETÖ’yü himaye edip hem de PKK-PYD’ye açık ve örtük destek vermesi, 2016 itibarıyla Türkiye’nin Rusya’yla yakınlaÅŸmasının baÅŸlıca sebepleri olarak sayılabilir.
 
ABD’nin, Suriye’de Türkiye’nin tüm önceliklerini hiçe sayarak Özgür Suriye Ordusu’nu anlamlı bir ÅŸekilde desteklememesi ve Esad rejimine karşı sonuç alıcı hiçbir müdahalede bulunmaması bir yana, Tel Abyad gibi Arap çoÄŸunluklu yerleÅŸimler dahil tüm kuzey Suriye’yi Kürtçü sosyalist PYD’nin totaliter yönetimine devretmek istemesi, 2016’nın ilk yarısında mektup diplomasisiyle Türkiye ve Rusya’nın yakınlaÅŸmasının önünü açtı. 15 Temmuz darbe giriÅŸimi şüphesiz bu yakınlaÅŸmayı hızlandırarak derinleÅŸtirdi ve Türkiye-Rusya-Ä°ran üçlüsünün Suriye iç savaşını müzakere yoluyla bitirebilecek esas aktörler olarak öne çıkmasını saÄŸladı.
 
Türkiye ve Rusya arasında bir yıldan kısa sürede gerçekleÅŸen bu muazzam yakınlaÅŸma, bazı gözlemcilerin baÅŸka bazı endiÅŸeleri dile getirmelerine sebep oldu. Acaba Türkiye’nin, pek çok eski Sovyet cumhuriyeti gibi, Rusya’nın yörüngesine girmesi söz konusu olabilir mi? Türkiye’nin; Belarus, Ermenistan ve Suriye örneklerinden yola çıkarsak, Rusya’nın yörüngesine girmesi üç farklı sebepten dolayı bugün için mümkün deÄŸildir.
 
Türkiye’nin ABD’nin yörüngesinden çıktığı söylenebilir ama Rusya’nın yörüngesine girmekte olduÄŸu iddiası somut temellerden yoksundur.
 
Birincisi, Türkiye ve Rusya arasındaki askeri ve ekonomik güç dengesi, birinin diÄŸerinin uydusu olmasına müsait deÄŸildir. Türk-Rus iliÅŸkileri üzerine makalelerimde ısrarla vurguladığım üzere, SoÄŸuk SavaÅŸ döneminde SSCB’nin ekonomik büyüklüğü Türkiye’nin on katı ve daha üzerine çıkabiliyorken, Sovyet sonrası Rusya’nın ekonomik büyüklüğü Türkiye’nin ancak iki katına ulaÅŸabilmektedir. Askeri olarak ise SoÄŸuk SavaÅŸ döneminde SSCB’nin Türkiye’yi iÅŸgal etme kapasitesi mevcut ve böylesi bir iÅŸgal ihtimali; yakın, somut ve tarihsel örnekleri (1829, 1878, 1914-17 gibi) mevcut bir tehdit iken ordu kapasitesinin son 25 yılın zirvesinde olduÄŸu bugünlerde dahi Rusya’nın Türkiye’yi iÅŸgal etme ihtimali gerçekçi görünmemektedir. Oysa Rusya’nın yörüngesinde olarak tarif edilen Belarus ve Ermenistan gibi ülkeler ile Rusya arasında askeri, ekonomik ve demografik açılardan asimetrik bir fark vardır. Rusya’nın, her türlü coÄŸrafi, tarihsel ve siyasi avantajına raÄŸmen kendi yörüngesinde tutmayı baÅŸaramadığı Ukrayna’nın dahi askeri, ekonomik ve demografik büyüklük açısından Türkiye’den çok daha küçük olduÄŸunu hatırlatmakta fayda var. Sözün kısası, Türkiye, Rusya’nın yörüngesine girmek için çok “büyük” bir ülkedir.
 
Ä°kincisi, Türkiye, SSCB’ye en yaklaÅŸtığı ve fiilen ittifak ettiÄŸi 1921-1936 döneminde dahi SSCB’nin yörüngesine girmemiÅŸ, her iki ülkenin kendi milli çıkarlarını gözettiÄŸi ve gerektiÄŸinde çatıştığı bir ittifak yaÅŸanmıştı. Bugün Türkiye ve Rusya arasındaki iliÅŸkiler 1921-1936 dönemindeki kadar yakın olmadığı gibi iki ülke arasındaki güç dengesi de o dönemde olduÄŸu kadar asimetrik deÄŸildir. Dahası, günümüzde Türkiye’de “Rusyacı” olarak tanımlanabilecek küçük bir zümre var olduÄŸu halde bu zümrenin ülkeyi Rusya’nın yörüngesine oturtabilecek kadar siyasi veya toplumsal karşılığı bulunmamaktadır.
 
SİLAHLI AZINLIK DİKTATÖRLÜĞÜ
 
Üçüncüsü ve belki de en önemlisi, Rusya dâhil yabancı bir devletin yörüngesine giren ülkelerin önemli bir kısmı, kendi ülkelerinde ideolojik-partizan, etnik veya mezhepsel bir azınlık desteÄŸine dayanan hükümetler tarafından idare edilmekte, bu hükümetlerin ancak Rusya gibi bir büyük devletin yoÄŸun dış desteÄŸiyle ayakta kalması mümkün olmaktadır. Suriye’de bir silahlı azınlık diktatörlüğünü devam ettirmeye çalışan Esad rejimi bu durumun ibretlik bir örneÄŸi olarak sayılabilir. Oysa günümüzde Türkiye, bunun tam tersi bir manzara arz etmekte, tüm komÅŸuları ve hatta yakın çevre ülkeleri arasında en uzun süreli ve istikrarlı halk çoÄŸunluÄŸuna dayanan bir siyasi iktidar tarafından idare edilmektedir. Türkiye’nin ABD’nin yörüngesinden çıkmakta olduÄŸu söylenebilir ama Rusya’nın yörüngesine girmekte olduÄŸu iddiası somut temellerden yoksundur.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.