Sosyal Medya

Makale

Ateş çemberi: Risk ve fırsatlar

Türkiye’nin hem iç hem de dış politikası bakımından komÅŸularıyla iliÅŸkisi son derece belirleyici. Tarih, bazen ülkelere fırsatlar sunar; Allah da bir kapıyı kapatırsa baÅŸka kapıyı açar.

Ülkemiz iki tür krizle çevrili. Biri “DoÄŸu”daki sorunlar, ki parçalanan devletler olarak özetlenebilir; diÄŸeri ise “Batı”daki sorunlar, bu da parçalanan AB ÅŸeklinde ifade bulabilir. Biri Suriye diÄŸeri ise Yunanistan krizleriyle kimlik buluyor. Söz konusu tablo, bir tür ateÅŸ çemberini ima ediyor.

Tüm olumsuz konjonktürel koÅŸullara raÄŸmen, karamsar olmak gerekmez; zira her kriz aynı zamanda fırsat anlamına gelir. Fırsat ise en az maliyet-olabilecek en fazla fayda olarak tanımlanır. DiÄŸer bir ifadeye, fırsatlar gri alanlarda saklıdır; bunları deÄŸerlendirenler kriz dönemlerinde kazanan oyuncu olur.

Hemen belirtelim; gördüÄŸümüz kadarıyla küresel güç dengeleri Türkiye’nin kaybeden oyuncu olması yönünde bir irade ortaya koymuyorlar; tam tersine kazanan oyuncu olması için fırsatlar sunan bir konjonktür söz konusu.

Åžifre G-20’de

Türkiye, konjonktürü kendi lehine kullanmak için bazı fırsatları deÄŸerlendirmek ve bazı seçimler yapmak durumunda. Hemen belirtelim, her seçimin bir maliyeti olabilir; mesele en az zararlı olanda karar kılmakta.

Bu yıl Türkiye G-20’nin dönem baÅŸkanlığını yürütüyor ve öncelikle fırsatı bu çerçevede deÄŸerlendirmek mümkün. Dönem baÅŸkanlığı son derece önemli, zira gündemi belirliyor. Türkiye’nin belirlediÄŸi gündem maddelerinden biri, kapsayıcılık. GeniÅŸ bir içeriÄŸi olan bu tema, geliÅŸmiÅŸ 20 ekonominin yakın coÄŸrafyalarına bir anlamda yapıcı el vermeleri anlamına geliyor. Yapıcı el vermeden kasıt, Almanya’nın Yunanistan’a yaptığı deÄŸil, yakın geçmiÅŸte Türkiye’nin Suriye ile baÅŸlatmak istediÄŸi serbest ticaret bölgesi gibi giriÅŸimler.

Türkiye’nin deÄŸerlendireceÄŸi fırsat, G-20’deki bu tema. Dolayısıyla DoÄŸu ve Batısındaki sorunların halli konusunda yapacağı seçimlerin de alt yapısını “kapsayıcılık” oluÅŸturacak. Bu çerçevede biri DoÄŸu, diÄŸeri Batı’da olmak üzere iki ön adımın eÅŸ zamanlı atılması gerekebilir.

Yunanistan ve Suriye

Batı konusunda Türkiye’nin özellikle Balkanlarda son derece etkili olduÄŸuna ÅŸüphe bulunmuyor. Ancak bugüne kadar Yunanistan bu kapsama dahil edilmemiÅŸti ve tarih bir fırsat sunmuÅŸ vaziyette. Türkiye, Yunanistan’a “yardım” yapma kapasitesine sahip ve bunu yapmasının önünde siyaseten de engel bulunmuyor. Türkiye’deki karar alıcıların gerçekleÅŸtireceÄŸi bir Atina ziyareti, belki Türkiye’nin yardım iradesini gösterebilir; görüÅŸmeler yoluyla ne tür bir “kapsayıcılık” saÄŸlanacağı tespit edilebilir. Ne de olsa, IMF ya da AB’nin ülkeleri nasıl maÄŸdur ettiÄŸini Türkiye’den iyi kimse bilemez.

DoÄŸu konusunda ise Türkiye “kapsayıcılık” siyasetine hangi kesimleri dahil edebilir, ona bakmak gerekiyor. Ancak buradaki temel sorun, yapılacak yatırımın geri dönüÅŸünün nasıl ve ne zaman olacağının bilinememesi. Bu bölgede Türkiye açısından baÅŸlangıç noktası, en azından sınır bölgesinin istikrar ya da çatışmasızlığa kavuÅŸması. Çatışmasız alanın denetimi muhtemelen Kürtlerde olacak; bu durumda Türkiye “kapsama” siyasetini iki baÅŸlı olarak dizayn etmeyi deneyebilir.

Bir yandan Suriye Kürtlerine istikrar garantisi saÄŸlarken, öte yandan Suriye’de PYD denetimindeki alanın baÅŸka etnik gruplarla bir arada çoÄŸulcu bir yapıya dönüÅŸmesini saÄŸlamak mümkün olabilir. Basitçe ifade etmek gerekirse, PYD Arap, Türkmen ya da bazı Sünni grupları “kapsama” garantisi verirse, Türkiye de Suriye Kürtlerini kapsama alanına alabilir.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.